Uygarlik tariHİ Server Tardlli



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə16/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   46

1905 Devrimi, Marksizmden esinlenmediği gibi, Marksistlerce de yönetilmiş değildir. Bu devrimi aslında "meşrutiyetçi ve demokrat" burjuvalar yönetir ve çoğu, -geçici nitelikte- reformlarla kolayca yetinebilecek du-

)

rumdadırlar. Bununla beraber, Marksistler, 1905 Devri- mi'ııe etkin olarak katılırlar. İhtilali, burjuva demokratik devrimi aşamasında omuzlarlar ve hareketin giderek sosyalist devrime dönüşmesi için çaba harcarlar.

Ama sonuç olumsuzdur.

İhtilal, Çar yönetimince bastırılır ve devrimci güçlerin çekilişi başlar.

1905 Devrimi'nin, "Komün'den sonra proletaryanın en büyük hareketi" olduğunu söyleyen Lenin, bu denemeden birtakım önemli dersler de çıkarmaktan geri kalmaz.

Nedir o dersler?


  • Devrimci mücadele süresince, birçok kentlerde işçi delegelerden oluşan birtakım konseylerle (Sovyet), "çok küçük yerel cumhuriyetler" kurulmuş ve "yeni bir siyasal iktidar" örneği göstermişlerdir.

Bu yeni iktidar biçiminden ileriki devrim hareketinde faydalanılmak gerekir.

  • Birçok noktalarda, askerler ve denizciler isyan etmişlerdir (Lenin, özellikle "Potemkin" isyanından çok duygulanmıştır). Böylece, ileriki bir devrim hareketinde bu "üniformalı mujikler"in de katılışı sağlanmalıdır.

  • Birçok yerlerde, özellikle Kafkasya'da, "ulusal azınlıklar" başkaldırmıştır. Ama ortak düşmana -yani Çarlığa- karşı savaşacakları yerde, birbirlerine düşmüşlerdir. Onların hareketine de bir düzen getirmek gerekir.

  • Köylüler, onlar da başkaldırmalardır; ama bu kanlı bir ayaklanmadan öteye geçememiş ve özellikle kentlerdeki hareketlerle bir işbirliğine girmemiş ya da girememiştir. Ancak köylüler, bir devrim için gereklidirler ve ileriki bir harekete kazanılmalıdırlar.

1905 Devrimi'nin başarısızlığından Lenin'in çıkardığı dersler ve ileriki bir devrim hareketi için Marksistlere önerdiği görevler işte bunlar.

1912'de, Prag Kongresi'nde, Parti, "Bolşevik" adını alır ve yeniden eyleme koyulur.



1917 Devrimi, işte bütün bu Marksist düşünce ve eylemlerin bir sonucu olarak olacak ve işçi sınıfı ile beraber Marksizmi de iktidara getirecektir.

  1. Ekim Devrimi'nin anlamı

Marx ve Engels'in 1848 yılında yayımladıkları ünlü Komünist Partisi Manifestosu şöyle başlar: "Avrupa'nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti." Lenin'in liderliğindeki bolşevikler, 1917 Ekim'inde iktidarı -bir ihtilal sonucunda- ele alınca, Marx ve Engels'in bahsettiği "hayalet", 69 yıl sonra "gerçek" haline gelir.

Ekim Devrimi'nin insanlık tarihindeki anlamı nedir?

Ekim Devrimi, sosyalist devrimin Rusya'daki gerçekleşme biçimidir.


  • Ekim Devrimi'yle, Rusya'daki burjuva ve toprak sahiplerinin iktidarı devrilmiş, Bolşevik Parti yönetiminde, işçi-köylü bağlaşıklığına dayanan ve Sovyet devlet biçimine dönüşen proletarya diktatoryası kurularak, "iktidar sorunu" çözülmüştür.

Lenin'e göre, iktidara el koymak, devrimin ta kendi- siydi. Gerçekten, sosyalist devrimle, sosyalist iktisat ve toplum düzeninin kuruluş sürecini, yani sosyalizmin siyasal öğesiyle, iktisadi ve sosyal öğelerini birbirine karıştırmamak gerekir.

Sosyalizm bir durum değil, bir harekettir. Sosyalist devrim, işte bu hareketin siyasal öğesini oluşturur. Sosyalist devrim, işçi sınıfının -başta geniş köylü yığınları olmak üzere- bağlaşıklarıyla birlikte, sosyalist iktisat ve toplum düzenini kurma amacıyla, devletin sınıf yapısını değiştirerek, iktidara el koyması demektir. Öyleyse, sosyalist devrim bir sıçrama anıdır ve sosyalist hareketin, sosyalist iktisat ve toplum düzeninin kurulmasını amaçlayan devrimci mücadele sürecinin zorunlu bir uğrağıdır.

  • Ekim Devrimi, yalnız burjuva ve toprak sahiplerinin iktidarım yıkmakla kalmamış, aynı zamanda, "iktisadi bakımdan geri" bir ülkede sosyalist devrimi gerçekleştirerek -emperyalist çağın koşulları içinde sosyalist bir hareket için ayak bağı haline gelmiş bulunan- dogmatik bir sosyalist devrim anlayışını da yıkmıştır.

İlk sosyalist devrimin "iktisadi bakımdan geri" bir ülke

IÜK


olan Rusya'da gerçekleşmesi ortaya bir tartışma konusu çıkarmıştır. Çünkü, bir zamanlar, sosyalistler arasında da yaygın bulunan dogmatik anlayışa göre, kapitalizmin temel çelişmesinin çözümü, önce bu çelişmenin en keskin hale geldiği "ileri sanayi ülkeleri" için söz konusu olabilirdi.

Genel olarak Marx'ta bir "kâhin" görmekten hoşlanan çoğu burjuva yazarlar, Ekim Devrimi'ni Marx'in "kehane- ti"ni yalanlayan bir olay olarak değerlendirirler. Onlara göre, Marx'in çözümlemeleri doğru olsaydı, ilk sosyalist devrim Rusya gibi "geri" bir ülkede değil, -örneğin İngiltere ya da Almanya gibi- "ileri" bir ülkede gerçekleşirdi. Böylece, burjuva ideolojisi, Marksizmi "çürüten" belli başlı "kanıtlar" arasında Ekim Devrimi'ne de seçkin bir yer verir.

Oysa Marx, sosyalist devrimin önce hangi ülkede gerçekleşeceği konusunda herhangi bir kehanette bulunmamıştır. Başta şu nedenle ki, Marx bir kâhin değil, sosyal gelişmenin genel kanunlarını arayan -ve bu arada bulan- bir bilim adamıydı. Marx, yalnızca yaşamının sonlarına doğru, olayların akışına dayanarak, o zamanlar Fransa'dan Almanya'ya kaymış bulunan devrimci hareketin ağırlık merkezinin, daha da "Doğu"ya kayma eğilimini sezmiş, sosyalist devrimin Batı'da değil, Doğu'da başlaması olasılığı üzerinde durmuştur.

Kehanete benzer bir şey varsa Marx'ta, o da budur.



Özellikle II. Enternasyonal çevrelerinde yaygın ve egemen bulunan anlayışa göre, sosyalist devrimin başarı kazanması için, üretim güçlerinin sosyalist iktisat düzeninin hemen kurulmasını sağlayacak ölçüde gelişmiş; işçi sınıfının da, genel nüfus içinde çoğunluk sağlayabilecek denli genişlemiş ve yüksek bir kültür düzeyine ulaşmış olması gerekiyordu. Başka bir deyişle, sosyalizmin siyasal öğesiyle iktisadi öğesi arasında bir uygunluk bulunması gerekiyordu. Oysa, Rusya, Ekim Devrimi'nden sonra, sosyalizmin siyasal öğesini gerçekleştirdiği, sosyalist devrimi başarıya ulaştırdığı, yani işçi sınıfı -bağlaşıklarıyla birlikte- siyasal iktidara el koyduğu için "siyasal bakımdan ileri"; fakat, üretim güçleri henüz sosyalist iktisat düzenini kuracak kadar gelişmiş bulunmadığı için, "iktisadi bakımdan geri" bir ülke durumundaydı. Lenin'in sosyalist

devrim anlayışı, sosyalizmin siyasal öğesiyle iktisadi öğesi arasındaki uygunluk zorunluluğunu reddeder, siyasal öğeye öncelik verir.

Böylece Ekim Devrimi, Lenin'in sosyalist devrim anlayışının bir gerçekleşmesidir.

Marx'ın düşüncesini emperyalist çağın koşulları içinde geliştiren Lenin'e göre, sosyalist devrim bakımından asıl önemli olan şey, şu ya da bu ülkenin iktisadi gelişme durumu değil, emperyalist sistemin bütünüydü. Emperyalizm kapitalizmin en yüksek gelişme aşamasıydı; böyle olduğu için de, sosyalist devrim, emperyalist sistemin bütünü bakımından olası bir hale gelmiş bulunuyordu: 1914'te başlayan emperyalist savaş, bütün insanlığı ya milyonlarca insanın ölmesi ya da uygar ülkelerde siyasal iktidarın en devrimci sınıfa devredilmesi, yani sosyalist devrim arasında bir seçme zorunluluğu karşısında bırakıyordu.

Peki, emperyalist savaş koşulları içinde, bütün "uygar" ülkeler için olanaklı hale gelen sosyalist devrim, niçin yalnız Rusya'da gerçekleşebildi?

Bunun yanıtı, Rusya'nın o zamanki özel koşullarında gizlidir.

O zaman varlığı olası bütün tarihsel çelişmelerin birikip şiddetlendiği bir ülke olan Rusya, bundan dolayı "emperyalist devletler zincirinin en çürük halkası"nı oluşturuyordu. Rusya, emperyalist dünyanın hem bir yüzyıl gerisinde hem de önündeydi. Burjuva demokratik devrimi- ni tamamlamamış, sosyalist devrimin kapısına dayanmıştı.

İki devrime birden gebeydi.

Birinin tamamlanmamış oluşu, ötekini daha zorunlu kılıyordu.

DAHA ÇOK BİLGİ



Henri Lefebvre, V. İ. Lenin, Hayatı ve Eserleri (çev. R. N. İleri), Ankara, 1968.

Kenan Somer, Ekim İhtilali, İstanbul, 1970.

  1. YÜZYIL RUS EDEBİYATI

...1812'de Napoleon'un seferinden sonra, bütün edebiyat türlerinde devler yetiştirmiştir Rusya.

Rus edebiyatının büyüklüğünün en büyük sebebi, Rus dilidir. Zengin bir kelime hâzinesi ve değişik, çeşitli üsluplara yatkın bir yapısı vardır Rusçanın...



Rus halkını tanımanın en sağlam yolu, Rus edebiyatını bilmektir. Tartışmayı seven, kadere inanan, acı çektikçe şüpheci olan bir insandır -Rus insanı. Arkadaşlarını, tabiatı, hayvanları sever.

Öteki Avrupa ülkeleri gibi, Rusya da önce Fransa, İngiltere ve İtalya'da yazılan eserlerden etkilenmiştir. Kendi kaynaklarını bir yana itmiş, halk türkülerini, masallarını umursamaz olmuştur.

Aleksandr Puşkin'le (1799-1837) birlikte, yabancı klasisizm ve romantizmin yerini, yerli bir gerçekçilik aldı. Gerçi Puşkin, Shakespeare'den, Scott'dan, Byron'dan, Schiller'den etkilenmişti, ama bir taklitçi değildi. Kullandığı yalın, basit dil ve ele aldığı konular birçok yazarı peşinden sürükledi. Şiirlerinden başka oyunları da (bu arada 1825'te yazdığı Boris Godunov) -yabancı ülkelerde bile- ilgi uyandırdı.

Puşkin'in hayatının başarısı da başarısızlığı da, 1833'te evlendiği güzel bir kadın yüzündendir. Ne sevgi ne de eserlerine ilgi bulabilmiştir ondan... Onun yüzünden bir düelloda öldürülmüştür. Kadının tek faydası, Puşkin'in edebiyata ölümsüz kadın tipleri katmasına sebep olmaktır. Yevgeni Onegin adlı uzun şiir geliyor insanın aklına.



Aleksandr Griboyedov (1795-1829), Moskova toplumuna dair yazdığı canlı komedilerle tanınır. Kişilerinin gerçekliği bakımından Moliere'i, oyun yapısı bakımından da Beaumar- chais'yi andırır biraz.

Mihail Tureviç Lermontov (1814-1841), Puşkin'in ölümüne dair yazdığı şiirle ülkeyi sarstığı zaman yalnız yirmi üç yaşındaydı. Çar'a seslenen bu şiir yüzünden Kafkasya'ya sürülmüştü şair. En iyi eserleri de o sürgünde yazılmıştır. 1840'ta yazdığı Zamanımızın Bir Kahramanı adlı romanı önemlidir.

Yazdığı bir oyun yüzünden memuriyetinden atılan Aleksandr Nikolayeviç Ostrovski (1823-1886), gerçekçi Rus tiyatrosunu yaratan sanatçıdır. Orta sınıf halkın yaşayışını, dertlerini yansıtan bu yazar çeşitli konulara el atmıştır. Yoksulluk Ayıp Değil ile Fırtına adlı oyunları en iyi eserleridir.

19. yüzyılda, Rus romanı deyince beş yazar geliyor insanın aklına. Bu beş yazarın ilki olan Nikolay Gogol (1809-1852), Ukrayna köylülerini anlatan bir destancıdır sanki. Gerçekçiliğine kattığı mizah apayrı bir özellik vermiştir ona.

Dört çeşit edebiyat türünde kalem oynatmıştır Gogol... Tiyatro alanında, değerli komedisi Müfettiş, ünlü oyun yazarları arasına sokmuştur onu. Kişiler ve durumlara uyguladığı eşsiz mizah, günümüzde bile -bütün rengiyle, canlılığıyla- durmaktadır... Taraş Bulba gibi bir destan verebilmiş, gerçekçi romanın en güzel örneklerinden birini ustalıkla yaratabilmiştir: Ölü Canlar.

Bir Rus Hamleti'ni anlatan Oblomov, gerçekçi bir incelemedir sanki. Öteki dört yazarın yanında Gonçarov'un (1812-1891) adı pek anılmaz.

Zengin bir ailenin çocuğu olan İvan Turgenyev (1818-1883), her çeşit Rus insanını yazmış, ama en çok köylüleri anlatırken başarı göstermiştir.

Anlatımı ve şiir gücü çok etkili bir sanatçıydı. Tabiatı anlatırken kullandığı kelimeler, benzetmeler birinci sınıf bir yazar kılmıştır onu. Aşk kavramını büyük bir anlayışla ele almış, gereken önemi vermiş ona...



En güzel romanları şunlardır: Rudin, Akşamüstü, Babalar ve Oğullar, Duman ve Bakir Toprak.

Freud, Dostoyevski (1821-1881) kadar hiçbir yazardan psikoloji öğrenmediğini söylemiştir. Hearn de, onun insan kalbinin derinliklerine ne kadar kolayca inebildiğim belirtmiştir. İyi ile kötüye onun kadar ustaca eğilen, kişilerin iç çatışmalarını onun kadar verebilen bir başka yazar daha yoktur belki.

Moskova'da doğup büyümüş olan Dostoyevski'nin ilk eseri İnsancıklar'dır. Bu eserden dört yıl sonra, sosyalist bir topluluğun üyesi olduğu için ölüme mahkûm edilmiş, ama son dakikada karar değiştirilerek Sibirya'ya sürülmüştür. Ölü Bir Evden Hatıralar o günleri anlatır. 1859'da bağışlandı, acı çekmeyi öğrenmiş olan bir yazardı artık. Dine, Hıristiyanlığa eğilmiş, kötülükleri değil, günah denen şeyi incelemeye başlamıştı. Onun dev romanları hakkında bilgi vermek bile sayfalarca sürer; onun için, başlıca eserlerinin adlarını vermekle yetinelim: Ezilenler, Ecinniler, Suç ve Ceza, Budala, Karamazof Kardeşler...

Lev Tolstoy (1828-1910), zengin bir ailenin çocuğuydu. St. Petersburg'a gidip hukuk öğrenimi yapmak istedi, ama eğlenceye, kumara, aşka daldı. Askerlikten sonra köylülerin kalkınması için çalışmaya başladı; eğitim yöntemleri buldu, okuma ve aritmetik kitapları yazdı. 1862'de Savaş ve Barış'ı yayımlamaya başladı; bu eseri Anna Karenina takip etti. 1879'da içinde bulunduğu zengin, soylu sınıftan ayrılarak köylülerin arasına karıştı. 1879-92'de İtirafım, 1884'te Dinim ve Sanat Nedir?, 1886'da da Karanlığın Gücü adlı eserlerini yayımladı; Diriliş ise 1899'da yayımlanmıştır.

1881'den sonra Rusya'yı saran umutsuzluk duygusunu, yeni bir toplum olma çabasını en iyi veren oyun yazarı şüphesiz Anton Çehov'dur (1860-1904)... Ellerinden bir şey gelmeyen insanların umutsuzluğunu ustalıkla yansıtmıştır. Bu umutsuzluğu mizahla verebilme gücü ölümsüz yapmıştır onu...

Çehov kırk dört yaşındayken öldüğü zaman, dört eşsiz oyun bırakmıştı arkasında: Martı, Vanya Dayı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi...

(Richard Alcock, Kısa Dünya Edebiyatı, çev. Ülkü Tamer, İstanbul, 1961, s. 175-178, 190-193)

SORULAR


  1. İlk Rus devleti nasıl kurulur?

  2. Rusya, tarihsel gelişiminde, hangi etkilere uğramıştır? Bu etkiler içinde özellikle hangisi daha ağır basmıştır?

  3. Marksizm, Rusya'ya ne zaman ve nasıl girer?

  4. Leninizm nedir, nasıl doğar ve Marksizme katkısı hangi noktadadır?

  5. Rusya'da Ekim Devrimi'nin tarihsel anlamı nedir? Sosyalist devrimin ilk kez Rusya'da gerçekleşmesinin nedenleri nelerdir?

6.19. yüzyılda Rus edebiyatının genel nitelikleri nelerdir? Bu edebiyatın, şiir, roman ve hikâyede başlıca temsilcileri kimlerdir? Her birinin sanatındaki nitelikleri ve başlıca eserlerini belirtiniz (Okuma parçasını okuyunuz.)

ORTA VE DOĞU AVRUPA'DAKİ OLUŞUM

"Orta ve Doğu Avrupa" derken, II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan "Halk demokrasileri"nin bulunduğu coğrafya parçasını kastediyoruz.

Bu topraklar, ortaçağın başlarından beri, iki ayrı merkezden gelen "Hıristiyanlaştırmanın" etkisinde kalmışlardır: Roma'dan Katoliklik, Bizans'tan Ortodoksluk gelmiştir. Daha 10. yüzyılda Avrupa'nın bu bölgesinin dinsel coğrafyası belli olmuştu: Rumenler, Bulgarlar, Sırplar Ortodoksluğu; Macarlar, Çekler, PolonyalIlar ve Almanlar da Katolikliği kabul etmişlerdi. Daha sonraları, "Müslüman öğelerin" de geldiğini -ya da getirildiğini- görüyoruz: Özellikle Bosna ve Arnavutluk'ta... Katolik bölgelerde Vatikan'a karşı "ulusal" nitelikte başkaldırmalar olacaktır: 15. yüzyılda, Jan Huss'un hareketi gibi.

Protestanlık da, başka bir liberal hava getirecektir.

Bütün bu oluşumdan önemli sonuç doğacaktır. Din, Avrupa'nın bu bölgesinde uzun zaman ve çok kez dışarıya -özellikle Türklere- karşı ulusal direnişin etkeni olmuştur.

Asyalı etkiler iki biçimde ortaya çıkıyor:


  • Önce etnik bakımdan. Orta ve Doğu Avrupa halklarının bir bölümü Asya'dan gelmişlerdir: Özellikle Macarlar ve Bulgarlar böyledir.

  • Sonra, Avrupa'nın bu bölgesi, uzun zaman Müslüman istilasına uğramıştır. Türkler, bu bölgenin bir bölümünü fethetmiş, ama yalnızca vergi almış, fakat halkı dininde ve örflerinde serbest bırakmışlardır. Doğal olarak, bu arada karşılıklı etkilenmeler olmuştur.

Batı'nm iktisadi ve siyasal etkileri, özellikle Orta Avrupa'da erkenden başlıyor. Kültürel etkiler çok daha yaygın oluyor. Özellikle Fransız kültürü Polonya, Macaristan ve Romanya'da pek etkili olmuş. Alman eğitimi, tıbba ve bilime de büyük etkilerde bulunuyor. Bazı bölgelerde, Akdeniz'den ve Doğu'dan gelen etkiler de var.

Batılı bir etki olarak Marksizmin etkisi, Almanya'da -pek doğal olarak- önemli ve yaygın, Marx ve Engels'in Almanca yazmış olmalarının yanı sıra, -belki ondan fazla- Alman ekonomisinde 19. yüzyılın son çeyreğinden

başlayarak görülen büyük gelişim ve bu gelişimin ortaya çıkardığı sosyal mücadelelerin büyük payı var bunda. Bütün bu gelişimlerin bir sonucu olarak, 19. yüzyılın sonlarında sosyalist partilere örnek olacak olan Alman Sosyal Demokrat Partisi kurulur ve seçimlerde hızlı gelişmeler kaydeder. Ama bir süre sonra partinin öğretisi kemikleşir. Bernstein'ın reformculuğu da, devrimci eğilimlerin çoğunu zayıflatan bir rol oynar.

Marksizm, Avusturya ve Macaristan'ı daha ağırdan etkiler. İktisadi gelişmenin bu ülkelerde daha yavaş olmasının payı büyük bu ağırlıkta. Buna karşın, Avusturya'da 1888'de, Macaristan'da 1890'da sosyal demokrat parti kurulur. Ne var ki, "Austro-Marxisme" denen anlayış, Mark- sizmin ve devrimci güçlerin gelişmesini yer yer felce uğratır: Çünkü, monarşiye razı, ayrı milliyetten topluluklara -özellikle Çeklere- karşı kuşkucu, köylülere karşı da ilgisiz, kısa görüşlü ve reformcu bir anlayıştır bu. Ancak Rusya'da 1905 Devrimi'nin etkisiyledir ki, sol eğilimli bir sosyal demokrasi doğacak ve bir canlılık getirecektir.

Sırbistan'da ve Bulgaristan'da Marksizm çok daha zayıf olarak temsil ediliyor. Sosyalist düşünce, daha çok bazı şair ve romancılara esin kaynağı oluyor oralarda.

Romanya'da sosyal demokrat parti 1893'te kuruluyor, sonra kapatılıyor, 1910'da tekrar kuruluyor. Burada da kent emekçileriyle köyler arasında bağlar yoktur, en azından çok zayıftır; 1907'deki büyük köylü isyanının başarısızlığının nedeni biraz da bundan ileri geliyor.

Özetlemek gerekirse, bütün bu ülkelerde, ezilen insanlar çoğunluğu oluşturuyor. I. Dünya Savaşı -kayıpları ve acılarıyla- bu kitleleri isyana götürecektir.

Ve Rusya'daki 1917 Devrimi de örnek olacaktır onlara.

SORULAR


  1. Orta ve Doğu Avrupa'da, Hıristiyanlaştırmamn etkisi ile Asyalı etkilerin sonucu ne olmuştur?

  2. Bu ülkelerde Batı'nın etkisi neler getiriyor?

Marksizm, Orta ve Doğu Avrupa'yı nasıl etkiliyor ve sonuçları ne oluyor?


1

BÖLÜM II

SOVYETLER BİRLİĞİ

Klasik tipteki devrimler, yalnız "siyasal değişikliklerle" yetinirler; yani yalnızca iktidardaki kişileri değiştirirler. 1917 Ekim Devrimi bu tip bir devrim değildir. O, daha "köklü" bir dönüşümü hedef almıştı. Yalnız iktidardaki kişileri değiştirmekle yetinmemiş, Rusya'da iktisadi ve sosyal temelleri de değiştirmiştir. Bu niteliğiyle, yeni bir uygarlık yaratmak istiyordu, yaratmıştır da.

Böylesine bir değişiklik, her şeyden önce, "burjuva devleti"nin bütün dayanaklarının ortadan kaldırılmasıyla olasıydı. Lenin bunu, Devlet ve Devrim adlı eserinde açıklar. Geriye, bu kuramsal verilerin somut hale getirilmesi kalıyordu.

1917'de o yapılır.

SOVYETLER BİRLİĞİ'NİN KURULUŞU VE GELİŞİMİ

İlk önlemler

Nasıl kaldırılacaktı burjuva devletinin dayanakları ortadan?

Proletarya diktatörlüğü ile!

"Proletarya diktatörlüğü, ezenleri ezmek için, ezilenlerin öncülerinin örgütüdür. Proletarya diktatörlüğü, demokrasinin genişlemesidir: O demokrasi, artık yoksulların ve halkın demokrasisidir. Ama proletarya diktatörlüğü, aynı zamanda özgürlüklere de sınırlamalar getirir. Fakat kimlerin özgürlüğüne? Ezenlerin, sömürücülerin, kapitalistlerin... İnsanlığı ücretli kölelikten kurtarmak için, ezmemiz gerekiyor; direnişleri zorla kırmak gerekiyor."



Lenin böyle tanımlıyordu proletarya diktatörlüğünü.

Ve böylesine bir ilke, her şeyden önce Rusya'nın o gün içinde bulunduğu koşulların doğurduğu bir zorunluluğu dile getiriyordu: Ülke savaş içindeydi ve birçok bölgeleri işgal edilmişti; karşı-devrimci öğeler ise etkin durumdaydılar. Çarlık rejimini yeniden kurmak isteyenler, dışarıdan, emperyalist ülkelerden yardım görüyordu. Mali çöküntü, kıtlık, sanayideki yıkılış, karanlık bir iktisadi tablo sergiliyordu. Bu tabloyu karaborsa, fiyat artışları ve baltalamalar daha da karartıyordu.

İlke yerindeydi. Ancak gerçekleştirmek gerekiyordu. Birtakım araçlar harekete geçirilir bu amaçla.

Proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirmek için kullanılan araçlar şunlardır:



  • Temelde, 24.000 üyesi olan Komünist Parti;

  • Köylülerin, işçilerin ve askerlerin konseyleri (Sov- yetler). Halk kitleleriyle ilişki kuranlar özellikle bunlardır.

  • Sovyetler Kongresi: Hükümet örgütünü çeşitli görünüşleriyle belirleyen bu kongredir.

  • Çok geçmeden iki tamamlayıcı örgüt daha kurulur: Karşı-devrimcilere, spekülasyona ve baltalamalara karşı mücadele için Çeka ile Kızıl Ordu.

Öte yandan bir seri kararnamelerle yeni rejimin temel ilkeleri konulur:

  • Barış Kararnamesi, “insanlığa karşı işlenmiş en büyük suç" olarak tanımladığı savaşa son verilerek genel, adil ve demokratik bir barış için, derhal görüşmelere girişilmesini öneriyor.

  • Toprak Kararnamesi, büyük toprak sahiplerinin bütün topraklarına -hiçbir tazminat ödenmeksizin- el koyar ve bütün toprakları köylülere verir.

  • Sanayi Kuruluşları Kararnamesi ile bu kuruluşlarda denetim işçi ve ücretlilere geçer.

  • Milliyetler Kararnamesi ile, çokuluslu federal bir devletin ilk esasları konulur.

Bunların yanı sıra, bankalar, demiryolları, iç ve dış ti-

caret ulusallaştırılır. Bir başka kararname kadınlara siyasal haklar tanırken, bir başkası devlet ile Kilise'yi birbirinden ayırır.

Bütün bu önlemler, "yeni bir toplum düzeni"nin temellerini kurmak için girişilen çabalardır. Yeni Sovyet toplumu, 1917'yi izleyen yıllarda, işte bu temeller üzerinde gelişmesini sürdürecektir.



Aşamalar

1917 öncesinde, aslında bir tarım ülkesi olan Rusya'nın, devrimle hızlı bir biçimde sanayileşerek -kısa sürede- en önde gelen sanayi güçleri arasında yer alması, çeşitli ve güç aşamalardan geçmiştir:



  • Devrimin hemen ardından Savaş Komünizmi olarak adlandırılan bir dönem başlar (1917-1921). Emperyalizmin sosyalist rejimi yıkmak için kışkırttığı iç savaş ve onun yarattığı cephe gereksinmeleri, yalnız büyük sanayinin ulusallaştırılmasıyla yetinmeyerek, orta sanayii, hatta bazen küçük sanayii de ulusallaştırmak zorunluluğunu ortaya çıkarır. Deyim yerindeyse, bir "aşırı ulusallaştırma" dönemidir bu.

  • Bunu, Yeni iktisat Siyaseti (N.E.P.) dönemi izler (1922-1928). İçte ve dışta ortaya çıkan çeşitli güçlüklere karşın; sosyalist kesim yararına işleyen bir karma ekonominin uygulandığı bir dönemdir bu. 1928 yılından başlayarak ünlü Beş Yıllık Planlar dönemi başlayacaktır.

  • Nazi Almanyası'nın yenilgisiyle sonuçlanan çetin savaşı ise, Sovyetler Birliği ile Batılı bağlaşıkları arasındaki temel anlaşmazlıkların somut sorunlar halinde ortaya çıkması ve bunun sonucu olarak beliren Soğuk Savaş dönemi izler.

  • Stalin'in 1953'te ölümü, nihayet 1956'da toplanan 20. Kongre ile yeni bir dönem başlar.

"Buzların çözülüşü" diye de adlandırılır o dönem. İçerde Stalin putu yıkılır; dışta "barış içinde birlikte yaşama" ilkesi uygulanmaya başlanır.

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə