Uygarlik tariHİ Server Tardlli


M.O.M. FABRİKASI'NIN KÜLTÜR SARAYI



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə19/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   46

M.O.M. FABRİKASI'NIN KÜLTÜR SARAYI

Bu fabrika, büyük bir optik gereçleri fabrikasıdır ve Macaristan'da bütün fabrikaların olduğu gibi bunun da bir kültür sarayı vardır. Macarların "Kültür Sarayı" dedikleri bu kurumlar, bizim eski "Halkevleri"ne benzer; orada kadın erkek fabrika işçileri toplanır, çeşitli sanat ve kültür alanlarında, spor dallarında çalışır ve özel merakları için de küçük kulüpler kurarlar.

M.O.M. Fabrikası'nın Kültür Sarayı'nda, tiyatro, sinema gösterileri, eğlence toplantıları için kullanılan bir bahçe, güzel, geniş ve büyük bir yapı olan sarayın içinde de gene koca bir tiyatro ve toplantı salonu, bir sergi salonu, jimnastikhane, bale der- sanesi, kütüphane ve çeşitli kültür kolları için ayrılmış odalar, dersaneler vardı.

Sergi salonunda bir resim sergisi vardı, bu sergide amatör ressamların resimleri sergilenmişti. Çeşitli anlayışlarda yapılmış ve gerçekten beğendiğim resimler gördüm orada. Soyut ve non-figüratif olanlar da vardı. Demek bu fabrikanın işçileri ve o mahallede oturanlar, modern sanat yapıtlarını kendi anlayışlarına aykırı ve kendi beğenilerinin dışında görmüyorlardı...

Başka bir salonda pul meraklıları toplanmışlardı; bunlar karşılıklı oturmuşlar, pul değiş-tokuşu ile meşguldüler...

Kütüphanede bize Türkçeden çevrilmiş olan kitapları gösterdiler. Nâzım Hikmet'in, Sabahattin Ali'nin kitaplarını hatırlıyorum.

Başka bir odada genç kızlar ve genç erkekler toplanmışlardı. Kültür Sarayı'mn direktörü, burada genç işçilerin çeşitli sosyal konular üzerinde tartışmalar yaptıklarım söyledi. O günkü konu, "kız-erkek arkadaşlığı ve flört" idi...

Oradan alt kata, dört beş yaşından, yedi sekiz yaşma kadar olan çocukların bale öğrendikleri dersaneye girdik. Bunlar çiçek gibi giyindirilmiş, sağlam, neşeli işçi çocuklarıydı. Şuracıkta söyleyeyim, bütün sosyalist ülkelerde en büyük önem çocuklara veriliyor, onların bahçeleri, onların okulları, onların eğlenceleri, oyuncakları... Çocuklar, orada annelerinin başına dert değildiler artık, hani bizde söylendiği gibi "tatlı bela" değildiler, sadece tatlıydılar, annelerinin çalışmasına engel olmuyordu hiçbiri. Kimsesiz çocuklar daha da büyük bir itinaya layık görülmüşlerdir. Peşte'deki kimsesiz çocuklar sitesi bu bakımdan en güzel örnek...

Kültür Sarayı direktörü ile dolaşmamızı bitirip bize şarap ikram ettiği odaya girince aklımı kurcalayan bir sorunu açtım ona: - Fabrikanız, güzelliği, eğlencesi dünyaya ün salmış büyük bir şehrin yanı başında, dedim. Üstelik bu şehirde tiyatro, müzik, sinema hayatı da çok canlı. Siz işçilerinizi böyleşine hareketli bir şehrin yanı başında amatörce sanat gösterileri ile nasıl eğitebilirsiniz?

Bunu sorarken bizim "Halkevleri"ni düşünüyordum. Halkevleri sanattan ve kültürden yana yoksul bölgelerimizin kültür ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuşlardı. Ankara'da bile böyleydi...

Kültür Sarayı direktörü dedi ki:

- Bizim Kültür Sarayımız, yalnızca işçilerimize değil, bütün bu çevrede oturanlara açıktır. Onlar, şehir biraz uzak olduğu için bizim sinemamıza gelirler, burada hem şehirde göremedikleri eski ve sevilmiş filmleri görürler, hem de yenilerini (o sırada baş-

ka bir fabrikanın kültür sarayında Cherbourg Şemsiyeleri oynuyordu). Tiyatromuz heveslilerin boş vakitlerini değerlendirmeye yarar. Gerçekten bütün bu Kültür Sarayı, yeni hayatımızın sorunlarını halka açıklamak amacı yanında, işçilerimizin ve mahallemizin boş vakitlerini değerlendirmek amacı da güder.

(Melih Cevdet Anday, Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan, İstanbul, 1965, s. 154-157)

SORULAR


  1. Halk demokrasileri nasıl kurulmuştur?

  2. Halk demokrasilerinde hangi siyasal kurumlar vardır?

  3. Halk demokrasilerinin tarımda ve sanayide iktisadi gelişimi nasıl olmuştur ve bugün ne durumdadır iktisadi tablo?

  4. Halk demokrasilerinde bugün nasıl bir kültürel tablo görüyoruz? (Okuma parçasını okuyunuz.)

  5. Halk demokrasilerinde din sorunu nasıl bir çözüme kavuşturulmuştur?

  6. Halk demokrasilerinde iktisadi ve siyasal bütünleşme hangi gelişme ve kurumlara yol açmıştır?

  7. Halk demokrasileri içinde Yugoslavya ne türlü özellikler taşır?

BÖLÜM IV

ÇİN HALK CUMHURİYETİ

Asya'da sosyalizmi kabul etmiş üç ülke var: Çin, Vietnam ve Kuzey Kore. Latin Amerika'da ise tek bir ülke: Küba.

Aşağıda -Kuzey Kore'yi şimdilik bir yana bırakarak- bunları sırasıyla inceleyeceğiz.

Çin Halk Cumhuriyeti'nden başlayalım.

ESKİ ÇİN'DEN YENİ ÇİN'E

Çin, 4 bin yıllık yazılı tarihi ile, dünyanın en eski uygarlıklarından biri. Kâğıdı, daha 2 bin yıl önce Çinliler yapmışlar; (İsa'dan sonra 9. yüzyılda) barutu bulanlar da onlar... Bunlar, o uygarlığın teknikteki başarılarından ilk akla gelenler. Felsefede, sanat ve edebiyatta ise Çin uygarlığının insanlığa bıraktığı büyük bir "miras" var.

19. yüzyılın ortalarına değin, Çin Batı'ya "kapalı bir ülke" olarak kalmış; Çin hükümdarları, bütün yabancı milletlere "barbar" gözüyle bakmışlar. Ama 1839-1842 yılları arasında İngiltere'ye karşı yapılan Afyon Savaşı ile Çin, Avrupa'ya kapılarını açmak zorunda kalıyor: İngilizler, 18. yüzyılın sonlarından başlayarak, Hindistan'da haşhaş yetiştiriyor ve elde ettikleri afyonu -yasak olmasına karşın- Çin'e satıyorlardı. 1839'da Çin İmparatoru'nun afyon ticaretini kesin olarak önleme kararı alması üzerine, İngilizler Çin'e savaş ilan ederler. Ancak, imparator, 1842 yılında kesin bir yenilgiye uğrar ve Nanking Antlaşması'nı imzalamak zorunda kalır. İngiltere böylece Hong Kong'u ele geçirdiği gibi, öteki bazı önemli limanları da İngiliz ticaretine zorla açmış olur.



Bu antlaşmadan dolayı, Çin halkında yabancı düşman-

lığı daha da yoğunlaşır. 1850'de tahta çıkan bir imparator, Nanking Antlaşması'nı imzalayanları saygınlıktan düşürdüğü halde, halkın tepkisi yatışmaz ve Taiping İsyanı patlar. On beş yıl süren bu isyan, yalnız Çin'deki yabancıları değil, aynı zamanda başta bulunan Mançu Haneda- nı'm da hedef tutuyordu.

İsyan, büyük bir kıyım ile bastırılır.

İngilizler, daha sonra -Fransızların da yardımıyla- Çin'e yeni saldırılarda bulunurlar, Tientsin ve Pekin'i ele geçirir ve başka limanların da İngiliz ticaretine açılmasını sağlarlar. Bu arada, Çin'e daha çok afyon sokularak, Çinliler uyuşturulmaya başlanmış, Hıristiyan misyonerler de -halkı İngiliz emperyalizminin amacına uygun bir biçimde yetiştirmek için- Çin'in en uzak köşelerine değin yayılmıştır.

1898'de, bir saray ihtilali sonunda, reformcular imparatoru, "anayasaya dayanan bir monarşi" kurmaya zorlarlar; fakat imparatoriçe -hanedanı tehlikede gördüğünden- imparatoru hapsettirir ve ölümüne değin, Çin'in gerçek egemeni olur. 1894'te, Japonya Çin'e hücum ederek imparatoriçeyi yener ve 1900'de, Çin'e karşı yedi Batılı ülke -Avusturya, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Rusya ve Birleşik Amerika- ile bağlaşma yapar. 1901 yılında başlayan "Boxer İsyanT'nı sekiz emperyalist ülke birlikte bastırırlar. İmparatoriçeyi korkunç bir savaş tazminatı ödemeye ve Tienstsin ile Pekin'de emperyalist güçlerin üslenmesini kabule zorlarlar.

Yabancıların Çin'e girmeleri ve Çinli yöneticilerin yetersizlikleri karşısında Mançu Hanedanı'na karşı yer yer başgösteren isyanlar, 20. yüzyılın başında genel bir hal alır.

1894 yılında, Sun Yat Sen adlı bir devrimci, Mançu Ha- nedanı'nı devirip yerine cumhuriyeti ilan etmek amacıyla, bir ihtilal komitesi kurarak mücadeleye girişir. Çin'deki başka birçok ihtilal komitesi de destekler kendisini. Sun Yat Sen, daha sonra, öteki ihtilalci gruplarla birlikte Çin İhtilalci Birliği'ni kurar. Çeşitli mücadelelerden sonra, 1911 yılında Mançu Hanedanı yıkılır ve 1912'de Sun Yat Sen'in liderliğinde Çin Cumhuriyeti kurulur.

Ve Çin İhtilalci Birliği de parti haline gelerek, Kuomintang adını alır.

1919 yılında ilk Marksist gruplar ortaya çıkar. 1921 yılında da Çin Komünist Partisi resmen kurulur ve ilk kongresini Şanghay'da yapar. Bu kongrede, Kuomintang ile -resmî olmadan- işbirliği yapılmasına karar verilir. 1923'te Komünist Parti, Kuomintang ile birleşerek onun "sol kanadını" oluşturur.

1925'te Çin'in büyük lideri Sun Yat Sen ölür ve Çan Kay Şek onun yerine geçer. Sağcı Çan Kay Şek'in 1926'da komünist liderleri tutuklattırması üzerine, Komünist Partisi ile Kuomintang'm işbirliği suya düşer ve Çan Kay Şek kısa zamanda Çin'in büyük bölümüne -zor kullanarak- tam anlamıyla egemen olur. Bu sağcı hareket karşısında komünistler güneye çekilerek o bölgede toplanırlar ve 1928 yılında da ilk Çin Komünist Ordusu -Çu Teh ile Mao Çe Tung liderliğinde- kurulur.

Japonların Mançurya'yı istila ettiği 1931 yılında, Çin Sovyet Cumhuriyeti kurulur. Çan Kay Şek, Japon işgalini hiçe sayarak komünistlerle mücadeleyi sürdürürken, Çin Sovyet Cumhuriyeti Japonlara karşı savaş ilan eder. Ancak 1934 yılında Çan Kay Şek'in Çin'de altı bölgede denetimi ele geçirmesi üzerine, Çin Sovyet Cumhuriyeti çöker ve -insanlık tarihinin en güç ve sıkıntılı çekiliş hareketi olan- 8 bin millik Uzun Yürüyüş başlar.

Kiangsi'den 100 bin komünistin katılmasıyla başlayan Uzun Yürüyüş, tam bir yıl sürmüş ve yollarda 80 bin kişi can verdikten sonra, yalnız 20 bin komünist kuzey sınırında Shensi'ye ulaşabilmiştir.

Uzun Yürüyüş'ün de verdiği mücadele azmiyle, burada yeniden bir ordu kuran komünistler, köylülerin de desteğini kazanarak, yeniden büyük bir güç haline gelirler ve 1936 Aralık ayında, Çan Kay Şek'i, komünistlere karşı mücadele etmek yerine, komünistlerle işbirliği yaparak Japonlara karşı savaşmaya zorlarlar.

1937'de Çin-Japon savaşı başlar. Komünist Parti ile Kuomintang istilacılara karşı "tek cephe halinde" savaşır.

Komünistler, bir yandan Japonlara karşı savaşırken, bir yandan da nüfuz bölgelerini genişletirler. II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra, Çan Kay Şek ile komünistler arasında iç savaş yeniden başlar. Sonunda, 1 Ekim 1949'da -başkent Pekin olmak üzere- Çin Halk Cumhuriyeti kurulur.

Çan Kay Şek de Formoza adasına sığınır. Ölümüne değin orada kalacaktır.

İDEOLOJİK TEMELLER: MAOCULUK

Çin Halk Cumhuriyeti'nde bütün kurumlar "Maocu- luk" öğretisine dayanır. Maoculuk, aslında Marksizmin, materyalist diyalektiğin "Çin gerçeği"ne uygulanmasından ortaya çıkan bir görüş. Bu görüş, dışarda emperyalizm ile onun içerideki ortaklarına karşı sürdürülen uzun bir savaş boyunca oluşmuştur.

Mao, klasik Marksizme şu yeni tezleri getirmiştir:


  • Birincisi, "devrimci strateji" ile ilgilidir. Sosyalist iktidar Çin'de -Rusya'da olduğu gibi- bir proletarya devrimi sonucunda değil, kırlarda bir "gerilla" hareketi sonucunda kurulmuştur. Bu mücadelede, Kızıl Ordu, gitgide köylülerin güvenini kazanmıştır. Sonunda kentler, kırlarca kuşatılmış ve ele geçirilmiştir.

Mao, aynı stratejinin dünya çapında da uygulanabileceğini ve uygulanması gerektiğini ileri sürer. Ona göre, ileri sanayi ülkeleri, bir çeşit "dünya kentleri"dir: Burju- valaşma, bu ülkelerde devrimci ateşi söndürmüştür. Devrimin bugün en fazla yayılma şansı azgelişmiş ülkelerdir; "dünyanın kırları"dır bu ülkeler. Azgelişmiş ülkeler, önce sosyalist olacaklar ve sonra -yaşamak için hammaddelere gereksinmesi olan- sanayi ülkelerini kuşatacaklardır.

Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki durum -belli bir ölçüde- bu çözümlemeye uymaktadır.

Tekrar edelim: Belli bir ölçüde...


  • ikinci olarak, Mao'ya göre, üretim araçlarının kolektif mülkiyeti, sınıflar arasındaki mücadeleye son vermiyor. Böylece sosyalist toplumlarda çelişkiler sürüyor ve "yeni bir burjuvazi"nin doğması tehlikesini bile yaratıyor. Örne-

ğin Sovyetler Birliği'nde ve -Arnavutluk bir yana- Avrupa'daki halk demokrasilerinde böyle olmuştur ona göre.

Ne yapmalı?

Mao'va göre, sosyalist rejim, bu burjuvalaşma eğilimine karşı mücadele edebilmek için, "devrimci tansiyonu" aralıksız sürdürmelidir. Nitekim Çin'de 1966 yılında patlayan "Kültür Devrimi", işte böyle bir tansiyonu sürdürme araçlarından biri olarak görülmüştür. Mao, dokusu sertleşen, bürokratlaşan, giderek halktan kopma yolunda görünen parti ve devlet mekanizmasına karşı gençliği harekete geçirirken -kendince- bunu amaçlıyordu.

Bu kuram -bir ölçüde- Troçki'nin "sürekli devrim" tezlerinden esinleniyor.

Mao'nun tezleri, gerçekleri ne ölçüde yansıtmaktadır?

Hayli tartışmalara neden olmuştur bu konu; bugün de olmakta.1

Mao'ya karşı olanlar, önce "köylü sosyalizmi" diyerek, onun getirdiğini küçümsemişlerdir. Onlara göre, Marksizmin temel ilkelerinden olan, "kentlerdeki işçi kitlelerinin önderliğinde devrim" kuralından bir sapmadır Maoculuk.

Ne var ki, Mao tarihsel bir deneyimden, 1927 yılında, Şanghay ve Kanton kentlerinde, on binlerce işçinin Çan Kay Şek'ce öldürülmesinden sonra köylü hareketine yönelmiştir.

Eleştiriyi yapanlar, başta bu noktayı unutmaktadırlar.

Gerçekten 1927 Martı'nda, Çan Kay Şek'in orduları Şanghay'ın kapılarına dayandığında, emekçiler kenti savunmak istemişlerdi. Ancak -Stalin'in denetimindeki- "Komintern'in Çin politikası", o zamanlar Çin komünistlerinin Çan Kay Şek'le "Kuomintang" içinde işbirliği yapmalarını öngörüyordu. İşte bu politika uyarınca, Şanghay'ın Çan Kay Şek'e teslim edilmesi emredilmiş ve kente elini kolunu sallayarak giren Çan Kay Şek de, iki hafta sonra on binlerce işçiyi öldürtmüştü.

Komintern, aynı yanlışı, aynı yıl içinde bir kez daha tekrarlar.

Bu konuda bkz. Ergun Balcı, "Mao Yargılanıyor", Cumhuriyet, 6 Ocak 1981.



Şu ya da bu nedenle Stalin'in etkisinde kalan Komintern, 1927'nin Aralık ayında, Çin Komünist Partisi'ne, Kan- ton'da ayaklanma düzenlemesi emrini verir. Oysa, Çan Kay Şek'ten ağır darbeler yemiş olan Çin komünistleri, böyle bir ayaklanmaya hiç de hazırlıklı değildir. Öyle olduğu içindir ki, Kanton denemesi de büyük bir bozgunla sonuçlanacak, Çan Kay Şek gene binlerce işçiyi öldürtecektir.

Mao, işte bu olaylardan sonra, dikkatini kentlerden kırsal kesime, giderek köylülere çevirir, Çin'in o günkü gerçekleridir kendisini etkileyen.

- Mao'nun Kültür Devrimi de büyük tartışmalara ve değişik görüşlere yol açmıştır.

Mao'dan yana olanlara göre, Kültür Devrimi, "bürokratik kemikleşmeye karşı kitleleri harekete geçiren, yığınları parti yönetimini eleştirmeye yönelten bir hareket" olup, sosyalizme de önemli bir katkı niteliğini taşımaktadır çağımızda.

Mao'ya karşı olanlar ise Kültür Devrimi'ni, "bilgisiz köylü kitleleri için bir yutturmaca, Mao'nun içeride siyasal rakiplerini tasfiye için de kullandığı bir araç" olarak karşıladılar.

Gerçek nerede?

Kültür Devrimi'ni değerlendirirken, o dönemin iç ve dış koşullarını gözden kaçırmamalı.

Tersi, yanılgılara götürür insanı.

Gerçekten, Kültür Devrimi, Çin Halk Cumhuriyeti'nin tarihindeki "en bunalımlı" bir döneme rastlar: İçeride, 1961 yılında, Kruşçev'in Pekin'e tüm yardımı -ansızm- kesmesinden sonra, ekonomi felce uğramış durumdadır. Yedek parça yokluğundan çalışamayan makineler paslanmakta, yeni yapılan fabrika binaları kendi yazgılarına terk edilmektedir. Birkaç yıl önce başlatılan "ileriye doğru büyük atılım" programı, teknoloji ve uzman olmadan, yalnızca coşkunun ekonomik kalkınmaya yetmediğinin somut örneği olarak iflas bayrağını açmıştır.

Dışarda ise, Endonezya'da, Mao sempatizanı Komünist Parti kapatılmış, on binlerce komünist öldürülmüştür. Bu arada, Kuzey Kore ve Japon komünist partileri Çin'den uzaklaşmış, Kuzey Vietnam Komünist Partisi de Moskova

ile flörte başlamıştır. Ve son olarak, Birleşik Amerika'nın Asya'daki emellerinden büyük kaygı duyan Çin'in, Sov- yetler Birliği ile ilişkileri de giderek gerginleşmektedir.

İşte Mao, Kültür Devrimi'ni, Çin'in dışarıda büyük bir yalnızlık, içeride ise -aynı boyutta- bir ekonomik bunalımın içine sürüklendiği sırada başlatmıştır. Kültür Devrimi'ni, içeride ve dışarıdaki gelişmelerden derin düş kırıklığına uğrayan kitlelerin coşkusunu uyanık tutmak, dikkatlerini başka yöne yönelterek parçalanmayı önlemek amacı ile kullanmıştır.



Bunu belirtirken, o sıralarda yapılmış birtakım "soyta- rılıklar"m da altını çizmeli ama.

Gerçekten Kültür Devrimi sırasında, Mao'nun Kızıl Muhafızları, Marksizm adına -Balzac, Victor Hugo, Shakespeare ve Beethoven gibi- uygarlık tarihinin büyük dehalarını, "burjuva kültürünün çürümüş temsilcileri" diye lanetliyor; Şanghay'da Puşkin Anıtı'na saldırıyor, Çerni- şevski'yi kınıyorlardı. Ama bunları yaparken, Marx'm, yaşamı boyunca, Shakespeare ve Balzac'a hayranlık duyduğunu; Lenin'in ise, boş zamanlarında Beethoven'i dinleyerek ya da Puşkin'i okuyarak dinlendiğini unutuyorlardı.

Kültür Devrimi, bu anlamda, kültürden yoksun köylü kitleleri için bir yutturmaca, -uzun vadede yol açacağı olumsuz sonuçlar bakımından- acı bir yutturmacaydı hem de...

Bu söylediklerimiz bir gerçek.

Ama yadsınamayacak bir başka büyük gerçek vardır ki, o da şudur; Mao, Çin halkını emperyalizmin pençesinden kurtarmış; çok yerin kapısına "buraya köpekler ve Çinliler giremez" diye yazılı bir ülkede, bağımsız ve onurlu bir ulus yaratmış, yaratabilmiş bir liderdir.

Tarih onu yanlışlarından dolayı yargılamadan önce, bu niteliğiyle anacaktır kuşkusuz.

SİYASAL KURUMLAR, SİYASAL YAŞAM

1949-1954 yılları arasında Çin anayasasızdır. 1954 yılında ilk anayasa yapılır.



1954 Anayasası'nın ortaya koyduğu genel şema, Sov- yetler Birliği'ndeki gibidir: Meclis, Prezidyum, Bakanlar Kurulu.

Tek meclisten oluşan parlamento 4 yıl için seçiliyor. Yılda bir kez toplanıyor. "Sürekli Komite" adını alan Prezidyum, Sovyetler Birliği Prezidyumu'nunkine benzeyen yetkilere sahip. "Devlet Konseyi" adını taşıyan Bakanlar Kurulu da öyle.

Bakanlar Kurulu ile Meclis (ve onun prezidyumu) arasında Çin'e özgü bir organ var: Cumhurbaşkanı.

1966'da ortaya çıkan Kültür Devrimi'ne değin, Çin Komünist Partisi siyasal iktidarın temel dayanaklarından biridir. Kültür Devrimi'yle ikinci plana düşer.

Ancak geçici bir dönem için olur bu.

Resmî planda, öteki partiler varlıklarını sürdürmektedirler. (Kuomintang, Demokratik Parti, İşçi ve Köylü Demokratik Partisi...) Bunlar, "Halkçı ve Demokratik Cephe" içinde Komünist Parti'yle birleşmişlerdir. Ne var ki, uygulamada, bu öteki partilerin hemen hemen hiçbir etkisi görülmüyor.

Önemli olan yalnız Komünist Parti'dir.

Bununla beraber, Komünist Parti'nin karşısına, Çin'de bir başka büyük güç dikilmektedir: Ordu. İç savaş sırasında, halk kitleleriyle sıkı bir ilişki kurmuş olan devrimin bu temel aracı, kurumsal açıdan, Komünist Parti'nin siyasal yönetimine tabi idi. Ve öyle de olması gerekiyordu. Ne var ki, ordu büyük bir özerklik kazanmış ve -üstelik- gelenekleri, kendisine siyaseti etkileme olanağını vermiştir.

1966'da başlayan Kültür Devrimi, -bir bakıma- Komünist Parti örgütüne karşı yönelmişti. Çünkü Mao, Parti içinde azınlığa düşmüş görünüyordu. Başında Mareşal Lin Piao'nun bulunduğu ordunun desteği ile, Mao hasım- larına, yani Parti yöneticilerinin çoğunluğuna karşı, gençliğin devrimci duygu ve eğilimlerini harekete geçirdi. Genç "Kızıl Muhafızlar" hareketi, örgütün altını üstüne getirdi. Normal durum, ordunun denetimi altında, yavaş yavaş kurulabildi. 1961 Temmuzu'ndaki Kongre'de, Parti yönetimi yeniden örgütlendirildi.

Yeniden kurulan ve arman Parti, rejimin içindeki önemini tekrar duyuracaktır böylece.

İkinci anayasa, 1975 yılında kabul edilir. Cumhurbaşkanlığı kurumu kaldırılırken, Komünist Parti'ye olduğunca, Mao'nun kişiliğine ve düşüncesine de ayrı ve üstün bir yer verilir.


  1. yılında, Çin'in -bugün de yürürlükte olan- üçüncü anayasası yapılır.

İKTİSADİ SİSTEM VE GELİŞME

Mao Çe Tung'un iktidarı ele aldıktan sonra, uçsuz bucaksız Çin topraklarını ve kalabalık Çin halkını sosyalist düzene sokacağı pek belliydi. Ancak, o yıllarda (1949), Çin ekonomisine egemen olan koşullar, Sovyetler Birliği ile Avrupa'daki halk demokrasilerine egemen olan koşullardan o denli farklıydı ki, sosyalist ekonomiyi birden kurmak olası değildi.

Kurulacak ekonomi de, Çin'e özgü özellikler kazanacaktı ister istemez.

Başlangıçlar

Çin ekonomisinin yapısı, 1953 yılında bile, tam bir ko- lektifleşmeden çok uzak bulunuyordu. Yalnız pamuklu sanayii hemen hemen devletleştirilmişti ama, kamu kesimi, kooperatif kesim, küçük el sanatları kesimi yanında, hâlâ özel kapitalizme bağlı bir kesim ile devlet ve özel kapitalizmin işbirliğinden oluşan bir karma kesim vardı.

Ne var ki, bu son iki kesimin ortadan kalkmasını beklemeden müdahale edilmesi gerektiğine karar verildi: Kamu kesimi yönetici rolü oynayacak ve öteki kesimler üzerindeki denetimi (hammadde ya da kredi dağıtımı) sayesinde, kendi yayılışına hız verecekti. Aynı zamanda, özel kesimin de karma kesime katılması ve küçük el sanatları kesiminin de kooperatif kesime katılması özendiriliyordu. Böylelikle, bunlar ağır ağır ortadan kaldırılmış olacak ve

sonunda, ticaret ile sanayinin devletleştirilmesine ve tarımın kolektifleştirilmesine gidilecekti.

Uygulamada kredi, ağır sanayi ve dış ticaret ilk hamlede devletleştirilen dallar oldular. Aynı zamanda 47 milyon hektarı ve 450 milyon köylüyü kapsayan geniş bir toprak reformu, yarı-feodal nitelikteki mülkiyet rejimini, küçük köylü mülkiyeti rejimi haline getiriyordu.

Planlı ekonomi

1953 yılında, birinci beş yıllık plan yürürlüğe girer. Plan şu ilkelere dayanıyordu:



  • Üretim mallarının artırılış derecesini, tüketim mallarına oranla yükseltmek;

  • Tüketim mallarını, halkın satın alma gücünün yükselmesiyle orantılı olarak geliştirmek;

  • Tarım ürünleri fazlasını artırmaya yönelmiş bir tarım kalkınması sağlamak;

  • El emeği veriminin ücretlerden daha hızlı artışını sağlamak yoluyla kapital birikimi yaratmak.

Yani bütün üretim dalları arasında ahenkli bir artış planı değil, dengesiz bir kalkınma planı söz konusu idi; amacı da -her ne pahasına ve ne kadar güç olursa olsun- daha hızlı bir iktisadi atılımı gerçekleştirmekti. Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi, beş yıl içinde sanayi üretiminde % 98'lik bir artış sağlayabilmek ve on beş yıl içinde gerçekleşmesi beklenen bir sosyalist ekonominin yapısına sağlam bir temel hazırlayabilmek için ağır sanayiye mutlak öncelik tanındı.

1958'de uygulanmasına başlanan ikinci beş yıllık plan, bu gelişimi daha da hızlandırmak için olağanüstü bir çaba harcanmasını öngörmektedir.



  • Tarım alanında, 1956'dan beri, toprak reformunun ürünü olan toprak ve hayvanların küçük mülkiyeti, "ortak çalışmaya" dayandırılmış, ancak taşınmaz malların gelirine dokunmayan bir yarı-sosyalist kooperatife yerini terk etmiştir. 1958'de bu yarı-sosyalist kooperatifin yerini de -yalnız ortak çalışmayı değil, konut olarak kullanılan evin dışında toprağın da ortak mülkiyetini öngören- bir

Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə