Uygarlik tariHİ Server Tardlli


"tam sosyalist kooperatif" almıştır



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə20/46
tarix16.08.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#63403
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   46

"tam sosyalist kooperatif" almıştır.

- Aynı zamanda köylerin sanayileşmesi yolunda da büyük çaba harcanmaktadır.

Komün temeli üzerine yapılmaktadır bu.

Komün, köylüleri ve işçileri tek bir sosyal hücre halinde bir arada toplayan, elli bir ya da daha fazla nüfusluk bir yerleşme biçimidir.

Komün sistemi, aile yaşamı yerine topluluk içinde yaşamı koyarak, köylü kadınları ev işlerinden ve çocuk bakma külfetinden kurtarıyor. Komünün bütün üyelerini gerçek bir disipline bağlı tutuyor ve bunları yapmakla da, bütün insan gücünü gereğince üretimin emrine verme amacını güdüyor.

Maden üretimine verilen mutlak öncelik, ikinci beş yıllık planda vardır ve olabilen her yerde -köylerde bile- demir üretilmektedir.

Bu köylerin sanayileşmesi politikası ile birlikte, çelik, mekanik yapı, petrol gibi kilit sanayilerin kalkındırılması yolunda geniş bir program yürütülmektedir.

SOSYAL VE KÜLTÜREL YAŞAM



"Bugünkü Çin'i, Çin'in modernleşme sürecinin son aşaması, Çin'in Batı'ya son 'yanıtı' saymamız olası görünmektedir" (John K. Fairbank).

Çin'in yeni düzeninde, imparatorluk geleneğinden, Batı etkisinden kalma bazı öğeler hâlâ bulunmaktadır. Ne var ki, yeni rejim, bu yerli ile yabancı öğelerin oluşturduğu karmaşımı da kullanarak, yeni bir toplum yaratmak istemektedir.

Bu yeni toplumun en dikkate değer yanlarından biri, kitlelere verilen ayrı önem ve kitlelerin kalkınmada oynadığı büyük roldür. Kendi iradelerine karşın da olsa, geleneksel toplumun bireylerini bir kitle olarak modern siyasal yaşama katılmasını bilen bir halk halmFHöniiştürmek, yenTrejimiri dikkat ettiği başlıca noktalardan biri. Bunun için kitlelere, siyaüaT yaşamın dışında ve ses çıkarmadan oturmak hakkı da tanınmamıştır.

Çin ulusu, bugün düzenli ve çalışkan bir "mavi karın- çalar" ulusu haline gelmiş (Robert Guillain) ve hızlı bir üretim artışı sağlamak mücadelesine kendisini vermiştir. Hızlı nüfus artışı bunu daha da zorunlu kılmaktadır. Gerçekten Çin'in nüfusu, ilk zamanlardan beri Çin'in yaşam biçimini etkilemiştir.

Bugün için de Çin'in en temel sorunlarından biridir bu.

Kentlerde oturanlar, devrimden bu yana büyük bir artış göstermiştir. Buna karşın, tüm halka oranla bu artış, yine de zayıf kalmaktadır. Her şeye karşın, kentlerin büyümesi Çin'de de en dikkat çekici noktalardan biri.

Sanayileşme ve kentleşme geliştikçe, işçi sınıfı da büyümekte ve gelişmektedir.

Köylülerin ve işçilerin yaşama düzeyi, bugün, 1949 öncesine oranla çok farklıdır. Kadın ve erkek giyimine tek örrreknilk ve yalınlık egemen ama, herkes normal giyinebilmektedir.

Ne işsizlik vardır ne de eskinin sefalet tablosu!

Yeni rejimin karşılaştığı en büyük güçlüklerden biri, bu büyük köklü değişimi yönetecek kadrolara, yetişkin teknisyen öğelere yeterince sahip bulunmayışı olmuştur. Bunu gidermek için her derecede eğitime ve teknik öğretime büyük yer verilmiştir ve verilmektedir. Dili modernleştirmek, çeşitli diyalektler yerine tek bir diyalekt (Pekin diyalekti) kabul etmek, aslında eğitim ve öğretimi daha da kolaylaştırmak amacına dönük. Hele karışık Çin yazısını yalınlaştırmama okur-y azar lığın daha büyük bir hızla yayılacağı ileri sürülüyor.

Eğitimde, "büyük yeniliklerden" ve "Maoizmin çekici yanlarından biri" olarak "7 Mayıs okulları" gösterilmektedir.

Zaten çok zengin ve özgün olan edebiyat ve sanatın, Devrim'den bu yana -yeni bir ruhla- büyük eserler ortaya kovmayı sürdürdüğü görülmektedir.

Çin'le ilgili konumuza son verirken şunu da belirtelim ki, Mao'dan sonra eski dönemle köprüler atılmış, Çin Halk Cumhuriyeti'nin tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Yeni Çin, Batı teknolojisinin yardımı ile içeride hızlı modernleşmeye yönelen, ideolojiyi geri plana iten ve Birleşik Amerika'ya yakınlaşmayı amaçlayan bir ülkedir. Eski ka-

buğundan sıyrılmış, ancak yeni kabuğunu da henüz bulamamış bir Çin'dir bu. Bu Çin'in yöneldiği iddialı yolda ne mesafe alacağını zaman gösterecektir kuşkusuz.

DAHA ÇOK BİLGİ

Çin Devrimi, Devrimler ve Karşı Devrimler Tarihi Ansiklopedisi. OKUMA

BİR AMERİKALININ ÇİN NOTLARI

Yedi yüz, belki de sekiz yüz milyon nüfuslu bu ülkenin sefaleti tammayışı, Leontieff'i2 etkileyen en önemli öğelerden biri. Üçüncü Dünya ülkelerinin büyük kentlerinde aç işsizler topluluğunun yarattığı acıklı görünümün, Asya'nın bu en büyük ülkesinde görülmeyişi olağandışı bir olay gibi görünüyor... "İnsanlar iyi, hatta çok iyi beslenebiliyorlar ve herkesin bir işi var"...

Leontieff'i ikinci etkileyen öğe ise, gelir dağılımı arasındaki farkların çok küçük oluşu. "Hangi kuruluşta olursa olsun... En yüksek gelir en düşük gelirin üç mislini geçmiyor"...

Leontieff'e göre, Çin'de kişi başına düşen yıllık ortalama gelir, 130 ile 150 dolar arasında değişir. "Bir Amerikalı ya da bir Fransız böyle bir gelir ile geçinemez" diyor Leontieff. Ama satın alma gücü ile karşılaştırmazsak bu rakamların hiçbir anlamı kalmıyor... Ücretlerin satın alma gücü, özellikle besin ve giyim maddeleri için çok uygun. Bu maddelerin fiyatları değişken değil, hatta bazen düşüyor bile...

Kişi başına düşen yıllık gelir dağılımı ve satın alma gücü bakımından, Çin, bu konuyu en iyi çözen ülke olarak (Japonya'dan, Fransa'dan, hatta Amerika Birleşik Devletleri'nden önde) ilk sırayı işgal ediyor...

(Bazı sanayi mallarının büyük kentler yerine köylerde yapılışı), köyden kente göçü engelleyebilmeye yarıyor. "Sanayi, el zanaatlarını yıkıcı değil, yanında yer alıyor ki, bu da doğallıkla çok olumlu bir iş" diyor Leontieff.

^ Rus Vassily Leontieff, çeyrek yüzyıldan beri Birleşik Amerika'ya sığınmış olup, zamanımızın -komünist rejimlere karşı sempati beslemeyen- en önemli iktisatçılarından biridir.



Böylece Çin'in gelişme mantığı ortaya çıkmış oluyor: İnsan emeğinin gerektiği yerlerde, el zanaatlarının geliştirilmesi.

Üçüncü Dünya ülkelerinde, buna karşıt, yani kapitalist modele daha uygun bir uygulama yürütüldüğü biliniyor. Bu da, o ülkelerde görülen büyük işsizliğe neden oluyor...

Bu işlerin yürütülmesinde ordu önemli bir rol oynamıyor mu? Leontieff, "çok önemli bir rol oynuyor" diye yanıtlıyor. Ordu en önemli "sosyal hizmet" görevlisi durumunda. Kentlerdeki çimleri kesen, demiryollarını yöneten, hatta okulların ve üniversitelerin yönetimine katılan askerlere rastlanıyor.

(Lc Monde'dan naklen Yeni Ortanı, 21 Ocak 1973)

HİROŞİMA'YA

Güzel bir liman olacaktım Üç yandan dağlarla çevrili Bir yanı ovaya bakan bir liman.

Bir yelpaze gibi yayılırsın ovaya doğru Yedi ırmakla beslenir koyun Ilık nemli lodoslar sana eser.

Yosunların saçak ve şeritlerini yaydığı Sahili süsleyen çiçekleri okşayarak.

Hiroşima, eski bir kentsin sen Sandal ağacı kokan.

Barındırdığın insanlar

Yıllar yılı canları dişlerinde çalıştılar.

Gündüzleri tekneler vızır vızır gelip giderdi.

Uzun gecelere türküler, ezgiler eşlik ederdi.

Hiçbiri savaş istemiyordu- Nagasaki'li, Hiroşima'lı Japon işçilerin, çiftçilerin hiçbiri,

Hiçbiri, hiçbiri savaş istemiyordu.

Nefretle bakıyorlardı Çinlilere, Malaylılara.

Ne bir kauçuk ağacı dikebildiler Seylan'a.

Ne Cava'ya hindistancevizi,

Ne de Mekong ırmağı üstüne bir koloni.

Savaş ötekileri semirtti,

Onları değil.

Yine de bir sabah

Herkes yatağından fırladı düdük sesleriyle, Bir ışık demeti gürültüsüzce Doğudan batıya göğü taradı.

Anlamıştı herkes yıkımın gelip çattığını. Geride kalanlar Sakat baştan başa,

Anlatırlar dururlar, resimler gibi,

O günlerin ürkünçlüğünü dünyaya.

Nelere tanık olmadılar kiNe sahnelere.

Işık öylesine kör edici,

Rüzgâr öylesine sertti ki.

Bir patlamada koskoca kayalar tuzla buz.

Bir patlamada çelik halatlar incecik tellere dönüyordu. Yüzbinlerce yaşam Bir anda gidiverdi.

Aşk sanat, müzik hepsi Bir anda can verdi.

Yeller esiyordu artık o kentin yerinde,

Dinse ya o acı -ne gezer,

Bugün bile yürekler parçalayan Ağlamalar duyulur orada,

Aradan on yıl geçtiği halde.

Tanık, ayağa kalk!

Hiroşima, sana söylüyorum, duy beni.

Son ver artık yıkıma, acıya.

Savaşın olanca zulmüne tanık oldun.

Kim savunabilir barışı senden daha iyi?

Bağırmaksın bütün dünyaya,

Anlatmalısın ölenin nasıl ölüp,

Kalanın nasıl kaldığını,

T anık, ayağa kalk!

Efendiler, susalım lütfen biraz,

Hiroşima konuşacak.

Ai Z'ing (Çev. Gürkal Aylan)


  1. Eski Çin'den Yeni Çin'e geçiş nasıl olmuştur? Bu geçişte en önemli tarihsel olaylar hangileridir?

  2. M a o, klasik Marksizme hangi tezleri getirmiştir? Bu tezler, gerçekleri ne ölçüde yansıtmaktadır?

  3. Çin Halk Cumhuriyeti'nde siyasal yaşam ve kuramların taşıdıkları özellikler nelerdir?

  4. Çin Halk Cumhuriyeti'nde iktisadi gelişme nasıl bir yol izlemiştir? Çin'in iktisadi tablosu ne gibi özellikler taşımaktadır? (Okuma parçasını okuyunuz.)

  5. Çin Halk Cumhuriyeti'nde sosyal ve kültürel yaşamın tablosu hangi özellikleri göstermektedir?

Çin'de Mao'nun ölümünden sonraki gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

BÖLÜM V

VİETNAM VE KÜBA

VİETNAM


Vietnam, Güneydoğu Asya'da 127 bin kilometre kare genişliğinde bir ülkedir. Ve Güneydoğu Asya'nın -hemen- en dinamik halkı yaşar bu ülkede.

Çok eskiye giden bir tarihi var Vietnam'ın: İsa'dan önce Çin'den göçerek bu ülkeye yerleşen Vietler, -İsa'dan önce



  1. yüzyıldan, İsa'dan sonra 10. yüzyıla değin- Çin'in egemenliği altına girmiş; daha sonra bağımsız olmuş ise de, bağımsızlığını korumak için Çin ile zaman zaman savaşmış ve sonunda gene de Çin'in himayesi altına girmiştir.

16. yüzyılda Portekizlilerin, sonra da Fransızların VietnamlIlarla ilişki kurduklarını görüyoruz. Son olarak Fransa 1858'de Vietnam'a giderek ülkeyi "himayesi" altına alır; 1884'te de tüm Vietnam ve komşusu Laos ve Kamboçya Fransa'nın "himayesi" altına alınmış olur. Fransız- lar, Çin Elindi'ni sömürmekle kalmamışlar, kültürlerini ve Katolikliği de yayarak nüfusun % 12'sini Katolikleştirmiş- lerdir. Katolik mezhebinin kabulü, Vietnam'ın yazgısını etkilemiştir. Çünkü kurtuluş savaşlarında Katolikler daha çok sömürgecilerden yana olmuşlardır. Fransa'nın ve sonra Birleşik Amerika'nın nüfuzlarını sürdürmek için kullandıkları kişilerin çoğu Hıristiyan VietnamlIlardır.

Vietnam, II. Dünya Savaşı'nda Japonların istilasına uğradı. Japonlar, Vietnam'da üstlenmek, İngiltere'nin sömürgesi olan Malezya'ya girmek istemişlerdi. Daha Fransızların işgali zamanlarında Vietnam'da ulusal duygular uyanmıştı. Japon işgali altında bu duygular daha da gelişti. Ho Şi Minh liderliğinde bağımsızlık programını benimseyen Vietnam Birliği kuruldu ve 2 Eylül 1945'te Ho Şi Minh, Vietnam'ın bağımsızlığını ilan etti.

Fransızlar geri gelmek istedilerse de zayıftılar ve 1946'da Fransız Birliği içinde Vietnam'ın bağımsızlığını tamdılar. Ancak, Ho Şi Minh kayıtsız şartsız bağımsızlık istediğinden, Fransa ile 1954 yılma değin süren ulusal kurtuluş savaşı başladı. Amerikalılar, önce Vietnam'ın bağımsızlığından yana çıkarken, Çin büyük bir güç olup da Vietnam'a yardım etmeye başlayınca, Fransız yönetiminin sürmesini istediler ve Fransa'ya yardım etmeye başladılar. Dien Bien Fu'da sarılan Fransız askerlerinin kurtarılması için Birleşik Amerika, Fransa'ya atom bombası vermeyi bile önerdi, ancak Fransızlar kabul etmediler. 1954 Temmuzu'nda Cenevre'de yapılan toplantıda, -Ho Şi Minh liderliğinde- Fransa'ya karşı 1946'dan beri sürüp gelen savaşa son verilerek bir bildiri imzalandı. Fransa, bu bildiri ile, Laos, Kamboç ve Vietnam'ın bağımsızlığını tanıyor, ancak Vietnam'ın kuzey bölgesi Ho Şi Minh, güney bölgesi de Mao Dai yönetiminde olduğundan, 1956 yılına değin yapılacak olan plebisit ile iki bölgenin birleşmesi öngörülüyordu.

Cenevre Antlaşması üzerine, Fransa Çin Hindi'nden elini çekti. Ne var ki, Cenevre Bildirisi'ni imzalamak istemeyen Birleşik Amerika'nın Güney Vietnam'da yerleşmek niyetinde olduğu kimsece tahmin edilmemişti. Plebisit yapılması için kuzeyden gelen öneriyi güneydeki rejim -Birleşik Amerika'nın telkini ile- reddetti.

Cenevre Antlaşması'na aykırı olarak plebisitin reddi, güneyde plebisitten yana olan halkçı ayaklanmalara ve gerilla savaşının başlamasına yol açmış, bu savaşta Ho Şi Minh güneydeki bu hareketleri desteklediğinden, Vietnam bir iç savaşa sürüklenmişti. Bu arada zor durumda olan güneydeki rejimi kurtarmak için Birleşik Amerika, -"danışman" etiketi altında- Güney Vietnam'a asker yolladı. 1964'te, kuzeyin baskısı altında, güneydeki kukla rejim yıkılmak tehlikesi karşısında kalınca, Başkan Johnson -Amerikan gemilerinin Tonkin Körfezi'nde kuzeylilerin saldırısına uğradığı gerekçesiyle- Güney Vietnam'a asker yığmaya başladı. Tonkin Körfezi olayının, Vietnam'a asker yollamak yetkisini Senato'dan elde etmek için uydurulmuş bir yalan olduğu da sonradan anlaşıldı. Senato Dışişleri Komi-

tesi Başkanı Senatör Fulbright, aldatılmış olduğundan sonraları yalanmıştır.

Johnson, Vietnam'a yarım milyondan fazla asker yığdığı halde sonuç elde edemedi; barış önerdi ve görüşmeler Paris'te başlarken iktidardan çekildi. Seçim kampanyasında barış vaat eden Nixon, aslında Vietnam'dan Amerikan askerlerini çekerek, savaşın yükünü Güney Vietnam'a devretmeyi düşünüyordu. Bir yandan Paris'te görüşülürken, bir yandan da savaşı "Vietnamlaştırmak" adını verdiği bir programı uygulamaya başladı. Amerikan askerlerinin moralleri de bozulmuştu. Asker kaçakları, neferlerin subaylara karşı ayaklanmaları, uyuşturucu maddelerin kullanılması, sivil halka karşı zulüm ve işkence, beyaz ve zenci askerler arasında çıkan çatışmalar, disiplinsizlik Amerikan ordusunu bozguna uğratmıştı. Böyle bir ordunun zafer kazanması söz konusu olamazdı. Nixon bu askerlerin büyük bir kısmını çekti ise de, Güney Vietnam'ın bu savaş yükünü taşıyamayacağı anlaşıldı.

Bunun üzerine, Nixon, Kuzey Vietnam'a bomba yağdırmaya başladı, limanlarını abluka altına aldı. Bütün bunlar da Vietnam'ı dize getiremedi. Dünya kamuoyunun da isyan etmesi sonunda, Birleşik Amerika 1972 sonlarında "ateşkes"e razı oldu. Daha sonra kuzeyle güney birleşti ve Vietnam, bağımsızlığının yanı sıra bütünlüğünü de elde etti.

VietnamlIlar, bağımsızlık ve özgürlükleri için, emperyalizme karşı 26 yıl savaşmışlardı. Bunun 8 yılı Fransa, 18 yılı da Birleşik Amerika iledir. Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadeleleriyle dolu çağımızda, bu mücadelelerin en görkemli ve en destansı olanını kahraman Vietnam halkı vermiştir.


  1. yüzyılın en büyük gerçeklerinden biridir bu.

DAHA ÇOK BİLGİ

Vietnam Devrimi, Devrimler ve Karşı-Devrimler Tarihi Ansiklopedisi, c. 1, s. 49-96.

OKUMA


VİETNAM EDEBİYATI VE SAVAŞ

Vietnam sanat ve edebiyatı yalnız ülkemizde değil, Avrupa'da da az tanınmıştır. Avrupalılar, bir Kuzey Vietnam romanını ilk olarak 1969'da yayımlamışlardır. Gök Cephesi adlı bu roman aynı yıl ülkemizde de yayımlanmıştır. Oysa, Vietnam edebiyatının çok derin kökleri, çok ünlü ataları vardır.

Yüzyılımızda da Vietnam'da pek çok roman, hikâye ve şiir çıkmıştır. Roman alanında geçen yüzyılda üçer dörder bin mıs- ralık dev eserler yaratılmıştır. Du adlı yazarın Kiyö adlı eseri ve Van Tien'in Güney Vietnam Destanı bunların en ünlüleridir, yüzyılımızdaki Vietnam romanları manzum romanlardan etkilenerek ortaya çıkmıştır. Çok veciz anlatımlar ve bunlara uygun biçimlerle yazılmış manzum romanların yabancı dillere çevrilmesinin çok güç olduğu belirtilmiştir. Çağdaş bir Vietnamlı yazarın da halkının geleneklerine, dilinin ince ayrıntılarına bağlı kaldığı oranda çevrilmesinin güç olduğu, eserindeki düşünceleri ve imajları yabancı dillerde karşılamak imkânının o oranda azaldığı kabul edilmektedir. Çağdaş şairlerin çevrilmesinde bu güçlüğün daha da arttığı muhakkaktır. Sözgelimi Vietnam'ın Puşkin'i denilen To Hu'nun şiirlerinin çevrilemez olduğu kanısı yerleşmiştir. Onun ve Kuzey Vietnam'ın kurucusu Ho Şi Minh'in şiirlerinin bu güçlüklere rağmen çevrilip beğenilmeleri, bu şiirlerin kendi dillerinde ne kadar güçlü olduklarını ortaya koymaktadır.

Son yılların Vietnam roman, hikâye ve şiir kitaplarında ortak bir özellik savaştır. Otuz yıl savaş içinde yaşayan bir ülkede, savaş günlük olaylardan herhangi biri olmuştur. Karartmalar, alarm düdükleri, bombardımanlar, ölümler ve yaralanmalar sanki çok olağanmış gibi karşılanmaktadır bu eserlerde. Savaşın getirdiği bütün felaketler, büyük sözlere, sloganlara başvurulmadan, gereksiz gösteriler yapılmadan, alçak sesle anlatılmaktadır.

Vietnamlı sanatçıların, yazarların büyük bir kısmı cephede ön saflarda da görev almışlardır. Fransız yazarlarından Madeleine Riffaud bu durumu şöyle anlatmıştır: "1966 yazının sonlarında Hanoi'de bulundum. Birçok yazar ve sanatçının cepheye gittiklerine tanık oldum. Hepsi de en ufak bir kaygı göstermeden üniformayı üstlerine geçiriyor, iyimserliklerini ve neşelerini hiç yitirmeden ateşin ortasına atılıyorlardı, hem de edebî tasarılarını düşünmeyi -şiirmiş, hikâyeymiş, denemeymiş- hiç aksatmadan. Ne saklayayım, bana dehşet vermiş, içime işlemişti bu manzara."

Vietnam'da son yirmi beş yılın önemli bir olayı da dil hareketidir. Vietnamcada bilimsel kelimeler, terimler önceleri hiç olmadığı için dili teknik aşamaya uydurma zorunluğu ortaya çıkmıştır. Bunun için yabancı kelimelerin okundukları gibi Vietnamca- ya uydurulması ya da eski Çin Vietnamcasmın bilimsel kelimelerinin anlamca genişletilmesine gidilmemiş, Vietnamca kelimelerden yeni kökler türetilmesi yolu seçilmiştir. Yöneticiler, Vietnam geleneklerini göz önünde tutarak otuz bin kelime yaratmışlardır. Böylece üniversitelerde ve yüksekokullarda öğrenimin Vietnamca yapılması olanağı sağlanmıştır. Başbakan Van Dong, aydınları ve teknisyenleri yeni bir gramer hazırlamaya, teknik kelimeler için bir sözlük yapmaya, dildeki yabancı kelimeleri atmaya çağırmış ve bunlar yavaş yavaş gerçekleşmiştir. Bugünün sanatçıları da bu kurallara uymuş ve eserlerinde yabancı kelimelerden arınmış, VietnamlI her kulağa hoş gelen bir dil kullanmışlardır. Bugün Vietnam'da Batılı bir okuru şaşırtacak kadar zengin bir çağdaş edebiyat ortaya çıkmaktadır. Korkunç bir savaşın ortasında yükselen bu edebiyat, gençlikle ve bulunmaz bir iyimserlikle dolu olarak kendi savaşını şakımaktadır.



(Milliyet Sanat Dergisi, sayı 18)

ANALIK ZANAATI

Zordur bizde analık zanaatı.

Başka ülkelerde analar

Çiçek sevgisini öğretirler çocuklarına.

Bizde, bombalardan korunmasını da öğretmeleri gerekir.

Başka ülkelerde analar

Ezgiler öğretirler, kuş seslerinin güzelliğini

Çocuklarına,

Bizde, çocuklara B-52'yle F-105'in sesini




!

Öğretirler ayırt etmesini.

Ey kutsal Meryem Ana,

Bin dokuz yüz altmış dokuz yıldır Tutuyorsun çocuğunu kollarının arasında,

Biliyor musun VietnamlI analar Aylardır oğullarından uzak uyuyor?

Anaların çocuklarına

İnsan olma zanaatını öğretme zamanıdır.

Zamanıdır bundan da fazlasını yapmanın Onlara yiğit olmayı öğretmenin de zamanıdır.

Şe Lan Vien (Çev. Eray Canberk)

SORULAR


  1. Vietnam'ın çağdaş tarihinin özellikleri nelerdir?

  2. Çağdaş Vietnam edebiyatının özellikleri ve önemli olayları nelerdir? (Okuma parçasını okuyunuz.)

KÜBA

Küba kurtuluş hareketleri

Güney Amerika'nın kuzeyi ile Meksika'nın doğusunda, Birleşik Amerika'nın da güneydoğusunda bulunan Karaib denizindeki Küba, Antil adalarının en büyüğüdür.

Doğudan batıya doğru bir timsah gibi uzanır.

Güneydoğuda hayvan yetiştirmeye elverişli olan dağlık bölge bir yana bırakılırsa, adanın geri kalan bölümünde yer yer kalkerli ovalar ve yaylalar uzanır. Küçük birkaç ırmağın suladığı bereketli topraklarda, tarihin her döneminde çeşitli bitkiler yetiştirildiği halde, son zamanlarda burası yalnız şekerkamışı, kahve ve tütünden oluşan -sömürgelere özgü- tek tip ürün yetiştiren bir tarım ülkesi haline gelmişti.

Büyük bir yeraltı zenginliğe sahip olan adanın 7 milyona yakın nüfusunu, Güney Amerika'nın İspanyollarca is-

tilası sırasında buraya gelip yerleşen İspanyollarla, Kızılderili denilen -ve sayıca yok denecek denli az olan- yerliler ve -16. yüzyıldan başlayarak çalıştırılmak üzere getirilmiş- Afrikalı zenci köleler oluşturur.

Bereketli bir toprağa bağlılık, dışardan gelenlerin (önce İspanyollar, sonra Amerikalılar) kendilerini sömürdükleri duygusu, 19. yüzyılda, ortaya özgün bir ulus çıkarmıştır.

Küba'nın çağdaş tarihi, "sömürgecilikten kurtulmak" için verilen mücadelelerle doludur. Çoğu, Birleşik Amerika'ya karşı verilen mücadelelerle...



Bugünkü rejim

Bugünkü Küba rejimi, 1 Ocak 1959'da, Fidel Cast- ro'nun "guerilleros"larımn Batista'nın tutucu ve korkunç diktatörlüğüne karşı zaferi sonucunda kuruluyor.

Fidel Castro, başlangıçta, sosyalist değildi. Bununla beraber, kurduğu rejim ekonomiyi sosyalistleştirdi. Çünkü, bu ekonomi, bütünüyle yabancı -özellikle Amerikan- ortakların egemen olduğu, sömürge tipinde bir ekonomi idi.

Fidel Castro, yavaş yavaş sosyalizme kaydı. Çünkü, kurduğu rejime karşı Birleşik Amerika'nın beslediği düşmanlık, kendisine başka bir yol bırakmıyordu. Küba, kapitalist ve yarı feodal bir yapıdan sosyalist kesimin egemen rol oynadığı bir yapıya çok hızlı olarak geçmiş bir ülkedir. Dünyanın hiçbir ülkesi, bu denli kısa zamanda bu türlü yapı değişiklikleri geçirmemiştir. Bu yapı değişiklikleri, hatta sürekli denebilecek bir hareket içinde olmuştur; hem de nitelikçe bir kopma olmadan ve siyasal kadroda pek önemli bir değişikliğe uğramadan...

Küba'da bugünkü siyasal kurumlar, aslında pek basittir; Parlamento yoktur. Bütün yetkiler Cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu'ndadır. Cumhurbaşkanım halk seçer. Bakanlar Kurulu'nu ise Cumhurbaşkanı seçer. Bununla beraber, çeşitli konularda, halk referandum yolu ile katılır. Yetkilerin böylesine "tek elde" toplanmasına örnek verilebilecek pek az sosyalist rejim vardır. Öyle de olsa, Küba rejimi, siyasal bakımdan, öteki sosyalist ülkelerden daha liberaldir.

Resmî planda Küba'da çok partililik vardır. Fiilî planda ise, tek bir parti görülüyor: 1965'ten önce "Küba Sosyalist Devrim Partisi" adını taşıyan Komünist Parti. Komünist Parti'nin devlet yönetimindeki rolü sosyalist ülkelerde olduğu gibidir.

Bütün bunlara karşın, Küba'da bugün, temel siyasal güç, aslında Fidel Castro'dur.

DAHA ÇOK BİLGİ



Küba Devrimi, Devrimler ve Karşı-Devrimler Tarihi Ansiklopedisi, c.l, s. 97-120.

OKUMA


Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə