Anab L m dali



Yüklə 4,8 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə76/101
tarix06.02.2018
ölçüsü4,8 Kb.
#26403
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   101

 
 
150 
demektir.
416
  Sonuççu  gerekçelendirme,  bu  düşünüş  ve  göze  alışa  dair  iki  yaklaşımla 
ortaya çıkar: içselcilik ve dışsalcılık. Sonuççu liberaller, daha ziyade dışsalcıdır.  
Sonuççuluk açısından ahlâkî karar alma ve ona uygun davranma, bir eylem ve 
eğilimdir.  Bu  anlamda  “deontolojik  motivasyon”  uygun  değildir;  çünkü  yatkınlıktan 
çıkan  bir  şeyin,  öncelikle  isteklerimizle  uyuşmama  ihtimali  vardır;  ikinci  olarak 
yatkınlık, motivasyon unsuru değildir. Bize motivasyon sağlayan unsurlar, yatkınlıklar 
değil  eğilimlerdir;  motivasyon  inançlarımızdan  değil  arzu  ve  isteklerimizden  gelir. 
Yatkınlık, bir şeyi isteyelim ya da istemeyelim ona göre davranmayı ve bize yüklediği 
sorumlulukların  gereği  olarak  o  şeyi  yapmaya  hazır  olmayı  ifade  eder.  Bu  anlamda 
“ nançlar, kendi başlarına bizi bir davranışa motive edebilirler mi?” sorusuna verilecek 
cevap olumsuzdur.
417
  
Meyers, içselcilik açısından ahlâkî yargıları davranışa geçirmek için bazı güdü 
ve nedenlere sahip olmak gerektirdiğini iddia eder.
418
 Aslında onun yaklaşımı, tamamen 
inanç temelli, dışsal bir yaklaşımdır. Çünkü değer düşüncesi açısından ahlâkî güdülerin 
bizi davranışa sevk etmesi, ahlâkî yargıların zaten bu güdülerden çıkartılmış olmasından 
kaynaklanır.  Fail,  sadece  duygusal  beklentilerine  uygun  düştüğünü  hissettiği  ahlâkî 
yargıya  göre  davranır;  kendinde  karşılığı  olmayan,  neden  yaptığını  bilemediği  şeye 
motive  olmaz.  Oysa  Meyers,  güdü  içselciliği  (motive  internalism)  adını  verdiği  bir 
düşünceyi  savunur  ve  ahlâkî  yargılarda  bulunmanın  bazı  motivasyonları  içinde 
barındırdığını  ileri  sürer.  Ancak  aynı  zamanda  o,  motivasyonu  “ahlâkî  inançların  bir 
parçası” şeklinde ifade eder. O bunu şöyle ifade eder: “…motivasyon, ahlâkî inançların 
bir parçasıdır. Davranma güdüsü doğrudan ahlâkî yargılara bağlıdır. Bunu inkâr etmek 
ise  dışsalcılıktır.  Dışsalcılığa  göre  samimi  ahlâkî  inançlara  sahip  olmak  ve  onlarla 
tamamen hareketsiz bir şekilde olmak mümkündür. Ahlâkî inanca sahip olmak, eylemek 
için  nedenler  sağlamaz.  Zira  dışsalcılığa  göre  ahlâkî  inançlarla  güdüler  arasında  bir 
bağlantı  olabilir;  fakat  bu  zorunlu  değildir.  Bu  bağ,  kontenjan  ve  dolaylıdır. 
                                                 
416
  
Meyers, age., s. 171.  
417
  
Eğer şuanda  gündüzse  ve ben şuanda  gündüz  olduğunu  kabul ediyorsam  bu benim zihnimde bir 
inanç olarak bulunuyor demektir. Bugün yapacaklarım için beni davranışa sevk eden şey, gündüz 
olması  değildir;  benim  bugüne  dair  beklentilerimi  karşılama,  ihtiyaçlarımı  giderme  planlarım  ve 
hedeflerimdir. Benim için gündüz olmasının önemi, bu amaçlarımdan kaynaklanır. Ancak burada 
inançla  kastettiğim dinî anlamdaki iman değildir.  man için bunun tam tersini söylemek  gerekir. 
man, kendi başına bizi davranışa motive edebilir mi sorusuna verilecek cevap olumludur. Çünkü 
iman, içinde güven ve sadakat gibi duygusal unsurları barındırdığı yani tam olarak bir değer ifade 
ettiği  için  insanlarda  güçlü  bir  davranış  değişikliği  meydana  getirir.  O,  bizdeki  derin  duyguların 
tatmini  ile  ilgilidir.  Nitekim  ihtida  etmiş  insanların  önceki  yaşayışı  ile  sonraki  yaşayışı  arasında 
kesin  bir  davranış  değişikliği  olduğunu  görürüz.  Bu  bile  kendi  başına  imanın  tasdikle 
açıklanamayacağını  gösteren  bir  kanıttır.  man,  inanan  kişide  “derin  tavır”  meydana  getiren  ve 
dolayısıyla güçlü bir davranış motivasyonu sağlayan bir unsurdur. 
418
  
Meyers, age., s. 20. 


 
 
151 
Motivasyon,  ahlâkî  yargıların  parçası  değil  onların  “dışında”dır.  Bu  yüzden  ahlâkî 
inançlar,  eylemi  açıklamak  için  asla  yeterli  olamazlar.  Ahlâkî  düşünceler,  bizi  sadece 
Tanrı korkusu, kötü şöhret korkusu veya ceza korkusu vs. ile takdir edilme arzusu gibi 
arzu  veya  duygularımızın  çekiciliği,  başkalarının  duygularına  ortak  olma  (sympathy), 
başkalarına  yararlı  olma  arzusu  veya  sadece  herhangi  bir  doğruyu  yapma  arzusu  gibi 
ş
eyler üzerinden dolaylı bir şekilde davranışa sevk edebilir.”
419
  
Meyers, bu yaklaşımda bir hata görmediği gibi dışsalcılığın makul olmadığını 
savunur.  Ona  göre  ahlâkî  kavramların  eylemlere  sağladığı  rasyonel  gerekler 
(requirements), davranma nedenlerini içinde barındırır. Bu anlamda o kendisini Kant’ın 
takipçisi  olan  bir  içselci  olarak  tanımlar.  Oysa  daha  önce  de  ifade  ettiğim  gibi 
inanmanın  nedenleri  ile  karar  vermenin  nedenleri;  yine  inanmanın  nedenleri  ile 
davranışa geçmenin nedenleri birbirinden farklıdır.  nanmanın nedenleri, bilgiyle ilgili 
olmak zorundadır. Bir şeyi istiyor olmak, inanmanın nedeni olamazken karar vermenin 
nedeni olabilir. Şu anda evden çıkmam gerektiğine inanmamla evden çıkmamaya karar 
vermem,  çelişen  şeyler  değildir.  Bu  ayrım  bizi,  inanmanın  deontolojik  bir  ifade 
olduğuna; karar vermenin ise teleolojik bir ifade olduğu sonucuna götürür. Bu anlamda 
inançların  bize  rehberlik  ettiği  düşüncesi  çok  anlamlı  değildir.
420
  Bunun  temelinde  de 
daha önce zikrettiğimiz gibi bizi harekete geçiren şeyin inançlarımız değil isteklerimiz 
olmasıdır.  nançlar,  bir  şeyleri  yapıp  yapmama  konusundaki  kararımızı  verirken  etkili 
olabilir;  ancak  bu  kararı  nihaî  olarak  verdiren  şey,  Hume’un  ifadesiyle  bizdeki 
izlenimlerdir;  başka  bir  ifade  ile  zihin  durumları  değil  olgu  durumlarıdır;  olguların 
duygularımız  üzerinde  bıraktığı  etkilerdir.  Aklın  isteklerinde  duygunun  söz  konusu 
olmadığını Hume, hesaba katmamış görünüyor. 
çselcilik  ve  dışsalcılık  tartışmasındaki  karmaşayı  anlatan  iyi  bir  örnek 
Margaret Moore’un yorumudur. M. Moore’a göre Raz ve Kymlicka, liberal teorilerini 
içsel  değerlerle  temellendirmeye  girişirler.  Onlara  göre  birçok  değer,  içsel  (internal) 
olarak anlaşılabilir. Sevgi, dostluk, güzellik gibi birçok objektif değer, herkes üzerinde 
uzlaştığı için değil, insanlar bunları hissettikleri için değerlidir. Bir insanın, başkaları ile 
                                                 
419

Meyers, age., ss. 14-5. 
420
  
Burada  inanç,  dinî  imanı  tanımlamak  için  kullanılar  inanç  değildir;  epistemolojinin  temel  terimi 
olan  ve  Platon’un  doxa  terimine  karşılık  olarak  kullanılan  inançtır.  man,  burada  kullandığımız 
anlamda inanca denk gelmez. Çünkü iman, derin bir tavrı ifade eder. Dolayısıyla değer yüklüdür 
ve  güçlü  bir  şekilde  iman  eden  kişiyi  bir  davranışa  sevk  eder.  nanç,  sacede  zihinsel  bir  tasdiği 
ifade ederken iman, yüksek teveccühleri, nihaî istekleri ve kaygıları ifade eder.  man, içinde bazı 
tasdikler, inançlar bulundurabilir. Ama bunlar, imanın mahiyetini açıklamak için yetersizdir.  man, 
kutsal olana yönelmek, onu derinden ve samimî bir şekilde hissetmek ve onu hayatın bir parçası 
haline dönüştürmeyi isteme konusunda istekli olmayı ifade eder. Eğer Allah’ın adı insanlarda bir 
isteksizlik  oluşturursa  bu  bir  inkâr  durumudur.  Çünkü  iman,  Allah’a  bağlanmayı,  onunla  mutlu 
olmayı gerektiren duygusal bir duruma işaret eder. 


Yüklə 4,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   ...   101




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə