Demokratik Modernite



Yüklə 26,73 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə73/89
tarix21.06.2018
ölçüsü26,73 Kb.
#50576
növüYazı
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   89

148
rıcı kurumu olma rolünü oynar.
 Tüm bu özellikleriyle devlet, kendisini tan-
rısal kutsal kılarak, aşılmaz, yıkılmaz, ezeli ve 
ebedi ilan eder. Tanrının özelliklerin arkasına 
gizlenerek hem baskıcı sömürgen yüzünü giz-
leyip, kendisini koruyan, bağışlayan, besleyen 
ilan eder, hem de sonsuz var olacak, karşı çı-
kılmaz bir güç gibi görünmek ister.  Oysa tüm 
kutsallıklar toplumsaldır, topluma aittir. Devlet 
toplumla kutsalları arasına giren, kutsalları top-
luma karşı kullanarak toplumu maneviyatsız 
bırakan bir anti kutsallıktır, lanettir.
Ulus-devlet, devlet zihniyetinin en zorbalaş-
mış halidir
Ulus-devletin kendini gizlediği temel özelli-
ği kendini ulusun doğal haliymiş gibi sunması-
dır. Sanki uluslar devletsiz olmaz, devlet ulusun 
varlık formudur gibi bir algı yaratılmıştır. Bu 
nedenle devleti olmayan ulus, ulus olarak gö-
rülmemekte, birey de yok sayılmaktadır. Ulusu 
devletle özdeşleştirmek devletin tüm özellikle-
rini topluma yaymak anlamına gelir. Bu da ikti-
darın, tekelci zihniyetin tüm toplumsal hücrele-
re kadar yayılması demektir. Bu şekilde toplum 
kendini iktidarın parçası görür. Bu da iktidarın 
ve sömürünün zirveye çıkması demektir. Böyle-
ce herkes kendi çapında bir iktidar odağı olur ve 
gücünün yettiğini sömürmeye ve ezmeye yöne-
lir. Sömürü zihinlerde böyle meşruyken devlet 
de sınırsız olarak kendi sömürü sistemini toplu-
ma dayatır. O zaman da herkes kendini devletin 
sahibi sayar. Ve devletle olan çelişkini unutur. 
Bu yolla da herkes iktidardan pay aldığını sa-
narak devletin gasp anlayışının suç ortağı olur. 
Doğal olarak da birilerinin fakirleşmesi üzerin-
den zenginleşilir. Birilerini de ezerek yetki-ka-
riyer ya da mülk sahibi olmak normalleşir. İşte 
toplumsal doğadan kopuş ve yabancılaşma bu 
normalleşmeyle başlar. Çünkü toplumsal vic-
dan komşusu açken tok yatmayı kabul etmez
fakiri görmezden gelemez, başkasının malına 
göz koymak en büyük ayıptır. 
Ulus-devlet en temel silahı milliyetçilikle 
sürekli toplumu bombardıman altında tutar.  
Üstün ırk, ulus, cins, dinden olmak, bilimde üs-
tün olmak milliyetçiliğin tüm alanlarda iktidar 
egosunu körükleme argümanlarıdır. Kendini 
her ulustan üstün görmek, kendine her şeyi hak 
görmek, geri kalanları ise düşman, hizmetçi, ca-
hil, kafir görmek ulus-devletin fetih, soykırım 
ve asimilasyon zihniyetinin altyapısıdır. Devle-
te ölümüne bağlanmak, devlet için ölümü kut-
sallaştırmak tüm toplumu savaş aracına çevir-
mek demektir.  Kendini biricik ve üstün gören 
ulus, tek ulus, tek devlet, tek vatan, tek dil ve tek 
bayrak zihniyetiyle diğer uluslara düşmanla-
şır. Tüm ulus-devletler bu bünyesel karakterle 
inşa edilince tüm devletler ve uluslar birbiriyle 
düşmanlaşır. Özü paylaşım ve dayanışma olan 
toplumsal doğanın yerine bencil bireyci, ve in-
sanı yine insanın kurdu yapan devletçi zihniyet 
geçer. Bundan dolayı da bugün bölgede devam 
eden başta olmak üzere tüm dünya savaşları 
ulus- devlet zihniyetinin insanlığa ödettiği be-
deldir. Faşizm, Hitler, Mussolini gibi kişiliklerle 
ele alınıp istisnai bir durum gibi yansıtılsa da 
aslında faşizm, ulus-devlet zihniyetinin en saf 
halidir. 
Tekçi zihniyetle, ulusa kendi içinde de tek-
leşme dayatılır. Homojen ulus anlayışıyla eşit-
lik adına tek tiplilik inşa edilir. Bu bir ulusa 
içerden dayatılan kültürel kırım ve sömürü-
dür, içteki demokratik odakların yok edil-
mesidir.  Buna göre tüm ulus bileşenleri aynı 
düşünmemeli ve ayrı ses, görüş olmamalıdır. 
Siyasi tekçilik, toplumun iktidara karşı ra-
hatsızlık belirtmesine, demokratik hak talep 
etmesine izin vermez. Bunlar ulus düşmanı, 
hain ilan edilerek linç ortamı yaratılır. Dev-
let, asker ve polisiyle muhalif sesleri ezmeyi 
işkenceden geçirmeyi en meşru görevi sayar. 
Diğer taraftan devlet denetiminde yürütülen 
medya ve sanatla toplumda algı yaratma savaşı 
verilir. Herkes devletin düşündüğü gibi düşün-
meli, devletin öngördüklerini yemeli, giymeli, 
beğenmeli ve sevmelidir. Toplum yirmi dört 
saat sanal dünya bombardımanı altında tutu-
larak hayali bir dünyayla meşgul edilip uyuştu-
rulur. Yaratıcı, renkli, akışkan zekalı, becerikli 
toplum yerine tek düze, hantal, beceriksiz, tü-
ketime, hazıra endeksli bir toplum yaratılmıştır. 
Böyle bir toplum sisteme başkaldırma ihtimali 
olmayan, teslim alınmış bir toplumdur. 
Ulus-devlet zihniyetinde cinsiyetçilik de 
zirvededir. Kadın evinden dışarı çıkarılarak, 
ev köleliğinden tüm topluma kölelik aşamasına 
getirilmiştir. Aile mülkiyetinden alınarak kapi-
talizmin temel metası haline getirilmiştir. Ka-
dına karşı şiddet ve cinayet tırmanmıştır. Diğer 
taraftan fuhuş, seks işçiliği olarak sistemin bir 
gelir kaynağı haline getirilmiştir. Bunların top-
lamından da kadın metaların kraliçesi olarak 


149
tanımlanmıştır. Toplumun yarısını oluşturan 
kadının yaşamının bu kadar anlamsız kılınma-
sı toplumsal ahlakın  ve  toplumun çöküşüdür.
Ortadoğu kaosundan çıkış demokratik ulus 
çözümüyle olacaktır. 
Ortadoğu coğrafyasında dinler, mezhepler, 
etnisiteler ve uluslar birbiriyle çatışma halin-
deyken, bu kaosu yaratan uluslararası güçler 
bölgeyi bir savaş pazarı olarak ele almaktadır. 
Değişik kesimleri kışkırtarak, radikal grupla-
rı besleyerek, bölgeye savaşı bir kadermiş gibi 
dayatan uluslararası hegemonik güçler, Orta-
doğu’ya yönelik parçalama ve çatıştırma yönte-
mini, dünyanın birinci ve ikinci paylaşım savaş-
larında yeniden paylaşılması süreçlerinden beri 
uygulamaktadırlar. Bu nedenle de Osmanlı’nın 
yıkılmasına da sebep olan Ortadoğu’yu kendi 
aralarında paylaşma savaşı veren uluslararası 
güçler, kendi çıkarları, iç dengeleri ve kurdukla-
rı devletlerin kendi iktidarlarına karşı durması 
ihtimalini engelleyecek tedbirleri de hesaplaya-
rak sınırları ve devletleri cetvelle çizerek oluş-
turmuşlardır. Bunu yaparken de bölge güçlerini 
birbiriyle savaştırmayı ihmal etmemişlerdir. 
Böylesi bir özen ve parçala-böl-yönet üzerinden 
kurulan statülere rağmen bugün Ortadoğu’daki 
mevcut ulus-devletlerin yapısı uluslararası güç-
lerin istedikleri serbestlikte sömürü geliştirme-
lerine engel olmaktadır. Bu durum da küresel 
güçlerin çıkarlarıyla çelişmektedir.  
Halbuki finans kapitalin bugünkü ihtiyaçla-
rının karşılanmasının yolu,  küresel sermayenin 
tüm dünyada serbestçe dolaşmasının önünde 
engel olan ulus-devletlerin aşılmasından geç-
mektedir. Bu anlamda da hegemon ulus-dev-
letler ile ulus-üstü küresel şirketler arası ege-
menlik mücadelesi alttan alta sürmektedir.  Bu 
durum, kapitalist modernitenin kendisinden 
önceki merkezi hegemonik iktidarlardan far-
kını da ortaya koymaktadır. Kapitalist moder-
nite, toplumsal yapının çatlaklarında saklanan 
kapitalistin iktidardan pay alması üzerine oluş-
muştur. Daha önceden iktidarı paylaşan kesim 
yöneticiler, askeri güç ve ideolojik öncüler iken
kapitalist çağda para, iktidar erkinin başat gücü 
haline gelmiştir. Parayı elinde bulunduran ka-
pitalist, iktidar erkini paylaşan bu üçlüye dahil 
olmuş, dahası kapitalist sistem derinleştikçe 
bu üçlüyü da kendi tekelinin himayesine al-
mıştır. Fakat bu gelişmeye rağmen Ortadoğu, 
ulus-devletin başatlığı ekseninde oluşan statü-
kocu karakterini korumakta ve küresel serma-
yenin çıkarları ile çelişmektedir.
Bu nedenle Ortadoğu’nun küresel güçlerin 
ihtiyaçlarına göre yeniden dizaynı gerekmek-
tedir. Bunun için de mevcut statükoların yıkıl-
ması kaçınılmazdır. Diğer yandan, karakteri 
gereği Ortadoğu’da bir taş yerinden oynarsa 
artık taş üstünde taş kalmaz. Çünkü mevcut sı-
nırlar ve statükolar hegemon güçlerin çıkar ve 
dengelerine göre kurulduğu için, aslında Orta-
doğu’yla hiç bütünleşmemiştir. Baskı ve zorla 
halklara dayatılmıştır. Ve en ufak bir çatlak bu 
derme çatma sınır ve statükoları yerle bir ede-
cektir. Günümüzde Ortadoğu’da yaşanan ça-
tışmalı kaos sürecinin temelinde bu gerçeklik 
vardır.  Ortadoğu kaosunu ancak Onun doğa-
sına denk bir sistem ve paradigma aştırabilir. 
Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğü esaslı 
paradigma ekseninde demokratik ulus çözümü 
Ortadoğu’nun sosyolojik yapısına denk bir ka-
rakteri ifade etmektedir. Halklar, mezhepler ve 
kültürler arası yaratılan sunni çatışmalar ancak 
tüm kesimlerin özgür ifade alanını oluşturan 
demokratik sistemle aşılabilir. Bölge kaynak-
larına dayatılan sömürü ve yaşanan savaşların 
yarattığı ekolojik sorunlara çözüm ancak Orta-
doğu’nun kendi zenginliklerinin kendi insanla-
rı yararına eko-endüstriyi geliştirmesiyle aşıla-
bilir. Savaşın en büyük mağduru olan kadınlar 
Ortadoğu’da özgürlüğe en fazla susamış kesimi 
ifade etmektedir. Özgür topluma kendi irade-
leriyle katılan kadınlar, tarihin başlangıcında 
toplumsallığa aynı coğrafyada nasıl öncülük 
yapmışlarsa, özgür Ortadoğu’nun inşasında 
öncü rol oynayacaklardır.
Ortadoğu kaosunun aşılmasında Kürtler be-
lirleyici rol oynayacaklardır.
Ortadoğu kaosunda Kürtlere biçilen rol ise, 
parçalanmış Kürdistan gerçekliği ile hep krizli 
haldedir. Küresel güçler bu krizli hal ile bölge 
hegemon güçlerini Kürtlerin isyanı potansiyeli 
tehdidi altında tutulmayı esas almıştır. O ne-
denle de Kürdistan’ın dört parçaya bölünme-
siyle oluşan Kürt krizinin hep canlı tutulması 
uluslararası hegemon güçlerin Ortadoğu poli-
tikalarının vazgeçilmez bir parçasıdır.  Kürtler 
hep krizde olacak, bölge devletleri ise hakimi-
yetlerini sağlamak için sürekli asimilasyon, şid-
det ve soykırım politikalarına baş vuracaklar. 
Krizli ve çatışmalı pozisyon hakim devletler 
açısından bir istikrarsızlık sebebi olacak ve bu 


Yüklə 26,73 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   69   70   71   72   73   74   75   76   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə