99
Kültür Dergisi, Kafkas Dernekleri Federasyonu Yayın Organı, Sayı 51, Eylül-Ekim
2006.
WATKINGS-GOFFMAN, Linda, Understanding Cultural Narratives, Exploring Identity
and the Multicultural Experience, Michigan: The University of Michigan Press, 2006.
İNTERNET ERİŞİMLERİ
ALAYEV, İlya, Fazil iz Çegema, 09. 03. 2014.
http://www.kavkazoved.info/news/2014/03/09/fazil-iz-chegema. html (16.04. 2014)
100
NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN "BİR ADAM YARATMAK" ADLI
ESERİNİN RUHDİLBİLİMSEL İNCELEMESİ
Fatih Yapıcı
Necip Fazıl Kısakürek (26 Mayıs 1905-25 Mayıs 1983), 20. yüzyıl Türk ede-
biyatının en önemli şair ve yazarlarındandır. Çok yönlü bir yazar olarak Necip Fazıl,
edebiyatın hemen her türünden örnekler vermiştir. Edebiyatçı kişiliğinin yanı sıra bir
fikir adamı ve ideolog olarak yaşadığı dönemde büyük kitleleri etkileyebilmiştir.
Geride bıraktığı ciltler dolusu eserleri sayesinde günümüzde de hem edebî hem
defikrî bakımdan kitleleri etkilemeye devam etmektedir. Sanatçı, “Ben bir davanın
adamıyım! Davamı muvaffak kılmak için gerekirse kanalizasyon ameleliği yapmak-
tan bile çekinmem” der (Kısakürek, 1998:26). Türk edebiyatında Necip Fazıl Kısa-
kürek şair yönüyle bilinir. Şiirdeki üstün özellikleri ona, hayatının son doneminde
Türk Edebiyat Vakfı tarafından Sultanü’ş-Şuarâ makamının takdim edilmesini
sağlar (16 Mayıs 1980).
Şair, şiirdeki başarısını diğer edebi türlerde, özellikle tiyatroda da gösterir.
Tiyatro Necip Fazıl’ın edebî türler içinde en beğendiklerinden biridir. Bu durumu şu
sözleriyle anlatır: “Sanat şekilleri içinde bence en büyük keşif de tiyatro. Tekerlek,
nasıl, bitmeyen mesafeler üzerinde sonsuz bir dönüşse, tiyatro da, durmayan za-
manın mikâp biçimi bir kavanoz içinde, bütün madde ve hareket kadrosuyla don-
durulması…” (Kısakürek: 1998, 120). Şair, tiyatroyla ilgili görüşlerine ve ona öv-
gülerine şu şekilde devam eder: “Ön tarafı açılır kapanır bir mikâp (küp) içinde
hayatı yakalamak. Kapana kıstırır gibi. Tiyatro budur. İşte tiyatro, her vakit farkında
olmadan giydirdiğimiz bu şeffaf mikâbın, bütün hayat külah gibi geçmiş ve içtimai
müessese halinde billurlaşmış ta kendisi… O, hayatı öğüttüğü, ön tarafı açılır-
kapanır mikâbın esrarlı dört köşesiyle, açıkta, göz planında… Rüya maddeye ak-
tarılmışçasına… Yeri de, sanat hisarının en yüksek burcu. ” (Kısakürek, 1998:119).
Üstat Necip Fazıl Kısakürek, tiyatronun hayattan kesitleri resmedebilme
özelliğini sever. Ona göre tiyatro, şiir veya düzyazının aksine göze de hitap eder,
böylece daha çarpıcıdır. Tiyatronun maddî ve ruhî hareketten ibaret olduğunu, görsel
öğelerin, seyircinin kültür ve anlayış seviyesine bağlı olarak ruhî tarafı yükselttiğini
düşünür (Kısakürek: 1998, 23). Üstada göre tiyatro, sanat eserlerinden beklenen ruhu
besleme özelliğini en doruk noktada tatmin eder, bununla birlikte bu esrarlı dört köşe
(Kısakürek: 1998, 10) kendisinin ideolojik yönünü yansıtabileceği en güzel me-
kândır. Necip Fazıl, aksiyon (bkz. Necip Fazıl Kısakürek, İman ve Aksiyon) ve dü-
şünce adamı kimliğiyle kalabalıklara sesini duyurmak ister. Tiyatroyu bu doğrultuda
bir araç olarak kullanır “Tiyatro benim için içtimai davada en büyük vaaz kürsü-
südür” der (Kısakürek, 1998:194).
Necip Fazıl tiyatro yazmaya, Türkiye’de Batılı manada bir tiyatronun kuru-
cusu olarak kabul edilen ünlü tiyatro sanatçısı Muhsin Ertuğrul’un teşviki ve öneri-
siyle başlar. Yazar, Muhsin Ertuğrul’un bir trajedideki oyunculuğunu çok beğenir:
“Muhsin’i birkaç temsilde seyretmiş ve bel kemiğimden aşağı bir yılan kaymışçasına
ürpertilerle dolmuştum. Bu adam hususiyetle yırtınan rollerde fevkalade, eşi görül-
memiş bir şeydi. ” (Kısakürek, 2013:149). M. Ertuğrul’un şaire bir tiyatro eseri yaz-
mayı teklif etmesi üzerine Necip Fazıl’ın ilk tiyatro eseri olan Tohum ortaya çıkar
101
(1935). Tohum, Batıya karşı Anadolu’nun mistik başkaldırısıdır (Okay: 1987, 74).
Muhsin Ertuğrul ve eleştirmenler, Necip Fazıl’ın bu ilk tiyatrosunu çok beğenirler.
Bununla birlikte eser, sahnelerde uzun süre kalamaz, çünkü Tohum halk tarafından
beğenilmemiştir.
Tohum’dan sonra Necip Fazıl’ın ikinci tiyatro çalışması olan Bir Adam
Yaratmak (1937), onun en önemli tiyatro eseri sayılır. Bu çalışma üç perdelik bir
oyundur. Eserin, Necip Fazıl’ın deyimiyle, tek bir tezi yok, içiçe birçok tezi ve başlı
başına bir kaç ana tezi var (Kısakürek, 2013:5).
Bir Adam Yaratmak’ta
eser ve eseri
karşısında insan, Allah ve Allah karşısında insan, ölüm ve ölüm karşısında insan,
cemiyet karşısında insan kadın karşısında insan tezleri işlenir (Kısakürek, 2013:6).
Necip Fazıl, Bir Adam Yaratmak’ta, Hüsrev adlı bir yazarın ruh buhranlarını ve
çevresindeki insanlarla yaşadığı çatışmaları anlatır.
Necip Fazıl, Tohum ve Bir Adam Yaratmak’tan sonra da tiyatro eserleri ka-
leme almaya devam eder. Toplam olarak, hemen hepsi sahnelenmiş 15 tiyatro eseri
ortaya koyan yazar, İbrahim Ethem adlı son tiyatro eserini 1978 yılında hazırlar
(Okay, 1987:9).
Bir Adam Yaratmak adlı eserdeki şahıs kadrosu ve olay
Eserde başkahraman Hüsrev adlı bir yazardır. Hüsrev, kendi içinde ve etra-
fındakilerle hayatın anlamı çerçevesinde bir fikir kavgası verir. Yazdığı “Ölüm Kor-
kusu” adlı piyes çok beğenilir, büyük ilgi uyandırır. Ancak piyes, sadece seyirciyi
etkilemekle kalmaz, aynı zamanda yazarını da derinden etkiler; eserin yazarı Hüsrev,
eserini yaşamaya başlar, yazdığı piyesin etkisiyle Allah, kader, kadın ve arkadaşlık
konularında kafa yorar ve eserin sonunda çıldırarak bir ruh hastalıkları kliniğine
yatmaya razı olur.
Hüsrev’in etrafı dostları ile olduğu kadar menfaatçi kişilerle de sarılıdır.
Nevzat, ruh doktoru, özel bir klinik sahibi, Hüsrev gibi ünlü bir yazarı kendi klini-
ğine yatırarak kişisel menfaat elde etme peşindeki bir kişidir. Gazete sahibi Şeref’te
Hüsrev’e dost görünerek, onun gibi ünlü birinin tüm mahrem hayatına girmek ve bu
sayede gazetesini çok sattırarak maddi kazançlar elde etmek niyetindedir. Onun eşi
Zeynep, bir zamanlar Hüsrev ile yakınlık kurmuş, şimdi tekrar onunla ilişki kurabil-
mek gayretinde bir kadın; hem de bu konuda menfaati icabı gazete patronu kocasın-
dan da destek almaktadır. Turgut, kendini görevine adamış bir gazeteci. Patronu
Şeref’in istekleri doğrultusunda, Hüsrev’in tüm hayatını gazetede yayınlamakta bir
sakınca görmeyen, ancak sonunda özel hayatının ortaya dökülmesinin Hüsrev’de or-
taya çıkardığı neticeleri anlayarak bundan pişmanlık ve üzüntü duyan genç bir
gazetecidir.
Ulviye Hanım, Hüsrev’in annesi, eserde ön planda olmayan bir kişidir.
Ulviye Hanım, oğlunun yaşadığı buhranları yakinen gören, çıldırmanın eşiğine gel-
diğinde ona yardım etmeye çalışan, ancak bu konuda başarılı olamayan ömrünü
oğluna adamış bir annedir. Onun tek korkusu, oğlunun da kocası gibi kendini
bahçedeki incir ağacına asma olasılığı; sırf bu yüzden ağacı, eserde silik bir tip olan
sadık bahçıvan Osman’a kestirir. Osman, çok zamandır aile ile birlikte yaşamaktadır,
Hüsrev’in babasının kendisini ağaca astığı dönemleri bilir, Hüsrev, onun ellerinde
büyümüştür. Osman, eserde silik bir tip olmasına rağmen, Hüsrev’in en derin düşün-
celerini paylaştığı, fikir buhranlarını döktüğü kişidir. Ancak Osman bu