Yazar: baki ÖZ 1996



Yüklə 0,63 Mb.
səhifə5/15
tarix06.02.2018
ölçüsü0,63 Mb.
#26155
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15

Elsisiz belsisiz dilsisiz amma

Gezeriz âlemde erkekçesine (76).

"El - bel - dil" ilkesine zamanla "işine, aşına, eşine sahip ol!" üçlemesi de eklenmiştir. Bu Aleviliğin ahlak ilkelerine daha yaşamla ilgili bir içerik katmış, boyut kazandırmıştır. "El" il (=yurt=ülke)", "dil", "öz dil = yabancı diller karşısında Türkçe'nin korunması, yaşatılması, geliştirilmesi", "bel" ise "çoğalmak, kültürünü ulusal varlığını korumak ve yaymak" anlamları yüklenerek Alevi-Bektaşilik güncelleşmiş, zamanımız açısından değerlendirilerek anlamlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu, Aleviliğin geçirdiği tarihsel süreç açısından ve zamana uygun yapıya ulaşılması bakımından anlamlıdır.

Tarihçi E. Behnan Şapolyo Alevi-Bektaşiler'in "namusa çok önem verdiklerini" yazar (77). "Namus" toplumsal koşullarda yaratılmaya çalışılır. Namuslu olma koşulları varsa, yaratılınsa namuslu olunacağı anlayışı egemendir Alevilerde. Öncelikle o koşulları yaratmak amaç edinilir.

Toplumbilimci Prof. Mehmet Eröz alan çalışmaları sırasında Malatya Alevileri arasında kimi anlayışlar saptar. Halk arasında bunlar birer and, yemin söylemine dönüşmüşlerdir. Örneğin; "Bu sözden dönersen, bu ikrarı bozarsan, büyük kız saklamış kullardan ola mısın?". "Ayalini yalın ayak gezdirmiş kullardan ola mısın?" gibi... Anlaşılıyor ki evliliği özendirici bir tutum egemen. Alevi babası kızının evlenmesi için elinden gelen titizliği göstermek zorundadır. Bunu yapmayan ana-baba "makbul" görülmez. Erkeklerin eşlerine iyi davranmaları, gereksinmelerini gidermeleri, aç-yoksul bırakmamaları, çocuklarını sevip gözetmeleri törelerindendir ve tarikat buyruğudur (78).

Alevi "Buyruk"u kadına nitelik biçer. Özellik arar. Dürüstlük ve bağlılık ister. Evliliği, yuva kurmayı özendirir. Aileyi toplumun temeli gördüğü için evliliği zorunlu kılar. Bu sahip olabilmede evlilik koşulu arar. Evlenmemiş insanların tam ve yetkin olamayacağı, inancın kurallarını yerine getiremeyeceği kanısındadır (79).

Alevi-Bektaşilikte karısını "tellak eyleme", "bekar kıza sarkıntılık etme", "derdine derman olmayan" suç ve günahlardandır (80).

Alevi-Bektaşilik'te "livata" türü normal dışı ilişkiler yasaktır ve görülmez (81).

Bu anlayışlardan ötürüdür ki, Alevilerde -zina dışında- her olur olmaz durumda kadın boşanmaz, yuva yıkılmaz, aile ocağı söndürülmez. Kadın boşayanlar ve aile ocağını sarsıcı davranışlarda bulunanlar "düşkün" olur ve Cem'de yargılanırlar.

Düşündürücüdür. Alevi-Bektaşi toplumu aile ve kadın konusunda bu kadar titiz olmalarına karşın İslami-Şer'i çevreler nasıl olur da Aleviliği bu yanıyla suçlarlar. Oysa Alevi-Bektaşilikte;

• Kadın boşamak, çok eşli evlilik yapmak, kadını fuhuşa sürükleyici davranışlarda bulunmak yoktur, yasaktır.

• Eline, beline, diline anlayışı vardır. Böyle bir eğitim ve yasaklama içerisindedir. Kesinlikle başkasının namusuna bakmama anlayışı esastır. Bütün kadınlar "can"dır, "bacı"dır.

• "Helalinin dışındakilere uçkur çözülmez" ilkesi vardır. Eşin dışındakilerle ilişki kurulmaz. Oynaş, odalık, metres, cariyelik olmaz. Buna kesinlikle uyulur. Uymayanlar "düşkünlük"le cezalandırılır. En ağır ceza bu tür zina suçlarına karşılıktır. Suçlu Cem'in kararıyla toplumca dışlanır.

Doğallıkla bu iftiraların arkasında öteden beri varolan devlet-bürokrasi-ulema yatmaktadır. Devlet ulema ve bürokrasinin (ehl-i örf ve ehl-i şer) çabasıyla resmi devlet dininin dışındakileri baskı altına almıştır. Alevi-Bektaşiliğe yüklenenler de devletin bu tür tavrının sonucudur.

Bugün olan ve düşünülenler de o günlerin devamıdır. O günkü yapı bunun sonucu olan anlayış bugün de korunmakta ve sürdürülmektedir.

Bugün zaman zaman basında yeralan haberler Alevi-Bektaşi ve tüm demokrat, laik ve aydın çevreleri incitse de o günkü karanlık düşüncelerin bir devamı olarak görülmelidir. 1989'da çıkan iki haber insanlarımızı üzmüştü. Ankara Ayrancı Lisesi öğretmenlerinden Ahmet Günay derste; "erkeklerle kadınların el sıkışması zinadır. Batı'daki kızlar, Kızılbaşlarda olduğu gibi önce babalarıyla yatıyorlar. Alevilerde kızlar babalarıyla, erkekler de analarıyla gece ışıklar sönünce ilişkide bulunuyorlar", diyordu. İstanbul Gaziosmanpaşa "Mehmetçik İlkokulu Müdür Yardımcısı İbrahim Demirkan'sa; "İstanbul'da yaşayan kadınların yarısı fahişedir. Alevilerin kızlarının yüzde yetmişinde kızlık zarı yoktur. Çünkü onların aile yaşamı yoktur", diyebiliyordu. Bunlar ne ölçüde doğru, ne ölçüde yanlıştır. Yanıtı yukarıda yeterince verildi. Bunlar bir takım hastalıklı beyinlerin ve karanlık düşüncelerin hezeyanlandır. Gerçekle bağı olmadığı gibi, Alevilik düşmanlığının somutça sırıtmasıdır. Olaya bu bağlamda bakmak gerekir.

Türkiye tarihinde feodallar ve burjuvazi sürekli olarak kadını mal (meta) olarak görmüştür. "Ortaklık", "ortaklaşacılık" denince kadını da bu anlayışın içinde düşünmüşlerdir. Oysa bu, yaşamın kendisini değil, feodal ve burjuvazinin kendi kafalarındakinin yansımalarıdır. Aleviliğe yüklenen böylesi bir yansımanın ürünüdür.

ALEVİLİKTE MÜTA NİKAHI YOKTUR:

Belli bir süre için iki yanın da isteğiyle, belli bir ücret ödeme koşuluyla kadın kiralama biçiminde yapılan evliliğe Müta denir. Ticaret, hac ve savaş nedeniyle evinden bir süre uzak kalan insanların kadınlarla yasal ilişki kurmalarını sağlamak amacıyla eski Araplar'ın getirdiği bir kolaylıktır.

Müta evliliği İslam öncesi Arap geleneğidir. İslamiyet döneminde de özellikle savaşların uzun sürdüğü dönemlerde yürürlüğe sokulmuştur. Hayber Savaşı sırasında kaldırıldığı Hz. Ali'ce söyleniyorsa da, daha sonraları da uygulandığı görülmektedir. Taberi Tarihi gibi kaynaklara göre bizzat Hz. Muhammed de Müta evliliği yapmıştır. Kuran'ın Nisa: 24-25. ayetleri Müta evliliğiyle ilgilidir ve karşılığının (ücretinin) verilmesi koşuluyla Müta'ya izin verir. Bu evlilik usulü Halife Ömer yönetiminin sonlarında tümüyle kaldırılır.

Bugün Sünni kesim bu nikahın geçersizliğini benimser, ama bu tür evlenmeleri "zina olarak" değerlendirip cezalandırmaz. Şiiler arasındaysa halen uygulanmaktadır. Alevi-Bektaşiler'de ise kesinlikle böyle bir evlilik ve nikah yöntemi yoktur. Tarihlerinde de görülmemiştir. Onlar evliliklerini yasal (resmi) yollarla yaparlar (82). Tarık Müktaz Sözengil gibi Alevilik düşmanlarının Müta evliliğini "Alevilikte de varmış" gibi göstermeleri boşuna bir uğraştır. Kötü niyetten başka birşey değildir.

ALEVİLİKTE DÜŞKÜNLÜK KURUMU:

Alevilik, suç işlemeye karşı yargı ve cezalandırma sistemini getirmiştir. Alevilikte bu demokratik yöntemlerle yapılır. Yargılama Cem'de katılanların önünde yürütülür. Cemlerde talipler yargılandığı gibi suç işleyen ve yanlışlar yapan dedeler de yargılanır. Alevi yargılamalarının asıl demokratikliği buradan kaynaklanır.

Alevilikte suç işleme ve yoldan çıkma "düşkünlük"tür.

Suç işleyense "düşkün"dür. Basit suçlara ihtar ve ayıplama türünde cezalar verilir. Fakat asıl önemlisi zina, hırsızlık, kadın boşama, nikahlı kadınla evlenme, adam öldürme, "kul hakkı" yeme türünde suçlardır. Bunlar ağır suçlar olduğundan ağır cezalar gerektirir. Bunlar "yoldan düşme"yi gerektiren suçlardır. Böylelerinin o toplum içerisinde yaşama olanağı yoktur. Toplumunca dışlanmışlardır. Bu durum halkın, suç işleyene karşı bir boykotudur bir bakıma.

Şuna dikkat etmek gerekir.

• Alevi toplumu "namus", "zina", "adam öldürme" ve "kul hakkı" gibi suçları ön plana çıkarmıştır.

• "Kul hakkı"nı üzerinden kaldırmayan, haksızlığa uğrayanın gönlünü/rızalığını almayan Cem'e, Cemaate ve toplumun arasına dönemez.

• "Düşkünlük"le Hıristiyan dünyasında uygulanan "Aforoz"u bir tutmamak gerekir. "Düşkünlük", "kul hakkı" için kurulmuş bir kurum; "Aforoz"sa kilise hukukunu korumak amacıyla oluşturulmuş bir kurumdur. İkisi arasında köken, değerlendirme ve amaç bakımından hiçbir özdeşlik yoktur.

KESİM I - DİPNOTLAR:

(1) Şamanlığın etkisi için bkz: Nejat Birdoğan - Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, Hamburg Kültür Merkezi Yay. ist. 1990, s: 252.

(2) Enver Behnan Şapolyo - Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, Türkiye yay. İst. 1964, s: 614.

(3) Geniş açıklamalar için bkz: İsmet Zeki Eyuboğlu, Bütün Yönleriyle Bektaşilik, Yeni Çığır yay. İst. 1990, s: 60 v.d.

(4) Bkz: J. Kıngley Birge - Bektaşilik Tarihi, Ant yay. İst. 1991, s: 198; Prof. Mehmet Eröz - Türkiye'de Alevilik ve Bektaşilik, Kültür Bak. yay. Ank. 1990, s: 96 v.d.; Prof. Ethem Ruhi Fığlalı - Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, Selçuk yay. Ank. 1991, II. Baskı, s: 326 v.d.; Prof. Fuad Bozkurt - Aleviliğin Tarihsel Boyutları, Yön yay. İst. 1990, s: 156.

(5) Bkz: Şapolyo, s: 314.

(6) Bkz: Bozkurt, s: 77.

(7) Bkz: Ahmet Yaşar Ocak - Bektaşi Menkıbelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, ist. 1983, s: 129.

(8) Açıklamar için bkz: Bozkurt, s: 26. 16

(9) Hoca Sadeddin Efendi - Tacü't - Tevarih, Kültür Bak. yay İst 1979, c: IV, s: 171.

(10) Mehmet Yaman - "Erdebil Sofuları" (Aşıkpaşazade Tarihi'nin orijinalinden yayınlanmamış bölümler), Cem Dergisi, sayı: 32, s: 36-39, Ocak 1994.

(11) Fetvanın metni için bkz: Prof. M. C. Şahabettin Tekindağ - "Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran Seferi", İ. Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi, c: 17, Sayı: 22, s: 54 v.d. Mart 1967; Burhan Kocadağ - Doğu'da Aşiretler, Kürtler, Aleviler, Ant yay. İst. 1992, s: 120 v.d.; Baki Öz - Alevilik İle İlgili Osmanlı Belgeleri, Can yay. İst. 1995, s: 103 v.d., Belge: 85.

(12) Belge için bkz: Kocadağ, s: 121; Baki Öz - Alevilik ile ilgili Osmanlı Belgeleri, s: 256.

(13) Bkz: B. J. Von Hammer Purgstall - Osmanlı Devleti Tarihi, Üçdal Neşriyat, İst. 1984, C: 4, s: 1058; Kocadağ, s: 122 v.d.

(14) Prof. İrene Melitoff - Uyur İdik Uyardılar, Cem yay. İst. 1993, s: 246.

(15) Bkz: Tekindağ, c: 17, sayı: 22, Ek: I; Baki Öz - Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, Ant yay. İst. 1992, s: 125.

(16) Çetin Yetkin - Türk Halk Hareketleri ve Devrimler, May yay.İst. 1974, c: I, s: 192.

(17) Cemal Bardakçı - Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, Ank. 1950, s: 105.

(18) Fermanlar için bkz: Ahmet Refik - Onaltıncı Asırda Rafizilik ve Bektaşilik, İst. 1932, s: 29, 38, 40; Burhan Kocadağ - Doğuda Aşiretler, Kürtler, Aleviler, Ant yay. İst. 1992, s: 132-137; Nejat Birdoğan - Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, Alev yay. 1992, s: 283 v.d.

(19) Belge için bkz: Şapolyo, s: 283; Baki Öz (1995), s: 145 vd. (Belge: 117).

(20) Şair Mahfi Divanı'ndan (s: 97) aktaran; Mehmet Yaman - Alevilik, İst. 1993, s: 59.

(21) İ. Hami Danişmend - İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c: II, s: 122'den aktaran Yaman, s: 50. Alevi ayaklanmalarıyla ilgili bir tarih araştırması ve denemesi için şu çalışmamıza bkz: Baki Öz - Osmanlı'da Alevi Ayaklanmaları, Ant yay. ist. 1992.

(22) Bkz: Orhan Hançerlioğlu - İnanç Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İst. 1975, s: 199, "Fuhuş" maddesi.

(23) Doç. Yusuf Kaya - Eskiçağ Tarihi, A. Ü. yay. Eskişehir, 1991

(24) Bkz: Doğan Avcıoğlu - Türklerin Tarihi, Tekin yay. İst. 1978, c: I, s: 226 v.d.; Turgut Akpınar - "İlginç Bir Adet: Cinsel Konukseverlik", Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı: 54, Haz. 1988, s: 34.

(25) Turgut Akpınar, Sayı: 54, s: 34.

(26) Abdülkader İnan - "Göçebe Türk Boylarında Evlatlık Müesseseleriyle İlgili Gelenekler", Makaleler ve İncelemeler, TTK yay. Ank. 1968, c: I, s: 314 v.d.

(27) Orhan Şaik Gökyay - Dedem Korkut Kitabı, İst. 1973, s: 27.

(28) İbni Fazlan Seyahatnamesi - Haz. Ramazan Şeşen, Bedir yay. İst. 1975, s: 31, 34.

(29) Bu eser, içerdiği bilgiler ve gözlemler için bkz: Prof. Osman Turan - "Selçuk Türkiyesi Din Tarihine Dair Bir Kaynak", Fuat Köprülü Armağanı, İst. 1953, s: 531-552.

(30) Bu bölümler için bkz: Osman Turan, a.g.m. s: 544, T. Akpınar, a.g.m. sayı: 54, s: 30, 31; Abdülbaki Gölpınarlı - Alevi-Bektaşi Nefesleri, İst. 1963, s: 272 v.d.; Prof. Fuat Köprülü - Osmanlı imparatorluğunun Kuruluşu, Ank. 1972, s: 169 .d.; Doğan Avcıoğlu - Türklerin Tarihi, Tekin yay. c: IV/1751; V/2222; Doç, Mikail Bayram - Ahi Evren ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu, Konya, 1991, s: 126; Doç. Mikail Bayram - Bacıyan-ı Rum, Konya, 1987, s: 53, Turgut Akpınar - Türk Tarihinde İslamiyet, İletişim yay. İst. 1994, s: 92 v.d.; Nejat Birdoğan - Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, Mozaik yay. İst. 1995, s: 598 v.d.

(31) Turgut Akpınar, Sayı: 54, s: 30, 31.

(32) Bkz: Osman Turan, a.g.m. s: 546.

(33) Osman Turan, a.g.m. s: 545 v.d.; Reha Çamuroğlu - Tarih Hete-rodoksi ve Babailer, Der yay. ist. 1990, s: 188.

(34) Bkz: Osman Turan, a.g.m. s: 541, 542, 550; Turgut Akpınar, a.g.m. Sayı: 54, s:..

(35) Turgut Akpınar, a.g.m. Sayı: 54, s: 34.

(36) Bkz: Akpınar (1994), s: 93.

(37) Ali Rıza Yalman (Yalkın) - Cenupta Türkmen Oymakları (Haz. S. Emir), Kültür Bak. yay. Ank. 1977, c: II, s: 112-114.

(38) Abidin Özgünay - "Alevinin Namusu Ülkenin Namusudur", Cem Dergisi, Sayı: 45, Şubat 1995, s: 3.

(39) Köprülü (1972), s: 170.

(40) Bkz: Ali Kemali - Erzincan, Kaynak yay. İst. 1992, 2. basım, s: 154 (dipnot 11).

(41) Cemal Bardakçı - Milli, Dini, İçtimai, Siyasi, İktisadi ve İdari Bakımlardan Alevilik, Ahilik, Bektaşilik, Ank. 1950, 2. basım, s: 105.

(42) Lütfi Kaleli - Alevi-Sünni İnancında Mevlana-Yunus ve Hacı Bektaş Gerçeği, Alev yay. İst. 1993, s: 212.

(43) A. Cevdet Paşa'nın yazısı için bkz: A. Cerrahoğlu - Türkiye'de Sosyalizm Tarihine Katkı, May yay. ist. 1975, s: 487-499.

(44) Naşit Hakkı - Derebeyi ve Dersim, Ank. 1931, s: 51.

(45) Eşref Edib - Türk-İslam Ansiklopedisi Mecmuası (Muhit-ül Maa-rif), c: II, No: 89, s: 5, Aralık 1947. Ayrıca bu yazının metni şu kaynakta bulunmaktadır. M. Yaman - Alevilik,s: 60-64 arası.

(46) Hüseyin Hilmi Işık - Saadet-i Ebediyye (Büyük ilmihal), İst. 19/7 s: 440 v.d.

(47) Hüseyin Hilmi Işık - İslamın İç Düşmanları, İst. 1975, s: 56 v.d.

(48) Sözengil'in görüşleri ve değerlendirmeleri için bkz: Tarık Mümtaz Sözengil - Tarih Boyunca Alevilik, iİst. 1991.

(49) Besim Atalay - Bektaşilik ve Edebiyatı, Ant yay. İst. 1991, s: 25.

(50) Atalay, s: 25.

(51) Şapolyo, s: 256.

(52) Şapolyo, s: 267.

(53) Abduülkadir Sezgin - "Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik", Alevilik Üstüne Ne Dediler, Ant yay. İst. 1990, s: 176.

(54) Prof. Mehmet Eröz- Türkiye'de Alevilik ve Bektaşilik, Kültür Bak. yay. Ank. 1990, s: 289.

(55) Doç. Yaşar Nuri Öztürk - Tarihi Boyunca Bektaşilik, Yeni Boyut yay. İst. 1990, s: 223.

(56) Prof. Ethem Ruhi Fığlalı - Türkiye'de Alevilik Bektaşilik, Selçuk yay. 1991, ş: 371.

(57) Bkz: İ. M. Erişen - Samancıgil - Hacı Bektaş Veli Bektaşilik ve Alevilik Tarihi, Ak yay, İst. 1966, s: 82.

(57) Melikoff, s: 26 v.d.

(58) Melikoff, s: 118.

(59) Bkz: Prof. Ahmet Yaşar Ocak - Bektaşi Menâkıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, İst. 1983, s: 128.

(60) Bkz: Burhan Oğuz - "Anadolu Aleviliğinin Kökenleri", Alevilik Üstüne Ne Dediler, Ant yay. İst. 1990, s: 290 v.d.

(61) Kadınların bu tür konumuyla ilgili Kuran ayetleri için bkz: Bakara, 223, 228, 282; Nisa, 11, 34, Nur, 31. Bu konuda şu çalışmada sayısız kanıtlar var. Bkz: Prof. İlhan Arsel - Şeriat ve Kadın, İst. 1978, s: 2 v.d.; Turan Dursun - Din Bu, Kaynak yay. İst. 1990, I/24 v.d., 250 v.d.

(62) Açıklamalar için bkz: Bozkurt (1990), s: 99 v.d.

(63) Bkz: Ocak, s: 125 v.d.

(64) Bkz: Mikail Bayram - Bacıyan-ı Rum, Konya, 1987.

(65) Bkz: Melikoff, s: 218. Bu duruma arşivlerde de rastlanır. Bkz: Birdoğan (1993), s: 272.

(66) Birdoğan (1992), s: 182.

(67) Abdülbaki Gölpınarlı - Velâyetname, s: XV.

(68) Öztürk, s: 221.

(69) Bkz: Bkz: Cemşit Bender - Kürt Uygarlığında Alevilik, Kaynak yay. İst. 1991, s: 125.

(70) Bkz: Eyuboğlu, s: 338 v.d.

(71) İ. Selçuk - G. Şayian - Ş. Kalkan - Türkiye'de Alevilik ve Bektaşilik, Hasat yay. İst. 1991, s: 46.

(72) Malatya Alevi aşiretlerindeki gözlemler için bkz: H. Nedim Şahhüseyinoğlu - Malatya Balıyan Aşireti, İst. 1991, s: 31 v.d.

(73) Bkz: i. Cem Erseven - "Alevi-Bektaşilikte Kadın ve 'Feminizm' Alevilik Üstüne Ne Dediler, Ant yay. İst. 1990, s: 79.

(74) Eyuboğlu, s: 338.

(75) Açıklamalar için bkz: Prof. Fuat Köprülü - Prof. W. Barthold - İslam Medeniyeti Tarihi, Diyanet İşleri Baş. yay. Ank, 1973, s: 89; Melikoff, s: 86, 129; Ocak, s: 56, Bozkurt, s: 76, Fuat Bozkurt - Buyruk, İst, 1982, s: 102,

(76) Atilla Özkırımlı - Toplumsal Bir Başkaldırının İdeolojisi, Alevilik-Bektaşilik, Cem yay. İst. 1990, s: 211. v.d.

(77) Şapoylo, s: 318.

(78) Alan çalışmaları sırasında bu anlayışların Muharrem Naci Dede (Av. Muharrem Naci Orhon) ve Aşık İsmail Daimi'lerden derlendiği görülüyor. Bkz: Eröz, s: 290 v.d.; Birdoğan (1990), s: 362.

(79) Bkz: Fuat Bozkurt - Buyruk, İst. 1982, s: 41 v.d., 52, 120.

(80) Hakkı Saygı - Şeyh Safi Buyruğu ve Rumeli (Babağan) Bektaşi Erkânları, İst. 1996, s: 33.

(81) Bkz: F. Bozkurt - Buyruk, s: 23; Bedri Noyan - Alevılık-Bektaşılık Nedir, Ank. 1987, s: 190.

(82) Ayrıntılı belgesel ve kanıtsal açıklamalar için bkz: Heffening -"Müta", İslam Ansiklopedisi, c: 8, s: 843-851; Turan Dursun - Din Bu, Kaynak yay. İst. 1991, III. baskı, C: III, s: 32-38.

...


KİTAP: ALEVİLİĞE İFTİRALARA CEVAPLAR

YAZAR: BAKİ ÖZ

1996

KESİM: II-III-IV-V-VI-VII-VIII



KESİM: II (Sayfa 71~92)

KIZILBAŞLIK ALEVİLİKTİR

"Kızılbaşlık" sanki Alevilikten ayrıymış gibi gösterilerek, bir takım karalamalara konu edilir. Dahası "kadın ortaklığı", "ana-bacı tanımama" anlayışıyla özdeştirilir. "Kızılbaşlık-Alevilik" topluma namusdışılık ve ahlaksızlık olarak sunulur.

Doğallıkla burada bir çifte standart uygulanmaktadır. Alevi-Bektaşiliği hoş görmeyen kimi çevreler, Aleviliğe değil de "Kızılbaşlağa" saldırarak, Alevi-Bektaşiliğe yeterince yüklenmiş olurlar. Örnekleyelim:

Ciddi Bir Ansiklopediden Gelen Karases:

Ünlü "Meydan Larousse Ansiklopedisi" "Antropoloji" maddesinde yakınlarıyla cinsel ilişkide bulunmayı "kızılbaşlık" terimiyle açıklamaya çalışıyor. Hem de Mauss, Levi-Strauss gibi ünlü toplumbilimcilerin güya (!) verilerinden yola çıkarak. İşin ilginci Larauss'un yeniden düzenlemesi olan Milliyet'in yayınladığı "Yeni Büyük Larousse" da "kızılbaş" sözünü çıkararak paragrafı olduğu gibi vermiş (1). Larousse'lerin ciddiyetsizliği şöyle:

"Bağışların karşılığı olayını inceleyen Mauss, bunun en güzel örneğini kadınların alınıp verilişinde (evlilik) bulur. Mauss'un bir tabiat olayı olarak gördüğü Kızılbaşlık yasağı Levi-Strauss için ancak bir buyruğun karşıtı olarak açıklanabilir. Yani sosyal bir olaydır. Bu 'anneyle, kız kardeşle veya kız evlatla evlenmeyi yasak eden bir kuraldan çok; anne, kız kardeş veya kız evlat vermeye zorlayan bir kural, yani tam anlamıyla bir bağış kuralıdır' denilmektedir."

Akla hemen şu sora geliyor. Bu nasıl bir incelemenin sonucudur? Hangi Alevi ya da Kızılbaş toplumunda görülmüştür?

Marche Mauss "Uygarlaşamamış Halkların Dinleri Tarihi" profesörü, Claude Levi-Strauss ise sosyolog ve etnolog olarak onun izleyicisidir. Güney Amerika ve Asya ülkelerinde bulunmuştur.

Sünni gayretkeşliği uğruna Alevilere atılan iftiralar nelere mal oluyor? Eloğlu da bu iftiralara "mal bulmuş mağribi" gibi sarılıyor ve işine geldiği gibi kullanıyor. Kavramlarını, gerçeğin verilerine göre değil, bu verilere göre kurulan kalıplara uyarlayarak, uygun bağlantılar kurup referanslar veriyor. Ülkemizde yayınlanan "ciddi" geçinen ansiklopedilerse bu iftiralırın düzeltilmeden yayılmasına yardımcı oluyor. Bir ulus, kendi eliyle kendi toplumuna ancak bu kadar kötülük yapar. Avrupa'da Türk İşçileri Üzerinde Bir Karases:

Prof. Cemal Köprülü - Dr. Kari Stewrwald'ın birlikte hazırladıkları "Almanca-Türkçe Wörterbuch (Sözlük) 'da, Almanya'daki işçi ve işçi çocuklarına "Kızılbaşlık (Bulutschande)" şöyle tanıtılıyor:

"Bulutschande: Yakın akrabalarla zina, Kızılbaşlık" (s: 119).

"Kızılbaş: Akraba içi zina, aile içi zina vapan" (s: 317) (2).

Ülkesinin belli bir bölümünü bu biçimde tanıyan bir öğrencide, insanda gelecek için ne beklenir? Ulusunun öteki kesimini sevmesi, sayması beklenebilinir mi? Bu biçimde yetiştirilen gençlikte gelecekte bir ulusal birlik oluşturması ve onun içinde yer alması umulabilinir mi? Bunlar ülkeyi parçalamak, geleceğini karaltmak amacıyla genç beyinlere sokulmaya çalışılan düşüncelerdir. Ülkesini, toplumunu zaten yeteri kadar tanımayan dışardaki genç, toplumunun bir kesimini kötü tanıyayaktır. Kimi duygusal etkenlerle beslenen bu kanılar, bu gençlerin beyinlerinden sonraları nasıl silinecektir. Sürekli körüklenen din, mezhep düşmanlığı toplumsal ayrılıkları birlikte getirecektir.

Hollanda'da yaşamını sürdüren Ali Ağa Varlık'ın anlattıklarına göre, oradaki işçilerimiz gerekli duyarlılığı göstermiş, bu yayınlara karşı protesto eylemleri yapmışlardır.

Karases Eğitim Kurumlarında:

Dış ülkelerde yayınlanan sözlüklerin benzerleri de Türkiye'de okullar için yayınlandı. Fransızca-Türkçe bir sözlük, Aydın Karaahmetoğlu Fono yayınları için hazırlamış. Danışmanı ise Ali Bayram'dır. Anlamlandırmanın gözden kaçtığını sanmıyoruz. En azından danışmanın süzgecinden geçmiş bir çalışmadır. Yanlışlık olarak düşünülse, danışmanca düzeltilirdi. Yazar ve danışmanın bilgisi ve bilinç yapısınca uygun düşmüş bir anlamlandırmadır, karşılık olarak verilen sözcükler.

Dilimizde "fücûr" denilen Fransızca "inceste" sözcüğü yakınların cinsel ilişkilerinin yasaklılığını karşılar. Fono yayını buna iki anlam vermiş. Birincisi "Akraba ile zina", ikincisi ise "Kızılbaşlık" (3). Hangi toplumsal olgu yakınlarla cinsel ilişkinin Kızılbaşlık olduğunu doğruluyor, bilemiyorum. Olsa olsa kitabın yazarının Alevi-Kızılbaş topluma karşı hiç de iyi niyetli olmadığı ve her yakaladığı yerde bu topluma karşı zehrini kustuğudur. En korkutucu yanı gelecek kuşakların kimlerin elinde yetiştiğidir. Bu zehir tortuları nasıl insanların beyinlerinden çıkanlacaktır, bilemiyorum.

Kitap üzerine dikkatleri ilk çeken Server Tanilli "Cumhuriyet Gazetesi"ndeki yazısında üzüntülerini şöyle dile getiriyor:

"Önce donup kaldım, sonra tiksindim alabildiğine.

Rezil! Aklı sıra sözü 'mum söndü'ye getirmek istiyor.

Ayol, o senin kulağına üflenen, yeryüzünün en hayasız yalan ve iftiralarından biri. Yurdumuzun gözbebeği topluluklarından birine karşı. Ar ve hayayı sen bileceksin de onlar bilmeyecek, öyle mi? Sonra, Anadolu'nun kültür mozayiğinden sil Kızılbaşları. Sazımıza, sözümüze, şairimize, şiirimize kıtlık düşer be!

Utanmıyor musunuz?

Bu ne düşmanlıktır Tanrım?

Sen kalk, aynı toprakta ekmeği ve suyu bölüştüğün bir halkın alnına, göz göre göre "fücûr" damgasını bas.

Nasıl kötümser olmazsın?

Bir tutam aydınlık: Odur istediğimiz! Esirgeniyor ama. İsyan etmemek elde değil!.."

Bu anlayış diğer sözlüklerdeki tanımlamalarla da sürdürülmüştür. Bakınız;

Remzi Yayınevince basılan İngilizce-Türkçe Sözlük'ün İngilizce "incest" sözcüğünün karşılığı olarak "Aile içi zina. Kızılbaşlılık" olarak verilmiştir. İşin ilginç yanı günümüz Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürüyken 21.08.1990 tarih ve 1262 sayılı olurlarıyla bu kuruma bu sözlükten üçyüz tane aldırmıştır.

Pars Tuğlacı'nın İnkilap ve Aka Kitabevine hazırladığı "Büyük Türkçe-İngilizce Sözlük"te "Kızılbaş" sözcüğünün karşılığı şudur: "Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Ahlaki değeri düşük olan. Geçmişte Şah İsmail'in ordusunda, düşük ahlaklı bir sınıf" (s: 501).

A. Vahit Moran'ın "Türkçe-İngilizce Sözlük"ünde de aynı düşünce işletilmiş, "Kızılbaş: Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Ahlaki değerli zayıf kişi." (s: 673) olarak tanımlanmıştır. (Adam Yayınları, 1985.)

Redhouse Yayınevince yayınlanan "Yeni Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük"te "Kızılbaş: Cinsel yönden düşük ahlaklı kimse" (s: 662) olarak tanımlanır.

Yine Redhouse Yayınevince yayınlanan "Çağdaş Türkçe-İngilizce Sözlük"te "Kızılbaş" sözü "Düşük ahlaki değere sahip" (s: 227) tanımıyla karşılanır.

Turhan Kitabevince yayınlanan "Türkçe Büyük Lügat"ta da "Kızılbaş" maddesi aynı içerikli tümcelerle tanımlanır. Verdikleri tanım şudur: "Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Düşük ahlaklı kimse. Hafif meşrep, cinsel yönden zayıf davranan" (s: 55) dır.


Yüklə 0,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   15




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə