61
dünyanın biricik kaynağı, şevk ve iştiyakın hedefi anlamında Allah‘tır. Dünya ondan
fışkırıp akar ve ruh tekrar ona dönmeyi arzular ve araştırır. Lâkin, Bir‘in dünyaya
ilgisi Plotinus‘a göre, Batının Teistik dinlerinde tasavvur olduğu gibi, Allah‘ın
dünyaya olan ilgisinden tamamen ayrıdır. Hıristiyanlıkta, Yahudilikte ve İslâmiyet‘te
Allah‘ın dünyayı yarattığı söylenmiştir. Fakat Plotinus‘a göre dünya, Bir‘in bir
―Sudûr‖udur veya ―Tecellî‖sidir ve bununla birlikte o, bir ―Sudûr Silsilesi‖dir.
Filozofik analiz açısından, ―yaratılış‖ ve ―sudûr‖ arasındaki farkı tam anlamıyla ortaya
çıkarmak son derece güçtür. Zira, her ikisi de bir dereceye kadar müphem
kavramlardır; her ikisi de gerçekte birer mecaz olmaktan ileri geçemezler. Fakat
meselenin esası şu noktada toplanmaktadır: Batının Teistik zihnine göre dünya,
yaratıldıktan sonra, bizzat kendi müstakil varlığına sahiptir, yani dünya, yaratıldıktan
sonra, artık, Allah‘tan tamamıyla farklı müstakil bir ―Cevher‖ dir. Başka bir deyişle,
Allah ve dünya iki ayrı varlıktır. Allah, asla dünya olamaz; dünya da, hiçbir şey de,
asla Allah olamaz. Dinlerde hiçbir anlamda, dünyanın, Allah‘ın bir ―Form‖u, Allah‘ın
farz edilmiş bir biçimi veya kıyafet değiştirmesi; ya da; Allah‘ın bizzat kendisinin
herhangi bir şeye transformasyonu olduğu söylenemez. Fakat Dinler için bu
söylenemeyen şeyler, Plotinus‘un sudûr teorisine göre, dünyanın mevcudiyeti hâlidir.
Yani, Allah, kendisini, kendisinden farklı bir cevher olmayan, başka bir deyişle, başka
bir formda ayni cevher olan dünyaya transforme etmiştir. İşte bu görüş panteistik bir
görüştür ve teistik yaratılış teorisine zıttır.
134
134
Sunar, Tasavvuf Tarihi, s.116; Ernst Von Aster, Felsefe Tarihi Dersleri I İlkçağ
ve ortaçağ Felsefesi (Çev. Macit Gökberk), İstanbul 1943, s.221; Gilje, Nils-
Skirbekk, Gunnar, a.g.e., ss.135-136.
62
Plotinus‘a göre mistik yol, dışa ait bütün şeylerden uzaklaşıp içe ait hürriyete
kavuşmak yoludur. Mistik yol, aynı zamanda, bir içe kıvrılmaktır. Zira, ―Bir‖ içtedir,
en içteki en derûni derinliktedir.
135
Cavit Sunar‘a göre Plotinus; tasavvufunu, teolojik bir sistemin terimleri ile
değil, felsefî terimlerle tefsir etmiştir.
Plotinus tasavvufu, her bir tasavvufun kendisinde kutsal ve transandantal bir
realite duygusu taşıdığı anlamda dinî tesmiye edilebilir olduğu hakkında dinî bir ruhun
timsali ise de, o, tasavvufun Hıristiyanlık, Hinduizm, Budizm veya İslâm gibi bazı
hususi dinî sistemlerin bünyelerinde görülmesi zorunlu olan mu‘tad manada dini bir
fenomen olmadığı vakıasının da canlı bir misâlidir.
Plotinus‘un, tasavvufunu uyguladığı dünya sistemi bir nevi panteistik
emanasyonizmdir. Bu sebeple de batıdan ziyade doğuya bağlıdır.
136
Yeni-Eflatunculuk Eflâtun ve Aristo‘nun felsefeleri ile onların türlü tesirleri
arasında uzun müddet devam eden mücadeleden sonra, nihayet ilkçağ düşüncesinin
bulduğu en terkibi hal şekli idi.
137
135
Sunar, a.g.e., s.126; Russell, a.g.e., s.292.
136
Sunar, a.g.e., s.115.
137
Ülken, a.g.e., s.112.
63
I-PLOTĠNUS’ A GÖRE ĠNSANIN TANRI VE EVRENLE ĠLĠġKĠSĠ
Plotinus evrenin ussal ilkesini, Logosu özdekle karşıtlık içine koyuyordu.
Logosu olgusal olan, var olan bir şey görürken, özdeği ise hiçbir varlığı olmayan, yok
olan ve yalnızca ışığın yokluğunu simgeleyen karanlık ile özdeşleştiriyordu. Kötülük
biçimsiz bir şeydir, biçimden yoksun özdektir. Özdek pek çok kötülük ve iyilik
dereceleri sergilemekte ve bunlar yalın duyu nesnelerinden başlayıp kendini
olgusallaştırma ya da eksiksizlik hedefine yaklaşan ideal tezlere dek uzanmaktadırlar.
Duyu algısındaki nesneler ideal biçimlerin imgelerinden başka bir şey değildir, ve
duyusal nesneler ideal, gerçek olgusallığın salt bir gölgesi olan bir temel üzerine
dayanmaktadırlar.
Plotinus insanın Tanrıya ve evrene ilişkin gerçeği bulma çabasından doğan
durumun nedenlerini çözümlüyordu. Ona göre insan ruhu Tanrı tarafından yaratılmış
ama daha sonra, insanın bağımsızlık ve kendini yönlendirme isteğine karşılık olarak,
özdeksel nesneler dünyasına indirilmişti; böylece duyusal nesneleri ve özdeği
denetlemeye çalışıyordu. Bu yoldan insan Tanrının alanını terk etmişti.
138
Plotinus insanın kendisini Tanrıdan kopardığını, gerçek iyiyi bulabilmek için
ona geri dönmek gerektiğini belirtmiştir. Ruh bir Devinmeyen Devindirici
(Aristoteles‘in kavramı) olarak Tanrı gibi olma özlemi içindedir; gene de ruh bu en
yüksek hedefe ussal düşüncenin etkinliği yoluyla erişemeyeceği için, bu tür etkinliğe
üstün olan başka bir yol bulmalıdır ve bunu edimsel olarak doğrudan duygusal
iletişimde bulmaktadır. Tanrıya bu doğrudan yolda bakmak, Tanrı ile dolaysız bu
esrime ilişkisini ve sezgisini yaşamak insanı en soylu hedefine ulaştıracak, ona
138
Sahakıan, a.g.e., ss.84-85.
Dostları ilə paylaş: |