64
dinginlik ve tam bir kuşanmışlık getirecektir. Böyle bir sezgisel görüş ya da ilişki
enderdir, yalnızca en iyi, en erdemli, en bilge, tanrı-gibi insanlar için ayrılmıştır.
139
Ġ-PLOTĠNUS’UN TEMEL TEK VARLIK TEORĠSĠ
Plotinus‘a göre, temel Bir‘in dolgunluğundan, taşma (feyz) ve sudûr
(emanation) yoluyla çokluk meydana gelir, tıpkı güneşten ısının, kardan soğuğun
çıkması gibi.
Hellenistik-Roma döneminde ortaya çıkan sonuncu önemli felsefe akımı,
Plotinus tarafından kurulmuş olan Yeni- Eflatunculuktur. Yeni-Eflatunculuk, yalnızca
tarihsel bakımdan değil, fakat Hıristiyan Ortaçağ felsefesiyle İslâm felsefesine yaptığı
etkiler bakımından önem taşıyan bir felsefedir. Çünkü dini inancı felsefe yoluyla
temellendirmeyi ve açıklamayı düşünen Ortaçağ filozofları, özellikle Batı dünyasında,
Aristoteles‘i keşfedinceye kadar, öncelikle Plotinus‘un felsefesine başvurmuşlardır.
Ve unutulmamalıdır ki, Plotinus‘un felsefesi, bu şekilde kullanılmaya son derece
uygun olan bir felsefedir. Zira Plotinus‘un felsefesinde, Orpheos‘tan, Pythagoras‘tan
ve nihayet Platon‘dan gelen ―öte dünyacı eğilim, onun felsefesinin nihaî ve en yüksek
amacı gördüğü, Tanrı‘ya yükseliş ya da Bir olanla birleşme sürecinde en tam ve en
sistematik ifadesini bulur. Bu nedenle, onunla birlikte, felsefe yalnızca mantık,
kozmoloji, psikoloji, metafizik ve ahlâkı değil, fakat bir din teorisi ve mistisizm de
içermek durumuna gelmiştir. Daha doğrusu, Plotinus‘ta en yüksek bilgi türü Tanrı‘ya
139
Sahakıan, a.y.;Bkz. Süleyman Hayri Bolay, Felsefeye Giriş, 2004, Akçağ
Yayınları, ss.288-291.
65
ilişkin bilgi türü olduğu, ve mistisizm anlayışını geçmişten gelen spekülasyonlara
olduğu kadar, kendi kişisel tecrübelerine de dayandıran filozof, mistik tecrübeyi
filozofun yüksek amacı olarak gördüğü için, Plotinus‘ta felsefe, felsefe olmaktan
çıkarak, bir tür din hâline gelmiştir.
140
Din ve felsefenin iç içe girmesi sonucu meydana gelen ve doğuda ve batıda
büyük rol oynayan Yeni-Eflatunculuk, her şeyden önce, mistik bir karakter taşıyan
Eflatun felsefesine dayanmış, Aristo ve Stoa‘dan aldığı fikirleri de bu temel üzerine
oturtmuştur. Bu bireşim de ona orijinal bir mahiyet kazandırmıştır.
141
140
Cevizci, a.g.e., ss.264-265.
141
Sunar, a.g.e., ss.170-171.
66
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
YENĠ-EFLATUNCULUĞUN ETKĠLEDĠĞĠ AKIMLAR
A-ĠHVÂN-I SAFA HAREKETĠ
IV. (X.) yüzyılda Basra‘da ortaya çıkmış, dinî, felsefî, siyasî ve ilmî amaçlan
olan, faaliyetlerini gizli olarak sürdürmüş organize bir topluluğun adıdır. Abbasî
Devleti‘nin son zamanlarına rastlayan, dinî, felsefî ve siyasî çekişmelerin yaygın oldu-
ğu bir dönemde felsefî ve ilmî çalışmaları, dinî ve ahlâkî gayretleriyle birlik ve be-
raberlik, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışmayı öne çıkararak İslâm toplumunu fikrî
bakımdan yeniden derleyip toparlamayı hedefleyen bu topluluğun tam adı İhvânü's-
Safâ ve Hullânü‘l-Vefâ ve Ehlü‘l-Adl ve Ebnâü‘l-Hamd‘dir. Bu isim topluluğa bizzat
kendilerince verilmiştir.
142
Topluluğun kurucularının kimler olduğu, ne zaman ve nerede ortaya
çıktıkları, faaliyetlerini nerelerde ve hangi tarihlere kadar sürdürdükleri, İslâm
toplumunun hangi kesiminden oldukları gibi konular yüzyıllar boyu tartışılmış, hem
Doğulu hem Batılı araştırmacıları uzun süre meşgul etmiştir. İhvân-ı Safâ'nın risale-
lerinde bile topluluk mensuplarının isimlerinin zikredilmemesi, çalışmalarında
gizliliği kendilerine İlke edinmeleri, bilimsel problemleri tartışmak üzere belirli
zamanlarda düzenledikleri toplantılara kendilerinden olmayanların katılamaması bu
topluluğun gizli bir örgüt olduğu görünümünü vermekte, onların kimlikleri ve
142
Enver Uysal, “İhvan-ı Safâ”, T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 2000, Cilt,
22., s.1; T.J.de Boer, İslâm’da Felsefe Tarihi, (Çev: Yaşar Kutluay), Ankara 1960,
s.58; M.M Şerif, İslâm Düşüncesi Tarihi, s.327.
67
dolayısıyla Resâ‘ilü İhvâni‘s-Safâ‘ın yazarı veya yazarları hakkındaki tartışmaların
da kaynağını oluşturmaktadır.
143
Bundan dolayı İhvân-ı Safâ‘nın koyu bir Şiî-İsmâilî grup olduğunu
söylemek güç olmakla birlikte bu grubun Şiîlik‘ten etkilenmediğini ileri sürmek de
mümkün değildir.
İhvân-ı Safâ düşüncelerini, dinî ve felsefî ilimler alanında yazdıkları
toplam elli iki risaleden oluşan Resâ‘ilü İhvâni‘s-Safâ‘da anlatmıştır. Risaleler, İslâm
düşüncesinin X. yüzyıldaki ilmî ve felsefî düzeyini ansiklopedik bir yaklaşımla
aksettirdiği için yazarları modern araştırmacılarca ―İslâm ansiklopedistleri‖ şeklinde
anılmıştır. Ayrıca İhvân-ı Safâ bu risâlelerdeki düşüncelerini er-Risâletü‘l-Câmi‘a
adlı bir risalede özetlemiştir.
144
Dinî ve ahlâkî kaygılarla ortaya çıkan İhvân-ı Safâ bağnazlığı, fikir ve
mezhep çekişmelerini gidermeyi, kardeşlik ve yardımlaşma duygusunu yerleştirmeyi,
kendilerine göre yanlış bilgiler ve bâtıl düşüncelerle kirletilmiş olan dini felsefe ile
yeniden temizlemeyi hedeflemiştir. Bunu gerçekleştirirken oldukça eklektik
davranmış, ön yargısız bir yaklaşımla dinî, felsefî ve ilmî olmak üzere ulaşabildiği
her tür bilgiyi kullanmıştır. Onlar için düşüncelerine temel olmada Kur‘an ne kadar
öneme sahipse Tevrat ve İncil de o kadar önemlidir. Din bilgisinde Hz.
Peygamber‘in veya Hz. Ali‘nin sözü ne kadar önem taşıyorsa felsefede Sokrat,
Eflâtun ve Aristo‘nun, matematik ve geometride Pisagor‘un ve Öklid‘in, coğrafyada
Batlamyus‘un sözünün de önemi o derece büyüktür. İhvân-ı Safâ‘nın metafizik
açıklamalarında Pisagor ve özellikle Yeni-Eflatunculuğun etkisini ayrıca vurgulamak
143
Uysal, a.g.e., s.1.; Şerif, a.g.e., s.327.
144
Uysal, a.y; Boer, a.g.e., s.59.
Dostları ilə paylaş: |