91
6. Türk
Tıbbi
Onkoloji
Kongresi
Hemşirelik Oturumu
rı çözüme kavuşturamamak bu model uyarınca patolojik kabul edilir.
Temelde ebeveyn-çocuk ilişkisiyle ilgili çalışmasından yararlanılan
bağlanma teorisi (Bowlby, 1969, 1973, 1980) yas tutan insanın ölen
kişiye olan (güvenli, güvensiz) bağlılığının niteliğinden doğan ayrılık
anksiyetesini, duygulanımla kurulan bağların bozulmasını ve kay-
bedilen nesneden (söz gelimi ölen kişiden) duygusal olarak kendini
ayırma ihtiyacını vurgular. Bowlby, çeşitli evreleri içeren yas sürecinin
ilerlemeci veya çizgisel bir seyri olduğunu söyleyen ilk kişidir. Daha
sonra bunun evrelerden oluşan bir süreç olduğuna dair modeller de
gelişmeye başlamıştır. Özellikle Kubler-Ross’un (1969) geliştirdiği
ve esasında bir hastanede ölen hastalarla yaptığı çalışmaya dayanan
basamak modeli tanınır hâle gelmiştir. Bu geleneksel modeller yası
genellikle, yas tutan herkesin, söz konusu kaybı yaşamadan önce-
ki durumu ne ise onu yeniden yakalayan, çözümleme sürecinin son
evresinde biten basamaklara veya öngörülebilir aşamalara katlandığı
içsel bir süreç olarak kavramsallaştırır.
Daha yakın zamanlarda, Rando (1984, 1993) ve Worden (1982, 1991,
2002) yas tutan herkes için başvurulan evrensel evre/basamak mo-
dellerinin kısıtlılıklarını kabul ederken, yas tutmayı birbirinin üstüne
binen süreçler veya görevler olarak kavramsallaştırmışlardır. Rando,
yakınını kaybeden kişiler için kaybı; 1. kaybı kabul etme, 2. ayrılığa
duygusal olarak tepki verme, 3. ölen kişinin anılarını yeniden toplama
ve ilişkiyi yeniden deneyimleme, 4. eski bağlanmaları ve varsayımları
terk etme, 5. değişen dünyaya yeniden uyum sağlama ve 6. yeni
ilişkilere yeniden yatırım yapma şeklinde kavramsallaştırmıştır. Wor-
den’ın yaklaşımı, kimi ilerlemelere de işaret ederken, birbirinin üstü-
ne binebilecek dört görevi içeren kayıp sonrası uyum süreci tarif eder.
Süreci 1. kayıp diye bir gerçekliğin olduğunu kabul etmek, 2. kederin
verdiği acı üzerine çalışmak, 3. ölen kişinin artık olmadığı bir çevreye
alışmak ve 4. ölen kişiyi hayatın başka bir yerinde konumlandırıp ya-
şamaya devam etmek şeklinde tarif eder.
Yas üzerine çalışan pek çok uzman, bugün, yakın ölümü sonrası or-
taya çıkan yas ile ilgili modellerde önemli kısıtlılıklar olduğunu ve bu
modellerin yorumlanmasında ve uygulanmasında önemli kusurlar
bulunduğunu kabul etmektedir. Bu kısıtlılıklar şöyle sıralanabilir:
• Evrenselliği, öngörülebilirliği ve aynılığı vurgulayan, böylelikle yas
içindeki kişinin eşsiz deneyiminin üzerini örten “herkese uyar” yak-
laşımına sahip modellerin izlenmesi,
• Yas çalışması ve duygusal işleyiş üzerinde kayıp sonrası uyum için
gereken bilişsel süreçleri dışarıda bırakacak kadar fazla durulması,
• Yas içindeki insanların ve ailelerin, kederlenme aşamalarının ve
basamaklarının edilgen kurbanları olarak görülmesi,
• Kişinin, kayıp nesnelerle olan bağlarını koparması veya ilişkiyi kes-
mesi gerekliliği üzerinde ısrarla durulması,
• Kayıp ve yasla uğraşmanın anormallik, patoloji, işlevsizlik ve ye-
tersizlik olarak kabul edilmesi,
• Kayıp ve yas deneyimlerinde kişisel, toplumsal, ailevi, tarihsel ve
kültürel etkilerin hesaba katılmaması,
• Yasın sona ereceğinin varsayılması.
Oysa kayıp ve yası kavramsallaştırma konusunda dokuz önemli ilke
söz konusudur. Bunlar:
1. İnsanların, yaşadıkları kayıp deneyimlerinin ve yaslarının biricik
olduğunu kabul edin
2. Kaybın ve yasın kişisel, ailevi, toplumsal, kültürel ve tarihi etki-
lerin oluşturduğu çoklu ve akışkan bağlamlarda ortaya çıktığını
kabul edin
3. Yas sürecinde evrensel basamak/evre modelleri yerine çizgisel
olmayan modelleri tercih edin
4. “Kopuk bağlardan” ziyade ilişkilerdeki “sürekli bağların” değerini
arttırın
5. Yine de ciddi zorluklar içerebilecek, algılanan kayba normal bir
tepki olarak yas sürecini kabul edin
6. Yaslı danışanları kayba uyum sürecinde etkin failler olarak görün
7. Yas tutan pek çok insan için anlamın yeniden inşa edilişini kayba
uyum sağlamanın önemli bir yönü olarak görün
8. Yasın bitmediğini, ancak değişime uğradığını kabul edin
9. Tedaviyi yas tutan danışanların biricikliğine uyarlayın
KAYNAKLAR
1. Aries, P. (1991). Batılının Ölüm Karşısındaki Tavırları (Çev. M. A.
Kılıçbay). Ankara: Gece Yayınları.
2. Becker, E. (1973). The Denial of Death. New York: Free Press.
3. Dökmen, Ü. (2003). Evrenle Uyumlaşma Sürecinde: Varolmak,
Gelişmek, Uzlaşmak. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
4. Frankl E.V. (1994). Duyulmayan Anlam Çığlığı: Psikoterapi ve Hü-
manizm (Çev. S.Budak) Ankara: Öteki Yayınevi.
5. Fromm, E. (1994). Kendini Savunan İnsan (Çev. N. Arat ). İstan-
bul: Say Yayıncılık.
6. Humphrey K.M. (2009). Counseling Strategies for Loss and Grief.
American Counseling Association.
.
7
İnam, A. (1999). Olabileceğini Olmada Ölümün Yeri. Düşünen
Siyaset. 1(4), 17-31.
8. Koestenbaum, P. (1998). Ölüme Yanıt Var mı? (Çev. Y. Akgünlü).
İstanbul: Mavi Okyanus Yayıncılık.
9. Kübler-Ross, E. (1997). Ölüm ve Ölmek Üzerine, (Çev. B. Büyü-
kal). İstanbul: Boyner Holding Yayınları.
.
10 Öz, F. (2004). Kayıp, Ölüm ve Yas Süreci. Sağlık Alanında Temel
Kavramlar (s. 317-276). Ankara: İmaj İç ve Dış Ticaret.
.
11 Özaltın, G. (1996). Ölümcül Hastaya Yaklaşım. 3P Dergisi. 4 (Ek3),
40-42
12. Tanhan F. & Arı İnci F. (2009). Ölüm Eğitimi. Pegem Akademi
13. Townsend M.C. (2015). Yaslı Birey (Çev. F. İnci & Z. Kuru), Ruh
Sağlığı ve Psikiyatri Hemşireliğinin Temelleri Kanıta Dayalı Uygu-
lama Bakım Kavramları (Çev. Ed. C.T. Özcan & N. Gürhan). Aka-
demisyen Tıp Kitabevi.
14. Yalom, I. (1999). Varoluşçu Psikoterapi (Çev. Z.İ.Babayiğit). İstan-
bul: Kabalcı Yayınevi.
15. Malkinson, R. (2007). Cognitive Grief Therapy: Constructing A Ra-
tional Meaning To Life Following Loss. New York: Norton.