Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl



Yüklə 4,74 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/31
tarix14.05.2018
ölçüsü4,74 Kb.
#43494
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31

16
lüzumsuz görüyorsun. Bence bunu söylemeyi bizim
için yapılması gerekli yükümlülük görüyorum.
Birlikte şahit olduğumuz birkaç manzarayı sana
hatırlattığımda,
i
senin lüzumsuz seviyeden
yapılması gerekli düzeyini de atlayarak mutlak
yapılması zorunlu olana kadar çıkacağına şüphe
etmiyorum. Mesela, senin yaralandığın bir
muharebede,
11
sağ kanat alaylarından birinin cesur
komutanı, düşman topçu ateşi altındayken girdiği
huduttan, Doğanarslan sırtlarında, düşman
piyadesinin yoğun ateşiyle, alayının geri dönüp
kendisini yalnız bıraktığı noktaya dek, hep kılıcı elinde
kendi avcı hattının önündeydi. Bu cesaretin
hayranıyım, ancak bu cesaret ve kahramanlık alaya
zafer sağlayamadığı gibi, perişan olmasını da
engelleyemedi. 
Ortaya konulan bu hareket tarzına karşılık; Alay,
düşman topçu ateşi altında hedefe ve araziye uygun
olarak açılıp daha sonra yayılmalıydı. Ardından
sorumluluğuna verilen cephedeki taarruzu hücumda
komşu birliklerle irtibatla sevk ve idare korunmalı, elde
kılıç yerine dürbün olduğu hâlde avcı hattının önünde
değil, alay ihtiyatının yakınında durumu görüp hâkim
olunacak noktada olmalıydı. İçinde bulunduğu
Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl

hatırlatırsam 


17
durumda, askerlik sanatının bütün icaplarına,
tedbirlerine sakin ve sağlam bir biçimde başvurup,
ansızın beliren bir sebep yüzünden alayı geri döndüğü
anda, alay komutanı, kılıcını çekip, atını dörtnal sürüp
düşmanın şarapnellerini, mermilerini hiçe sayıp, geri
dönen avcı hatlarını çiğneyerek alayını tekrar
i
düşmana çevirseydi, işte o zaman alay komutanına
yaraşan cesarete dev bir misal gösterilir,
ii
Osmanlı
tarihindeki kahramanlıklara bir altın sayfa daha
eklenirdi.
iii
Böyle bir cesaretin kurbanı olan alay komutanının
adına heykel dikilmesine, Hazreti Peygamber de razı
olur, ümmetince “Hiç, bilenle bilmeyen bir olur mu?”
sözüne, gerçek bir inançla uyulduğunu görmekten
hoşnut olurdu.
“Mertliğin seçkin hasletleri ve fedakârlığın üstün
ahlâkıyla    taçlanmayacak ilmi bilginin başlı başına
amaca  ulaştıramayacağını” öne sürüyorsun. Ne kadar
haklısın. Senin sözünün aynasında, ben de şunu iddia
ediyorum: “Asıl olan, fedakârlık duygusu ve mertlik
hasletidir.” Bunlar, yani  karakter, teknik ve bilimsel
bilgilerle sağlam tutulmadıkça dahi temel kavramdır,
ancak her zaman güvenilir sonuçlar vermez. 
Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl
i
dönen avcı hatlarını çiğneyerek düşmanın şarapnellerini, mermilerini
hiçe sayıp alayını durdursa ve tekrar
ii
göstermiş
iii
getirmiş


Kur
.Bnb.Mustafa Kemal
T
rablusgarp Savaşı’nda
Derne Mücahit Kuvvetleri
Komutanı olarak emirlerini
Teğmen Fehmi Efendi’ye
dikte ettiriyor
.
Kur
.Yb.Mustafa Kemal; 
Zabit
ve Kumandan ile Hasb-ı Hal
,
İstanbul, Minber Matbaası,
1334 [1918], s. 9.


19
Talimnamelerin, “harbin subaydan beklediği
karakter, ilmî güç ve üstünlüğü” kazandıracak
kısımlarının ve maddelerinin, okullarımızda,
layık olduğu önemde öğretilip öğrencilere
kazandırılmadıklarına ilişkin sözlerine katılıyorum;
fakat senin burada sona eren giriş kısmını, birkaç
cümle daha ekleyip sürdürdükten sonra, ispatlanmış
olan “canını verme” meselesini inceleyeceğim. 
Gerçekten, Harp Okulundaki eğitim düzeyi
“subayın asli görevleri”ni öğrencilerin ruhlarına
sindirecek derecede tesirli değildi. Okul sıralarında, bu
konuda daha ciddi, kapsamlı bir eğitim - öğretim
devresi geçirilseydi dahi amacın elde edilemeyeceği
inancındayım. Bana göre, gerçek ilmi verebilecek
asıl mektep kıt’adır. Asıl sanat eğitimini verecek
gerçek öğreticiler, eğiticiler birbirinden üstün
komutanlardır. Harp Okulundan alınan diploma,
genç teğmenin, bölük komutanının eğitimine hazır
olduğunu gösterir. Genç teğmen, sanatın asıl ruhunu,
katıldığı bölüğün askerleri önünde, bölüğün önderi
yüzbaşıdan ve daha üstlerinden uygulamalı olarak
işleri görürken öğrenecektir. Önce, bir takımın
komutanı, sonra da bölüğe komutan olmak üzere
hazırlanacaktır. İşte bu şekilde öğrenecek ve ardından
öğretecektir. 
Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl


20
Ordu uygulamalı eğitiminde, ancak bu şekilde
makamını dolduracak bölük, tabur, alay... vb.
komutanlarını yetiştirerek milletin evlatları bir sürü gibi
değil, şanlı şerefli insanlar olarak
i
şan ve şerefe
yönlendirilebilirler. Eski bir hatıramı anlatmak
istiyorum. İzmir’de bindiğim gemi, Girit üzerinden
Katanya’ya gidiyordu. 
ii
Girit’te, 
iii
oradaki Avrupa
birliklerinden bir teğmen gemiye bindi. Biraz
samimiyet kurduk.
iv
Ertesi gün -tekrar Girit’e
dönecek olan teğmenle- Katanya’da bir gazinoda
buluşmuştuk. Bana, bulabildiği yeni bazı askerî
kitapları gösterirken şunları söylemişti: 
Yüzbaşım, yeni çıkan askerî kitapları takip
etmekte, son zamanlarda beni biraz
gevşek gördüğünden,
v
bana âdeta gücendi.
Güzel bir tesadüfle buradan aldığım
kitapları okuduğumu görünce
vi
şüphesiz
memnun olacak ve artık gücenmeyecektir. 
Bu teğmenin komutanı yüzbaşının, subaylarını
nasıl yetiştiren bir bölük komutanı olduğu, onun
gözlerinden açıkça okunabiliyordu.
12
Zabit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl
i
düşman karşısında
ii
Vapura
iii
binmiş ve
iv
Bu mülazım Katanya’dan tekrar Girit’e dönecekti.
v
ki
vi
bundan dolayı


Yüklə 4,74 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə