52
iki parmağının arasındaki topağı elinin kıvrak bir hareketiyle aniden avucuna almış, sonra da
elindekini iyice görsünler diye yolculara doğru uzatmıştı.
"Gerçek! Kalpteki gerçek! Kim bir başkasının kalbinden geçeni tamı tamına bilebilir ki?
Ağızdan çıkanlar, aslında kalpteki gerçeğin süzülmüş, dikkatle hesaplanmış ve sansür görmüş
kandırmacası değil midir? Kim kalbindekini dosdoğru söylemeye cesaret edebilir, hı? Kim?
Ben söyleyeyim! Hiç kimse!"
Salonda mırıltılar başlamıştı; kimi onaylayan, kimi alay eden, kimi durumun
saçmalığından dem vuran mırıltılar. Ama her ne olursa olsun, adamın söylediği şeyler,
herkesin sonrasında gelecek sözleri duymak için pür dikkat kesilmesine yetmişti.
"Ah! İşte! İstediğim bu! Şüphe! Şüphe iyidir. Gerçeği aratır ve ben, sizin bunu bulmanızı
sağlayacağım!"
Elindeki topağı tekrar gösterdi.
"Bu elimde görmüş olduğunuz biçimsiz şey, basit, değersiz, alelade bir taştan başka bir
şeye benzemiyor öyle değil mi? Aaah ama durun! Bu taş, aslında hiç de göründüğü gibi
değildir. Çünkü bunu alan pişman! Almayan pişman! Zira bu taş, kalpteki gerçeği söyler! Hem
de su katılmamış,
üstü örtülmemiş, kesilip sansürlenmemiş yalın gerçeği!"
Ağzım bir karış açık, adama bakakalmıştım. Şimdi bu adam taş mı satıyordu yani? Hadi
canım!
Adam söylediklerimi duymuş gibi kaşlarını kaldırmış, salonda yükselmeye başlayan
mırıltıları ve gülüşmeleri kesmek ister gibi taşı tutan eli tekrar havaya kaldırmıştı.
"Bakıyorum bana inanmıyorsunuz? Diyorsunuz ki, bu adam toplamış oradan buradan
taşları, millete yutturmaya çalışıyor. Olabilir tabii. Neden olmasın? Ama durun bakalım. Emin
misiniz? Ya gerçekse? Ya kalpteki gerçeği biliyor ve söylüyorsa?"
Sağ tarafımdan biri, ukala bir ifadeyle kıkırdayarak eliyle taşı gösterdi.
"Eeee, nasıl bileceğiz peki taşın işleyip işlemeyeceğini? Bize bir gösteri yapmayacak
mısın?"
Adam yolcunun sorusunu eğlenceli bulmuş gibi kafasını hafifçe yana eğerek, kara
gözlerinde kararlı bir ışıkla taşı işaret etmişti.
"Bak, taş elimde. Ve söylediklerimin hepsi kalbimdeki gerçekler.
Bundan daha iyi gösteri
mi olur?”
Yolcu sinirlenmişti.
"Hadi ordan yahu! Sizin gibileri içeri tıkıp anahtarı da denize atmalılar. Milleti
kazıklamaktan başka işiniz yok!"
Bense adamın zekâsına hayran kalmıştım. Bana kalırsa, verdiği cevap gayet mantıklıydı.
Bu, inanıp inanmamak meselesiydi. İma ettiği buydu.