Almanak 2017 entropol kitap



Yüklə 5,21 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə76/79
tarix06.05.2018
ölçüsü5,21 Kb.
#42952
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   79

 
211 
 
vücudunun her  yeri  çürümüş,  kurbağayı  andıran  korkunç  bir  yaratık  canlanmıştı  zihninde. 
Savaş denen şeyin böyle korkunç bir canavar olduğunu düşünmüştü.  
Belki de haklıydı, kim bilir. 
Belki  de  babasının  gözlerindeki  Sevgi  adlı  kanatlı  kedi,  Savaş  denen  bu  yaratıktan 
korkarak kaçıp gitmişti.  
Belki de yıllar önce annesini onlardan alan da bu yaratıktı. Gecenin bir yarısı gizlice eve 
girmiş, su içmek için mutfağa giden anneyi yalnız yakalamış ve hop, alıp götürmüştü. 
Buna benzeyen bir sürü korkutucu hikâye duyuyordu arkadaşlarından. Kimisi uzaklara 
giden  abisini,  kimisi  hiç  tanımadığı  babasını,  kimisi  de  alışveriş  için  pazara  gidip  bir  daha 
geriye dönmeyen annesini anlatıyordu ve hepsinin suçladığı şey aynıydı: Savaş! 
Küçük  kız  sonunda  dayanamadı.  Artık  genellikle  somurtan  babasının  yanına  gitti  ve 
“Şey...” diye fısıldadı. 
Koca adam pencerenin önündeki tek kişilik koltuğundaydı. Bacaklarından birini kıvırıp 
üstüne  oturmuştu.  Kolunu  koltuğun  arkalığına  yaslamış,  pencerenin  ardındaki  boş  sokağı 
izliyordu. Başını çevirip bakmadan “Ne oldu?” diye sordu. Kuru, cılız, sönük bir ses. 
Kız  Sevgi  denen  minik  yaratığın  hâlâ  babasının  gözlerinde  yaşayıp  yaşamadığını 
bilmiyordu. Dönüp bakmadığı için göremiyordu da. Cesaretini kırıyordu bu. “Şey…” dedi yine. 
Baba “Evet?” demekle yetindi. Yine bakmamıştı. 
Korkmaktan yorulan küçük kız daha fazla dayanamadı ve “Baba, savaş ne demek?” diye 
soruverdi. 
“Savaş mı?” dedi babası. Sesi çok uzaklardan gelir gibiydi. 
“Evet,” dedi kız. “Savaş ne demek baba?” 
Adam nihayet dönüp ona baktı. Hiçbir şey söylemedi. Yutkundu sadece. 
Ve bu durum küçük kızı daha da korkuttu. Gözleri doldu. İnciye ne kadar benzediğinden 
haberi olmayan iki küçük damla kaydı yanaklarından aşağı. “Savaş korkunç bir kurbağa gibi 
mi?” diye sordu babasına. 
İşte tam da o anda Sevgi adlı kanatlı minik kedi yeniden ortaya çıktı. Gülümsedi babası. 
Tamam, eski gülücükleri gibi kocaman ve ışıl ışıl değildi ama gülücüktü işte. 
Küçük kız da gülümsedi. Elinde değildi. Gözlerinden yaşlar süzülürken bile güldürüyordu 
onu kanatlı kedi. 
“Savaş  da  neymiş,”  dedi  babası  onu  kucaklayıp  dizine  oturturken.  “Nereden  duydun 
bunu?” 
“Televizyondan,” dedi kız. “Arkadaşlarım da söz ediyor hep. ‘Mutluluğu yok eden bir şey’ 
diyorlar savaş için.” 


 
212 
 
Babası sımsıkı sardı onu. Kalbine sokmak istercesine bastırdı göğsüne. “Bak sen şuna,” 
dedi neşeyle. “Nasıl da koca koca laflar edermiş.” 
Kız kendini hafifçe geriye çekip babasının yüzüne baktı. Kanatlı kediyi görüp gülümsedi. 
Ama başka bir şey daha gördü onun yanında: Ağzı sivri dişlerle dolu, koca kafalı, kurbağaya 
benzeyen bir yaratık.  
“Aa?” dedi kız. 
“Ne oldu tatlım?” dedi babası. 
“Savaş var gözlerinde,” dedi kız endişeyle. 
“Öyle mi?”  
Kız başını “evet” anlamında sallamakla yetindi. Belki de bu kötü yaratık nedeniyle babası 
gülümserken bile üzüntülü görünüyordu artık. Düşündü, işin içinden çıkamadı. Bir kez daha 
sormakta buldu çözümü: 
“Baba, savaş ne demek?” 
“Sevgisizlik demek,” dedi babası. 
“Sevgisizlik ne demek?” 
“Hiçbir  şeyi  ve  hiç  kimseyi  sevememek  demek.  Sevme  yeteneğinden  yoksun  olmak 
demek.” 
“Ağaçları da mı?” 
“Ağaçları da.” 
“Ama ağaçları nasıl sevmez ki insan?” 
“Bilmem.” 
“Çiçekleri de mi sevmemek demek?” 
“Evet, çiçekleri de.” 
“Ama çiçekleri nasıl sevmez ki insan?” 
“Bilmem.” 
“Çocukları da mı sevmemek demek savaş?” 
“Ne yazık ki evet, çocukları da.” 
“Ama çocukları nasıl sevmez ki insan?” 
“Bilmem.” 
“Ben savaşı sevmiyorum,” dedi kız. 
“Ben de,” dedi babası. 
“Çünkü ben ağaçları çok severim. Çiçekleri de severim. En çok da çocukları severim.” 


 
213 
 
“Ben de,” dedi babası bir kez daha. Gözleri yine parlamaya başlamıştı.  
Az sonra babasının çenesine doğru geziye çıkacak damlalara baktı kız. Onların her birinde 
Sevgi adlı kanatlı kedinin yansımasını gördü. Savaş denen kötü yaratık yok olup gitmiş gibiydi.  
Küçük  kızın  içi  de  sevgiyle  doldu.  Belki  de  gülücük  gibi  sevgi  de  bulaşıcıydı,  neden 
olmasın?  “Ama  ben  hepsinden  de  çok  babamı  severim,”  dedi.  Minik  ellerini  yanlara  açıp 
babasını  sarmayı  denedi,  tek  kolunu  kavrayabildi  sadece  ama  önemsemedi.  Başını  gömdü 
onun güvenli omzuna. 
“Ömrümsün kız,” dedi babası. “Kalbimsin kız.” 
Küçük kız gülümsedi. En usta ressamların elinden çıkmış enfes bir tablo gibi yapışıp kaldı 
o gülücük yüzüne. “Baba?” dedi. 
“Söyle ömrüm.” 
“Arkadaşlarımdan  biri  diyor  ki  kötü  adamlar  varmış  ve  savaşı  onlar  başlatıyormuş. 
Eşyalara, giysilere ve binalara zarar vermeyen, sadece insanları yok eden bir bomba yapmışlar. 
Hatta kedilerle köpeklere de zarar vermiyormuş, bitkilerle ağaçlara da. Doğru mu bu?” 
“Hayır tatlım,” dedi babası ama sesinde bir şey vardı, değişik bir şey, tuhaf bir şey, küçük 
kızı huzursuz eden bir şey. 
“Baba?” 
“Canım?” 
“Kediler, köpekler, ağaçlar ve bitkiler zarar görmeyecek diye çok sevindim ben.” 
Adam sessiz kalmayı tercih etti. 
“Baba?” 
“Söyle kalbim.” 
Kızın  ince  kaşları  çatıldı.  Ne  soracaksa  unutuverdi.  Babasının  sesindeki  o  tuhaf  şeyin 
sebebini anlamıştı ansızın. Eh, anlamak değilse de hissetmişti. Bir şeyler saklıyordu babası. 
Kızını üzecek bir şeyleri gizliyordu. 
Kızdan ses çıkmayınca baba konuştu: 
“Ee?”  
“Hiç.” 
“Nasıl hiç?” 
“Hiç işte.” 
Koca  adam  gülümsedi.  Gözlerinde  biriken  damlalar  sessizce  indi  yanaklarına.  Öptü, 
kokladı can kızını. “Oyun oynayalım mı?” diye sordu aniden. 
“Aa! Elbette!” diye şakıdı kız. “Ne oyunu?” 
“Ne istersen.” 


Yüklə 5,21 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə