213
“Ben de,” dedi babası bir kez daha. Gözleri yine parlamaya başlamıştı.
Az sonra babasının çenesine doğru geziye çıkacak damlalara baktı kız. Onların her birinde
Sevgi adlı kanatlı kedinin yansımasını gördü. Savaş denen kötü yaratık yok olup gitmiş gibiydi.
Küçük kızın içi de sevgiyle doldu. Belki de gülücük gibi sevgi de bulaşıcıydı, neden
olmasın? “Ama ben hepsinden de çok babamı severim,” dedi. Minik ellerini yanlara açıp
babasını sarmayı denedi, tek kolunu kavrayabildi sadece ama önemsemedi. Başını gömdü
onun güvenli omzuna.
“Ömrümsün kız,” dedi babası. “Kalbimsin kız.”
Küçük kız gülümsedi. En usta ressamların elinden çıkmış enfes bir tablo gibi yapışıp kaldı
o gülücük yüzüne. “Baba?” dedi.
“Söyle ömrüm.”
“Arkadaşlarımdan biri diyor ki kötü adamlar varmış ve savaşı onlar başlatıyormuş.
Eşyalara, giysilere ve binalara zarar vermeyen, sadece insanları yok eden bir bomba yapmışlar.
Hatta kedilerle köpeklere de zarar vermiyormuş, bitkilerle ağaçlara da. Doğru mu bu?”
“Hayır tatlım,” dedi babası ama sesinde bir şey vardı, değişik bir şey, tuhaf bir şey, küçük
kızı huzursuz eden bir şey.
“Baba?”
“Canım?”
“Kediler,
köpekler, ağaçlar ve bitkiler zarar görmeyecek diye çok sevindim ben.”
Adam sessiz kalmayı tercih etti.
“Baba?”
“Söyle kalbim.”
Kızın ince kaşları çatıldı. Ne soracaksa unutuverdi. Babasının sesindeki o tuhaf şeyin
sebebini anlamıştı ansızın. Eh, anlamak değilse de hissetmişti. Bir şeyler saklıyordu babası.
Kızını üzecek bir şeyleri gizliyordu.
Kızdan ses çıkmayınca baba konuştu:
“Ee?”
“Hiç.”
“Nasıl hiç?”
“Hiç işte.”
Koca adam gülümsedi. Gözlerinde biriken damlalar sessizce indi yanaklarına. Öptü,
kokladı can kızını. “Oyun oynayalım mı?” diye sordu aniden.
“Aa! Elbette!” diye şakıdı kız. “Ne oyunu?”
“Ne istersen.”