218
kaldıysa, insan da beynin yaratığıdır; eğer yaşayacaksa, fiziksel güçle değil, zekayla
yaşayacaktır. O yüzden onda saf 'hayvani' olan şey onun nihai gelişiminde bastırılır ve hiç
kuşkusuz, bastırılmalıdır. Evrim milattan sonra 1892 yılında mevcut olan fikirlere göre
mükemmellik elde etmeye yönelik mekanik bir eğilim değildir; sadece plastik hayatın, iyisiyle
kötüsüyle, çevresindeki koşullara sürekli uyum sağlamasıdır. ... Hayvan kısmının bozulmasını
etrafımızda görüyoruz artık; insanlarda dişlerin ve tüylerin yok olması, el ve ayaklarının
küçülmesi, küçülen çeneler ve daralan ağız ve kulaklar. Erkek eskiden bedensel emekle yaptığı
şeyi artık zekayla, makinelerle ve sözlü anlaşmayla elde ediyor; eskiden akşam yemeğini
yakalaması, karısını tutması, düşmanlarından kaçması, bu görevleri iyi yapmak için, kendini
seviyorsa, sürekli egzersiz yapması gerekiyordu. Ama şimdi her şey değişti. Taksiler, trenler,
tramvaylar hızı gereksiz kılıyor, yiyecek arayışı kolaylaşıyor; karısı artık avlanmıyor, kalabalık
bir evlilik piyasasında, kendisi gelip onu buluyor. Artık insanın yaşamak için akla ihtiyacı var
ve fiziksel faaliyet bir ilaç, oyunlarda yapay çıkışlar ve taşkınlıklar arasa bile bir tuzak bu. Spor
vakit alıyor ve insanı rekabetçi sınavlarda da, ticarette de sakatlıyor. Yani iriyarı insanın
çıtkırıldım kardeşinin önünde eli kolu bağlı. Hayatta başarısız, öyle olunca da evlenmiyor.
Daha iyi olan uyum sağladı hayatta kalmak için.”
Yani, geleceğin insanı belli ki bugünkünden daha büyük beyne ve daha küçük bedene
sahip olacak. Ama profesör buna da bir istisna getiriyor. “İnsan eli, beynin öğretmeni ve
tercümanı olduğu için, kas sisteminin geri kalanı zayıflasa bile, gitgide daha güçlü ve becerikli
hale gelecek.”
Sonra bu beyinleri genişleyen, elleri hassaslaşan ve bedenleri küçülen insanoğullarının
fizyolojisinde, büyük değişiklikler de kaçınılmaz olarak geldi. “Artık görüyoruz ki,” diyor,
“insanlığın daha entelektüel kesimlerinde uyaranlara hassaslık artıyor, sözgelimi alkol gibi bir
konuyu çözmekte yetersizlik artıyor. Artık insanlar bir şişe şarap içemiyor; bazıları çay
içemiyor – onların aşırı zorlanan sinir sistemlerine fazla heyecanlandırıcı geliyor. Bu süreç
devam edecek ve yeni kuşağın bir Sir Wilfrid Lawson'ı bilgeliğini çay içerken saçıp savurmayı
bir görev ve haz sayabilir.
8
Bu olgular doğal olarak başkalarının da anlaşılmasını sağlıyor. Taze
çiğ et bir zamanlar krallara layık bir yemekti. Şimdi seçkin insanlar ustaca süslenip
gizlenmediği sürece ete el sürmüyor bile. Sonra, turp gelsin aklımıza. Çiğ kök artık neredeyse
hiç yenmeyen bir şey, ama eskiden bir turp bulmak zordu ve şans bir şeydi, hemen hevesle
sökülür ve iştahla yenirdi. Bir gün gelecek değişim yeryüzünün diğer meyvelerini de
etkileyecek. Şimdi bile sadece gençler elmayı çiğ yiyor – gençler yetişkinlerde kaybolan ata
özelliklerini koruyor hep. Ama bir gün gelecek çocuklar bile elmayı duygusuzca seyredecek.
Geleceğin çocuğu, bundan emin olun, bir elmaya bir taşa bakar gibi bakacak bir gün” - bir kedi
yokken tabii.
“Üstelik, yeni kimyasallar keşfedildi, bunlar da değiştiriyor insanı. Daha tarih öncesi
dönemde insan ağzı yiyeceği yakalama aleti olmaktan çıkmıştı. Bu iş için kullanışlı olmaktan
daha da uzaklaşıyor artık. Ön dişleri daha küçük, dudakları daha ince ve daha az kaslı. Yeni
bir organı var, tedavisi imkânsız bir dokudan değil kemik ve çelikten yapılma bir şey – bıçak
8
Dönemin iç ve dış İngiliz siyasetinin çok şiddetli eleştirmenlerinden biri.
219
ve çatalı kastediyorum. Olayların bu yolla sağlanan kısmi yapay bölünmede durması için bir
sebep yok; tam tersine, zekice bir dış mekanizma onun yemeğini çiğneyip ıslatacak bence,
güçsüzleşen salgı bezlerini ve dişlerini işten kurtaracak ve sonunda onları tümden ortadan
kaldıracak.”
Artık gereği kalmayan her şey kaybolur. Dışsal kulaklara, burun ve kaş çıkıntılarına ne
gerek var artık? Bu son ikisi bir zamanlar gözü çarpışma ve düşme sırasında yaralanmaktan
koruyordu, ama günümüzde ayaklarımızın üzerinde, sakin sakin duruyoruz. Düşüncelerini bu
şekilde yönlendiren okur bulanık, tuhaf bir hayal kurabilir şimdi: “İri gözler, çekici. Güzel,
deruni; üstlerinde de, artık tüylü kaş hatlarıyla bölünmeyen bir alın, ışıl ışıl, yuvarlağımsı ve
güzel, saçsız bir kubbe; o dingin yüzün simetrisini manasız gölgelerle rahatsız edecek eğri
büğrü bir burun yok; ağız küçük, mükemmel yuvarlaklıkta, dişsiz ve damaksız, çenesiz,
hayvanilikten uzak, yüzün geniş yüzeyinde durduğu haliyle yuvarlaklığını bozan boş
duygulardan yoksun, dolunay ya da akşam yıldızı gibi bir şey.” Profesörün gelecek için hayal
ettiği surat bu.
Elbette bedende ve uzuvlarda da buna koşut değişiklikler gerçekleşecek. “Her gün
hazmetmek için çok fazla saat ve çok fazla enerji harcanıyor; büyük bir uyuşukluk, bedensel
bir hantallık geliyor ölümlülerin üzerine yemekten sonra. Bundan da kaçınmak mümkün.
İnsanın organik kimya bilgisi günden güne artıyor. Şimdiden yapay aletlerle mide bezleri
destekleyebiliyor. Fizikten anlayan bütün doktorlar bedensel işlevlerin yapay olarak
aşılabileceğini söylüyor. Pepsin, pankreatin, yapay mide asiti var – böyle bir sürü karışım. Peki
öyleyse, neden mide kesinlikle erkenden emekliye ayrılmasın? Yemeğinin sadece pişirilmesine
değil, ezilip hazmedilmesine de izin veren bir insan, yiyecek hazmeden benzerlerine karşı
büyük sosyal üstünlüklere sahip olacaktır. Unutmayın ki, bugünün bilgisinden yola çıkarak
eşyaların gelecekte alacağı biçimleri ele almak için en dingin, en tutkusuz ve bilimsel yoldur
bu. Bu aşamada belki şu olgular hayalgücünüzü harekete geçirebilir. Omurgasız olan
eklembacaklıların, yani omurgalılardan daha eski ve artık daha da yaygın olan bir hayvan
topluluğunun, omurgalı hayvanların en değişmişinden bile daha büyük filogenetik
değişiklikten (güzel bir ifade) geçtiğine şüphe yok. Yengeçler gibi basit biçimler balıklarınkine
koşut bir ilkel yapı sergiler. Fakat, yozlaşmış Kondrakanthus gibi bir biçimde bile, yapı orijinal
tipine kıyasla, insandakinden çok daha fazla değişmiştir. Bu çok fazla değişmiş kabsukluların
bazısında bütün beslenme kanalları – yani yiyeceği hazmeden ve yiyeceği emen kısımlar –
yararsız bir katı bağ oluşturur: hayvan içinde yüzdüğü besleyici sıvının emilmesiyle – bir
parazittir – beslenir. İnsanın da böyle bir değişime yazgılı olduğunu varsaymak olanaksız
mıdır; artık yemek yemeyeceğini, uşak ve tabakların hantal teçhizatlarıyla, tuhaf bir şekilde
kurutulup bozulmuş yiyecekle beslenmeyeceğini, kendisini besleyici sıvı dolu bir tüpe dalarak
zarif bir basitlikle doyurduğunu düşünmek zor mu? Sabırsız hayalgücünde hemen bir bina, bir
kristal kubbe beliriyor, kubbenin saydam yüzeyinden en harika ve saf prizmatik renkler
geçiyor, soluyor, değişiyor. Bu saydam bukalemun kubbenin merkezinde de dairesel beyaz bir
mermer havuz var, içinde berrak, hareketli, amber gibi bir sıvı var ve bu sıvının içine tuhaf
varlıklar dalıp yüzüyor. Bunlar kuş mu? Bunlar insanın torunları – işte yemek yiyorlar.
Dostları ilə paylaş: |