214
“Saklambaç?”
Kızı yere indirip iri cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikle ayağa kalktı adam. “Hadi
bakalım, koş. Saymaya başlıyorum. Saklan,” dedi coşkuyla.
“Tamam baba.”
Duvara yasladığı koluna alnını dayayan adam saymaya başladı: “Bir, iki, üç, dört…”
“Yaaa! Baba! Çok hızlı sayıyorsun!” diye seslendi kız.
“Bence sen yavaş hareket ediyorsun. Çabuk ol. Beş, altı, yedi…”
“Üf! Tamam.”
“Sekiz, dokuz, dokuz buçuk, on. Önüm, arkam, sağım, solum sobedir. Saklanmayan
ebedir.”
Adam yüzünü odaya döner dönmez kızının yemek masasının altına saklandığını gördü.
Yine de “Nerede bu kız? Nerede olabilir acaba?” diyerek turlamaya başladı sağı solu. Yeteri
kadar zaman geçtiğine ikna olunca “En iyisi mutfağa bakayım,” diyerek çıktı odadan.
Bu fırsatı kaçırmayan kız masanın altından fırlayıp koşturdu. “SOBE!” diye bağırdı minik
elini duvara vurarak.
“Hoppalaaa! Yine sen kazandın,” dedi babası.
“Hep ben kazanıyorum, çünkü bu oyunda çok iyiyim,” dedi kız kikirdeyerek. “Hadi bir
daha oynayalım.”
“Şimdi sen ebe ol ama.”
“Tamam. Hadi saklan baba.”
Adamın hemen kaybettiği, kızın hep kazandığı oyunlarına uzun süre devam ettiler.
Sonunda tek kişilik koltuğa oturdular yine.
“Baba?” dedi kız.
“Söyle kalbim.”
“Ne kadar zaman kaldı?”
“Neye ne kadar zaman kaldı?”
“Savaşa.”
Adam yutkundu. Gülümsemek istedi, beceremedi; konuşacak oldu, sesi çıkmadı; başka
bir oyuna başlayıp konuyu değiştirmeyi düşündü, dizlerinde derman bulamadı. Derin bir nefes
alıp verdikten sonra kızını alnından öptü. “Sen bunları düşünme,” diyebildi sadece.
“Düşünmeden duramıyorum ki… Sadece…”
Kulakları sağır edercesine ötmeye başlayan siren sesleri nedeniyle kızın sesi duyulmaz
oldu.
215
Adam dönüp pencereden dışarı baktı. Evlerin kapılarının peş peşe açıldığını, insanların
sokağa doluştuğunu gördü, tıpkı karıncalar gibi. Başlar göğe dönüktü. Oradan gelecek bir
haber bekler gibiydiler. Herkesin yüzünde kederli ifadeler olmasa, bunun mucizevi bir şey
olacağı düşünülebilirdi. Oysa küçük kız bile fark etmişti tam tersi bir durumun söz konusu
olduğunu.
Babası ona sarıldı. Yanaklarını, ellerini, minik parmaklarını, boynunu, gözlerini, alnını
öptü.
“Baba?”
“Söyle biriciğim.”
“Bir daha dünyaya gelirsek ben yine senin kızın olmak isterim.”
“Ben de senin baban olmak iste…” Adamın sesi boğazından yükselen hıçkırıklar yüzünden
kesilse de konuşmaya güçlükle devam etti. “Ben de senin baban olmak isterim ömrüm.
Daima.”
Uzaktaki binaların tepesinde beliren ve uğursuz bir mantara benzeyen dev bulutun bütün
şehri yutmasını birbirlerine sarılmış halde izlediler.
Babası başka tarafa bakmasını istese de kız inatla sokağı izlemeyi sürdürdü. Böylece o
uğursuz bulutun insanları sardığını, geride boş giysiler bıraktıktan sonra ahtapota benzer
kollarını başka insanlara uzattığını gördü.
Belki korkmalıydı.
Ama korkmadı.
Babasının kollarının arasındayken en korkunç canavarlar bile onu korkutmuyordu.
Yıllardır oturdukları ev gıcırdamaya, yer sarsılmaya, eşyalar zangırdamaya başlayınca
“Baba?” diye fısıldadı.
“Söyle kalbim.”
Başını hafifçe geriye çekip baktı kız. Babasının gözlerindeki Sevgi adlı kanatlı kediyi (veya
kuyruklu arıyı, artık hangisiyse) gördü. Gülümsedi. Kocaman, ıslak, sevgi dolu bir öpücük
kondurdu adamın sakallı yanağına. “Sonra görüşürüz baba,” dedi.
“Görüşürüz kalbim, ömrüm, biriciğim,” dedi babası.
Gülümsediler.
Hem de öyle gülümsediler ki sanki yüzleri aydınlandı. Sadece sevgiden oluşmuş
olağanüstü varlıklar gibi göründüler. O gülücükler son ana dek yüzlerinden silinmedi.
Şehri kuşatan uğursuz bulut, kapı aralıklarından, pencere pervazındaki boşluklardan ve
hatta anahtar deliklerinden geçerek onları da örtünce ev son bir kez gıcırdadı. Acı bir çığlık
gibi yankılandı ses her köşede. Eşyalar zangırdadı, camlar çatırdadı, zemin inledi.
Sonra her şey sustu.
216
Babayla kızın birbirine sarılmış gibi üst üste yığılmış elbiseleri kaldı koltuğun üstünde.
Ve belki inanmayacaksınız ama birbirlerine son armağanları olan gülücükler de boşlukta
asılı durdu uzunca süre.
Ben diyeyim on yıl, siz deyin sonraki savaşa kadar…
217
1.000.000 YILININ İNSANI
Bilimsel bir Kehanet (H.G. Wells)
SABRİ GÜRSES (Çeviren)
Keşfeden: Merve ÇAY
(Zaman Makinesi'nden)
Mevcut edebiyatımız iyi durumda, buna şüphe yok, ama bir düşünür için yazılmamış
kitaplar çok daha çekicidir. Onları kolayca ele alabiliriz, çünkü zaten sayfaları ortada yok.
Uykusuz gecelerde onları okumak için ışığa gerek olmaz. Başka bir alandan örnek verirsek,
betimleyici antropoloji çalışmalarında, ilkel insan kesinlikle eğlenceli ve tuhaf biri olarak
görünür; ama geleceğin insanı, eğer onun hakkında bilgi sahibi olabilseydik, bize çok daha
ilginç gelirdi. Fakat geleceğin kitapları nerede? Ruskin'in bir yerde dediği gibi, Darwin'in tam
tersine, ilgilenmemiz gereken şey insanın geçmişte ne olduğu değil, gelecekte ne olacağıdır.
7
Düşünür rahat koltuğunda bu sözü düşünürken, ansızın, piposunun mavi dumanının
arasında, ateşin içinde, bu büyük yazılmamış ciltlerden birini görür. Kitap büyüktür, çok yazı
vardır içinde, yazarı da Profesör Holzkopf diye biridir, herhalde Kafdağı'nda profesör.
“Günümüze Bakarak Öngörülen Uzak Geleceğin İki İnsanı”dır kitabın adı. Bu değerli profesör
yöntemlerinde aşırı bilimseldir ve çıkarımlarında bilinçli ve dikkatlidir, düşünürümüz onun
yazdıklarını okurken bunu görür, fakat vardığı sonuçlar en hafifiyle söylenirse, dikkat
çekicidir. Bu harika profesörün konuyu uzun uzun ele aldığını, büyük teknik ayrıntılara
girdiğini tahmin etmeliyiz, ama düşünürümüz – elinde tek kopya olduğundan – bilim
dünyasından olmayan okur için alıntı ve özet yaparken serbest hareket eder. Sözgelimi şurada,
alıntıya değer saydığı kullanışlı bir berraklık vardır.
“Evrim kuramı,” der profesör, “hayvan ve bitki bilimciler tarafından yaygın kabul görüyor
ve insana tereddütsüz uygulanıyor artık. Onun ruhuna uyup uymadığı hâlâ tartışılıyor tabii,
ama evrimin onun bedeni için geçerli olduğunu herkes kabul ediyor. İnsanın maymun benzeri
atalardan geldiği, koşullar sayesinde insan şeklini aldığı söyleniyor bize ve bu maymunların
da daha alt düzeydeki ata biçimlerinden türetildiği, bunun ezeli protoplazma jölesine dek
gittiği söyleniyor. Yani, elbette, insan, evrenin düzeni sona ulaşmadıysa, gelecekte de başka
değişiklikler geçirecek ve sonunda insan olmaktan çıkacak, başka bir canlı varlık tipi ortaya
çıkacak. Hemen o büyüleyici soru ortaya çıkıyor: Bu varlık ne olacak? Bir an için türümüzün
üzerinde faal olan plastik etkileri düşünelim. 'Nasıl kuş kanatın bir yaratığı olduysa, yani her
şeyiyle uçmak üzere şekillenmiş ve değişmiş olan bir yaratık olduysa, nasıl balık da yüzen bir
yaratık olduysa, yani bir hidrodinamik sorununun değişmeyen koşullarını karşılamak zorunda
7
Darwin'in arkadaşları arasında yer alan yazar John Ruskin (1819-1900), evrimci yaklaşımı
eleştiriyordu.
Dostları ilə paylaş: |