AZƏRBAYCAN DÜNYA ƏDƏBIYYATİNDA Beynəlxalq Simpoziumun materialları
149
didir…
diyerek halkı galeyana getirmiş, konuşmasını kardeşler arasında düşmanlık-
ların, kinlerin unutulması, herkesin tek bir kale gibi bir bayrak altında toplanması
temennisiylebitirmiştir.
1
O günden sonra mektebin iki odalı dairesine yerleşen ve kapısını gece-
gündüz herkese açık tutan Şevket Süreyya için günler farklı geçmiştir. Gündüzleri
mektepte çalışan, mektep saatleri dışında şehri dolaşan, geceleri muallimlerle,
okur-yazarlarla bir
araya gelen Şevket Süreyya, bazen Sunnî İmamı Nûr Mehmet
Efendi’nin,
daha ziyade de ŞiîAhundu
2
Ferecullah Efendi’nin evine gitmektedir.
Bu toplantılarda günlük konuşmalardan sonra güzel Farsça şiirler okunmakta,
Şevket Süreyya’ya biraz da Farsça öğretilmektedir.
Mektepte Şevket Süreyya’dan başka Türk olarak üç Azeri muallim daha
vardır. Din dersi hocası bir mahalle imamıdır. Diğer iki muallimden biri, İstan-
bul’da okumuştur. Müdür olan diğer muallimMehmet Efendizade ise Rus
okullarında okumuş, Azerbaycan’ın tanınan bir din hocasının oğludur. Mektebin
diğer hocalarının tamamı Rus’tur. Dersler Rusça verilmektedir. İlk işlerininmektep-
teki Rus hocaları uzaklaştırmak olduğunu düşünen Şevket Süreyya, bu işi yarı
isyan,
yarı ürkütme şeklinde yürüttüklerini, Rus muallimlerin şehri birer birer terk
etmek zorunda kaldığını kaydetmektedir. Şevket Süreyya’nın amacı, tarihinde
hiçbir zaman bağımsız ve toplu bir devlet hayatı kuramamış olan Azerbaycan’ın
idealist gençlerine kendi milli devletlerini kurma bilinci aşılamaktır. Çünkü tarihte
Azerbaycan’ın kaderi İran’ın, Osmanlılar’ın, son dönemlerde de Rus Çarlığı’nın
müdahalesine bağlı kalmıştır. Gerçi bu topraklarda Bakû, Şirvan, Şeki, Gence gibi
feodal hanlıklar yaşamıştır. Ancak bunlara bir devlet hüvviyeti atfetmek mümkün
değildir.
3
1905 Rus-
Japon Savaşı’ndan sonra Rus topluluğuna dahil milletler ara-
sında başlayan milli hareketler, Azerbaycan’da da görülmeye başlamış, ancak
aydın sayısının azlığı yüzünden bumilli hareketler toplumun tüm kesimlerine yan-
sımamıştır. Dolayısıyla Azerbaycan milli devletini kurarken kendisine bir zemin
yaratmak zorundadır. Bunun için de Azerbaycan gençleri arasında yeni bir milli
ruh yaratılması lazımdır.
4
Şevket Süreyya bu düşüncelerle merkezi yönetimin
gücünün zayıf olması nedeniyleBakû’nun bozuk kozmopolit havasının esmediği
Nuha’da gençlerden ve muallimlerden oluşan İzci Oymağı
5
isimli bir teşkilat kurar.
Yollarda yürürken, köylere girerken;
Türkistan yelleri öpüp alnını,
Şarkılar söylüyor, sana bayrağım,
Üç rengin aksini Kozgun denizden
6
Armağan yolla sen yâre bayrağım
1
Aydemir, a. g. e. , s. 146.
2
Ahund: Şiî imamı demektir.
3
Nadir Şah’ın öldürülmesinden sonra Azerbaycan’da müstakil ve yarı müstakil bir takım hanlıklar
ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkan bu hanlıklar, başlangıçta
mülkiyet prensibine göre kurulmuşlardır. Daha sonraları halkın oyu ile işbaşına gelen hanlar,
zamanla veraset yoluyla idareye el koymuşlardır. Sonraları tamamen müstakil hale gelen hanlar,
yetkilerini genişleterek, halk üzerinde tam anlamıyla hakimiyet kurmuşlardır.
4
Aydemir, a. g. e. , s. 150.
5
İzci Oymağı’nda Mehmet Ali Efendizade, Türkiye’de bulunmamış olmasına rağmen kendisini iyi
yetiştirmiş olan Veysel Efendizade ve Kerim Efendizade gibi isimler vardır.
6
Üç renk:Azerbaycan milli bayrağının üç rengi. Kozgun deniz ise, Hazar Denizi’dir.
AZƏRBAYCAN DÜNYA ƏDƏBIYYATİNDA Beynəlxalq Simpoziumun materialları
150
marşını söyleyen İzci Oymağı, gençlere bayrağını tanıma, birlikte hareket ruhu
aşılamakta ve halkı bir cemaat yaşayışından çıkarıp, millet bilincine ulaştırma
mücadelesi vermektedir.
Nuha’da işlerin yolunda gittiğini düşünen Şevket Süreyya,
zamanla bu düşüncesinin zayıflamaya başladığı hissine kapılır. Şevket Süreyya o
günlerdeki ruh halini,
yavaş yavaş fakat her gün biraz daha iyi anlıyordum ki,
kafamızda yıllardan beri yaşattığımız hayalin gerçekleşebilmesi için bir çok unsur
eksikti. Büyük Turan, bir hayal, bir his manzumesi olarak ne kadar güzel, ne kadar
çekiciydi? Fakat gerçekleştirilmesi gereken bir inşa ve kuruluş davası olarak ele
alındığı zaman, eksiklikkendini derhal gösteriyordu. Potaya atılan maddeler birbi-
rini tutmuyordu.
Bir arada erimiyorlardı…Ortada ne yazılı bir eser, ne de yol gös-
terici,
uyarıcı bir önder vardı. Gerçi İstanbullu Musevi bir vatandaşımız tarafından
Turan konusunu ele alan bir kitap
1
yazılmıştı. Fakat soğukkanlılıkla incelendiğin-
dekitabın içinden bir avuç hayal, bir kucak bilgisizlikten başka bir şey çıkmıyor-
du…
Turan’ın henüz eşiğindeydim…Her şeyi önceden derlenmiş, düşünülmüş
sanırdım…Cephede Ziya Gökalp’in yazdığı beyannameyi andıran bir yazısını oku-
muştuk. Rus Çarlığı’nın ömrü sona erince, esirler kurtulacak, sürüler çobanlarını
bulacak,
çobanlar dağlarda parlayan yıldızlara yönelecek, oymaklar, boylar, ulus-
lar gök bayrağın altında birleşecek, bozkurtlar millete yol gösterecekti… Halbuki
şimdi Turan’da, Turan’ı arıyor ve bulamıyordum. Cephede Rus İhtilâli’nin
çökerttiği düşman ordularının kalıntılarının peşinden önce eski sınırlarımıza,
sonra da daha ilerilere ulaşmak için koşarken, bu gerçek dışı vahiyler bana ne
kadar doğru, ne kadar da aydınlık görünürdü. Yoksa Turan maddi bir inşa davası
değil de, manevi bir ülkü müydü?
2
sözleriyle anlatmaktadır. Karamsarlıktan sıyrıl-
dığında Turan’ın gerçekleştirmek için düşünen, isteyen ve bilgili insanlara muhtaç
olduğunu düşünmekten kendini alamayan Şevket Süreyya, bir aralık bu düşünce-
sini hayata geçirmek içinküçük bir medrese açmayı, hatta Nuha civarında Göynük
köyündekieski bir medreseyi faal hale geçirmeyi bile düşünür. Fakat Şevket
Süreyya’nın bir sandık kitaptan başka bir sermayesi yoktur. Üstelik yanındaidealist
muallimler de yoktur.
Bu seferkendini bir zavallı olarak gören Şevket Süreyyadaha
ilk adımda çöküyorsun!Oysa ki hayalinin sınırları ne kadar genişti…
3
diyerek
umutsuzluğa kapılır.
Şevket Süreyya iç dünyasında Turan’ı gerçekleştirme mücadelesi verirken,
Karabağ yolunun ve Askeran Geçidi’nin Ermeniler tarafından işgal edildiği habe-
riyle sarsılır. İşgal haberi kötüdür. Ancak bu haber, Şevket Süreyya'ya o güne kadar
savaş görmemiş, vatanını kendi köyünün sınırlarından ibaret sanan Azerbaycan
halkını örgütleme ve onlara bir millet oldukları gerçeğini öğretme imkanı vermiştir.
Askeran Geçidi,
Azerbaycan’ın ortasından geçen, onu kuzey ve güney olarak ikiye
ayıran Kür vadisinde, Karabağ’ın kapısı durumundadır. Güneyde kalan Karabağ,
karışık dağ yığınları şeklinde kümeleşmektedir. Bu dağlık bölgeye Askeran
Geçidi’nden girilmektedir.
Eski İranlılar bu geçide, her iki taraftan gelecek akınları
önlemek amacıyla burçlar, kapılar yapmış, kale duvarları çekmişlerdir. Geçidin
ardında bahçeler içinde kaybolmuş evleriyle Akdam kasabası yer almaktadır.
Dağlık Karabağ vilayetinin başşehri olan Şuşa ise, dağların üstünde bir kartal
1
Kitabın ismi, Turan, yazarı Tekin Alp (Levi Kohen)dir.
2
Aydemir, a. g. e. , s. 151-153.
3
Aydemir, a. g. e. , s. 157-158.