AZƏRBAYCAN DÜNYA ƏDƏBIYYATİNDA Beynəlxalq Simpoziumun materialları
147
yada hiçbir varlığı olmayan, yalnız imanına güvenen yarı peygamber, yarı
meczupbir karakterdir.
Onun herkese verecek bir şeyi, herkese dağıtacak bir ümit
ve teselli sözü vardır. Aydemir’in etrafında çevrelenen gençler kendilerini onun
ülkü
süne adayıp, hepsi de birer Aydemir olmaktadır. Şevket Süreyya da bu düşün-
celerle bir Aydemir
olmaya karar verir ve 1934’te Soyadı Kanunu ile birlikte
Aydemir’i kendisine soyadı olarak alır.
Hastaneden çıkıp birliğine kavuşan Şevket Süreyya, Kafkas toprağına ayak
bastığı andan itibaren yıllarca hayallerini süsleyen heyecanı tekrar bulmuştur. Artık
Kafkas toprağındadır. Ermenistan ve Gürcistan’ı geçip Hazar Denizi’ne ulaşacak,
Turan’ı kuracaklardır. Üstelik geçtiği yerlerde konuştuğu halk, Türkiye’ye ve
Türklere büyük hayranlık duymaktadır. Onlara göre Türkler yenilmezdir, yenilse bile
silkinip kalkmasını bilendir. Bu duygularla Turan’ı gerçekleştirmelerinin an meselesi
olduğunu düşünen Şevket Süreyya, Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın telgrafıyla
tüm umutlarını yitirmiştir. Enver Paşa önce ateşin sona erdirilmesini, ardından da
fethettikleri yerlerin tayin edilecek gün ve saatte, yerli Türk hal
kından habersiz
Ermeni kıtalarına teslimini emretmektedir. Savaş bitmiştir ve Osmanlı Devleti savaş-
ta yenilmiştir. Oysa bu kimsenin düşündüğü ve beklediği bir son değildir. Şevket
Süreyya ordunun bir kolunun Azerbaycan’a girdiği, Bakû’nün müstakbel Kafkas-
ya’nın başşehri yapılacağı, kendilerinin Ermenistan’dan Bakû’ye ulaşmak için bir yol
açmaya çalıştıkları sırada gelen bu habere cephedeki diğer subaylar gibi inanama-
mıştır. Yeni birlikler kurarak, savaşa devam etmeyi düşünen Şevket Süreyya,
İstanbul’un Kafkasya’da kalan her asker, asıl vatana fenalık edecektir. Düşman bunu
mütareke şartlarının bozulması sayacaktır emri üzerine hem kurtardıkları toprakları,
hem de hayallerini geride bırakarak Edirne’ye dönmek zorunda kalmıştır.
1
Suyu arayan adam’ın Azerbaycan günleri azerbaycan günleri
Nuha’daki Günleri
Dönüşünde Edirne’yi işgal altında bulan Şevket Süreyya, bir yandan Yedek
Subaylar Birliği’ni kurmuş, bir yandan da bir takım gizli cemiyetler oluşturarak,
kolordu merkezi ve Trakya-
Paşaeli Cemiyeti ile beraber çalışmıştır. Ancak Şevket
Süreyya için asıl önemli olan Kafkas Cephesi’ne giderken yarım bıraktığı tahsilini
tamamlamak ve öğretmen olmaktır. Cepheye giderken tanıdığı Anadolu insanının
ve emri altındaki askerlerin kendisine ihtiyacı vardır. Birkaç ay içinde yarım kalan
tahsilini tamamlayan Şevket Süreyya artık hayallerini süsleyen Turan’a dönmek
istemektedir.
O günlerde Azerbaycan Hükümeti’nin İstanbul Hükümeti’nden mual-
lim istemesi,
Şevket Süreyya’nın bu isteğini gerçekleştirmesini kolaylaştırmıştır.
Edirne’den,
Turan’a gönderilecek bir elçi gibi uğurlanan Şevket Süreyya, bir yan-
dan da kendisini Anadolu’daki savaştan kaçan bir firari gibi hisseder. Fakat içinden
gelen bir ses ona Kafkasya’da ve daha ötelerde ne bir subay,
ne de çağdaş savaşı
tan
ıyan bir millet olduğunu söylemektedir. Üstelik oralar da Türk vatanıdır. Şevket
Süreyya sonunun neler getireceğini bilmediği Azerbaycan yolculuğuna bu ruh hali
içinde çıkmıştır. Şevket Süreyya yolculuğunun ilk günlerine ilişkinBatum iskele-
sinde sarhoş bir Gürcü zabiti, eşyalarımı görmek istedi. Hemen bütün yüküm bir
sandık kitaptan ibaretti. Önce bunlara önem verir gibi göründü. Fakat o kadar
sarhoştu ki, bütün yaptığı iş, kitapları iskelenin üstüne karmakarışık yaymaktan
1
Aydemir, a. g. e. , s. 136-137.
AZƏRBAYCAN DÜNYA ƏDƏBIYYATİNDA Beynəlxalq Simpoziumun materialları
148
ibaret kaldı…Sonra Gürcistan’ı aştık. Nihayet güneyde Karabağ ile kuzeyde daimi
karlarla örtülü Kafkas Dağları arasında kalan Kür nehri vadisine gelince, artık
doğudan Hazar Denizi’nin rüzgârlarını duyar gibi oluyordum. Buraları benim
aradığım ve koştuğum yerlerdi…
1
değerlendirmesinde bulunmaktadır. Kür vadisi
boyunca doğuya doğru inen tren, Mogan çölünün kuzeyini dolaşarak Bakû’ye
ulaşır. Bakû, çölün Hazar Denizi’ne dayandığı yerdedir...Bakû demek, petrol
demektir.
Petrol kuyularının kuleleri, Azerbaycan’ın merkezi olan Bakû’yü şehrin
kuz
ey kenarından itibaren sık bir orman gibi sarar. Eğer petrol bulunmasaydı, Ba-
kû gene eski Bakû hanları zamanında olduğu gibi, küçük bir kale, bir geçit noktası,
yahut gene 2000 yıl önce olduğu gibi, mukaddes bir ateşgede (daimi ateş yanan
yer)
olarak kalırdı, diyen Şevket Süreyya, ilk iş olarak Bakû’yü tanımaya çalışır.
Şevket Süreyya, Bakû ile ilgili olarak, Bakû dünyanın bütün petrol şehirleri gibi
kalabalık, hareketli, fakat kozmopolit bir yerdi. Bir avuç okur-yazarın kurmaya
çalıştıkları yeni devlet, daha ilk bakışta bu kozmopolit iş ve menfaat ehramının
altında ezilmiş gibi görünüyordu. Bir makine, yukardan ırk itibariyle karışık, soy-
suz bir iş oligarşisi, aşağıdan da gene ırkça karışık, fakat isyancı işçi kalabalığının
baskısı altındaydı. Orta sınıf, mezhep ihtilâflarıyla az çok ayrılmış olmakla bera-
ber, gene de toplu bir birlik gösteriyordu.
Yüksek öğrenim görmüş olanlar yok de-
ne
cek kadar azdı. Küçük ve orta aydınlar ise, memleketin en imanlı ve en inanılır
kad
rosunu teşkil ediyordu. Ordunun kurulmasına çalışılıyordu. Fakat subay kad-
rosu yoktu
2
demektedir.
Şevket Süreyya’ya göre bu karışık temel üstünde bir milli
devlet kurmak,
Azerbaycan milli devletini kuracak idealist azınlığı zorlayacaktır.
Azerbaycan şehirleri İstanbul’dan gelecek diğer Türk muallimleri bekler-
ken,
Şevket Süreyya, atanma işlemlerinintamamlanmasından sonraAzerbaycan’ın
Nuha,
yahut diğer adıyla Şeki şehrine tayin edilir. Nuha, Azerbaycan’ın kuzey-batı
bölgesinde,
Büyük Kafkas Dağları’nın eteğindedir. Bakû’den Nuha’ya önce trenle,
ardından da kara yolculuğu ile gidilmektedir. Şevket Süreyya, Nuha’yı Bursa'ya
benzetecektir.
Bursa nasıl Uludağ’ın bağrınasokulmuşsa, Nuha da Kafkas Dağla-
rı’nın eteğine sarılmıştır, diyen Şevket Süreyya bağlar, bahçeler içinden yükselen
şehir, ağaçlıklar arasındaki evleri, çarşıları ve sonunda eski Şeki Kalesi ile gene
Bursa gibi,
eteklerden dağlara doğru daralan bir üçgen şekli gösterir. Burası da
Bursa gibi ipek şehridir. Bursa’nın yukardan Nilüfer çayına bakması gibi, Şeki de
Alazan vadisine bakar.
Bursa’nın güneyindeki Uludağ’ın yerini, Nuha’nın kuzeyin-
de Kafkas Dağları alır. Eski kale, yahut eski Şeki hanlarının konağı şehre hakim-
dir.
Çarlığın kışlaları ve hapishane bu kalenin içindedir
3
demektedir.
Şevket
Süreyya’nın anlatımına göre Nuha’da Ermeniler ve Türkler iki cemaat halinde
yaşamakta olup, Sunnî ve Şiî Müslümanlar arasında bazı ayrılıklar vardır.
Şevket Süreyya’nın şehir halkıyla tanışmasına, Nuha şehrinde yaşamakta
olan Türk muallim Yaşar Bey’in cenaze merasimi vesile olmuştur. İmam cenaze
namazını kıldırmadan önce cenazenin başında yüksek bir yere çıkan Şevket
Süreyya hepimiz Türk’üz,
hepimizin vatanı birdir. Bu vatan ne Türkiye, ne de
Azerbay
can’dır. Bu vatan Turan’dır...Onun içindir ki, bu ölü burada bir garip
değildir. O, kendi toprağında, kendi kardeşleri arasında ölmüş, talihli bir ilim şehi-
1
Aydemir, a. g. e. , s. 143.
2
Aydemir, a. g. e. , s. 143-144.
3
Aydemir, a. g. e. , s. 145.