m. daha alçakta bulunan bir deniz seviyesine
göre kazıldığı ve IV. zaman ortalarına doğru,
bu vadinin deniz istilâsına uğradığı anlaşıl
maktadır. (BESJM DARKOT.)
TARİHTE BOĞAZİÇİ
Boğaziçi 'nin çok eskiden beri fenikeliler ve hattâ
kadîm yunanlılar tarafından »misafirperver" mânasına
gelen kelimeler ( msl. euxinos) ile isimlenen Karadeniz
'e bir mahreç olduğu malûmdu. Eski yunanlılar buraya,
her hâlde boğazın nihâyetindeki sahillerde tesadüf olunan
bazalt sütunları ve mağaralar sebebiyle, „birbiri ile
vuruşan kayalar" mânasına, Symple-gades demişler ve
boğazdan ilk mitoloji kahramanlarından Herakles (
Herkül ) 'in, sonra Iason 'un riyasetinde, Kafkasya 'ya
altın yapağı ( kol-chis, „sırma tüylü keçi postu")
aramağa giden argonotların geçtiğini hikâye etmişlerdir.
Boğaziçi kıyılarında, gerek bunlara gerek daha sonraki
bizanslılara âit, bir çok hâtıralar mevcuttur. Boğaziçi
hakkında eski çağlara âit oldukça tafsilâtlı malûmat
Herodot, Polybios, Strabon, Pli-nius, Arrian,
Philostratos v.s. 'de bulunduğu gibi, bizanslı Dionysios
'un 196 'dan evvel yazdığı ayrıca bir eser de vardır ki,
muahharen C. Wes-cher tarafından, yeni bir yazması
bulunan yunanca orijinal metni ile beraber, neşredilmiş
olan bu eser ( Dion. Byz. de Bosp. navigatione quae
süper sunt, Paris, 1874), evvelce uzun müddet P. Gillius
un lâtince nüshası ile bilinmekte idi ( De Bosporo
Thracico libri, I—III, Lyon, 1561 ). Türkler ise, daha
İstanbul 'un fethinden önce, Boğaziçi ile alâkalanmışlar
ve buranın askerî ehemmiyetini düşünerek, tahkimat
yapmakla işe başlamışlardır. Fakat İstanbul
alındıktan ve
6;* BOĞAZİÇİ.
bilhassa Karadeniz bir törk iç denizi hâline getirildikten
sonra, boğazın müdafaa bakımından ehemmiyeti ikinci
plâna düşmüş, zaman zaman bu hususta da tedbirler
alınmakla beraber, son yıllara kadar, Boğaziçi türk
İstanbul hayatında, hem muhtelif ümran hareketlerine
bir zemin, hem de bir eğlence yeri, şiir, musiki ve
edebiyat mevzuu olarak kalmıştır.
Boğaziçi muhtelif devirlerde muhtelif safhalar ve
değişiklikler geçirdi. Tabiî güzellikleri, mimarisi, nakil
vasıtaları ve Boğaziçi 'nde geçirilen hayat tarzı
bakımından, bu değişmeler ehemmiyetli oldu. Fatih
devrindeki Boğaziçi ile XVII. ve XVIII. asırdaki
Boğaziçi arasında, hissolunacak derecede, fark vardır.
Türklerin eline geçtiği vakit, Boğaziçi 'nde ihtişam ve
azametten büyük bir eser yoktu. Bu tarihten itibaren her
iki sahil de, zanuaı-zaman ve yer-yer kurulan köyler,
yapılan kasırlar, köşkler, yalılar, bahçeler, cami ve
çeşmeler ile gittikçe kalabalıklaştı ve güzelleşti ki, bu 5
asırlık türk hüviyet ve damgasını bugünkü hâlinde
görmek ve bulmak hâlâ mümkündür.
XVII. asırdan itibaren hanedan, devlet ricali, daha
fazla nisbette Boğaziçi 'ne yayıldılar ve onların yalıları (
sahil haneler.), köşkleri, hayır müesseseleri ile bu güzel
dünya parçası mâmur oldu. Boğaziçi 'nin tarihî
gelişmesini iyice takip edebilmek için, Rumeli kıyısının
başladığı yerden, yâni Tophane'den, diğer ucuna,
Anadolu kıyısı nihâyetindeki Kuzguncuk'a kadar
topografyası, tarih nokta-i nazarından, sırası ile aşağıda
zikrolunmuştur.
T o p h a n e . Boğaziçi 'nin Rumeli kıyısı, Byzantion
[ bk. İstanbul ] 'un bir mahallesi ve Galata 'nin
şark cihetini teşkil eden, Sykai (Karaköy) 'dan sonra
Megaralı Schoiniklos ve Amphiaras 'a âit mâbed ve
yine Artemis Phosphoros mukaddes mahallinin
bulunduğu Bolos ( ,,kale içi" ) 'u takip ederek, Metöpon
( Tophane ) 'a gelir. Bos-porios Akra (Sarayburnu )
*nın karşısında bulunan ve o zamanlarda ağaçlık olan
bu civarda bir Apollon mabedi vardı.
Tophane, Galata [ b. bk.] 'dan itibaren, Fındıklı 'ya
kadar sahilde olan mahalleleri içine alır. Burası bol
ağaçlık bir yer olduğu için, her devirde, rengîn bir
mahal olarak, tasvir edilmiştir. Şehre yakın olması
dolayısîyle, Fındıklı ile birlikte, eskiden en eVvel
inkişaf eden ve bilhassa devlet ricalinin rağbet ve
ikamet ettikleri bir semt idi. Evliya Çelebi 'nin baştan
başa bağ ve bahçeli saray ve yalılarla dolu otuza yakın
mahalleden mürekkep olduğunu söylediği Tophane 'de,
onun zamanında, bsşta Sadrtddin-zâde. Melek Ahmed
Paşa ve Ebû S»id yalıları olduğu hâlde, bir çok yalılar,
tekkeler ve mesireler vardı. Buranın mülkiye âıairi,
Galata
mollasının nâiblerinden biri, askerî kumandanı topçubaşı
ve zabıta âmiri ( leb-i derya hâkimi ) de bostancıbaşı
idi. Burası ismini, belki fetihten evvel burada
bulunmuş olup da, Fatih tarafından kurulup, Kanunî
tarafından inkişaf ettirilen tophaneden almıştır. Bu
tophane sonradan zaman-zaman tamir ettirilerek (
1155'te tamirine âit bir vesika için bk. Ahmed Refik,
XII. asırda istanbul hayatı, s. 157 ), Selim III.
zamanında, bütün müştemilâtı ile birlikte, yeniden inşa
edilmiştir. Padişahlar ve sadrâzamlar bâzan tophaneye
gelir, topların kalıplara dökülmesinde bulunurlardı (bk.
Vâsıf, Tarih, Bulak, 1246, I, 2i, 45 ). Tophane ocağı
mescidi Kanunî tarafından inşa ettirildi. Fakat Mustafa
III. devrindeki büyük Tophane yangınından (1761)
sonra, yeniden inşa edilmiştir. Asıl Tophane camii
Dostları ilə paylaş: |