Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
165
hemen tümünün tanımlarında ya da
bu konudaki görüşlerinde ortak olan
bir yüklem vardır:
. Bu
noktada felsefenin nesnesi
ola-
rak görülür. Bu nedenle tartışmayı,
klasik filozofların felsefeye katkıla-
rını ve tüm felsefe tarihinin organik
sürecini, kendi dizgesine katmaya
çalışan Hegel üzerinden yapmak bizi,
hem daha zengin hem de daha sağ-
lam bir zeminde tutacaktır. Üstelik
Hegel, felsefenin nesnesini gerçeklik
olarak koyacaktır ve gerçeklik varlı-
ğın kendinde bilgisi olarak, bizce, ne
bir şey eklenmiş ne de ondan bir şey
eksiltilmiş olamayan, olduğu gibi ka-
lan, doğru bilgi demektir.Tartışmayı
Hegel üzerinden yapacağımız için,
onun özellikle mantık kavramını (lo-
jik) kendinden önce ve hatta kendin-
den sonra (çünkü eski kullanım He-
gel’den sonra da, Hegel’in mantığa
getirdiği yeni biçim ve içerik yokmuş
gibi kullanılmaya devam etmiştir)
kullanılandan çok farklı bir biçim ve
içeriğe yükselttiğini ve bu nedenle de
Hegel’de mantık kavramının, temsil
ettiği içeriğin, eski mantığın içeriğine
göre tümüyle değiştiğini unutmamalı-
yız.
‘Kurgul diyalektik mantığı’, ‘Hegel
Mantığı’ olarak adlandırsak da, bu
mantığın, bütün felsefe tarihini besin
olarak kullandığını unutmamalıyız.
Kim ne derse desin, bu besinler için-
de kullanım için en hazırı ve böyle-
ce ürüne dönüşümde en önemli ge-
reç Kant’ın katkısıdır. Ayrıca Hegel,
“metafizik daha Kant’ta mantık hali-
ne dönüşmüştü” diyerek bu katkının
hakkını teslim eder. Hegel’de mantık
kavramı, sembolik mantık veya Aris-
toteles mantığıyla içerik olarak çok
farklıdır. Hegel mantığı, yöntem ola-
rak diyalektik-kurgul, kip olarak arı
kavramsaldır. Aristoteles mantığı, adı
üstünde Organon, araçtır. Sembolik
mantık da bilgi ile ilişkisinde bir araç
olarak işlev görür, gereci ise soyut
matematiksel gereçtir; kipi ise, soyut
imgeseldir. Oysa Hegel için mantık
salt araç değil; kendinde kavram ola-
rak
içerik, kurgul-diyalektik
olarak
, arı düşünce olarak
ussal bilgi olarak
ve en
son olarak kurgul ölçüt olarak
kavramlarının tümünün birliği olarak
Logos’un açınımıdır. Hegel’in kendi
yazdığı mantık kitapları da,
ve
ın birliğinin taşıyıcısı ola-
rak logosun, kendinde deviniminin
izleğidir.
Şimdi Hegel’in, felsefenin ve mantı-
ğın nesnelerine ilişkin söylediklerin-
de, bu iki nesne arasında bir sınır yi-
timine nasıl yol açtığını açımlamaya
çalışalım.Önce mantık biliminin nes-
nesine ilişkin küçük bir alıntı. İlk soru
şudur: “Bilimimizin nesnesi nedir?”
(Mantık bilimi kastediliyor ed.) Bu
soruya en anlaşılır ve en yalın yanıt
bu nesnenin
olduğudur.”
2
Sonra yine Hegel’in bu kez felsefenin
nesnesine ilişkin aynı görüşü tekrar-
ladığını ve yanı sıra aynı nesneyi di-
nin nesnesi olarak da öne sürdüğünü
görelim ve bu aynı kavram için aynı
içerik tekrarlanışını bir çelişki olarak
not edelim.
.
İkisi de
nesneleri olarak
alırlar ve dahası en yüksek anlam-
da: Tanrının gerçeklik ve salt onun
gerçeklik olması anlamında. Bundan
başka, ikisi de sonlunun alanlarını,
doğayı ve insan tinini, bunların bir-
birleri ile ve gerçeklikleri olarak tanrı
ile ilişkilerini ele alırlar.”
3
Bu Paragrafın içeriğindeki yargıları
ayrı ayrı incelemeye çalışalım:
a-Felsefe ve dinin nesnesi ortaktır.
b-Bu nesne gerçekliktir.
c-Bu gerçeklik en yüksek anlamda
gerçekliktir( çünkü daha düşük an-
2
Hegel, Küçük mantık. s.74.
3
(K.M.giriş. s.51)
lamda da gerçeklikler vardır)
d-Ayrıca felsefe ve din, (buna mantığı
da eklemek gerekir ed.) tekil nesnele-
rin gerçekliklerini, ama bunların tanrı
ile ilişkileri anlamında gerçekliklerini
nesne alır.
Gerçekliğin dinin de nesnesi olarak
ortaya konuşu sırasında hiç olmazsa
burada tanıtlamadan geçilmiş bir yan
olarak dinsel olan bilginin kendine
özgün kipine bakarak bu kipin ger-
çeklik ile ilişkisi üzerine düşüncele-
rimizi aktaralım. Tekil ile evrenselin
ilişkisi olarak gerçeklik, tanrı ile tekil
arasındaki bu bağ, dinsel olarak, im-
gesel kipte kurulur. Tekil şeyler an-
lak için ancak imgesel kipte kurulur.
Tekil şeylerin bu imgesel kipinden
tanrıya doğru hareket edilir, bu ilerle-
yiş tanrıyı da imgeselleştirir. İmge ki-
pinde bulunan iki bileşenden türeyen
bilgi de zorunlu olarak imgesel kipte
ortaya çıkar. Bu imgesel kipte ortaya
çıkan evrensel ve tekilin birliği ola-
rak bilgi, dinsel açıdan ‘gerçekliktir’
ama; imgesel (tasarımsal) gerçeklik.
İmgesel olan ise adı üstünde imgesel
(tasarımsal) olması nedeniyle, arı,
‘somut’ ya da saltık gerçeklik olamaz.
Leibniz, dinsel olanın iki boyutundan
biri olan kalıplaşmış anlatımlar için,
“Kalıplaşmış anlatımlar doğruluğun
gölgesidir, gerçek ışığa az çok yakla-
şırlar” (Leibniz) diyerek dinsel olanın
tasarımsal kipliğine değinir. Som ger-
çeklik kavramsaldır, nesnenin Som’u
kavramdır, düşüncenin Som’u da.
Öyleyse iki som bileşenden som kip-
te bir sonuç çıkar. Artık diyebiliriz ki,
gerçekliğin kendindesine uygun kipi
kavramsal, yani felsefi kiptir, ken-
dindesine uygunsuz, görgül biçime
çevrilmiş kipi ise, dinselin kipi olan
imgesel kiptir.
Felsefe açısından gerçeklik dinsel
kipte gerçekliğin, yani tasarımsal
kipte gerçekliğin arı düşünsel kipe
çevrilmesi ile mümkündür. O neden-
le dinsel kipten sonra ortaya çıkar.
Çünkü tüm sonluların kaynağı olarak
bulduğumuz, sonsuz ve ebedi tanrı
kavramının yerine başka bir kavram
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |