158
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
İ
dealin, Tikel Sanat Biçimleri yönünde gelişiminde her
bir bütünlenme anının kendiliğin keskin bir bakışıyla
ayrılıp yeniden bütünlenmesi üzerine inceleme:
“...
.”
1
“
.”
2
“...
.”
3
Başlıktan da anlaşılacağı üzere Hegel’in her bir ayrıntıyı
en özsel yanmışçasına değerlendirerek ilerlettiği konuyu
ne özetlemenin ne de bunu akıcı bir “bir başka deyişle”
biçiminde ifade etmenin neredeyse imkânsız olduğu açık-
tır. Yol boyunca içerik ve biçimin tam uygunluk kazandığı
ama bunun kalıcılık kazanamaması sebebiyle her bir birlik
ya da tikel sanat biçiminin kendi içinde taşıdığı karşıtlık
sonucu çözülmesi, ancak bunun sonucunda bir geri adıma
e olmak yerine tinin yeni bir biçimde birliğe gelme-
si izlenir. Tinin, hem yapıcısı olduğu hem yapılanı, hem
de ortaya çıkan bütünlük olarak bu süreçte “İdeal kendi”
olarak tatmine ulaşana kadar söz konusu temel kabul edile-
bilecek uğraklarda çeşitli halkların kültürlerinde, yönetim
şekillerinde vb. gibi birçok alanın etkisinde ortaya çıkan
eserler üzerinden bilincimizin “güzel” ideasına yakınsa-
ması amaçlanmıştır diyebiliriz. Hegel
derslerinin
amacını şöyle açıklıyor: “...
.”
4
Sadece Hegel gibi bir felsefî metin yazarı, iki ciltlik teknik
bir kitabın en son sayfasında bütün bu yapmış olduğumuz
zahmetli okuma çalışmasının amacını açıklayabilirdi. Bir
romana benzetilebilir aslında, bütün olup bitenler romanın
sonunda anlam kazanır ya, burada da düşüncenin kendi şe-
1
G.W.F. Hegel,
-
. Payel Yay.
(Çevirenler: Taylan Altuğ - Hakkı Hünler) s.73
2
G.W.F. Hegel,
1. s.132
3
G.W.F. Hegel,
. s.168
4
G.W.F. Hegel,
. s.397
Sanat
Biçimlerinde
Özlem Alagöz
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
159
killenmeleri içinde hayranlıkla ve bir
türlü tatmin olmama rahatsızlığı ile
kendi bütünlüğüne tutkusu, düşünce-
yi süreci izlemeye ikna eder.
Modern dönemin yaşam tarzı henüz
yeni şekilleniyordu ve siyaset bu ya-
şam tarzına uygun olarak evrimleş-
mek zorundaydı.
“
,
hayat-
ta
.”
6
Hegel, 1800’lerde Yeni Toplum İnşa-
sı gereği üzerinden, kurumsallaşacak
olan kavramları ortaya çıkarıp, zorun-
luluklarını göstererek tinsel evreninde
tüm insanlık tarihini yeniden ve yeni-
den yürüyor görünür. Modernleşme-
nin anlamı 1800’lerde yaşamış Alman
bir filozof için böyleydi; ancak söyle-
mini “evrenselleri dirimli hale getir-
mek” biçiminde dile getirdiği için
neredeyse Filo-Sofya’nın Klasik sa-
nata denk gelecek nitelikteki ilk sunu-
munu da yaptı diyebiliriz; “biçimi ve
içeriği” tam uygun diyebileceğimiz
“
”, Hegel tara-
fından “dile” getirilen bu felsefî eser
Batı dünyası tarafından edebî şaheser
olarak kabul edildi. Eserleri okuna-
maz, anlatılamaz ama yaşanır demek
geliyor içimden, bizzat eser okunma
esnasında aynı anda deneyimi (
) de içeriyor. Düşüncenin, kendi
faaliyeti üzerine düşünme alışkanlığı
kazanmaya başlamasıyla,
nun
altında inim inim inleyen ideale tut-
kun yanımız ancak yolda olmanın
huzurunu buluyor ve sanatta, tin ken-
disine en yakın temas ediyor. Nasıl ki
bilimsel tutum ve felsefî anlayış, her
5
Muse:
veya
(Yunanca
-
, Latince “Musa”) Grekoro-
men din ve mitolojilerinde kardeş tanrıçalar.
Geleneksel olarak dokuz tanedirler. Çoğunluk-
la “ilham perisi” olarak tanımlanırlar. Başlan-
gıçta muhtemelen sadece “şiir” tanrıçası iken
zamanla bilim ve diğer sanatlarla da ilişkilen-
dirilmişlerdir.
6
G.W.F. Hegel,
2. s.210
dönemin en yüksek bildirimi olarak
kabul edilen “vahye” muhatap olacak
ortamı hazırlıyorsa, sanatsal duyar-
lılığın bu ortamı bütünlemesi sanki
Tanrıyı, kulu yoluyla ortaya çıkan bu
güzelliğe yönelmeye ve bir söz olarak
vücut bulmaya ikna ediyor gibi.
“
” ve
tam da bu noktada din başlar diyor
Hegel.
7
İnsanoğlu sanatsal faaliyetlerine ide-
alin sezgisi ile başlar. “...
de
.”
(Estetik 1-sy:76) diyerek bu aşamada
sanatsal faaliyetin sonucunda ortaya
çıkan eserler üzerinde tatmin bula-
mayan düşüncenin bu yeni içeriğinin
doğal yanını olumsuzlayarak imge
âlemini inşa ederken, bunu herhangi
bir doğal ihtiyacını karşılama “ama-
cıyla” yapmaz. Eserin işlevsel nitelik-
leri olsa bile amaçlanan işlev değildir
ya da şöyle ifade edebilirim: Ortaya
çıkan sonuç, doğal olmasa da tinsel
işleve mutlaka sahiptir. Doğa alanında
nesneler işlevlerine göre tanımlanır-
lar, tinsel alan nesneleri ise gayelerine
göre. Sanat da işte bu tin doğa karşıt-
lığını uyumlu hale getirme ve aşma
işinde sanatçı ve eseri arasındaki bu
bitmez
, iki yanı durmaksızın
şekillendiren bu çetin savaş işin esas
dinamiği olsa da, gene de tinsel dedi-
ğimiz alan uzlaşmayı sağlayacak kav-
7
G.W.F. Hegel,
2. s.351
ram yani yeni içerik üzerinden ayrım-
laşarak nefes alıp vermeye başlar. Sa-
natçıyı kendisine rağmen devindiren,
daima meşalesiyle yolunu aydınlatan,
önde giden yakalanamaz bir hayalin
tutkusudur ama onu ve eserini sanat
tarihine bağlayan “güzel” ideasının iç
devimidir.
Hegel bu bağlamda: “...
” işinin tam da sa-
natın işi olduğunu söyler.
8
“
.”
9
Böylece bilinçsiz sembolikte
10
zen-
gin içerik bilinçli sembolik
11
biçim
tarafından malzeme olarak “yüce”
için ortadan kaldırılır. Eserdeki so-
8
G.W.F. Hegel,
2. s.177
9
G.W.F. Hegel,
. s.381
10
Bilinçsiz Sembolik: Birinci evre, ne
asıl sembolik olarak adlandırabilir ne de
asıl anlamıyla sanat sayılabilir. Bu evre
yalnızca her ikisine giden yolu inşa eder. Bu,
tinsel anlam olarak Mutlak’ın, kendisinden
ayrılmamış duyusal varoluşu ile doğal bir
şekil içerisindeki dolayımsız tözsel birliğidir.
(G.W.F. Hegel,
, s.33)
11
Bilinçli Sembolik ya da Benzeştirmeli Sa-
nat Biçimi: Burada anlam yalnızca kendisi için
bilinmekle kalmaz, fakat dışsal sunulma tar-
zından ayrılmış olarak açıkça koyulur da. Bu
durumda, böyle kendisi için ifade edilen anlam,
yücelikte olduğu gibi kendisine verilen şeklin
anlamı içersinde ve anlamı olarak görülmez.
Fakat, ikisinin birbiri ile bağlantısı, önceki ev-
rede olduğu gibi artık tamamen anlamın ken-
disinde temellenen bir bağıntı olarak kalmaz;
tersine bu bağıntı, şairin öznelliğine, onun ti-
ninin dışsal bir var olana dalmasına, genelde
şairin zekasına ve buluş gücüne ait olan az ya
da çok ilineksel bir iliştirme haline gelir… Bu
tür bir bağlantı, naiv ve bilinçsiz sembolikten
derhal şöyle ayırt edilir: Şimdi özne, hem içerik
olarak aldığı anlamların iç özünü hem de bu an-
lamların daha yakından görüye-getirilmesi için
benzeştirmeli bir tarzda kullandığı dışsal feno-
menlerin doğasını tanır ve bu ikisini onların
keşfedilen benzerliklerine dayanarak bilinçli ve
maksatlı olarak bir araya getirir. (G.W.F. Hegel,
, s.107)
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |