şiirde, özün gerektirdiği “tekil bir biçim” oluşturmaya yönelir. O nazım şekillerinin ve
önceden kararlaştırılmış kafiye örgülerinin şairin duygu dünyasını sınırladığı, tekdüze-
liğe ve yer yer duygusal düzeyde sahteliğe yol açtığı görüşündedir.
38
Bunun aşılması
için, Süreya’nın spontane gelişen bir serbest şiirden yana olduğu söylenebilir. Tam bu
noktada, çağrışımsallık, genişlik ve yayılganlık bağlamında, Süreya’nın şiirde sözcük
ve tema hiyerarşisinden kurtulmuş bir serbest akışa yöneldiğini özellikle belirtelim ve
bu konuyu aşağıda biraz daha ayrıntılandıralım.
Geleneksel şiirde ve ayrıca sembolist şiirde, her tema ya da sözcüğün eşit değerde
kabul edilmediği bir gerçektir. Bazı tema ya da sözcüklerin, daha değerli ve şiirsel
bakımdan daha yüklü olduğu fikri, özellikle sembolizmde oldukça etkilidir. Öte yandan
imgeci şiirde, bütün tema ya da sözcüklerin, yatay bir ilişki içerisinde, eşit değer ve
yüke sahip oldukları (ya da potansiyel olarak sahip olabilecekleri) varsayılır.
39
Süreya,
dünyada yalnızca yüce şeyler olmadığı, sıradan ya da kötü tada sahip pek çok eşya ve
durum olduğu ve bunların da şiirin öncelikli konusu olması gerektiği fikrine sahiptir.
Süreya’nın Pablo Neruda’dan yola çıkarak oluşturduğu, “eşyanın kötü tadını duyuran”
şiir arayışı, Süreya’nın şiir ontolojisinde
önemli bir yere sahiptir, denilebilir.
40
Bu çerçevede, şiirde “sıradan olanın söz konusu edilmesi” bağlamında, şiire
“nasır”ın girmesini sağlayan Orhan Veli şiirinin, Süreya’nın şiir dünyası için, en azından
bir “başlangıç” ve referans noktası olduğu muhakkaktır.
41
Ne var ki Süreya, I. Yeni’nin
şiiri bazen fazlaca düzyazıya yaklaştırması, söz dizimini aşırı zorlaması, lirizm, ahenk ve akışkanlıktan
fazlaca taviz vermesi ve doğrudan kalp kaynaklı duygu aktarımı yerine aşırı miktarda zihin odaklı bir
şiire yönelmesi vs. gibi noktalarda eleştirilebileceğini düşünüyoruz. Cemal Süreya’nın şiirlerinde, bahse
konu ettiğimiz bu sorunlar çok daha az miktarda söz konusu ise de, yine de onun bazı şiirlerinde bu
zafiyetlerden kısmen söz edilebileceği kanaatini taşıyoruz. Esasen genel anlamda İkinci Yeni içinde,
özellikle Ece Ayhan’ın dile getirdiği, şairlerin özgün dil yapıları oluşturmaları gerektiği fikri genel olarak
olumlu olmakla birlikte; şiirin sadece bir “dil deneyi”ne ya da bir dil-içi kurguya indirgenemeyeceğini
ve yalnızca yaşamda güçlü nesnel karşılıklara sahip olan, okuyucu katında belli bir okunaklılığa sahip,
şiirsel akıcılık ve ahenk içeren dil deneylerinden güzel lirik şiir çıkabileceği kanaatini taşıyoruz. İkinci
Yeni ile ilgili bugüne kadar haklı veya haksız pek çok eleştiri yapılmıştır. Bunlar içinde özellikle Attila
İlhan’ın eleştirileri dikkate değerdir. Bu konuda bkz. Attila İlhan, “‘Biçimi Anlamak Üzerine’ yahut
Şiir Anlamamak”,
Dost, C. I, S. 4, Ocak 1958; ayrıca Attila İlhan, “Anlamsızlıklar Sirki”,
Dost, C. I,
S. 3, Aralık 1957.
38
Cemal Süreya, geleneksel kafiye örgülerine ve çok kullanılmış kafiyelere genel olarak karşı çıkmış olsa
bile, şiirlerinde epeyce kafiye kullanmış ve ahenk oluşturmada kafiyeden yaygın şekilde yararlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: