1
999’da Avusturya’da bir grup fizikçi
futbol topu biçimindeki bir
dizi molekülü bir engele doğru fırlattılar. Her biri altmış
karbon
atomundan oluşan bu moleküllere mimar Buckminster Fuller’in
yaptığı binaların şekline atfen buckytopları (
buckyballs
) denir.
Fuller’in jeodezik kubbeleri belki de futbol topuna benzeyen en bü
yük nesneler. Buckytopları ise en küçükleri. Fizikçilerin hedef aldı
ğı engelin üzerinde, buckytoplarının geçebileceği iki yarık bulunu
yordu. Fizikçiler yarıklardan geçen molekülleri görmek ve saymak
için bu engelin arkasına eşit büyüklükte bir perde koydular.
Buckytopları
Buckytopları, karbon atomlarından yapılmış mikroskobik futbol toplarına benzerler.
59
Avusturya deneyinde ikinci yarığın açılması, gerçekten de ek
ranın bazı noktalarına çarpan moleküllerin sayısını artırdı, ama
aşağıdaki resimde görebileceğiniz gibi, bazı noktalardaki mole
kül sayısını azalttı. Aslında, arkadaki ekranda öyle noktalar var
dı ki, yarıkların ikisi de açıkken buckytoplarının hiçbiri bu nokta
larda gözlemlenmiyor, buna karşın yarıklardan yalnızca biri açık
ken gözlemleniyordu. Bu çok tuhaf bir durumdu. İkinci yarığı aç
mak nasıl belirli noktalara daha az molekülün çarpmasına neden
olabiliyordu?
Ayrıntıları inceleyerek yanıt için bir ipucu bulabiliriz. Deney
de, moleküller hangi yarıktan gönderilirse gönderilsin, varması
nı beklediğiniz yerin yarısı kadar uzaklıkta bir noktaya ulaşıyor.
Bu merkezi noktanın biraz uzağına çok az molekül geliyor, ama
biraz daha uzağında moleküllerin yeniden yoğunlaştığı görülü
yor. Bu örüntü, her yarık birbirinden ayrı olarak açıldığında olu
şan örüntülerin toplamı değil; 3. bölümden hatırlayacağınız giri
şim dalgalarına özgü bir örüntü. Moleküllerin gelmediği alanlar,
iki yarıktan çıkan zıt fazlı dalgaların yıkıcı girişim oluşturduğu
bölgelere; moleküllerin yoğun olarak çarptığı alanlar ise dalgala
rın eş fazlı olarak geldiği ve yapıcı girişim oluşturduğu bölgelere
karşılık geliyor.
Buckytoplarıyla futbol
Moleküler futbol toplan ekrandaki yarıklardan
geçirildiğinde ortaya
çıkan örüntü alışık olmadığımız kuantum yasalarını yansıtır.
60
Bilimsel düşüncenin ilk iki bin yıllık sürecinde kuramsal açık
lamanın temeli basit deneylere ve sezgiye dayanır. Teknolojimi
zi geliştirdikçe ve gözlemleyebildiğimiz fenomenlerin alanları ge
nişledikçe doğanın bizim gündelik deneyimimizden, dolayısıyla
sezgilerimizden oldukça farklı işlediğini daha iyi anlamaya başla
dık; buckytopları deneyi de bunu kanıtlamıştır. Bu deney, klasik
bilimin dışında kalan, ancak kuantum fiziği ile açıklanabilen fe
nomenlerin tipik örneklerinden biridir. Aslında, yukarıda anlattı
ğımız çift yarıklı deneyin “kuantum mekaniğinin bütün gizemleri
ni içerdiğini” söyler Richard Feynman.
Kuantum fiziğinin ilkeleri 20. yüzyılın başlarında, doğanın
atom ve atomaltı düzeylerini Newtoncu kuramın açıklamakta ye
tersiz kaldığı anlaşıldıktan sonra geliştirildi. Fiziğin temel kuram
ları doğanın güçlerini ve nesnelerin bu güçlere nasıl tepki verdik
lerini tanımlar. Newton’ınki gibi klasik kuramlar gündelik deneyi
mimizi yansıtan bir çerçeve üzerine inşa edilmişlerdir ve bu çer
çevede madde bireysel varlığa sahiptir, kesin konumu belirlene
bilir, belirli yollar izler vs. Kuantum fiziği, doğanın atom ve ato-
maltı düzeylerde nasıl işlediğini anlamamıza yarayan bir çerçeve
sunar, ancak daha sonra ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi kavram
sal çerçevesi tümüyle farklıdır ve bu çerçeveye göre bir nesnenin
konumu, yolu, hatta geçmişi ve geleceği kesin olarak belirli değil
dir. Çekim gücü veya elektromanyetik kuvvet gibi kuantum ku
ramları bu çerçeve içinde oluşturulmuşlardır.
Gündelik hayatımıza son derece yabancı bir çerçevede geliş
tirilen kuramlar, klasik fizik tarafından olabildiğince kesinlik
le modellenen basit deneylerin sonuçlarını da açıklayabilir mi?
Açıklayabilir çünkü biz ve çevremizdeki her şey, akıl almaz sa
yıda atomdan; gözlemleyebildiğimiz evrendeki yıldızların sayısın
dan bile daha fazla atomdan oluşan birleşik yapılarız. Bileşimle
ri kuantum fiziğinin ilkelerine uysa da, futbol topunu, şalgamı,
jumbo jeti -ve bizi- oluşturan büyük atom topluluklarının yarık
lardan geçerken kırınımdan kaçınabileceği açıktır. Yani gündelik
nesnelerin bileşenleri kuantum fiziğinin ilkelerine uymakla be
raber, Newton yasaları gündelik hayatımızdaki birleşik yapıların
nasıl davrandığını çok doğru bir şekilde tanımlayan etkileyici bir
kuram oluşturur.
Bu tuhaf gelebilir, ancak bilimde büyük toplulukların kendi
bireysel bileşenlerinden oldukça farklı bir şekilde davrandığını
gösteren pek çok örnek vardır. Tek bir nöronun gösterdiği tepki
ler, insan beyninin göstereceği tepkileri
neredeyse hiç haber ver-