24
C.İRİŞ
Freud ile ortak birçok yanı vardı. Örneğin Jung, Freud'un trans-
ferans olayını değerlendirmesini benimsiyordu. Freud, ona transferans
konusunda ne düşündüğünü sorduğunda, «Psikoterapinin baş koşulu
dur» demişti. Freud ise, «Ne demek istediğimi anlamışsınız» diye
yanıtlamıştı. Her ne kadar Jung'un transferans üzerindeki görüşleri
değiştiyse de, Freud'un özgün transferans tanımını her zaman beğen
miştir. Freud'un bastırma kuramı, daha kendisiyle karşılaşmadan önce
Jung'u etkilemişti, sonradan da bastırmanın önemi üzerinde hep dur
muştur.
İki yıl sonra bir olay yer alacaktı. Jung, ikinci kez Freud'u görme
ye V iyana'ya gelmişti. Gene Freud'un çalışma odasında oturmuşlar,
psikanaliz üzerine konuşuyorlardı. Jung, önce de inatçı bulmuştu
Freud'u, am a bu kez onunla ilişki kurmak bile olanaksızlaşıyordu.
Konuşurlarken, büyük bir gürültü ve çatırdı duydular; kitaplık, devrile
cekmiş gibi çatırdıyordu. «Vay canına!» diye bağırdı Jung, sonra,
durup dururken, «Dikkat, gene olacak!» demeye kalmadı, aynı çatırdı
yinelendi. Kalkıp, kitaplığı incelediler, hiçbir şey bulamadılar. Jung'a
göre bu, parapsikolojik bir olaydı; ruhsal bir durum un dışa
yansımasıydı. M edyum kızın durumunu anlayabilmek için, ispirtizma
konusunda bütün yazılanları okumuştu. Basel'deki evinde de buna
benzer iki durum olmuştu. Bir keresinde, bir bıçak, tabanca patlar gibi
ses çıkararak dört parçaya ayrılmıştı. Jung, yandaki odada bulunuyor
du o sırada, m erakla içeri koşup bakmıştı. Görünürde her şey yerli
yerindeydi; am a sonunda, büfenin içindeki bıçağın parçalanmış
olduğunu gördü.
İkinci olgu da, eski bir ceviz masa ile ilgiliydi. Jung'un anneannesin
den kalmaymış söz konusu masa. O sırada Jung'un annesi odadaymış, ama
masadan uzakta duruyormuş. Jung da başka bir odada kitap okuyormuş.
Gene koşmuş, ne oldu diye. Bu olayları aydınlığa kavuşturmak için
araştırmalar yapılmış, bıçak, ünlü çelik ustalarına, masa ise usta marangoz
lara gösterilmişti ama, esrar perdesi bir türlü kaldırılamamıştı.
Jung, Freud'a bu sesi ciddiye almak gerektiğini söyledi: Jung'a göre
bu, sanki aralarındaki uçurumu dile getiriyordu; ancak, her ne kadar Freud
afallamış idiyse de, durumu alayla karşılamış, ciddiye almak istememişti.
GİRİŞ
25
Bu gibi olgulara dışavuran yaşantılar olarak bakılır; yer aldıkları
doğrudur, der Jung, kompleksler gibi yansıtılabilmektedirler. Bizdeki
«nazar», «gözdeğme» olayı da bununla ilgilidir.
Jung, gittikçe Freud'u etkiliyordu; Freud ona sımsıkı yapışmış, bir
türlü bırakmak istemiyordu. 1909'da birlikte Amerika'ya konferans
vermeye giderlerken, yolda birbirlerinin düşlerini incelediler. New
York'ta Freud, Jung'a, karşılaştığı kişisel sıkıntılardan söz etti. Jung,
Freud'un görmüş olduğu bir düşünü daha açmasını, açıklamasını,
başka çağrışımlarla zenginleştirmesini söyleyince, Freud, «Başka bir
şey söyleyemem. Sonra otoritemi yitirmiş olurum,» dedi3 Jung, bu
sözü hiç unutmayacaktı çünkü bu sözle Freud, Jung'un gözünde
otoritesini yitirmişti bile.
Böylece Freud ile aralarına ilk soğukluk girmiş oluyordu.
Freud, sanki zayıf noktasını açığa vurmuştu da, bunu kendine
yediremiyordu.
Bu arada Jung'un gördüğü ve Freud'un açıklamaya çalıştığı ve bir
türlü Jung'u doyuramadığı bir düş, yepyeni bir görüş açısına yol açtı.
.....Freud, o sıralarda gördüğüm düşleri ya eksik yorumluyor, ya
da hiç yorumlayamıyordu. Bu düşler, daha çok simgesel içerikli,
«Ortak Bilinçdışı» kavramını ortaya koymama neden olacaktı... Şuydu
gördüğüm düş:
İki katlı, tanımadığım, görmediğim bir evdeyim. Benim evimmiş.
Üst katta bulunuyorum, salon gibi bir yer burası; içi, rokoko üslubun
da döşenmiş değerli eşyalarla dolu. Duvarlarda birtakım değerli
tablolar var. Tuhafıma gidiyor evin benim oluşu. H iç de fen a değilmiş,
diyorum. Derken, alt katı merak ediyorum; merdivenden inerek, zem i
ne varıyorum. Burada her şey daha eski; kendi kendime, buradaki
eşyalar herhalde Onbeşinci ya da Onaltıncı Yüzyıldan olmalı diyorum.
Mobilyalar Ortaçağ'dan kalma; zemin kırmızı tuğla. H er yer karanlık.
Bir odadan ötekine geçerken, şu evi şöyle baştanbaşa bir dolaşsatn,
Aynı yapıl
, s. 154.