Çobanoğulları Uc Beyliği Dönemine Ait Yeni Bulunmuş…
111
için münşî bunu mutlaka zikrederdi. Ayrıca Bizans söz konusu dönemde ne
karada, ne de denizde önemli bir güce sahip olmadığından dolayı Gideros’a
büyük bir birliğin veya güçlü bir donanmanın gönderilmesi mümkün
görünmüyor. Sadece birkaç gemiden ve en fazla birkaç yüz askerden oluşan
bir takviye birliğinden söz edebiliriz. Yukarıda bahsettiğimiz üzere aynı
durum artık eski gücünde olmayan Trabzon Komnenleri için de geçerli
olmalıdır.
Amasra ve Trabzon’dan yardım gelebilmesi için öncelikli olarak bu
yönetimlere Gideros’tan yardım talebinin gitmiş olması gerekir. Bu
çerçevede Yavlak Arslan’ın Kastamonu’da hazırlık yaptığını, yörede
bulunan gayrimüslim nüfus ya da sahille Kastamonu arasında ticarî emtia
nakli yapan Cenevizli vd. Hristiyan tacirler, Gideros kale yönetimine
önceden bildirmiş olmalıdırlar. Gideros’un yardım talebinde bulunduğu
Trabzon’un daha uzak mesafede bulunmasından dolayı Kastamonu’daki
savaş hazırlıklarının en az bir ay öncesinden Gideros’a ulaştırılmış olması
icap eder. Trabzon’un yardım gönderme sebeplerinden daha önce söz
etmiştik. Amasra’daki Bizans yönetimi ise Gideros’tan sonra sıranın
kendilerine geleceğini bildikleri için doğal olarak yardım gönderme kararı
almışlardır.
Burada dikkat çekici olan husus, kuşatma esnasında deniz üzerinden
yardıma gelen bu kuvvetleri engelleyebilecek bir Türk donanmasının
olmamasıdır. Belli oluyor ki 1214’te Selçukluların eline geçen Sinop’ta
oluşturulmuş Türk donanması yaklaşık on yıl sonra Hüsameddin Çoban Bey
komutasında Karadeniz ötesinde zaferler kazanıp ülkeler fethetmişken,
1254’te Trabzon Komnenlerinin Sinop’u işgal etmesi sonrasında saf dışı
kalmış ve hatta Süleyman Pervâne’nin Sinop’u geri almasına rağmen bir
daha kendini toparlayamamıştır. Şu da göz önünde bulundurulmalıdır ki
Sinop’ta o günlerde bir Türk donanması olsa bile, Yavlak Arslan’ın yardım
talebinde bulunmamasından veya Sinop’u yöneten Pervâneoğullarıyla
arasının iyi olmamasından dolayı böyle bir yardım gelmemiş olabilir.
Daha önce tahmin ettiğimiz rota üzerinden kaleye ulaşan Türk
kuvvetleri hemen saldırıya geçerek Bizans ve Trabzon birliklerini yenilgiye
uğratır ve onları geri çekilmek suretiyle kaleye kapanmaya zorlar. Kale
civarında vuku bulmuş olan bu çarpışmada düşman kuvvetleri önemli
kayıplar verirler. Bunun ardından kale kuşatılır. Kale savunmacıları surlar
üzerinden mancınık taşları ve çark oku yağdırmaya başlarlar. Buna karşılık
Türkler, kale çevresinde arrâde, frengî ve mağribî türünden olan birkaç çeşit
mancınık dikerek etkili atışlarda bulunurlar. Bu atışlar sırasında kalede
büyük tahribatlar ve çok sayıda can kayıpları meydana gelir. Savaşın
başladığı günden tam bir hafta sonra, yine Pazar gününe denk gelen 11
C. YAKUPOĞLU ve N.
MUSALI
112
Recep 683 / 24 Eylül 1284 tarihinde iki hisardan birisi üzerine kesin bir
saldırı düzenlenir. Kalenin doğu tarafındaki hisar daha alçak bir zemin
üzerinde kurulduğundan, ilk önce burasının fethedildiğini tahmin ediyoruz.
Öncelikle mancınık atışlarının bir sonucu olarak bu hisarın surları birkaç
yerden yıkılır. Türk neft atanlarının devreye girmesiyle beraber hisar ateş
altında kalır. Artık Bizans Devleti’nden yardım gelmeyeceğini anlayan hisar
ehli, gerçek anlamda ateşle su arasında sıkışır. Pek çokları ateşte
yanmaktansa suda boğulmayı tercih ederler. Bir kısmı ise kayıklara ve
gemilere binerek kurtulurlar. Özellikle de Türk birlikleri kadınların ve
çocukların kaçmasına fırsat verirler.
100
Tüm zorluklara rağmen kaleyi
savunmakta ısrar eden ve sona kadar direnen bazı savunmacılar ise saldırıya
geçen Türk askerleri tarafından katledilirler. Çok geçmeden tekbir sesleri
eşliğinde İslâm sancağı hisarın en yüksek yerine dikilir.
İkinci hisara (muhtemelen bu, batı taraftaki hisardır) gelince,
fetihnâmenin günümüze ulaşmış olan metninde buranın fethi tarihi 8 Recep
683 senesi Salı günü olarak ifade edilmektedir. Fakat burada iki tane önemli
çelişki vardır. Evvela, eğer ilk fethedilmiş olan hisar 11 Recep’te alınmışsa,
o zaman ikinci fethedilmiş olan hisarın kronolojik olarak bu tarihten sonraki
günlerde alınmış olması gerekir. Ayrıca aynı fetihnâme içinde 4 ve 11 Recep
tarihlerinin Pazar gününe tekabül ettiği ifade edilmişse, 8 Recep tarihinin de
Perşembe gününe denk gelmesi icap eder. Oysaki metinde Salı gününden söz
ediliyor. Bizce bu çelişki, eseri sonradan istinsah etmiş olan kâtibin
hatasından kaynaklanmıştır. Kanaatimizce, burada Salı gününe denk gelen
20 Recep tarihinden söz edilmiş olmalıdır. Zira Farsça “sekizinci” anlamına
gelen “heştom” kelimesinin yazılışıyla “yirminci” manasını ifade eden
“bistom” sözcüğünün yazılış şekli birbirine benzemektedir. Batı taraftaki
hisar daha sarp bir zemin üzerinde inşa edildiğine ve fetihnâmede belirtildiği
gibi daha müstahkem olduğuna göre doğal olarak oranın fethi ilk kalenin
fethinden biraz daha fazla zaman almalıydı. Eğer 20 Recep 683 senesi Salı
günü tarihini kabullenecek olursak, o zaman ikinci hisarın ve böylece
Gideros’un kesin fethinin miladi takvimle 3 Ekim 1284 tarihinde
gerçekleştiğini belirlemiş oluyoruz.
Nihayetinde fetih tamamlanmış ve Gideros kalesi ile havalisi
Çobanoğulları nezdinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin sınırları içine
100
Yavlak Arslan’ın Gideros’u fethettikten sonra yörede kalan Müslüman olmayan tebaaya
karşı tutumu, Türklerin eskiden beri sürdürdükleri geniş hoşgörü anlayışı ve İslâmiyet’in
getirmiş olduğu kurallar ve tanıdığı haklar çerçevesinde izah edilebilir. Bu konuda yani
Türklerin Anadolu’da gayrimüslim tebaaya karşı müspet ve hoşgörülü tutumları üzerine
çok çarpıcı örnekler verilebilir. Ayrıntılı bilgi ve örnekler için bkz.: Ş. Turan,
Selçuklulardan Bizans’ın Sona Erişine Türkiye – İtalya İlişkileri, s.117-131.