•58•
Evren dışında bir şey olmayabilir ama bırakalım da
bunlara bilim cevap versin. Orta Çağ’da İncil’e da-
yanarak bilime sınırlama getirenleri eleştiren doğal-
cıların, kendi felsefi görüşleriyle bilime sınırlama ge-
tirmeleri şaşırtıcıdır. Bu çok “masum” bir sınırlama
gibi gelebilir, ama tarih boyunca böyle birçok “ma-
sum” sınırlama bilimin ilerlemesine engel olmuştur.
Geçen yüzyılda kendilerini bilimin savunucusu ola-
rak gören mekanik materyalistler bilimin sadece me-
kanik nedenleri incelemesi gerektiği savunuyorlar-
dı. Onlara göre Evren mekanik olduğu için bu “ma-
sum” ve gerçekçi bir varsayımdı, “bilimsel” yakla-
şımdı. Ancak kuantum teorisi mekanik olmayan, se-
beplerin sonuçları mecbur etmediği bir Evren tablo-
su ortaya attı. O dönemler bu bilim savunucuları ku-
antum teorisinin bilimsel olmadığını savundu. Ancak
kuantum mekaniği tüm zamanın en etkili ve önem-
li bilimsel teorileri arasında yerini aldı. Yine kendi-
ni “bilim savunucusu” ilan eden bir takım bilim ada-
mı ve düşünür geçen yüzyılda bilimin Evren’in son-
suzdan beri var olması gerektiğini varsayması gerek-
tiğini savunmuşlardı. Zira Evren’in zamanda başlan-
gıcı olduğu iddiası yaratılışı çağrıştırıyordu ve bilim
böyle bir görüşü savunamazdı. Ancak bu dayatma da
bilimi yavaşlattı, zira bilimsel veriler Evren’in büyük
bir “patlama” ile sınırlı bir zaman önce ortaya çıktığı-
na işaret ettiğinde, bilim savunucuları bu bilimsel te-
•59•
oriye de savaş açtılar. “Nature” gibi saygın bir dergi-
de bile, Evren’in zamanda başlangıcı olduğunu iddia
eden “Büyük Patlama” teorisine “felsefi olarak kabul
edilemez” olduğu gerekçesi ile saldırılar geldi
7
. An-
cak “Büyük Patlama” teorisi tüm bu saldırılara rağ-
men kozmolojinin en çok kabul gören teorisi oldu.
Tüm bu örneklerden çıkarmamız gereken sonuç, bi-
lime herhangi bir felsefi görüş yüklemenin, bu görüş
ne kadar “sezgisel” ya da “masum” olursa olsun yan-
lış olacağıdır. Bilimi başarılı kılan şey deneysel ol-
ması ve gerçeğin peşinden özgürce koşmasıdır. Bilim
gerçeğe özellikler, koşullar atfetmez. Gerçek, zaman-
la yüzünü gösterecektir. Doğa dışında bir gerçek var-
sa ve bu bir şekilde deneysel verilerimize girebilirse,
belki bir gün bilim bu gerçeği de bulacaktır.
Bilim ve Doğalcılık arasındaki gizli çatışma
İlk bakışta bilim ve doğalcılık oldukça uyumlu gö-
zükmektedirler. Hatta doğalcılar kendilerini bilimin
tek savunucusu olarak tanıtmaktadırlar. Ancak bu
görüntü detaylara indiğimiz zaman bozulmaya baş-
lar, hatta doğalcılığın bilimle çeşitli açılardan çe-
liştiği ortaya çıkar. Burada bu gizli çatışmanın baş
gösterdiği beş noktaya göz atacağız.
7 Bakınız: John Maddox, “Down with the Big Bang.” Nature,
340, 1989, s. 425.
•60•
Bilim ve doğalcılık arasındaki çatışmanın teme-
linde “tümevarım problemi” olarak bilinen felsefi
problem yatmaktadır. Doğalcılar, bilginin deneysel
yollardan elde edildiğini savunurlar (Oysa bu iddia
da bilimsel bir iddia değildir, zira iddianın kendisi-
ni de deneysel teste tabi tutmak mümkün değildir).
Doğalcılar bunun dışında matematiksel ve mantık-
sal önermeleri de kabul ederler, ancak genel olarak
onların bilgi üretmediklerini savunurlar. Bilimin te-
mel yöntemi tümevarımdır. Tümevarım sonlu sayı-
da gözlem önermesinden, genel bir prensip çıkarma
işlemidir. Mesela yaptığımız gözlemlerde iki ters
yüklü parçacığın birbirini çektiğini defalarca göz-
lemledikten sonra, “Ters yüklü parçacıklar birbirini
her zaman çeker” genel ilkesini çıkarımlarız. İşte bu
işlem tümevarımdır. Bilim tümevarımla çalışır. Do-
layısı ile tümevarım metodunun güvenirliği, bilimin
güvenilirliğine eştir. Peki, ama tümevarım işlemi ne
kadar güvenilirdir? Yanlış genellemeleri bir kena-
ra bıraktığımızı farz etsek de genel olarak tümeva-
rım işlemi güvenilir midir? İşte bu soru doğalcı dün-
ya görüşünde sorulduğunda ciddi problemler yara-
tır. Tümevarıma güvenmemiz için, Evren’in değiş-
mediğini, fizik yasalarının hep aynı olduğunu var-
saymamız gerekir. Aksi halde yarın ters yüklü par-
çacıkların birbirini çektiği iddiasının doğru olup ol-
mayacağı belirsiz olur. Tüm bilimsel teoriler kuş-
•61•
ku altında kalır. Dolayısı ile tümevarıma güvene-
ceksek, evrensel yasaların değişmediğini varsay-
mamız gerekmektedir. Peki, evrensel yasaların de-
ğişmediğini nereden biliyoruz? İşte problem bura-
da başlamaktadır, zira doğalcıların bu soruya ver-
diği cevap da tümevarıma dayanmaktadır. Şöyle ki,
onlara göre Evren yasalarının bugüne kadar değiş-
memesi yine değişmeyeceğini gösterir. İyi ama bu
cevap bizi döngüsel mantığa sokar, zira tümeva-
rım kullanımını tümevarımla gerekçelendirmemiz
mümkün değildir. Bu “İncil’in Tanrı sözü olduğu-
nu nereden biliyorsun?” sorusuna “Çünkü İncil’de
yazıyor.” cevabını vermekten farksızdır. Bazıları bu
noktada bilimin yönteminin tümevarım değil yan-
lışlama olduğunu söyleyecektir. Bu iddiaya göre bi-
lim önce hipotezler üretir, daha sonra bu hipotez-
leri deneysel olarak teste tabi tutar. Testi geçeme-
yen hipotezler elenir, geçenlere ise güvenimiz artar.
Ancak bu yaklaşım problemi çözmez, zira bu sefer
de “Yanlışlanan bir teorinin yarın doğru olmayaca-
ğını nereden biliyoruz?” sorusu karşımıza çıkacak-
tır. Hatta testi geçen teorinin, yarın aynı testte başa-
rısız olmayacağını nereden biliyoruz sorusu ortaya
çıkacaktır. Yanlışlamanın başarılı olduğunu varsay-
mak için Evren yasalarının değişmezliğini varsay-
mamız gerekmektedir, aksi takdirde yukarıdaki so-
rulara olumlu cevap veremeyiz. Ancak yukarıda da
Dostları ilə paylaş: |