194
İnsan ve Toplum
kadarıyla bu durumda yazarın hem Osmanlı hem de İran
arşivlerinin daha çok askeri
olaylar, sınır müzakereleri, tüccar vs. kişilerin şahsi başvuruları ve iki ülke arasında dip-
lomatik yazışmaları konu aldığını (s.19) düşünmesi etkili olmuştur. Yazarın İran arşiv-
lerine ulaşmayı başaramadığını belirtmesi ama buna rağmen İran arşivinin Osmanlı
arşivlerine göre daha sınırlı belgeye sahip olduğu izlenimini taşıdığını yazması (s.19)
ayrıca tartışmalı bir konudur. İster siyasi ister iktisadi isterse de sosyal tarih alanında
çalışıyor olsunlar araştırmacıların belge sayısının azlığına rağmen alternatif belgeler
(yerel arşivler, özel arşivler, edebi çalışmalar vb.) kullanabilmeleri gerekir. Ayrıca arşiv-
lerde mevcut belgelerin müelliflerinin onları kaleme almaktan amacı
ne olursa olsun
araştırmacılar bu tarz dokümanları farklı okumalara tabi tutmak ve onları başka boyut-
larıyla kullanılabilir hale getirmek durumundadırlar. Diğer yandan gerek Tahran’daki
Milli Arşiv ve Meclis Arşivi gerekse de İran’ın farklı şehirlerindeki arşivler araştırmacılar
için kayda değer miktar ve nitelikte belge barındırmaktadır.
Kaynak konusundaki bu handikabına rağmen Emperyalist Çağda Modernleşme Osmanlı/
Türkiye ve İran tarihlerinin kritik bir dönemini modernleşme gibi hem teorik hem de
pratik boyutlarıyla hala tartışma konusu olan bir olgu üzerinden karşılaştırması hem
alandan araştırmacılara hem de genel okura ufuk açıcı değerlendirmeler kazandırmak-
tadır. Yazar modernleşmeyi Batı dışı toplumların Batı modernliğiyle karşılaşmasının
sonucu olarak ‘ona benzemek, onun gibi olmak veya ona dönüşmek refleksi’ (s.29)
şeklinde tanımlamaktadır. Bu anlamda ‘moderne göre tarihin neresinde durulduğu
önemli olduğu kadar onunla [kurulan] ilişki biçimi temel belirleyicidir’ (s. 321). Yazarın
kitaptaki temel tezi ‘özellikle 1950’lere kadar Türk ve İran
modernleşmelerinin büyük
çapta paralellik gösterdiği ve Türk modernleşmesinin İran modernleşme adımlarının
şekil ve içeriğine tesir ettiği[dir] (s. 324). Yani, modern olana göre, tarihte ‘durduğu yer
açısından Türkiye İran’dan daha önde konumlandığı gibi onun modern olanla kurduğu
ilişki de tarihsel düzlemde modernliğe İran’ınkinden daha yakın olmaktadır.. Metin bu
tezini kanıtlamak amacıyla gerek 19. Yüzyıl reformları ve Batıyla kurulan ilişki gerekse
de 20.yüzyılın başlarında meydana gelen anayasal devrimler
ve müteakip gelişmeler
her iki ülkenin de tarihlerinde bıraktığı belirgin izleri incelemektedir. Kitabın okura
bu iki ülkenin deneyimlerini karşılaştırmalı olarak sunması hem her örneğim kendi
içerişimde daha yakından analiz edilmesine hem de iki örneğin birbiriyle mukayeseli
olarak düşünülmesine imkan sağlamaktadır. Örneğin Anayasacılık hakkında benzer
tartışmaların iki ülkede nasıl farklı içerikler kazandığının gösterilmesi karşılaştırmalı
bakış açısına zenginlik katmaktaysa da kitabın temel yaklaşımında etkileşimden ziyade
Türkiye’den İran’a seyreden etki vurgulanmaktadır. Osmanlı/Türkiye’deki tartışmaların
özellikle İran’daki Azeri entelektüeller ve devlet adamları tarafından yakından takip
edildiği bilinmektedir. Ne var ki, tek taraflı etkileşimin derecesi ihtiyatla değerlendiril-
melidir. Örneğin, kitapta incelenen dönemin son safhalarına dair yaptığı değerlendir-
mede Metin’in “Atatürk ve Rıza Şah’ı aynı ölçekte değerlendirmek mümkün değildir.
Bunun yerine Rıza Şah’ın Atatürk’ü izlemeye çalıştığı veya taklit ettiği söylenebilir”
(s.319) şeklindeki ifadeleri ancak İran’ın kendi içerisindeki denge unsurlarını
ve top-
195
Değerlendirme / Review
lumsal yapıyı göz ardı edilerek savunulabilir. Bu tespitini güçlendirmek üzere yazar
Rıza Şah’ın 1934 yılında Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaretin ardından İran’da
muhtelif yasakların yanı sıra kadınların geleneksel örtünme şekline getirdiği kısıtlama-
ları kaydetmektedir (s.304). Birçok kaynakta belirtilen bu noktayı değerlendirirken bu
yasağın ziyaretten bir sene sonra geldiği ve bunun yalnızca Rıza Şah’ın doğru zamanı
bekleme siyasetiyle açıklanamayacağı göz ardı edilmemelidir. Zira, olayların gelişimine
bakıldığında hem 1934 öncesinde hem de sonrasında gerek bizzat Rıza Şah’ın gerekse
de diğer yönetici elit ve aydınların bu yasak konusunda zihinlerinin çok net olmadığı
görülmektedir.
Kitapta, Türkiye ve İran örnekleri arasında modern olana göre konum ve onunla kuru-
lan ilişki biçimi üzerinden kurgulanan bu hiyerarşik ilişki yazarın
söz konusu dönemdeki
İran toplumunu yetersizlikler ve yokluklar üzerinden değerlendirmesi (s.319) ve hatta
toplumun ‘ilkel güdüleri` (s.297) olduğu yolundaki değerlendirmesiyle yakından bağ-
lantılıdır. Temel bakış açısıyla ilgili işaret edilmesi gereken diğer bir konu da Metin’in
özellikle erken Atatürk ve Rıza Şah dönemlerinde kaydedilen reformlarla geniş halk kit-
leleri arasında kurduğu ilişkidir. Yazarın anlatısına göre siyasi elitler reformları tepeden
topluma enjekte etmişler madunlar da edilgen bir surette bu reformların muhatabı
olmuşlardır. Bu noktada yazar Atatürk inkılapları diye adlandırmayı tercih ettiği ve
“Batılılaşma projesi” olarak nitelediği (s.187) süreci ‘Türk toplumunun ve zihniyetinin
ürettiği[ni]” belirtmesine (s.188) rağmen ‘toplumun’ süreçteki
rolü üzerinde yeterince
durmamıştır. Tepeden inmeci bakış açısı yazarın Rıza Şah İran’ına dair yaptığı değerlen-
dirmelerde daha net görülür. Rıza Şah’ın ‘toplumla temas kanalları da kapalı olmuştur’
şeklindeki değerlendirme ise (s.319) bu bakış açısının kaçınılmaz bir sonucu olmuştur.
Ancak, böyle bir değerlendirme yapmak için İran’daki farklı iktidar birimlerini ve bun-
ların toplumla olan bağlarını görmezden gelmekle kalmayıp hem merkezi otorite hem
de mahalli mercilerle halk arasında sürekli bir pazarlık, ihtilaf ve iletişim kanalı görevi
görmüş olan binlerce dilekçeyi hesaba katmamak gerekir.
Sonra olaraksa, Metin’in
Atatürk’ün geride bıraktığı mirasın ve hatıranın kıymetinden dolayı bugün hala tartışı-
lıyor olmasına rağmen Rıza Şah’ın unutulup gitmiş olduğu (s.320) şeklindeki değerlen-
dirmesi kuşkusuz günümüz İran’ının geçmişini ve sorunlarını anlama konusunda erken
Pehlevi döneminin sürekli tartışılıyor olmasını hesaba katmadan yapılmış olmalıdır.
Emperyalist Çağda Modernleşme İran’ın akademik bir ilgi konusu olarak yükselişte oldu-
ğu bu dönemde ele aldığı konular, sunduğu tezler ve bakış açısıyla yeni tartışmalar
açarak alana önemli katkılar sunabilecek bir çalışmadır. Bir çalışmanın okura sunduğu
bilgi ve yorumlar kadar yeni tartışmalara zemin hazırlamasının da önemli olduğu düşü-
nülürse Metin’in çalışmasının değeri daha da artacaktır.