Batı Dünyasının Çifte Standartlı Yaklaşımlarına Bir Örnek: "Ermenilerin Tehciri ve Bulgaristan Türkleri Kıyaslaması"
185
yüzyıldan itibaren (ilk olarak 1385), Anadolu'nun muhtelif
yerlerinden, Akhisar, Saruhanlı, Manisa ve
Ege'nin diğer ilçelerinden, Konya, Konya Karaman ve Ankara'dan pekçok yörük aşiretlerini alıp bu
yörelere ve Balkanlara iskan ederler.
4
Osmanlı yönetimi altına girdikten sonra Rumeli'nin İstanbul'a en yakın bölgesi olmasından dolayı
"güzide bir vatan toprağı" olarak işlem gören Bulgaristan, Filibe başta olmak üzere Vidin, Rusçuk,
Ziştovi, Silistre ve Niğbolu gibi şehirleriyle İmparatorluğun önemli merkezlerini oluşturmuştur. Burada
Türklerin fetih sonrasındaki ilk uygulaması, fetih öncesinde derebeylerin elinde parçalanan toprakların
birleştirilmesi ve "devlet malı" haline getirilmesidir. Böylelikle toprağı işleyen köylüler sürekli bir kiracı
konumuna getirilmiş ve artık köylü, bu kiraya ait belli
birkaç vergiyi ödedikten sonra, hiçbir şekilde
angarya ile yükümlü tutulmamıştır. Bulgar halkı, uzun zamandan beri unutulmuş bir rahatlığın tadına
kavuşmuştur.
Osmanlı idaresi altında hem bakır, kurşun, altın, demir gibi madenlerin işlenişi gelişmiş,
hem de saray, köprü, han, kervansaray, imaret, çeşme, su kemeri, sebil, cami, mescid, tekke, mektep,
medrese, hamam, kaplıca, ılıca, bedesten, dershane, hastahane, kütüphane ve saat kulesi olarak 3.500
civarında eser ortaya konmuştur. Dini eserler bir tarafa bırakıldığında bile, Bulgaristan'da 273 mektep,
142 medrese, 116 han, 113 hamam, 24 köprü, 75 çeşme ve 16 kervansaray yapılmıştır.
5
Bu
çerçevede
örneğin, Bulgar dilini Türkçe kelimelerle ve Türkçe yer adları dışında düşünmek neredeyse mümkün
değildir. Yani Bulgaristan’ın her yerinde ve her şeyinde, şehirlerinde, köylerinde, köprülerinde,
dağlarında vs. Türklüğe ve geçmişe ait bir çok izler vardır. Örneğin, İstanbul’daki Galata Varna’daki bir
Türk mahallesinin adıdır. Kırcali Bulgaristan’ın en önemli şehirlerinden birinin adıdır ve bu ismini bu
şehrin kurucusu Kırca Ali’den alır. Yine Hisar, Korinobat’ın güneyinde orman
içinde bulunan bir kalenin
adıdır. Lala Şahin Paşa köprüsü Filibe’nin en eski ve meşhur köprüsüdür. Tuzla, Balçık’ın 6 km.
doğusunda çamur banyolarına verilen addır.
6
Bu huzurlu ortamda XVIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra bozulma ve XIX. yüzyıldan itibaren
de geri dönüş başlar. Bu tarihler Bulgar milliyetçiliğinin doğduğu yıllardır. Milliyetçiliğin doğuşunun 3
nedeni, a) Fener Patrikhanesinin Bulgarları kendi kültür politikaları içinde eritmeye çalışmaları b) ortakçı
şeklinde tarım kesiminde yer alıp sanayi ve uluslararası ticaretle uğraşan Bulgarların sayısının artışıyla
ekonomik ve sosyal bakımdan etkin bir konuma ulaşmaları c) askeri ve idari açıdan zayıflaması, eşkıya
hareketlerinin çoğalması, yerel yöneticilerin başına buyruk hareketleri sebebiyle Türk yönetimi altında
yaşamanın çekiciliğini kaybetmesidir. Bu konudaki ilk hareket, bir Bulgar papazı olan Paisiy
Hilendarski'den gelir. 1762'de kaleme aldığı "..Slav Bulgar Tarihi" adlı eserinde Bulgarlara çağrıda
bulunmaktadır: "Ben öyle şaşkın Bulgarlar tanırım ki kendi soylarını bilmezler ve tanımazlar. Ancak
Rumca okuyup yazarlar ve kendilerine Bulgar denmesinden utanırlar. Acaba niçin? Ey akılsız, sana
Bulgar denmesinden niçin utanıyorsun? Niçin Bulgar gisbi düşünüp, Bulgar gibi yaşamıyorsun?..".
1841 yılında fazla vergi alınması nedeniyle (toprak saray ile yakın ilişkiler içinde bulunanların
eline geçmiş ve alınan verginin ne kadar olacağı toprak ağasının insiyatifine kalmıştır). Zengin
Bulgarların köylüleri de yanlarına alarak yaptıkları Niş ayaklanması (İstanbul
yolunun kesilip,
değirmenlerin ele geçirilip, yakalanan Türklerin öldürülmesi ve başarısızlıkla sonuçlanmasıyla) ilk
ayaklanmadır. Bu dönemde Ruslar, Bulgarları Panslavist düşüncelerle yetiştirebilmek ve Osmanlı
Devleti'nden koparmak için, Bulgaristan'da birçok yerleşim alanlarında konsolosluklar açma kararı
almıştır. Ama Niş ayaklanması Midhat Paşa'nın Niş Valiliğine atanması ve bir dizi projeyle, halkın da
destekleriyle yatıştırılınca ve hatta Bulgarların bile takdirlerini alınca Panslavistler bundan memnun
kalmamışlardır. Bu sefer devrede Bulgar kiliseleri vardır. 1856 Islahat Fermanından sonra, Rum
Patrikhanesi'nin yüksek aidatları karşısında kendi Bulgar papazlarının görev almalarını istemişlerdir.
Hatta Ortodoks mezhebinden Katolik mezhebine geçmişlerdir (1860). Ortodoks
Ruslar bu duruma çok
4
Ahmed Cevad,
Balkanlarda Akan Kan, Yayına Haz. Şevket Gürel, Şamil Yayınevi, İstanbul, tarihsiz, ss. 226-236.
5
Mahir Aydın,
Osmanlı Eyaletinden Üçüncü Bulgar Çarlığına, Kitabevi Yay., İstanbul, 1996, ss.13-16.
6
Mehmet Çavuş, “Bulgaristan’da Türkçe Yer ve Yerleşim Adları”,
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Sayı: 67, 1990,
ss.165-179.
Recep Yıldız
186
kızmışlar, Bağımsız Bulgar Kilisesi'nin kurulmasını Türklerden istemişlerdir ve 1870'te de kurulmuştur.
Bu kuruluşa izin veren Eksarhlık Beratı, Kilisenin dini sorumluluk alanlarını bildirmek suretiyle, aynı
zamanda ileride kurulacak Bulgaristan Devleti'nin dini bakımdan sınırlarını da çizmiştir.
Artık Ruslar her fırsatı değerlendirecekler, komitacılık faaliyetlerini destekleyeceklerdir. Örneğin,
2 Mayıs 1876'da Edirne'nin Filibe sancağının Tatarpazarcığı kazasının Avdatalan köyünde Bulgar
komitacılar ayaklanmışlar, hem Osmanlı yönetimine hem de Türk ahalinin varlığına karşı olduklarını
ortaya koyarak ele geçirdikleri Türkleri öldürmüşlerdir. Bu bir sivil savaştır. Geçici bir Bulgar hükümeti
bile kurmuşlardır. Ancak bu ayaklanma da başarısız kalmıştır. Ruslar şimdi daha da kızmışlar ve 10
Mayıs'ta Odesa'da yayınlanan Rus gazetelerinde Bulgarların katliama uğradıklarını yazmışlardır. Kırım
Savaşı sonrasında Avrupa kamuoyunda oluşan Osmanlı lehindeki kanaatlerin kırılması için de "hilal-haç
mücadelesi" haline getirme planlanır. Amerikan Koleji
Bulgarca öğretmeni, Bulgar ayaklanmasını
Türklerin Bulgaristan'da 400 bin Bulgarı öldürüp, 100 köyün yakıldığını söylediği yazıyı Dail News
Gazetesinde yayınlatınca (23 Haziran 1876), Müslümanlar Hıristiyanları öldürüyor şekline de dönüşünce
Avrupa kamuoyu da değişmeye başlar. Artık Bulgaristan İngilizlerin de ilgi alanına girmiştir, hatta
Bulgarların koruyucusu Ruslardan çok İngilizlerdir. Muhalefet de bu konuda hükümeti sıkıştırınca İngiliz
Hükümeti "Bulgar Kırımı"nı kabul etmiştir. İngiltere, Almanya, Avusturya, Rusya, İtalya ve Osmanlı
İmparatorluğu'nun katıldıkları İstanbul Konferansı sonunda (15 Ocak 1877), Bulgaristan Doğu ve Batı
olarak iki eyalete ayrılacak, bu eyaletler özerk olacak, Türklerin elinden silahlar toplanacak, Bulgar
ahaliye tazminat ödenecek şeklinde kararlar alınınca (Osmanlı imzalasa elden
Bulgaristan gidecek,
imzalamasa mutlaka bir savaş çıkacak) savaşı göze alarak reddeder. Sonucu ise 24 Nisan 1877'de
başlayan Osmanlı-Rus Savaşı'dır.
Savaş boyunca Türk nüfus yüzyıllarca yaşadıkları vatanlarından ölerek veya göç ederek
terkederler. Savaşı sona erdiren ise Ayastefanos Antlaşması’nın (3 Mart 1878) imzalanmasıdır. Ama
bundan rahatsız olan 1856 Paris Antlaşmasında imzası olan devletler, Berlin'de (13 Temmuz 1878)
Ayastefanos Antlaşmasını tekrar masaya yatırıp Bulgaristan'ı kendi çıkarları doğrultusunda küçülterek
Rusya'nın emellerine ulaşmasının yollarını (Ege Denizi ile Bulgaristan'ın sınırlarının kesilmesi gibi)
önlerler. Fakat 93 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması (1878) ile Osmanlı
İmparatorluğu’nun Tuna Vilayeti üzerinde nüfusun yarıdan fazlası Türk olan bir Bulgaristan Devleti
kurulur.
∗
7
1908’e gelinip Osmanlı, İkinci Meşrutiyet'i ilan edince Bulgaristan da krallığını ilan eder ve
1909 yılında İstanbul’da Bulgar krallığı ile Osmanlı hükümeti arasında protokol imzalanarak bağımsızlık
tanınır.
Bu iktidar on yıl devam eder ve 1919 yılında Bulgar Halk Çiftçi Birliği (Partisi) iktidar olur.
Köylü partisi olarak da bilinen bu parti 4 yıl
iktidarda bulunduktan sonra, 1923 seçimlerinde oy patlaması
yapar ve oyların %52’sini alır. Çünkü bu dört yıllık dönemde toprak reformlarını uygulamaya koyar. Parti
∗
Bulgaristan’ın bağımsızlık öncesi ve sonrası arasında köprü olan, 1870-1921 yılları içinde halkının yaşantısını dile getiren ve
Bulgarların nezdinde ‘Ulusal Şair’ unvanına sahip olan İvan Vazov, Bulgaristan Devleti’nin kurulması için çok çalışmış ve
halkını Osmanlı Devleti’ne karşı örgütlemiş bir kişidir. Bağımsızlık savaşı kahramanlarını düşlediği ve canlandırabilme
gayretine giriştiği ‘Unutulmuşun Destanı’ adlı destanı ile; Osmanlı döneminde Bulgarların ileri gelenlerinin portrelerini
çizmeye gayret ettiği ‘Amcalar’ (1895) adlı öyküsüyle, azınlıkta olan ve esasen mutlu olan halkını isyana hazırlamış ve biz
şuurunu kazandırmaya çalışmıştır. Bunu da başarmış ve ‘Boyunduruk Altında’ adlı romanı ile de Bulgarların Osmanlılar ile
mücadelesini dile getirmiştir. Bağımsızlıktan sonra yetişen yazarlar bu kahramanlık konularından daha ziyade içinde
yaşadıkları toplumun olumsuz yönlerini eleştirel gözle kaleme almaya çalışmışlardır. (
Ana Britannica, Bulgar Edebiyatı mad.)
Ayrıca Bulgaristan Devletinin kuruluşuyla birlikte Türk nüfusu, nüfusun içinde yine yoğun bir şekilde yer alır. Bir Bulgar-Türk
değiştokuşu da yapılmadığından Türkler, artık, Bulgar yönetimi altında ve azınlık olarak yaşayacaklardır
. Ancak ifade etmek
gerekir ki bu dönemde şiddetli bir Türk düşmanlığı vardır. Örnek olarak dönemin milli marşını göstermek yeterli olacaktır.
Marşları “Şumi Mariça” (Kanlı Meriç) “İstanbul bizimdir” diye başlayarak açıktan memleketimiz topraklarına göz dikilmekte,
“Düşmanın vahşi sürüleri” diyerek de Türk ordu ve milletini tahkir etmektedir. (Yaşar Çalışkan, M.Lütfi İkiz, “1876 Bulgar
İhtilaline ait Tahkikat Evrakı”,
Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı: 67, 1990,
s.75; Bilal N. Şimşir,
Bulgaristan
Türkleri, Bilgi Yay., İstanbul, 1986, s.10. )
7
Mahir Aydın,
Osmanlı Eyaletinden Üçüncü Bulgar Çarlığına, Kitabevi Yay., İstanbul, 1996, ss.13-129.