17
Yabancı eline düştü sarayın,
Karardı, silindi yıldızın, ayın.
Şair sık sık hayale dalıyor, Cengiz’i, Batu’yu, Timur’u arzuluyor; uzaktan
nazlı Tatar kızlarıyla ordu halinde, nizamla gelen atlıları görüyor, fakat bu atlılar
bir türlü gelip çıkamıyorlar. O zaman ‘Gelsinler, kabrimin etrafına dolansınlar’
diyor:
Siz o zaman yiğitlere söyleyin,
Mezarımı dolansınlar, bakarım!
O kızları ben bekledim, ben sevdim,
Dolansınlar, belki birden kalkarım.
Geliyorlar adlı şiirinde bu hisler sonsuz bir heyecanla tasvir ediliyor. Adam
bu şiiri okurken neredeyse atların ayak seslerini, kişnertisini, yiğitlerin narasını
işitiyormuş gibi oluyor:
Tarihe, gölgeye kişniyor atlar,
Nalından kıvılcım çiliyor atlar.
Bu gün gelecekler, yoksa ki yarın,
Yolda işleri var belki onların?
Onlar gelene dek atın belinde,
Ben ölüp giderim tavşan yılında.
Onları izledim gün batana dek,
Onları gözledim tan atana dek.
Dostlar, beni gömün yolun altına,
Nerde ki, su verir yiğit, atına.
Kabrimin üstünde dursunlar bir az,
Çevremde atları yorsunlar bir az.
Onun şiirlerinde Türk-Tatar halklarının, Çerkezlerin timsalinde milli talihi
bizimle bir olan müslüman Kafkas halklarının birliği vurgulanıyor. (O, Araplara,
Farslara sempati beslemiyor ve şunu saklamıyor). Çobanzade bu birlik uğruna
ölmeye bile hazırdır:
Bu sözlerim çok açık,
Anlar onu balacık,
Yakınıyım herkesin,
Türk’ün, Tatar, Çerkes’in.
Türk’ün, Tatar, Çerkes’in.
Kederli halk, büyük halk!
Ciğerleri körük halk!
18
Sizden doğdum, sizdenim,
Tarlanızda bir denim.
Tarlanızda bir denim!
Kaygı, sevinç toyumda,
Yalancı yok soyumda,
Buyursanız ölürüm,
Bir yiğitçe ölümle,
Bir yiğitçe ölümle!...
Bekir Çobanzade Türk-Altay dünyasına tek bir yurt gibi bakıyor. Bir çok
şiirinde Kırım’la beraber Kaşgar, Maçin, Divin ve Budin (Macaristanda şehir ve
ova) sözleri de geçiyor:
Bir ben kaldım yolsuz, hasret içinde,
Ben Budin’de, kardeşlerim Maçin’de...
Hislerimi Kaşgarlara saçarım,
Yüreğimi her insana açarım...
Eski Tokay meyi, Tatar’ın şiiri,
Divin’den Kaşgar’a geçmeli emri!
Keşke ben bağırsam, sonra kirisem,
Kırım’da, hem Kaşgar’da
‘Yurdum’ deyip yürüsem.
Bekir Çobanzade sanatında dikkati çeken diğer bir motif ölümdür.Bu söz
onun 73 şiirinde 36 defa geçiyor. Tatarların ünlü Kaytarma oyun havasından
bahseden şiirinde şair ölümü bu hava ile özdeşleştiriyor:
Ölüm, atam, anam, kardeşim, sorma,
Bel bele güleşir, oynar kaytarma...
Çal, ölüm, öp, ölüm, oyna, hiç durma,
Bana sen gereksin, bir de kaytarma...
Ölümle dans etsem, üstüme varma,
Gösterim Tatar’a gerçek kaytarma...
Mahşerde siz beni hiç kaldırmayın,
Yanımda surları hiç çaldırmayın.
Ölümü bulurum, rahatsız olma,
Bana ölüm gerek, bir de kaytarma.
19
Bekir Çobanzade ölümleri de tasnife tabi tutuyor, onun nazarında sıradan
ölüm değil, ille ‘yahşı ölüm’ makbûldür:
Hak katında yurda şifa dileyin,
Kendinize yahşı ölüm isteyin!( Ezan Sesi).
Çok olmuş dünyaya gelen ve giden,
Çoğu Azrail’den korkmamış elbet.
Bir yahşı ölümdür eri er eden,
Bir açlık, bir ölüm, bir de muhabbet.( Student).
Şairin bazı şiirleri mizahi üsluptadır. Ayyaş, Gölgede Yatana, Su Anası,
Kalpak Mahracı, Şehir Uşağı, Mezad-I, Mezad-II şiirlerinde Tatarların olumsuz
yönlerini hiciv yoluyla eleştiriyor.Onun Tesadüf (Rast Gele) şiirinde ise ince
humor hissi seziliyor. Şair burada atideki facialı talihini de sezmiş gibidir:
Korkarım bir sabah düğüne gitsem,
Durup ziyafette yiğitlik etsem,
Bir kurşun mıhlaya enseye gâvur,
Tesadüf, tullaya hendeğe gâvur.
Çobanzade’nin şiirlerinde türkü ve şarkı motifi de bir hayli kabarıktır. Bu
sözler (Tatarcada cır, yır) şairin şiirlerinde 41 defa geçiyor.Bunlar Tatar’ın yol ve
ömür yoldaşıdır.Onun sevinci de, gamı da onlardadır.
Bunların dışında şairin şiirlerinde aşk, hasret, umut, baht, talih ve sair
motifler de gözlemlenmektedir. Tandu adlı biricik folklorik manzumesinde ise
Tatarların yiğitliklerinden bahsediliyor.
Bekir Çobanzade Öz Özüme adlı şiirinde asıl Tatar’ın, gerçek Türk’ün nasıl
olması gerektiğini göstermiş, onun bedii portresini yaratmıştı.Bu tabii ki, edebi,
hayali, bir suretti. Hayatta ise o suretin prototipi Bekir Çobanzade’nin kendisiydi:
En çetin bir zamanda,
Baş omuzda kalanda,
Yurt için ant içmesen,
Ömründen vazgeçmesen,
Mescide ayak atma,
Kur’an’a el uzatma!
Yoksa kuvvet tapamaz,
Tatar saray yapamaz,
Onda böyük sehv olur,
Adı sanı mahv olur,
Sen kalırsın gurbette,
Ebedi bir lanette...
2011 yılının sonunda Çobanzade’nin Seçilmiş Şiirleri [13] kitabını
Azerbaycan okuruna sunmakla bu büyük bilim adamının aynı zamanda zarif ve
ince duygulu bir şair olduğunu göstermek istemiş, hikâyelerinin de bir gün mutlaka
çevrileceğini, o zaman Çobanzade’nin karşımızda bütün azametiyle duracağını
20
yazmıştık. Kitap çıkar çıkmaz bütün dostlar ve meslektaşlar bu boşluğu en kısa
sürede doldurmamı rica ettiler ve ben Çobanzade’nin hikâyelerini de çevirdim.
Ancak bunların hacmi normal bir kitap teşkil etmekten uzaktı.Bundan ötürü onun
edebi düşüncelerini, bir kaç makalesini de tercüme ettim, fakat hacim gene de
azdı.Bir arkadaşım bunları şiirlerle birlikte Seçilmiş Bedii Eserleri adıyla [14]
yayınlamayı tavsiye etti.
Bu kitapta Bekir Çobanzade’nin gençlik yıllarında yazdığı 6 hikâyesi yer
alıyor. Muhtemelen edip sonralar coşkun ilmî faaliyetle meşgul olduğu için çok az
şiir yazmış, hikâye yazmaya ise zaman bulamamıştır. İlk kalem tecrübeleri
olmasına rağmen hikâyeleri konu ve işleniş bakımından çok olgun
eserlerdir.Edibin olaya geçmeden önce epigraf anlamında uzun bir giriş vermesi bu
hikâyelerin zahiri özelliğidir.Dikkatli okur buradan yola çıkarak çok hazin bir
olayla karşılaşacağını anlıyor.Hikâyelerin ikinci özelliği onların içeriğine aittir.Tür
bakımından küçük hikâyeye yakın olan bu eserler bir miktar sert, hatta amansız
şekilde kaleme alınmıştır.Bu da yazarın, önüne koyduğu amaca ilişkindir.
İki Derviş adlı hikâye dinî konudadır.Takva sahibi bir müminin iki
oğlundan biri ticarete atılıyor, diğeri ise nefsini yenmek için zahitliği
seçiyor.Zahitliği seçen yıllar sonra şehre kardeşinin yanına geliyor.Onun
dürüstlüğünü görünce ticaret alanında şeytanı ve nefsi yenmenin daha zor
olduğunu anlıyor, zahitlikten vaz geçerek kardeşinin yanında çırak oluyor.
Boşveren Celil hikâyesinde edibin ‘ Eski Kırımlı’ diye tabir ettiği Celil
ağanın karakteri işlenmiştir. Sigara tiryakisi olan ve çok az konuşan Celil ağa,
Birinci Dünya savaşında askere alınarak cepheye gönderiliyor. Burada büyük
yiğitlikler gösteriyor, madalyalara, hatta Mukaddes Georgi nişanına layık
görülüyor.Cephe gazetelerinde resimleri ve kahramanlığı hakkında yazılar
çıkıyor.Celil ağa bütün nişanlarını, madalyalarını tütünle değiştiriyor, sonunda esir
düşerek gelip Macaristan’a çıkıyor.Müellif, bir dostunun ricası üzerine ‘hiç bir dil
bilmeyen, daima sigara içen’ bu adamı ziyaret ediyor. Celil ağa yazara Kırım’dan
haber alıp almadığını soruyor. Aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:
“–Alıyoruz, Celil ağa.Kırım’da karışıklık var. Tatarlar hanlık istiyorlarmış.
Kırım’a varsan, savaşır mısınız?’ dedim.
Celil ağa:
‘–Savaşıp gene madalya mı alacağız? Bize yetti, artık siz savaşın’ dedi.
‘–Madalya, nişan yok, savaşırsak Kırım’ı, bütün Kırım’ı alacağız, Celil
ağa!’
Celil ağa çubuğunun dumanını savurmadan bir parça düşündü:
‘–Evet, savaşırız. Kırım’ı alacak olsak, çubuğumu bile bırakırım, kardeşim!’
dedi. Bir de kahkaha attı.Belki yıllardan beri ilk defa gülüyordu.
Benim, Celil ağanın sözüne büyük güvencim var. Celil ağa söz verdikten
sonra Kırım’ı yalancı tanla (seherle) gerçek tan (şafak) arasında alırız.”
Harmanda Bir Şair adlı hikâyede memleketinde medreseyi bitirip İstanbul’a
okumaya giden, fakat yoksulluk yüzünden Kırım’a geri dönen Abdülaziz mollanın
Dostları ilə paylaş: |