8
Kinikler, Sokrates’ten farklı olarak, hazdan çok daha fazla kaçınırlar ve erdemli bir
hayatla erişilebilecek olunan mutluluğa, yaşamı sadeleştirerek erişmeye çalışırlardı.
Onlara göre erdem, doğaya uygun bir yaşamla elde edilen pratik bilgidir ve bu yönüyle
erdem, disiplinle ve sıkı çalışmayla kazanılabilir. Bedeni zorlayan, çileci yaşam, zihni de
aydınlatır. En yüce erdem ise akıldır. Böylesi bir erdemli yaşam için insan, toplumun ona
dayattığı
tüm gerekliliklerden, tüm tutkulardan sıyrılmalı ve bu şekilde kendini
özgürleştirmelidir. Gerçek özgürlük budur. Çünkü gerçek köle, sahip olduklarını
kaybetmekten korkan ve bu nedenle sahip olduklarının kölesi olan kişidir. Bilge kişi ise,
bu korkulardan sıyrılmış, böylece kendini özgürleştirmiş olan ve bu yönüyle tanrılara
benzeyen kişidir. Onun artık ne aileye, ne dosta, ne bir devlete ya da topluma ve hatta bir
tanrıya ihtiyacı vardır.
“İnsanın gerçek doğası olan aklı doğru kullanarak bireyin kendini gerçekleştirmesine
izin veriyorlardı sadece. Yaşamın sözümona hazları gereksizdir ve bir engeldir,
çünkü aklı asıl amaçlarından saptırır. Zenginlik, itibar, iktidar aklın otoritesini tehdit
eder,
yoksulluk, yalnızlık, iktidar sahibi olmamak bağımsız düşünmeyi kayırır ve
ruhu arındırır. İyi kişi, bilge kişi, yani Kinik tamamen bağımsızdır, kendiyle yetinir
ve bu yüzden tanrılara benzer. O hiçbir devlete, ulusa, zümreye ait değildir; bir
“kosmopolites”tir” (Luck, 2011, s. 23-24).
Bir topluma ait olma ya da bir devletin vatandaşı olma ihtiyacı hissetmeyen Kinikler
içinde kendini ilk defa, “dünya yurttaşı” yani bir “kozmopolit” olarak tanımlayan Sinoplu
Diogenes (Laertios, 2007, s. 278), Antisthenes’in öğrencisi ve Kinizm’in en bilindik
isimlerinden biridir. Sinop’tan sürgün edilerek Atina’ya
gelen Diogenes, burada
Antisthenes’in öğrencisi olarak, onun görüşlerini benimser. Antisthenes’in onu
özgürlüğüne kavuşturduğunu, kölelikten kurtardığını söyleyen Diogenes, bunu nasıl
yaptığını ise şöyle açıklar:
“O bana, benim olanla benim olmayan arasındaki farkı, aile bireylerinin, akrabaların,
dostların, saygınlığın, samimi arkadaşların, belirli bir yerde kalmanın, evet
bütün
bunların benimle bir ilgisinin olmadığını öğretti. Benim olan nedir? Düşüncelerimi
uygulamak. Onları uygularken kimsenin bana karışamayacağını, onu etki altına
alamayacağını, engelleyemeyeceğini, düşüncelerimi istediğimden başka türlü
uygulamak için beni kimsenin zorlayamayacağını o kanıtladı bana”. (Luck, 2011, s.
106)
Bir deniz yolculuğu sırasında korsanlar tarafından tutsak alınıp, köle olarak satılan
Diogenes, kendisini satın almaya çalışan birinin sorduğu “Yurdun neresi?” sorusuna ise
9
“Önünde bir dünya yurttaşı duruyor” cevabını vermiş ve kendini kozmopolit olarak
tanıtmıştır (Luck, 2011, s. 96).
Toplumsal tüm kuralları yadsıyan Diogenes örneğinde de açıkça görüldüğü gibi, Kinikler
için esas olan toplum ya da devlet değil bireydir. “İnsan gerçekten mutlu olmak istiyorsa,
yalnız başına kalabilmeyi, başka insanlara bağlı olmaktan
kendini kurtarabilmeyi
bilmelidir. Dünya yurttaşı olmak istemelerinin de nedeni budur: Hiçbir şeye
bağlanmamak” (Akarsu, 1982, s. 44). Buradan da anlaşılacağı üzere Kinik
kozmopolitizmin temelinde yatan, insanların bir arada yaşayarak birbirlerine
bağlanmaları değil, bireyin devlet yaşamından ve bunun getirdiği sınırlamalardan
kurtulması ve bu yolla özgür kılınmasıdır. Bu nedenle Kinik kozmopolitizmi, apolitik ve
yıkıcı bir kozmopolitizmdir. Toplumun ve devletin dayattığı kısıtlamaları yok sayarken,
yerine başka bir yapı ya da değerler sistemi üretmeden, sadece doğaya yani akla uygun
bir yaşamla erişilebilecek bir özgürlüğün, bilgeliğin gereğidir.
Dostları ilə paylaş: