1
GİRİŞ
Günümüzde dünya, hiç olmadığı kadar küçülmüş ama hayatlar, birbirinden hiç olmadığı
kadar uzaklaşmıştır. Yaşadığımız çağda, çok değil bundan yüz yıl kadar önce yaşayan
insanların hayal etmekte bile zorlanacağı
bir teknoloji sayesinde, mesafeler kısalmış,
dünyanın bir ucundaki kelebeğin kanat çırpışı dünyanın diğer ucundakilerin bilgisine
saniyelerden bile kısa sürede sunulur olmuştur. Dünya küçülmüştür. Artık hiçbir yer
eskisi kadar uzak değildir.
Dünyanın en uzak köşelerinin bile yakın olduğu bu değişime rağmen, hayatlarımız ise
gittikçe birbirinden uzaklaşmaya devam ediyor. Herkes, kendi hayatının sorunlarıyla tek
başına savaştığı, her yere yakın ama diğerlerinin sorunlarına uzak bir noktadan dünyayı
izliyor.
Bu izleyicilik durumu öyle bir hal alıyor ki, başkalarının dramları, o günün tv şovu olarak
gerçek dışı bir görüntüye dönüşüyor. Bir sonraki günün dramının aktörü olabileceğinin
farkında olmadan günlük hayatını sürdüren izleyici, küçüldükçe küçülen dünyada gittikçe
büyüyen bir Leviathan’ın kurbanı olmaktan kaçamayacağının farkına çok geç varıyor.
Leviathan’ın farkına çoğunlukla geç varılıyor, çünkü bu Leviathan, farklı görünümlere
bürünüyor. Siz sahilde güneşlenirken, kıyıya vuran bir mülteci çocuğun bedeninin ya da
bir gecede tek bir yasayla çıplak hayata mahkûm edilen muhalifin ya da sistemin
görmezden geldiği tüm diğer evsiz, yurtsuz ve vatansızların, aynı Leviathan’ın kurbanları
olduğu çoğunlukla farkedilmiyor. Oysa ki birbirinden uzak tüm bu hayatların
maruz
kaldıkları sorunların ortaklığı, onların ortak yurtlarını oluşturuyor. Bu ortak yurt, artık
teritoryal bir anlamda değil, sorunların ortaklığı anlamında bir yurt olacağından,
kurbanlarımızın yurdu tüm dünyaya yayılıyor. Onlar, artık farklı egemen güçlerden kaçan
yalnız bireyler değil, aynı sorunlara karşı savaşan kozmopolitler
olarak kendilerini
tanımlama fırsatını buluyorlar. Böylece kozmopolitler, tarih sahnesine bir kez daha
çıkıyorlar ve bu sefer, “belki de” diyoruz; ortak yurdumuza barış bu sefer gelecek.
Siyaset felsefesinin kadim düşüncelerinden dünya barışı
ve bu minvalde ortaya konan
kozmopolitizm anlayışı, ilk ortaya çıkışından neredeyse iki bin beş yüz yıl sonra hala
siyaset felsefesi sahnesindeki daimî rolünü korumaktadır. Bu uzun süre zarfında siyaset
2
felsefesinin, devlet, savaş, düşman gibi pek çok kavramının değişmesi, dönüşmesi gibi,
kozmopolitizm idesi de değişime uğramıştır. Ancak kavramın işaret ettiği çatışkı, yani
evrensel olan ile
polis
’e, devlete dair olanın bir araya getirilmesi çabasındaki çatışkı baki
kalmıştır. Mecburi olarak birbirini dışlayacağı düşünülen bu iki kavramı bir araya getiren
ve yüzyıllar boyunca talep edilmesini, arzulanmasını sağlayan nedir? Antik Yunan’daki
polislerden imparatorluklara, ulus devletlerden günümüz küresel dünya düzenine kadar
her dönemde, bazen ulaşılmaya çalışılan bir ideal, bazen insanlığın kaçınılamaz ödevi
veya bazen bir ütopya olarak karşımız çıkan, ama her koşulda olması gerekene dair bir
hedef olarak kozmopolitizm, her siyaset felsefecisinin uğraması gereken bir duraktır.
Siyaset felsefesinin bu önemli kavramı, felsefe sahnesine ilk defa çıktığı antik dönemde
dahi farklı açılardan ele alınmıştır. Kozmopolitizm, Kiniklerde ve Stoacılarda farklı hayat
tarzlarına işaret etse de nihayetinde toplumun veya devletin belirlenimlerinin dışında bir
bakış açısını çoğu zaman muhafaza eder. Örneğin, “Diogenes’in kozmopolitizmi
kendisini küçümseyen burjuva toplumu karşısında, pejmürde bir sürgünlüğün kendindeki
değerinin gururlu bir ifadesi” (Akt. Douzinas, 2017, s.162) olarak burjuva toplumunun
karşısında konumlandırılırken, Stoacılar “adil ve erdemli davranışın, yurttaşı
olunan
devletin yasa ve töresi ile belirlenemeyeceğini” (Akt. Douzinas, 2017, s.163) söyleyerek
yaşam tarzlarının devletin yasalarıyla kısıtlanamayacağına vurgu yaparlar. Ancak
zamanla Roma İmparatorluğunun gelişimi ve Hristiyanlığı benimsemesiyle de alakalı
olarak daha yumuşak bir biçime bürünen kozmopolitizm, doğal hukukla devletin yasaları
arasında bir köprü kavram olarak işlev görmüştür. Bu nedenle, çalışmanın birinci
bölümünde açıklanmaya çalışılan antik kozmopolitizm, dönemin sonlarına doğru, siyasi
muhalif tarzının yerine, bir
yaşama pratiği olarak, insan olmakla alakalı bir bakış açısına
bürünür.
Antik dönem kozmopolitizminin aksine modern felsefede kozmopolitizm, bu tarz
değişikliğini aksi istikamette izler. Bu dönemin kozmopolitizm fikri, “bir tür anayasal
yurtseverlik” olarak, “Kant’ın Fransız Devrimi öncesi ve sonrasında on iki yıllık süreçte
kaleme aldığı bir dizi denemeye dayanır” (Douzinas, 2017, s.168). Kozmopolitizm
fikrinin modern dünyada yer almasının en önemli müsebbibi olarak Kant, bu çalışmanın
ikinci bölümünde yer almaktadır.
3
Akıl sahibi varlık olarak insan türünün, doğanın ona biçtiği amaç doğrultusunda varacağı
son nokta olarak ebedi barış ve kozmopolit hukuk düzenini ortaya koyan Kant, kendinden
önceki düşünürlerden farklı
olarak kozmopolitizmi, doğal hukukun sahasından pozitif
hukukun sahasına dahil etmeye ve böylece tüm insanların doğal olarak sahip olması
gereken bu hakları, devletten de üstün bir siyasi yapının koruması altına almaya
çalışmıştır. Bu anlamda Kant, kozmopolitizmi antik dönemin başındaki
muhalif
havasından çıkararak, devlet benzeri aktörlerin kurumsal himayesine sokmuştur. Hem
Kant’ın felsefi sisteminin bütünlüklü yapısı içindeki pozisyonuyla hem de dünya
siyasetinin kurumsal, hukuki sistemi içerisindeki yeriyle kozmopolitizm,
antik
dönemdeki farklılıkları koruyan yapısından, insanların eşitliğine vurgu yapan bir yapıya
dönüşmüştür.
Kant’ın kozmopolitizm kavramı, pek çok açıdan hem en çok eleştirilen hem de en çok
atıfta bulunulup, temele konulan kavramlardan biridir. Kant, içerdiği kimi tutarsızlıklara
ve eksik bırakılan noktalara rağmen, kozmopolitizm denilince ilk akla gelen
isimlerdendir. Bu özelliğiyle o, kozmopolitizm üzerine yapılan bir çalışmanın kaçınılmaz
olarak bel kemiğini oluşturur. Bu nedenle bu çalışmanın da temelinde Kant ve
kozmopolitizm kavramı vardır.
Kant’ın amacı, tamamen hukuka dayalı bir kozmopolit sistem kurmaktır.
Bu sistemi
kendi tarihi deneyimlerinden yola çıkarak kurgulayan Kant’ın öngörüleri, günümüzdeki
siyasi yapının karşılaştığı sorunları çözmede zaman zaman eksik kalmaktadır. Bu açıdan,
Hegel’in
Dostları ilə paylaş: