Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı



Yüklə 1,65 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/37
tarix28.11.2023
ölçüsü1,65 Mb.
#134390
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37
3.5. 
JACQUES 
DERRİDA: 
SINIRLARIN 
KORUNDUĞU 
BİR 
KOZMOPOLİTİZM MÜMKÜN MÜ? .................................................................. 84
 
SONUÇ ........................................................................................................................... 90
 
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 99
 
EK 1. ORİJİNALLİK RAPORU ............................................................................... 103
 
EK 2. TEZ ÇALIŞMASI ETİK KOMİSYON MUAFİYETİ FORMU ................. 104
 
 



GİRİŞ 
Günümüzde dünya, hiç olmadığı kadar küçülmüş ama hayatlar, birbirinden hiç olmadığı 
kadar uzaklaşmıştır. Yaşadığımız çağda, çok değil bundan yüz yıl kadar önce yaşayan 
insanların hayal etmekte bile zorlanacağı bir teknoloji sayesinde, mesafeler kısalmış, 
dünyanın bir ucundaki kelebeğin kanat çırpışı dünyanın diğer ucundakilerin bilgisine 
saniyelerden bile kısa sürede sunulur olmuştur. Dünya küçülmüştür. Artık hiçbir yer 
eskisi kadar uzak değildir. 
Dünyanın en uzak köşelerinin bile yakın olduğu bu değişime rağmen, hayatlarımız ise 
gittikçe birbirinden uzaklaşmaya devam ediyor. Herkes, kendi hayatının sorunlarıyla tek 
başına savaştığı, her yere yakın ama diğerlerinin sorunlarına uzak bir noktadan dünyayı 
izliyor. 
Bu izleyicilik durumu öyle bir hal alıyor ki, başkalarının dramları, o günün tv şovu olarak 
gerçek dışı bir görüntüye dönüşüyor. Bir sonraki günün dramının aktörü olabileceğinin 
farkında olmadan günlük hayatını sürdüren izleyici, küçüldükçe küçülen dünyada gittikçe 
büyüyen bir Leviathan’ın kurbanı olmaktan kaçamayacağının farkına çok geç varıyor.
Leviathan’ın farkına çoğunlukla geç varılıyor, çünkü bu Leviathan, farklı görünümlere 
bürünüyor. Siz sahilde güneşlenirken, kıyıya vuran bir mülteci çocuğun bedeninin ya da 
bir gecede tek bir yasayla çıplak hayata mahkûm edilen muhalifin ya da sistemin 
görmezden geldiği tüm diğer evsiz, yurtsuz ve vatansızların, aynı Leviathan’ın kurbanları 
olduğu çoğunlukla farkedilmiyor. Oysa ki birbirinden uzak tüm bu hayatların maruz 
kaldıkları sorunların ortaklığı, onların ortak yurtlarını oluşturuyor. Bu ortak yurt, artık 
teritoryal bir anlamda değil, sorunların ortaklığı anlamında bir yurt olacağından, 
kurbanlarımızın yurdu tüm dünyaya yayılıyor. Onlar, artık farklı egemen güçlerden kaçan 
yalnız bireyler değil, aynı sorunlara karşı savaşan kozmopolitler olarak kendilerini 
tanımlama fırsatını buluyorlar. Böylece kozmopolitler, tarih sahnesine bir kez daha 
çıkıyorlar ve bu sefer, “belki de” diyoruz; ortak yurdumuza barış bu sefer gelecek. 
Siyaset felsefesinin kadim düşüncelerinden dünya barışı ve bu minvalde ortaya konan 
kozmopolitizm anlayışı, ilk ortaya çıkışından neredeyse iki bin beş yüz yıl sonra hala 
siyaset felsefesi sahnesindeki daimî rolünü korumaktadır. Bu uzun süre zarfında siyaset 



felsefesinin, devlet, savaş, düşman gibi pek çok kavramının değişmesi, dönüşmesi gibi, 
kozmopolitizm idesi de değişime uğramıştır. Ancak kavramın işaret ettiği çatışkı, yani 
evrensel olan ile 
polis
’e, devlete dair olanın bir araya getirilmesi çabasındaki çatışkı baki 
kalmıştır. Mecburi olarak birbirini dışlayacağı düşünülen bu iki kavramı bir araya getiren 
ve yüzyıllar boyunca talep edilmesini, arzulanmasını sağlayan nedir? Antik Yunan’daki 
polislerden imparatorluklara, ulus devletlerden günümüz küresel dünya düzenine kadar 
her dönemde, bazen ulaşılmaya çalışılan bir ideal, bazen insanlığın kaçınılamaz ödevi 
veya bazen bir ütopya olarak karşımız çıkan, ama her koşulda olması gerekene dair bir 
hedef olarak kozmopolitizm, her siyaset felsefecisinin uğraması gereken bir duraktır.
Siyaset felsefesinin bu önemli kavramı, felsefe sahnesine ilk defa çıktığı antik dönemde 
dahi farklı açılardan ele alınmıştır. Kozmopolitizm, Kiniklerde ve Stoacılarda farklı hayat 
tarzlarına işaret etse de nihayetinde toplumun veya devletin belirlenimlerinin dışında bir 
bakış açısını çoğu zaman muhafaza eder. Örneğin, “Diogenes’in kozmopolitizmi 
kendisini küçümseyen burjuva toplumu karşısında, pejmürde bir sürgünlüğün kendindeki 
değerinin gururlu bir ifadesi” (Akt. Douzinas, 2017, s.162) olarak burjuva toplumunun 
karşısında konumlandırılırken, Stoacılar “adil ve erdemli davranışın, yurttaşı olunan 
devletin yasa ve töresi ile belirlenemeyeceğini” (Akt. Douzinas, 2017, s.163) söyleyerek 
yaşam tarzlarının devletin yasalarıyla kısıtlanamayacağına vurgu yaparlar. Ancak 
zamanla Roma İmparatorluğunun gelişimi ve Hristiyanlığı benimsemesiyle de alakalı 
olarak daha yumuşak bir biçime bürünen kozmopolitizm, doğal hukukla devletin yasaları 
arasında bir köprü kavram olarak işlev görmüştür. Bu nedenle, çalışmanın birinci 
bölümünde açıklanmaya çalışılan antik kozmopolitizm, dönemin sonlarına doğru, siyasi 
muhalif tarzının yerine, bir yaşama pratiği olarak, insan olmakla alakalı bir bakış açısına 
bürünür. 
Antik dönem kozmopolitizminin aksine modern felsefede kozmopolitizm, bu tarz 
değişikliğini aksi istikamette izler. Bu dönemin kozmopolitizm fikri, “bir tür anayasal 
yurtseverlik” olarak, “Kant’ın Fransız Devrimi öncesi ve sonrasında on iki yıllık süreçte 
kaleme aldığı bir dizi denemeye dayanır” (Douzinas, 2017, s.168). Kozmopolitizm 
fikrinin modern dünyada yer almasının en önemli müsebbibi olarak Kant, bu çalışmanın 
ikinci bölümünde yer almaktadır.



Akıl sahibi varlık olarak insan türünün, doğanın ona biçtiği amaç doğrultusunda varacağı 
son nokta olarak ebedi barış ve kozmopolit hukuk düzenini ortaya koyan Kant, kendinden 
önceki düşünürlerden farklı olarak kozmopolitizmi, doğal hukukun sahasından pozitif 
hukukun sahasına dahil etmeye ve böylece tüm insanların doğal olarak sahip olması 
gereken bu hakları, devletten de üstün bir siyasi yapının koruması altına almaya 
çalışmıştır. Bu anlamda Kant, kozmopolitizmi antik dönemin başındaki muhalif 
havasından çıkararak, devlet benzeri aktörlerin kurumsal himayesine sokmuştur. Hem 
Kant’ın felsefi sisteminin bütünlüklü yapısı içindeki pozisyonuyla hem de dünya 
siyasetinin kurumsal, hukuki sistemi içerisindeki yeriyle kozmopolitizm, antik 
dönemdeki farklılıkları koruyan yapısından, insanların eşitliğine vurgu yapan bir yapıya 
dönüşmüştür.
Kant’ın kozmopolitizm kavramı, pek çok açıdan hem en çok eleştirilen hem de en çok 
atıfta bulunulup, temele konulan kavramlardan biridir. Kant, içerdiği kimi tutarsızlıklara 
ve eksik bırakılan noktalara rağmen, kozmopolitizm denilince ilk akla gelen 
isimlerdendir. Bu özelliğiyle o, kozmopolitizm üzerine yapılan bir çalışmanın kaçınılmaz 
olarak bel kemiğini oluşturur. Bu nedenle bu çalışmanın da temelinde Kant ve 
kozmopolitizm kavramı vardır. 
Kant’ın amacı, tamamen hukuka dayalı bir kozmopolit sistem kurmaktır. Bu sistemi 
kendi tarihi deneyimlerinden yola çıkarak kurgulayan Kant’ın öngörüleri, günümüzdeki 
siyasi yapının karşılaştığı sorunları çözmede zaman zaman eksik kalmaktadır. Bu açıdan, 
Hegel’in 

Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   37




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə