I uluslararasi



Yüklə 127,96 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/163
tarix10.12.2017
ölçüsü127,96 Kb.
#15028
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   163

I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı Sempozyumu
23-25 Ekim 2014 Zonguldak, Türkiye
Eski Türk Yazıtları’nda Tarih ve Sosyal Tarih Üzerine Bir Deneme
31
belge olmasına muazzam bir derinlik kazandırıyordu. Bu bakımdan “Yazıtlar” tarih yönünden, mutlaka ve çok 
önemlidir.
“Orhun Yazıtları” üzerinde bugüne kadar “Tarih”ve hele hele “İçtimâî Tarih” noktaî nazarından bir çalışma 
yapılmamıştır. Bu sebeble bu ilk ve zor başlangıç, gelişen ve olgunlaşan “Sosyal Tarih” anlayışına bir ivme 
kazandırma umudunu taşıyor. Buna paralel olarak evvelâ yazılı Türk tarihi evrelerini incelemekte” Tarih, Resmî 
Tarihçilik, Vak’anavüs, Günümüzde Tarih Anlayışları, Sosyal Tarih” gibi mefhumları kısaca açıklamak ve ortaya 
koymak zarûreti vardır.
TÜRKLERDE TARİH VE TARİHÇİLİK
Tarih deyimi üzerinde çalışma yapan tarihçi Mübahat S.Kütükoğlu; tarihi en basit ifâdeyle “Geçmişin bilimi”olarak 
tarif ederken; Fransız Marc Bloch,”Zaman içinde insanların ilmi”;Amerikalı tarihçi Turner”Geçmişten 
bize ulaşan,günümüzde ortaya çıkan tenkitçi ve yorumcu bir anlayışla incelenen kalıntılar”; Ariel ve Will 
Durant,”Geçmişte olan hadiseler hakkındaki belgelerin verileri”, Voltaire,”Bir nesilden öbür nesile intikal eden 
hikâyeler”
 
şeklindeki bilim adamlarının görüş ve açıklamaları üzerinde de durmuştur.
17
 Görüldüğü gibi 
tariflerin ortak noktası tarih biliminin “İnsan” ve “İnsan toplulukları”nın ortaya çıkışı ve inkişafı çerçevesinde 
anlamlandırılmasıdır. Bu tarifler çerçevesinde tarih ilmi konusunun da “İnsan” ve “İnsan toplulukları” olduğu 
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz ki tarih ilminin en büyük başarısı teşkilâtlı insan topluluklarının 
beşerî, iktisadî, medenî münâsebetlerini ortaya koymasıdır. llk insanlar bu bakımdan tarihin tâli bir konusu 
olmakla beraber esas maksat medenî ve içtimaî münasebetlerin ışığı altında insan ve insanlararası münâsebetlerin 
öne çıkmasıdır. İşte bu yönü ile tarih mutlaka modern ve ispatlanabilir kaynaklara dayalı bir bilimdir. Elbette 
tarih efsâne ve destanlardan, filloloji ve hatta forklordan da faydalanacaktır, lâkin tıpkı pozitif bilimler gibi onun 
belgelere dayanma özelliği itibar kaabiliyetini arttırmıştır.
Ansiklopedik anlamda tarih”Toplumların başından geçen olayları zaman ve yer göstererek anlatan, bunların 
sebep ve sonuçlarını, birbirleriyle olan ilişkilerini ele alan bilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adı”
18
 
olarak nitelendirilmektedir. E.Droysen, “Tarih bilim değildir, bilimin de üstünde bir şeydir”
19
  diyor. Bizdeki 
“Tarih” mefhumunun etimolojisi ile ilgili yapılan çalışmalarda, ”Sâmî” dillerinden Akkadca’da, Sâbiî dilinde, 
Habeşçe’de ve İbrânîce’de “kamer, şehr(ay), zaman” veya “ayı görmek” anlamlarındaki “yareah / yerah” 
kelimesinden Arapça’ya “erreha / verraha” şeklinde geçen fiilden türeyen târîh (te’rîh) “aya göre vakit tayin 
etmek, bir olayın meydana geldiği günü ve yılı, bunların rakamla yazılışını, bir şeyin oluş zamanını ve olaylar 
dizisini tesbit etmek”
20
 gibi çok geniş anlamları ifâde etmektedir. Görüldüğü gibi “Tarih” mefhumu ve bundan 
anlaşılması gereken husus evvelâ zaman meselesidir ki, bugün dahi “Tarihde Kronoloji” dediğimiz şey budur; 
fakat esasta “Tarih” mefhumu değişik değerlendirme ve çalışmalarla bu evreyi aşmış, vazgeçilmez bir bilim dalı 
haline gelerek şubelere dâhi bölünmüştür. Gerçekten bu evreleri zamanımız bilim adamlarından İlber Ortatylı 
“Historia-Tevarih-Resgestea”
21
 deyimlerini ele alarak îzaha başlamıştır.
Elbette ilk tarihi dökümanlar insanların sözlü olarak ifâde ettikleri mitolojiler ve destanlardır. Hatta “Tarih” 
denildiği zaman ilk akılımıza gelen “Hammer”dahi 
22
 bu eğilimlerden kurtulamadığı gibi, XIII-XIV.asır İlhanlı 
tarihçisi Reşidüddin Fazlullah (Hemadani) Câmi’ut-Tevârîh ‘de Türkler ile geçmişi ancak destanlarla ortaya 
koyabilmiştir.
23
 Fakat Reşüdiddin bir Resmi Tarihçi idi ve kendisinden evvel İslâm Devletleri’nde böyle çalışmalar 
yapılmış ve bu ad ile bir makam ihdas edilmiştir. Özellikle Selçuklu ve Türk-Moğolu devirlerinde böyle resmi 
17  Mübahat S.Kütükoğlu, Tarih Artaştırmalarında Usûl,s.1,TTK,Ankara 2011.
18  Mustafa Fayda, Tarih, s.30, DİA c.40,İstanbul 2011.
19  Ortaylı, s.15.
20 A.g.e.,s.30.
21 A.g.e,s.11.
22 A.g.e.s.12.
23  Raşid Al-Din Fazllallah, Cami Al-Tavarih, 2 Cild.TTK,Ankara 1999.


I. Uluslararası Türklerde Tarih Bilinci ve Tarih Yazıcılığı Sempozyumu
Ali BADEMCİ
32
tarihçiler olduğu gibi serbest çalışanlar da hep olagelmiştir.Çünkü resmi tarihler her zaman doğruları ortaya 
koymak gibi bir yoldan ziyâde hanedanlara tabi olarak çalışıyorlar ve bu metinler ya zamanın Sultan’larına 
ve Halifeler’e takdim ediliyorlardı. Özellikle serbest tarihçilerin çalışmalarında ancak doğru bilgi ve belgeleri 
bulabiliyoruz. Bu devir İslâm tarihçileri genellikle Hz.Muhammed’in doğumundan yaşadıkları zamana kadar 
ciltlerle ifâde edilen genel olarak adı “İslam Tarihi” adıyla anılan harikulade tespitleri yazılı hâle getirmişlerdir. 
Meselâ bunlardan birisi İbnü’l-Esir’in “İslâm Tarihi”dir. Bu yazılı ve çoğaltılmış kaynaklardan evvel bizim 
tarih ve edebiyatımızda çok şey ifade eden, yukarıda sözünü ettiğimiz Yusuf Has Hacib’in “Kudatgu Bilig” ve 
Kaşgarlı’nın “Divan”ı elbette aynı zamanda birer tarihi metinlerdir. Bu çalışmanın esas konusu olan “Orhun 
Âbideleri” Türk tarihinin ilk yazılı kaynağıdır.
Türkler İslâmiyet’e dâhil olduktan sonra kurdukları devletlerde hep bir “Resmî tarih yazımı” şûbeleri ve görevlileri 
olmuştur. Elbette batıda da eski Yunan’dan gelen böyle bir gelenek vardır. Hatta Yunanlılar’ın tarihi Araplar 
ve İranlılar’dan daha fazla önemsediklerini bilmekteyiz.
24
 Büyük Selçuklular devrinde İran ve Bağdad’a nüfûz 
edip sağlam bir hâkimiyet kuran Selçuklu Oğuzları’nda devlet idâresinde şüphesiz ki Fars ve Arap kültürünün 
eseri olan “Devlet tarihçliği” mutlaka bir ilerleme göstermiştir. Lâkin Büyük Selçuklu Devleti’nde Türk veya 
Türkmen menşeyli “tarihçi” bulmak maalesef mümkün değildir.
25
 Selçuklular, Harezmşahlar,Timurîler devri 
tarihçileri de büyük ölçüde Fars veya Tacik unsurlardandır. Emir Timur’in her iki tarihçisi Nizamüddin Şami 
ve Şerafeddin Ali Yezdi’nin “Zafernameleri” de böyledir.
26
.Moğollar devrinde bu işi büyük ölçüde Uygurlar
27
 
yaparken İlhanlar devrinde “Resmi Tarihçilik” yeniden “İrani  “ unsurların eline geçmiştir. Fakat bir hayli 
gelişmiş ve tarih yazımında resmi görüş olsa da teferruata kadar tarihi olaylar incelenmiştir. Ayrıca Arap ve 
Fars tarihçiliğinin hegamonyası altında birbirinin yazdıklarından faydalanan bir sürü serbest tarih örnekleri 
de verilmiştir.
Osmanlılar’a gelinceye kadar batıya uygun olarak Türk tarih yazımının İslâmi ölçülerde bir gelişme gösterdiği 
ve batıya bir paralellik arzettiği görüşleri elbette doğrudur. Bu gelişmelerin işığında İlber Ortaylı’ya göre tarih 
yazıcılık “Bütün zamanların ötesinde, tarihçilerin eşitlik içinde kendi üslupları ve sanatçı becerilikleri ile devam 
ettirdikleri bir bilgi ve yazım dalıdır”.
28
 Tarih yazıcısı geçmişi ancak günümüz gözü ile inceleyebilir ve geçmiş 
anlayışımızı da ancak bugünün ölçüleri ile tahil edip değerlendirmeye tâbi tutabilir; dolâyısiyle o sâdece 
yaşadığı zamanın insanına bağlıdır;”tarihçinin görevi geçmişi sevmek ya da kendisini geçmişten kurtarmak 
değil, bugünü anlamanın anahtarı olarak onun üstünde çalışmak ve anlamaktır”.
29
 Osmanlı”Tarih yazıcılığı bu 
dünya karşısındaki uyumsal değişimi veya direnişi, konunun incelenmesini güncelleştirmekte, münakaşalara açık 
bir hâle getirmektedir.”
30
 Gerçekten Türkçe’nin resmi dil kabûl edilmesi ve devletin Konya Selçukluları’ndan 
devralınan kültürel ve edebî müesseselerin üzerine inşaa edilerek halk kitlelerine uyarlanması herhalde daha 
kurulurken bir haşmeti ortaya çıkarmıştır. Her şeyden evvel Osmanlı tarih yazıcıları “Türk kökenli”kişilerdir 
ve böyle bir geçmişle, geleceğe baktıkları şeklinde bir kanaat hiç de yanlış değildir. İlk Osmanlı tarihçilerinden 
“Âşıkpaşaoğlu”  tarihinin sâhibi Derviş Ahmed Âşıkî’nın meşhûr Baba İlyas’ın torunu
31
 olmasını böyle 
değerlendirmemiz gereklidir. Bu bakımdan günümüzde anlatılmak istendiği şekilde ilk Osmanlı tarihleri 
modern bir “Milli Tarih” yazımı olarak görülmese de tarihimizin milliyet esasları üzerinde binâ edilmesinin ilk 
temel taşları olarak kabûl edilmelidir. Çünkü devletin kurucu hanedanı olan Osmanlılar’ın efsânevî Oğuzhan 
24 Ortaylı,a.g.e.,12-13.
25 B.Lewis-P.M.Holt, Historians of the Middele East, Oxford Üniversity of Oxford 1962, Terc.Mehmet Dağ, “dergiler.ankara.
edu.tr”, s.175.
26  Nizamamüddin Şami, Zafername, Çev.Necati Lügal, TTK,Ankara 1949.
27  Ali Bademci, Cengiz ve Yasası Timur ve Tüzükâtı, s.64, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010. 
28  Ortaylı, a.g.e.,s.15.
29 Yenal Ünal, Türkiye’de Tarihçilik, Tarihçiliğin Gelişimi(15-20.YY) ve Türk-Batı Tarihçiliğine Örnek İki Kitabın 
Karşılaştırmalı Analizi, s.198, Kelam Araştırmaları, 8/2 Ankara 2010.
30 Ortaylı,a.g.e.,s.80.
31 Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi,s.5,Ötüken Neşriyat, İstanbul 2012.


Yüklə 127,96 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   163




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə