Selçuk İletişim, 7, 3, 2012
32
Bu düşünürlere göre modern kapitalist toplum,
sınıflı bir toplumdur ve burjuvazi toplumdaki
diğer sınıflarla bir uzlaşmazlık içersindedir.
Marx’a göre ideolojide sınıfsal düzen etkilidir
ve bu sınıfsal düzende yönetici sınıfın fikirleri
her zaman egemen fikirler durumundadır. Marx
ve Engels ideolojiyi açıklarken “camera
obscura” metaforundan hareket ederek açıkla-
maya çalışmışlardır. Bu açıdan ideolojiler alda-
tıcı fikirler sistemi veya sınıf çıkarlarına hizmet
eden bir gizemleştirme aracıdır (Türk 2010:
111). Marx, ideolojiyi ekonomik olarak ele
almıştır. Bu düşünüre göre maddi güce hakim
olan sınıf, aynı zamanda entelektüel güce de
hakimdir, zihinsel üretim araçlarını elinde
bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim
araçlarının kontrolünü de elinde tutmaktadır
(Heywood 2006: 58). İdeolojinin geleneksel
olarak, belirli bir sınıf ya da gruba özgü inanç-
lar sistemidir, doğru ya da bilimsel bilgiyle
çelişebilecek aldatıcı inançlar sistemi yani
yanlış fikirler içerir, anlam ve fikir üretiminin
genel sürecidir (Fiske 2003: 212). Marx’a göre
ideoloji gerçeklik hakkında bir yanılsama değil,
onun bilinç düzeyindeki bir görünümü, maddi
koşulların bir yansımasıdır. İdeoloji toplumsal
çıkarlar amacıyla güdüsel olarak işleyen dü-
şünme biçimleridir. Aynı zamanda ideoloji,
söylem ve iktidarın bir çakışmasıdır. Var olan
iktidarın düşünce sistemine halk tepki göster-
mektedir (Türk 2010: 106). İdeolojik düzende
iktidarın hakimiyeti devam etmektedir. İdeolo-
jik güç tüm sosyal sınıflar içerisinde aynı etki-
ye sahip değildir. Alt sosyal sınıflar bu nedenle
ideolojik düzene daha fazla karşı çıkmaktadır-
lar. İdeoloji tüm sosyal sınıfları içeren bir ol-
gudur. Bu sebeple ideolojik düzenin tüm sosyal
sınıfların çıkarını gözetir bir şekilde oluşturul-
ması gereklidir. İdeoloji, toplumsal yaşamla
ilgili düşünce, anlamlar ve sembollik temsiller-
dir. İdeoloji, bu noktada kültürle çakışmaktadır.
İdeoloji farklı toplumsal anlam ve değerlerin
çatıştığı toplumsal bir düşünce sistemidir. İdeo-
loji, toplumsal iktidar ilişkilerini oluşturan
düşünce ve anlamlardır ve bu toplumsal iktidar
ilişkileri sayesinde oluşur.
Gramsci ideolojiyi hegemonya kavramı etra-
fında döndürmektedir. Hegemonya iktidarın
tabi olanlar üzerindeki zora dayalı egemenliği
yanında, rızaya dayalı olarak da egemenliği
elde etmesidir. Gramsci’ye göre, ideoloji alda-
tıcıdır. İdeoloji hegemonyanın da etkisi altın-
dadır. (Türk 2010: 112). Marksist kuramda ise
ideoloji siyasal iktidar, meşruiyet ve devlet
sorununun tam da merkezine oturmaktadır
(Çetin 2007: 16). Gramsci ideolojiyi esas ola-
rak insanları örgütleyen ve insanların üzerinde
harekete geçecekleri, durumlarının bilincine
erecekleri, bir tür mücadele alanı olarak değer-
lendirmektedir (Gramsci 1997: 79). Gramsci,
ideolojinin hegemonya oluşturmada bir “araç”
olduğunu ve ancak bu aracın yalnızca burjuva-
zinin değil işçi sınıfının da kullanabileceği bir
araç olduğunu ortaya koymuştur ve sınıfsal
yapılanmanın
ve
sınıf
bilincinin
karşı-
hegemonya yaratılarak gerçekleştirilebileceğini
ileri sürmüştür.
2. İDEOLOJİYE ALTHUSSER’İN
GÖZÜNDEN BAKMAK
Althusser’in ideoloji kuramı ideolojiyi, eko-
nomik yapı ve ilişkilerinin dışına taşımıştır.
“İdeoloji, insanlar ile onların dünyası arasında
yaşanan ilişkidir. Ya da bu bilinçsiz ilişkinin
yansıtılmış bir biçimidir. Sözgelimi, bir felsefe-
dir. Kaynaşmış ve mantıksız olabileceği için
yanlışlığı ile değil, üzerinde toplumsalın baskın
olması ile bilimden ayrılır” (Althusser 1995:
280). Althhuser’e göre, ideolojinin bireylerin
gerçek varoluş koşullarıyla aralarındaki ilişki-
lerin hayali bir tasarımdır; İdeoloji bireylerin,
üretim ilişkileri ve onlardan türeyen ilişkilerle
olan hayali ilişkisini göstermektedir. İdeolojik
sistemi gerçek ilişkileri değil, bireylerin içinde
yaşadıkları gerçek ilişkilerin hayali ilişkisi
tayin etmektedir (Güngör 2001: 226). Althusser
ideolojiyi özgürleştirmiş ve onu bir sınıfın
diğerine kabul ettirdiği bir fikirler dizgesinden
çok, tüm sınıfların katıldığı sürekliliği olan ve
her yana yayılmış pratikler dizgesi olarak yeni-
den tanımlamıştır. Tüm sınıfların pratiklere
katılarak başat sınıfın çıkarlarına hizmeti kesin-
likle yerine getirmektedirler. İdeoloji olmadan
bireyler varlıklarını sürdüremezler. İdeoloji,
her yana yayılmış pratikler olarak insanların
tüm etkinliklerinin içine sızmaktadır (Althusser
2004: 104). Althusser’in ideoloji kuramı dışa-
rıdan değil içeriden işlemektedir. İdeolojik
düzen tüm sınıfların düşünce ve yaşam biçim-
leri üzerinde son derece etkili olmaktadır (Fis-
ke 2003: 223). Althusser ideolojiyi yorumlar-
ken ekonomizm ve hümanizmden kaçmaktadır.
İdeoloji, toplum değerlerinin oluşumunda son
derece önemli bir role sahiptir. İdeoloji, toplu-
Althusser’in Gözünden İdeoloji ve İdeolojinin Bir Taşıyıcısı… (30-41)
33
mu yeniden üretir (Öz 2009: 232). Althusser’e
göre ideolojiden kaçmak imkansızdır. İdeoloji
bireylere, egemen değerleri özümsettirerek
onların yaşadıkları sistemle uyumlu içinde
olmalarını ya da yeni uyumlu yaşam sistemleri
kurmalarını sağlamaktadır (Öztürk 2007: 72).
Althusser’e göre, ideoloji devletin baskıcı ay-
gıtlarının yaptırım mekanizmasını işleten bir
aygıttır. Bu sebeple içinde şiddet olgusunu da
barındırmaktadır. Devletin baskıcı aygıtları her
alanda şiddete başvurabilmektedir (Vergin
2010: 93). Althusser Marx’ın devlet anlayışına
katılmaktadır ve devleti, iktidarı elinde tutan
sınıfın, bu iktidarı sürdürmek için, diğer sınıflar
üzerinde uyguladığı bir baskı aracı olarak gör-
mektedir. Baskı aygıtı kamuda, devletin ideolo-
jik aygıtları ise çoğunlukla özel alandadır (Öz-
bek 2003: 144). Devleti yöneten sınıfın, devlet
iktidarını elde tuttuğunu ve devletin baskı aygı-
tına sahip olduğunu söylemek, yönetici sınıfın
devletin ideolojik aygıtlarında da etkin olduğu-
nu kabul etmeyi gerektirmektedir (Güngör
2001: 229).
Althusser’e göre klasik Marksist teori devlet
aygıtını aynen Gramsci gibi bir baskı aracına
dönüştürmektedir. İdeolojik uygulamalar aile-
yi, medyayı, dinsel organizasyonları ve propa-
gandası yaptıkları düşünceler açısından eğitim
sistemini içeren Devletin İdeolojik Aygıtları
olarak adlandırılan kurumlar bütününü kapsa-
maktadır. Devletin bastırıcı aygıtlarının yanın-
da egemen sınıfa fiilen güç sağlayacak ve onun
ekonomik kılacak çok sayıda ideolojik aygıtı
mevcuttur. Edebiyat, kitle iletişim araçları,
eğitim, ahlak, hukuk kuralları bu gruba girmek-
tedir. Devletin İdeolojik Aygıtlarının fonksiyo-
nu ideoloji üretmek ve idare edebilmektir.
Kapitalist toplumda var olan sınıf ilişkilerinin
de yeniden üretimini sağlamaktadır. Üretim
araçlarının da yeniden üretimini yürütmektedir
(Stevenson 2008: 26). Althusser’e göre, sınıfsal
mücadelede sivrilmesine neden olan siyasal
toplumsallaşmaya yaptıkları katkıdır. Bir başka
neden de egemen sınıfın bunları Devletin Bas-
kıcı Aygıtları gibi kolayca kontrol altına ala-
mamasıdır. Devletin İdeolojik Aygıtları’na
sahip olan burjuvazi sadece egemen sınıf ola-
rak kalmayıp hegemonyasını da tescil etmiş
olmaktadır. Althusser devletin çeşitli ideolojik
araçlar yardımıyla (Okul, hastane, hapishane
vb) üretim ilişkilerini yeniden ürettiğini ve
böylelikle meşruiyet kazanarak ayakta kaldığı-
nı öne sürmüştür. Althusser ideolojinin her
zaman bilimsel bilginin içerisinde sunulması
gerektiğini aksi takdirde insanı dışlayacağını
ileri sürmüştür. Althusser’e göre kapitalizm
öncesi toplumda kilise tarafından sağlanmak-
taydı ancak, bu, yerini modern kapitalist top-
lumda “okul”a bırakmıştır. Weber, eğitim ve
disiplini askeri yapılanmanın modernleştiril-
miş bir uzantısı olarak ele alırken eğitimin
ve eğitim ile sağlanan disiplinin amacını;
siyasal iktidarın eylemlerine rasyonellik
kazandırmak, çok sayıda insanın aynı şartlar ve
ilkeler altında itaatini sağlamak, yönetenlerin
yönetilenlere karşı üstünlüklerini korumak
ve devam ettirmek, kurallara ve statükoya
boyun eğmek, kahramana tapınmak, yöneti-
cilere körü körüne itaat etmek, tekdüzeleşti-
rilmiş alışkanlıklar yaratmak, kitleleri birlik
ve bütünlük içinde psikolojik olarak koşul-
landırmak, ortak bir amaç, ortak bir dava ve
planlanmış bir hayata bağlamak, toplumsal
bir ahlak, görev ve sorumluluk geliştirmek,
mekanikleştirilmiş bir örgütlenme içerisinde
sürüklenip gitmeye mahkum etmek, toplum
içerisinde uyumlulaştırılan insanların bütün-
leşmesini sağlamak şeklinde sıralamaktadır
(Weber 1993: 221-223). Platon, Devletinde
çocuk yaşta insanların sıkı bir yasaklamalar
dünyası içerisinde eğitilerek devletine karşı
sadık, akıllı, uslu ve koruyucu vatandaşların
yaratılmasının amaçlandığını savunmaktadır
(Platon 1995: 107). Platon da Devletin
varoluşu için zorunlu olan halk desteğini sağ-
lamayı, soylu yalan düşüncesinin gerekliliği ile
ifade etmiştir. İktidarın meşruluğu, ikna olmuş
bir kitleyi gerektirmektedir (Özbek 2003: 151).
“Bunu neden yapıyorlardı? Küçük bir çocuğun
kafasına, içinde yaşadığı toplumda geçerli olan
bütün yüksek değerleri, mutlak yetkeye ve her
şeyden önce devlete gösterilmesi gereken mut-
lak saygıyı kazımak için elbette” (Althusser
1998: 115). Eskiden varolan kilise-aile işbirli-
ğinin yerini modern dönemlerde okul-aile işbir-
liği almışa benzemektedir. Böylelikle, eğitimin,
devletin ya da daha geniş anlamda iktidarın
davranışlarını meşrulaştırma aracı olduğu yani
ideolojik birer aygıt olarak kullanılabileceği de
açıktır. Althusser, insanı birey olarak görmek-
ten öte özne olarak görme eğilimindedir. Özne
iktidarın ideolojik belirlenmişliğini taşıyan ve
toplumsal
yapıda
onu
aktaran
olarak
Althusser’in düşünce sisteminde mevcuttur.
Dostları ilə paylaş: |