İRAN YENİ DALGA SİNEMASINDA VAROLUŞSAL TEMALAR VE YÖNELİMLER
Mustafa Sözen
*
ÖZET
Yeni İran Sineması olarak adlandırılan sinema, günümüz dünyası sinema alanında önemli ve fark-
lı bir nitelik olarak değerlendirilmektedir. Bu sinemanın inşa ettiği sinema dili ‘ana akım’ sinema-
ya pek de benzemeyen, kültürel ve ahlaki olarak farklı bir yapı ortaya koymaktadır. Kültürel ola-
rak bir taraftan görsel, diğer taraftan sözsel ilişkiye dayanırken; ahlaki olarak en sıradan yaşam
kesitinin bile bir dünya olduğunu, hayatın ayrıntılarını, çocuk bakışındaki naifliğin zenginliğini,
sıradan insanların derin hayat çatışmalarını dine dayalı bir anlayış üzerinden inşa etmektedir.
Kültürel ve ahlaki temelli bu anlayışı; yalın, minimal bir gerçeklik üzerinden sinematografiye
dönüştürürken varoluşsal temaları da kendine özgü bir yönelimin izleriyle anlatmaktadır.
Anahtar sözcükler: Felsefe, sanat, birey, öznellik, varoluşun önceliği, İran Yeni Dalga Sineması.
THE EXISTENTIALIST THEMES AND TENDENCIES IN IRANIAN NEW WAVE
ABSTRACT
The term: ‘Iranian New Wave’ is often used to describe the films whose film language are far
more different than the mainstream, besides having a different structure in culture and moral
bases. Culturally this cinema depends on relations between the visual and and oral, while
morally reflects that even the most ordinary lifes are worth to be filmed, the details of life, the
richness of a child’s naivity and the deepest challange of the ordinary people from a religious
perspective. This cinema reflects this cultural and moral based understanding in a simple and
minimal reality, while it narrates the existentialist themes in a unique tendency.
Keywords: Philosophy, art, individual, subjectivity, priority of existence, New Iranian Cinema
( İranian new wave).
*
Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
GİRİŞ
Dramatik sanatlar olarak da adlandırılan ro-
man, tiyatro ve sinemada anlatılan öykünün üst
düzleminde kurgulanmış olaylar, olgular dizisi
aktarılırken, farklı düzlemlerde hayata dair
varoluşsal konular bazen belirgin bazen de
örtük anlam boyutları içinde yansıtılır. Yansı-
tanlar varoluşsaldır, çünkü hayata dair söylenen
her söz, zorunlu bir şekilde varoluşçu düşünce-
nin argümanlarıyla çakışmaktadır. Kuşkusuz
bu argümanlar düşünce tarihi kadar eskidir;
ama varoluşçuluk (existentialism) felsefesi,
bunları sistematik hale getirip, bu adla tanım-
landırarak felsefe tarihinde kendine özgü yeri
almıştır.
Jean-Paul Sartre ve Martin Heidegger gibi
ateist ya da Soren Kierkegaard gibi Hıristiyan
düşüncesine dayalı varoluşçu felsefecilerin
anlayışları ve öne sürdükleri argümanlar ayrı-
lıklar gösterse de, her iki anlayış, tümel olarak,
varoluşun öznel ve somut oluşu temelinde
‘varoluşun özden önce geldiği’ fikri üzerine
kurulu bir düşünce sistematiğine sahiptir.
Varoluşçu düşünce akımı, en genel anlamda
insanın, kendi yaşamının amacını ve anlamını
bulması, kendini buna göre biçimlendirmesi
gerektiği üzerine kurulan bir anlayışı öne sür-
mektedir. Hayat, ölüm, aşk, ayrılık, yoksulluk,
yoksunluk, kimlik vb. kavramlar varoluşçu
anlayışın konuları arasındadır. Bu akıma göre
insan, düşünme ve algılama sonucu kendine
göre bir praksis kurmak ve buna yönelik etkin-
liklere girişmekle yükümlüdür. Bir başka de-
yişle varoluşçu anlayış, tabiat, tarih ve süreç
karşısında insanın kendi yerini kavramsallaştı-
rıp bunu bir praksis boyutuyla yaşayarak ken-
dini gerçek anlamda yeniden üretmesi gerekir
İran Yeni Dalga Sinemasında Varoluşsal Temalar… (218-233)
219
argümanı üzerine kurgulanmaktadır (Cevizci
2002: 1076-1080).
Felsefe, geçmişten bugüne temelde ‘insan ha-
yatının anlamı ve yaşam amacı nedir’ sorusuna
cevap aramaktadır. Dramatik sanatlar da bu
soru temelinde ‘hayata dair şeyleri’ farklı bir
boyutta anlatmaya çalışmaktadır. Sinemaya
metafizik ve felsefi pencereden bakıldığında
varoluşa dair soruları iyi ifade edebilme ve
yansıtabilme gücünün, sinema tarihinde yerini
almış birçok filmde görülebilmek mümkündür.
Belirtmek gerekir ki sinemada, varoluşçuluğun
ne olduğuna ya da olması gerektiğine ilişkin
çok fazla söz söylenebileceği gibi birbirine
taban tabana karşıt görüşler de ileri sürülebilir.
Bunun nedeni, varoluşçuluğu tanımlamadaki
güçlüklerin bizatihi kendisidir. Bununla bera-
ber, varoluşçuluk her şeyden önce bir yaşam
felsefesi olarak tanımlanıp ve çağdaş yaşamda-
ki insanın kendini arayışı olarak adlandırıldı-
ğında, bu felsefenin sinemadaki doğru karşılı-
ğını ya da karşılıklarını bulmanın kolay olacağı
düşünülebilir. Bu açıdan bakıldığında sinema
tarihinde adı hiçbir zaman ‘varoluşçu’ olarak
anılmayan, adlandırılmayan ya da bu akım
içinde değerlendirilmeyen pek çok ünlü yö-
netmenin ve filmin varoluşçu olduğu, en azın-
dan varoluşçu dünya görüşüne yakın oldukları
söylenebilir (Savaş 2003: 154).
Varoluşçu anlayış Batı düşüncesinin bir ürünü-
dür. Dünyayı algılayan ‘ben’ ve ‘benim dışım-
daki şeyler’ ayrımına (özne/nesne) dayanan
düşünsel paradigmaya dayanır. Buna karşın
geleneksel Doğu düşüncesi özne/nesne ayrımı-
na yer vermez; kendini dünyaya eklemlenmiş
bütünün bir parçası olarak görür. Batı kültürle-
rinde farklılık ve bireysellik vurgulanırken
Doğu kültüründe ise topluma uyum ve toplum-
sal benzerlikler ön plana çıkartılır. Bu bağlam-
da Doğu düşüncesi, varoluşçuluğun sistematik
yapısının getirdiği önermelere pek uymasa da,
yine de, hayat, ölüm, aşk, ayrılık, yoksulluk,
yoksunluk, kimlik vb. temalar bu düşüncenin
içinde farklı anlam boyutlarıyla yer bulmakta-
dır.
1979 yılı Şubat ayında, gerçekleşen İran dev-
rimiyle İran sineması yeni bir aşamaya girdi.
Ülkenin siyasal ve kültürel yapısında meydana
gelen köklü değişimlerle içeriği de değişmeye
başladı (Shirin-Pour 2007: 13). Devrim sonrası
yetişen çok sayıda film yönetmeni övgüye
değer yapıtlar üreterek ‘Yeni İran Sineması
(Iranian New Wave)’ diye tanımlanan olguyu
oluşturdu. Bu oluşum, yalnızca özgün bir ‘ulu-
sal sinema’ anlamında değil, dünyanın en yeni-
likçi ve heyecan uyandırıcı sinemasal öykü
anlatımını içerme anlamında da ismini duyurdu
(Tapper 2007: 2).
Bu sinema, hem ‘Yeni Dalga’ Fransız sinema-
sının, ‘Yeni Gerçekçi’ İtalyan sinemasının
etkileriyle, hem de varoluşçu sanatın izlerini
taşıyan tasavvufi temaların leit-motif olarak
öne çıktığı filmleriyle dikkatleri çekmektedir.
Bireyin hayata dair yaşadığı açmazları; insani
bir refleks, aydın bir bilinç ve eleştirel yakla-
şımlarla ele alan filmlerdeki kahramanların en
önemli özelliği, kadere ve toplumsal değerlere
karşı tepkili olmamalarıdır. Öykülemelerindeki
ortak özelliklerinden bir diğeri ise, hayata dair
anlamlar içerisinde, şiirsel diyaloglar ve çoğu
kez de alegorik hikâyelerin anlatılmasıdır.
Yeni İran Sineması’nda ele alınan konuların
varoluşsal perspektiften ele alındığı öyküleme-
lerin sayısı oldukça fazladır. İşlenen konular;
hayat, ölüm, aşk, ayrılık ve yoksulluğa dair
temalar
üzerine
kurulmuştur.
Örneğin
Kiyarüstemi’nin
'Arkadaşımın
Evi
Nere-
de/Hane-ye Dost Kocast (1987)’ filminde;
arkadaşının defterini verebilmek için bütün gün
onun evini arayan Ahmet adlı bir çocuğun
dünyası anlatılır. Dramatik çatkı olarak özel bir
durum yoktur; aslında anlatılan bu arayış sıra-
sında Ahmet'in hayata dair şeylerle 'karşılaş-
ması'dır anlatılan, onun duygularıdır. Küçük bir
çocuğun hayatla başa çıkabilme yollarını öğ-
renmesi, yaşaması, deneyimlemesidir. Yeni
İran Sineması’nın özgünlüğüne rengini veren
de bunun gibi varoluşçu anlayış perspektifine
sahip öyküleri başarılı bir biçimde anlatması
olmuştur. Filmlerde, karakterlerin yaşadıkları
olay ve olguların kişide varoluşsal düzlemde
nereye oturduğu örtük bir şekilde belirtilmekte,
izleyicide sorular uyanmasına çalışılmaktadır.
Öykülerin çoğunlukla yanıtları yoktur ya da
örtüktür; ama izleyicinin anlaması gerekeni bir
şekilde anlaması üzerine kurulmuşlardır.
Bu çalışmanın amacı 1990’lardan bu yana
uluslararası ortamda büyük ilgi görerek kendi-
ne özgü bir yer edinen ve Yeni İran Sineması
Dostları ilə paylaş: |