Kadina yöneliK ŞİddetiN Önlenmesinde mevzuattaki ve uygulamadaki noksanliklarin tespiTİne iLİŞKİn rapor


Kadın Dayanışma Vakfı Temsilcileri Sevinç Ünal Ve Gülay Çoşkun Tan



Yüklə 447,57 Kb.
səhifə11/18
tarix14.01.2018
ölçüsü447,57 Kb.
#20524
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   18

8. Kadın Dayanışma Vakfı Temsilcileri Sevinç Ünal Ve Gülay Çoşkun Tan

17/02/2010 Çarşamba günü saat 15:00’da Kadın Dayanışma Vakfı Temsilcileri Sevinç Ünal ve Gülay Çoşkun Tan, alt komisyon tarafından dinlenmiştir.


Sevinç Ünal tarafından, Kadın Dayanışma Vakfının Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu Üyesi olduğu ifade edilmiştir. 1970’lerden itibaren Avrupa’da kadın hareketinin güçlendiği, Türkiye’de de 1987 yılında Çankırı’da bir hakimin, eşinden boşanmak isteyen bir kadının davasında yazdığı kararın gerekçesine “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” cümlesini yazdığı, bunun yargıdaki zihniyet yapısını ortaya çıkardığı; bunun üzerine Türkiye’de kadın hareketinin eylemlerinin ve örgütlenmesinin başladığı, sonrasında 1991 yılında Kadın Danışma Merkezinin Altındağ Belediyesi işbirliği ile kurulduğu, arkasından 1993 yılında Kadın Dayanışma Vakfının kurulduğu ifade edilmiştir. Kadın Dayanışma Vakfının aile içi şiddet başta olmak üzere, kadına yönelik şiddet ve insan ticaretiyle mücadele ettiği söylenmiştir. Açılan sığınma evinin yerel yönetimlerde olan iktidar değişikliği sebebiyle kapatıldığı, kadın odak alınarak ve kadın bakış açısıyla hizmetlerin yürütüldüğü, ancak yerel yönetimlerde değişiklik olduğu zaman bu bakış açısıyla verilen hizmete müdahale edilebildiği; Kadın Dayanışma Vakfının bu sorunu Ankara Altındağ Belediyesi ile yaşadığı ve sığınma evini kapatmak zorunda kaldığı söylenmiştir. Uzun yıllar sonra Yenimahalle Belediyesi ile işbirliği yapıldığı, ancak belediyede yönetim değişikliği sebebiyle vakfın sığınma evini tekrar kapatmak zorunda kaldığı ifade edilmiştir.
2004 yılında Türkiye’de Uluslararası Göç Örgütünün çalışmaya başladığı, Türkiye Cumhuriyetinin de 2004 yılından itibaren insan ticaretiyle mücadele ettiği; ancak Kadın Dayanışma Vakfının insan ticareti yerine “kadın ticareti” demeyi tercih ettiği, çünkü 1000 insan ticareti mağdurundan sadece 6 tanesinin erkek olduğu belirtilmiştir. Kadın Dayanışma Vakfının şu anda sadece Ankara Mithatpaşa’da kadın danışma merkezi bulunduğu, yakın zamana kadar açık olan, kadın ticareti mağdurları için kullanılan sığınma evinin kapatıldığı ifade edilmiştir. Kapanmadan önce bu sığınma evinin elektriğinin, suyunun ve yerinin Büyükşehir Belediyesince karşılandığı; personel giderleriyle, gelen mağdurların giderlerinin ise Uluslar arası Göç Örgütü ve zaman zaman da Dışişleri Bakanlığının katkılarıyla karşılandığı söylenmiştir. Bu sığınma evini yaşatmak için Çankaya Kaymakamlığına bir proje verildiği ve projenin şu anda Başbakanın önünde onay beklediği belirtilmiştir.
Gelen bir soru üzerine, sığınma evlerini sivil toplum örgütlerinin işletmesinden yana olunduğu, tüm Avrupa örneklerinin bu şekilde olduğu, Amerika örneklerinin de böyle olduğu; yerel yönetimlerin de sığınma evi işletebileceği ancak bu konuda uzmanlaşmış sivil toplum örgütlerinden danışmanlık alınmasının gerektiği ifade edilmiştir. Ancak sığınma evi işleten sivil toplum örgütleri finansman desteği alsa da, sivil toplum örgütlerinin bağımsızlıklarını korumalarının gerektiği, kadın merkezli yaklaşıma müdahale olmamasının şart olduğu söylenmiştir. Kadın Dayanışma Vakfının tamamıyla kadının beyanını esas aldığı, kadın ister kocasına dönmek istesin, ister başka yere gitmek istesin, isterse sığınma evinde kalmak istesin, tamamıyla kadının tercihinin göz önünde tutulduğu ve kadına o doğrultuda rehberlik yapıldığı ifade edilmiştir. Şiddet uygulayan erkekle mağdur kadını barıştırmak yoluna gidilmediği, çünkü birçok örnekte kadının tekrar şiddete uğramış bir şekilde sığınma evine döndüğünün görüldüğü söylenmiştir. Kadının tercihine saygı duyma bilincine, ağırlıklı olarak, bu işle uğraşan STK’ların sahip olduğu belirtilmiştir. Kadın Dayanışma Vakfının şu anda sadece Danışma Merkezinin bulunduğu, bu merkezin araştırma yaptığı; panel, konferans düzenlediği; eğitim, danışmanlık verdiği; ulusal ve uluslar arası çalışmalarda bulunduğu anlatılmıştır. Danışma Merkezinin 1991 yılından beri kesintisiz hizmet verdiği, şiddet mağduru kadına psikolog vasıtasıyla profesyonel hizmet verildiği, gerektiğinde mağdur kadının sığınma evine yahut hastaneye yönlendirildiği söylenmiştir. Çeşitli sivil toplum örgütlerine ve kamu kuruluşlarına toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet eğitimlerinin verildiği; 1994-1995 yılları arasında Kadının İnsan Hakları Projesi-1’in ve 1995-1996 yılları arasında ise Kadının İnsan Hakları Projesi-2’nin yapıldığı ve dokuz yıl kadar devletin, kadına yönelik şiddete yönelik olarak Kadın Dayanışma Vakfının rakamlarını kullandığı ifade edilmiştir. Devletin de sonuçlarını kullandığı bu araştırmanın Türkiye’de bu konuda yapılan ilk araştırma olduğu söylenmiştir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2007-2008 yılında yaptırdığı ve sonuçları 2009’da açıklanan, ülke çapındaki, kadına yönelik şiddet araştırmasının çok önem taşıdığı ancak bu araştırmanın stratejik eylem planı yapılırken kullanılmasının gerekli olduğu ve bunun izlendiği ifade edilmiştir.
Kadın Dayanışma Vakfı’nın Ankara Altındağ’da, Mamak’ta 45 mahallede, gecekonduda oturan kadınlarla çalıştığı; öte yandan Ankara Gaziosmanpaşa’da, varlıklı semtlerde de çalıştığı; sonuçlar karşılaştırıldığı zaman kadına yönelik şiddet oranlarında çok büyük farklılıklar olmadığının görüldüğü, ancak eğitimli kadının şiddeti gizlediğinin yahut kendi imkanlarıyla çözdüğünün görüldüğü, özel avukat tuttuğu, özel psikiyatra gittiği, kendine ayrı ev tuttuğu ifade edilmiştir.
Kadın Dayanışma Vakfı’nın “Karakoldaki Dostumuz” projesini hayata geçirdiği, polise ilk defa bu konuda eğitim verildiği ve çok olumlu işbirlikleri yapıldığı söylenmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede belediye ve kadın kuruluşlarıyla işbirliği yapıldığı ifade edilmiş; en son 2008 yılında İç Anadolu Bölgesinde, kadına yönelik şiddetle mücadelede yerel işbirliklerinin geliştirildiği, Eskişehir, Çankırı, Kırıkkale ve Nevşehir’de on ay süresince 150-160 kadınla, “Kadın Dayanışma Atölyeleri” adı altında kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının yasal hakları konusunda interaktif çalışmalar yürütüldüğü anlatılmıştır. Bunun sonucunda Çankırı’da, Çankırı Kadın Dayanışma Derneği’nin kurulduğu söylenmiştir.
Türkiye haritasına bakıldığı zaman, kadın dayanışma merkezleri ile sığınma evlerinin Marmara ve Ege Bölgelerinde yoğunlaştığının görüldüğü, ancak Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yaptığı en son araştırmaya bakıldığı zaman, Kuzey Anadolu’da ve İç Anadolu’da en çok şiddetin görüldüğünün saptandığı; buna rağmen kadına yönelik şiddetle ilgilenen STK olarak İç Anadolu’da sadece Kadın Dayanışma Vakfının olduğu, Karadeniz’de de sadece bir dernek olduğu ifade edilmiştir. Eskişehir’de kadınların belediyeyi zorladıkları ve Kadın Danışma Merkezini açtırdıkları söylenmiştir.
Emniyet teşkilatında eğitilen 40.000 polisin eğitim materyalini Kadın Dayanışma Vakfının hazırladığı ve eğitimin vakıfça verildiği, ancak eğitim alan polislerin sık sık yerlerinin değiştirilmesinin büyük problem oluşturduğu belirtilmiştir.
Kadın Dayanışma Vakfının kadın ticaretiyle de mücadele ettiği, Sağlık Bakanlığının yayınladığı bir genelge gereği ticaret mağduru kadınların, Türkiye’deki hastanelerden ücretsiz faydalandığı; şiddet mağduru ve sığınma evlerine gelen kadınların da ücretsiz hastane hizmetinden faydalanmasının gerektiği söylenmiştir.
2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesinin ve İçişleri Bakanlığı genelgesinin kilit önemde olduğu, ancak kurulması gereken il koordinasyon kurullarının şu anda sadece 21 ilde kurulu olduğu, kalan illerde de bunların kurulmasının gerektiği, bu kurulların kurulabilmesi için valilerin yetkilerini kullanmasına gerek olduğu ve bu işte siyasi iradenin gerektiği ifade edilmiştir.
Türkiye’de kadına yönelik şiddetle ilgili ihtiyaç duyulan konularda uzmanlaşmış ve sığınaklarla işbirliği yapan bir şiddet hattının kurulmasının gerektiği, SHÇEK’in işlettiği Alo 183 hattı ile Hürriyet Gazetesinin şiddet hattı dışında bir acil yardım ve danışma hattı bulunmadığı; Alo 183’ün de kadına yönelik şiddete özgü bir hat olmayıp, genel olarak bütün sosyal hizmetlerle ilgili olduğu söylenmiş; şiddet mağduru kadına yaklaşım tekniklerini bilen çalışanların olduğu ve sadece bu konuda uzmanlaşmış bir özel hattın kurulmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Sevinç Ünal tarafından, şu anda Birleşmiş Milletlerin yürüttüğü bir “Sığınma evleri Projesi” olduğu, bunun dört uygulamasında kendisinin de çalıştığı ifade edilmiş; 8 ilde toplam 24 sığınma evi ve 37 danışma merkezini gözlemlediği söylenmiştir. Avrupa’daki sığınma evleri modellerinin de incelendiği, karşılaştırmalı bir rapor hazırlandığı, sığınma evinde ne tür standartların oluşturulması gerektiğine dair öneriler geliştirildiği belirtilmiştir.
Türkiye’de şu anda üç tip sığınma evi bulunduğu; bunların bir kısmının yerel yönetimlere bağlı olduğu, çoğunluğunun SHÇEK’e bağlı olduğu ve çok azının sivil toplum örgütlerine bağlı olduğu ifade edilmiş; ancak sivil toplum örgütlerine ait sadece Morçatı’nın sığınma evinin ve İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfına ait, insan ticaretiyle ilgilenen bir sığınma evinin faaliyette olduğu söylenmiştir. Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin durumunun kötü olduğu, ne yerel yönetimlerin ne de merkezi hükümetin sivil toplum örgütlerine fon ayırmadığı; Avrupa’da hem yerel yönetimlerin hem de merkezi hükümetin her sene toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme yaptığı, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bütçe ayırdığı ifade edilmiştir. Kadın Dayanışma Vakfının şu anda sadece Danışma Merkezinin çalıştığı, merkezin mülkünün vakfa ait olduğu ancak çalışan istihdam edilemediği için vakıf gönüllülerinin sırasıyla nöbet tuttukları ifade edilmiştir.
Yerel yönetimlerin sığınma evi açmak için açılış izni alırken, bir uzman göstermek zorunda oldukları, ancak gösterilen uzmanın başka işte çalışırken sığınma evinin uzmanıymış gibi gösterildiği durumlarla karşılaşıldığı ifade edilmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ait sığınma evinde çalışan uzmanların biraz ihmal edildiğinin gözlemlendiği, çalışanların çoğunun mutsuz olduğunun görüldüğü; sığınma evi çalışanlarının daha çok izin, teşvik edici ikramiye, daha çok tatil gibi kendilerini motive edecek bir şeye ihtiyaç duydukları, çünkü şiddet gibi ağır bir konuya ilişkin çalışmanın yıpratıcı olduğu söylenmiştir. Sığınma evinde çalışanların birçoğunun, istemleri dışında orada çalıştıklarını ifade ettikleri ve burada çalışabilmek için herhangi bir eğitim almadıklarını ifade ettikleri belirtilmiştir. Çocuk anneler için ayrı bir sığınma evi bulunmadığı, bunları belediyelerin de almadığı, 18 yaşın altındaki kadın hamileyse SHÇEK’in sığınma evine geldiği ve çok küçük yaşta diğer kadınlarla aynı ortamda kalmak zorunda olduğu ifade edilmiştir. Psikiyatrik hastalığı olan kadınları, yüksek risk altında olan yahut intihar riski olan kadınları ne belediyelerin ne de SHÇEK’in istemediği, bu duruma bir çözüm bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Sığınma evlerinde çalışanların hiçbirisinin süpervizyon yahut psikolojik destek almadıkları, yaşadıkları sıkıntıları arkadaşlarına anlatarak atlatmaya çalıştıkları belirtilerek, buralarda çalışanların birçoğunun depresyonda olduğu ifade edilmiştir.
Şiddetle mücadelede en önemli mekanizmalardan olan Kadın Danışma Merkezlerinin gelişmemiş olduğu, Ankara’da Çankaya Belediyesinin, İzmir’de Büyükşehir Belediyesinin Kadın Danışma Merkezlerinin bulunduğu, SHÇEK’in Ankara’da bulunan Kadın Danışma Merkezinde özel görüşme odalarının bulunduğu, ancak ülke genelinde gezilen 37 yerde özel görüşme odasının bulunmadığı ifade edilmiştir. Özellikle belediyelerde bulunan danışma merkezlerinin genellikle kültür ve sosyal işler müdürlüklerine bağlı bulunduğu, buralarda özel görüşme odalarının bulunmadığı, buralarda verilen hizmete hayır işleri gibi bakıldığı ve sıkıntısı olan kadının gelip derdini anlatamadığı söylenmiştir.
SHÇEK’in danışma merkezi dışında, bir de sosyal servisleri olduğu, ancak sosyal servislere her tür sorunu olanın geldiği; çocuk, yaşlı, sakat, nakdi ve ayni yardım almak isteyen herkesin geldiği, orada görevli uzmanın bir yandan şiddet mağduru kadınla ilgilenirken diğer taraftan başkalarıyla ilgilenmeye çalıştığı anlatılmıştır. Sosyal servislerde çalışan uzmanların şiddet mağduru kadına nasıl yaklaşacaklarını bilmediklerini, bu konuda eğitim almadıklarını söyledikleri ve aynı zamanda şiddet uygulayan eş tarafından da tehdit edilmelerinden dolayı can güvenliklerinin olmadığı ifade edilmiştir. Kadın Danışma Merkezlerinde mutlaka görüşme odasının olması gerektiği ve sosyal servislerin içinde olmayan, kadına yönelik mücadelede uzmanlaşmış birimler olarak düzenlenmeleri gerektiği söylenmiştir.

SHÇEK’in bilişim ağının geliştiği, genel müdürlüğün Türkiye’deki bütün sığınma evlerindeki doluluk boşluk oranını görebildiği ve yönlendirme yaptığı belirtilmiş; ancak SHÇEK’in sadece kendisine bağlı olan sığınma evlerini görebildiği, yerel yönetimlere ait sığınma evleri ile koordinasyonun olmadığı, bunun sağlanmasının gerektiği ifade edilmiştir. Yerel yönetimlere ait sığınma evlerindeki doluluk oranını gösteren bir bilişim ağının kurulmasının şiddet mağduru kadınların emniyette yahut başka yerlerde kalmasını önleyeceği söylenmiştir.


Şiddet mağduru kadının sığınma evinden çıkmasından sonra destek mekanizmalarının kurulmasının gerektiği, kadının istihdam edilmesinin, kadına barınacak yer sağlamanın önemli olduğu, geçiş evleri kurulabileceği, bunun Toplu Konut İdaresi Başkanlığı(TOKİ) aracılığıyla hayata geçirilebileceği ifade edilmiştir. Sığınma evlerinden çıkan kadınların %70’inin çaresizlikten, şiddet gördüğü ortama geri dönmek zorunda kaldığı; ülkede kadın-erkek eşitliği olmadığı, kadınlar erkeklerle eşit eğitim ve eşit istihdam olanaklarından faydalanamadıkları için bu kadınların özgüvenlerinin zayıf olduğu ve tutunacak bir şeyleri olmadığı anlatılmıştır. Sığınma evinden çıkan kadının hiç olmazsa meslek edininceye kadar geçiş evlerinde ya da stüdyo evlerde kalmasının gerektiği ve bu evlerin TOKİ tarafından sağlanabileceği vurgulanmıştır.
Kadına yönelik şiddetle mücadele eden STK’ların bağımsızlıklarının korunarak ekonomik olarak desteklenmesi gerektiği, bunlara yerel yönetim yahut merkezi hükümet bütçesinden pay ayrılması gerektiği, Kadın Dayanışma Vakfının sığınma evinin sürekliliğinin sağlanması için de düzenli bütçe tahsis edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Özellikle istasyon tipi sığınma evlerinin6 sayısının arttırılmasının gerektiği, kadına yönelik şiddetin daha çok akşamları ve hafta sonları cereyan ettiği, kamu misafirhanelerinin bu amaçla kullanılabileceği ifade edilmiştir.
Kadına yönelik şiddet vakalarının kayıt altına alınıp istatistiğinin tutulmasının önemli olduğu, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü arasında yapılan protokol uyarınca bunun gerçekleştirilmeye çalışıldığı ancak bunun takibinin sıkı yapılması gerektiği vurgulanmış ve Kadın Dayanışma Vakfının bu süreci izlediği söylenmiştir.
Kadın ticareti mağdurlarının, Türkiye’de oturma izni alma haklarının bulunduğu, ancak bunu vermek için devletin kadından bir sponsor/garantör göstermesini istediği; bu sponsordan, kadının hayatına devam etmesi için bir süreliğine, kadına maddi destek olmasının istendiği, ancak bunun hiçbir zaman gerçekleşmediği, bundan dolayı bu kadınlara devletin sahip çıkmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Ankara’da, kadınla ilgili konularda ihtisaslaşmış sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği toplantısı yapılması, sığınma evi sonrası destek mekanizması oluşturulması, acil durum kriz biriminin kurulması planlandığı; bunun sadece Ankara özelinde yapılmasının planlandığı ve hazırlanan eylem planını izleme komitesinin kurulacağı ifade edilmiştir.
Kadına yönelik şiddetle mücadeleye yönelik olarak çıkarılan İçişleri Bakanlığı genelgesi ile 2006/17 sayılı Başbakanlık genelgesinin çok önemli olduğu ancak bu genelgelerin istenildiği gibi hayata geçirilemediği; genelgeler uyarınca kurulması gereken koordinasyon kurullarının 21 ilde oluşturulabildiği, bunların da bir kısmının çalışmadığı söylenmiştir. Başbakanlık genelgesi kapsamında görev verilen tarafların bir araya gelip toplantılar düzenlemesi gerektiği, ancak bu toplantılara sivil toplum örgütlerinin, valiliklerin, kaymakamlıkların, belediyelerin, yerel birimlerin de katılmasının gerektiği ifade edilmiştir. Konuyla ilgili bütün kurumların eşit önemde algılanmasının önemli olduğu vurgulanmıştır.
Gülay Çoşkun Tan tarafından, ülke genelinde bir kadına yönelik şiddet eş güdüm koordinasyon kurulunun kurulması gerektiği, bunun bir şehirde şiddet gören kadının başka bir şehirdeki hizmetten faydalanması noktasında büyük fayda sağlayacağı belirtilmiştir. SHÇEK’in bu koordinasyonu kendi birimleri için gerçekleştirdiği ancak ülke çapında bütün sığınma evlerini kapsayan bir koordinasyon mekanizmasının oluşturulmasının gerektiği ifade edilmiştir. Kurulacak eş güdüm koordinasyon kurulunun, belirli dönemler itibariyle etkililik analizi yapabileceği, bunun yeni politikalar geliştirmek açısından önemli olduğu söylenmiştir.
Sevinç Ünal tarafından, sığınma evlerinde nöbet sisteminde içapçılık mekanizmasının kurulmuş olduğu, o gece görevli sosyal hizmet uzmanının nöbetini evde tuttuğu, ancak bu nöbetçilerin hep erkek olduğu ve bu görevlileri motive edecek hiçbir şey olmadığı için uzmanın çoğu zaman gece vakti çıkıp gelmek istemediği ifade edilmiştir.
Sevinç Ünal tarafından, televizyonda yayınlanan evlenme programları benzeri programların cinsiyet eşitsizliğini pekiştirici yönde olduğu; bu programların kadını uysal, evinin işine yapan bir şekilde göstererek, mevcut toplumsal cinsiyet rollerini yeniden ürettiği vurgulanmıştır.
Sığınma evine yerleşen yahut eşinden ayrılarak gizli bir şekilde başka yere yerleşen kadının adresinin, çocuklarının okullarınca, nüfus hizmetlerince, sosyal güvenlik birimlerince, şiddet uygulayan erkekle istenilmeden de olsa paylaşıldığı ve bunun önüne geçecek tedbirlerin alınmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Sığınma evine yerleşen kadının nüfus bilgilerine SHÇEK tarafından MERNİS sayesinde ulaşılabildiği, ancak yerel yönetimlerin bu yetkisi olmadığı için kadının nüfus kayıtlarına ulaşamadıkları, bu konuda düzenleme yapılması gerektiği söylenmiştir. Kadının yanına almadığı nüfus cüzdanını tekrar çıkartmak için para ödemesinin gerektiği, bu tür hizmetlerin şiddet mağduru kadınlar için ücretsiz olmasının gerektiği ifade edilmiştir.


Yüklə 447,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə