659
Karl Marks
Kapital I
OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MODERN SÖMÜRGECÝLÝK TEORÝSÝ
70
EKONOMÝ POLÝTÝK, biri üreticinin kendi emeðine, diðeri baþkala-
rýnýn emeðinin kullanýlmasý ilkesine dayanan çok farklý türden iki özel
mülkiyet þeklini birbirine karýþtýrmaktadýr. Bunlardan ikincisinin yalnýz-
ca doðrudan birincisinin antitezi olmakla kalmayýp, mutlaka onun me-
zarý üzerinde boy attýðýný da unutmaktadýr. Ekonomi politiðin yurdu Ba-
tý Avrupada, ilkel birikim süreci, aþaðý yukarý tamamlanmýþ bulunmakta-
dýr. Burada, kapitalist rejim, ya doðrudan bütün ulusal üretim alanýný
egemenliði altýna almýþtýr, ya da ekonomik koþullarýn henüz tam geliþ-
mediði yerlerde, eski üretim tarzýna baðlý olmakla birlikte,
[sayfa 784]
yavaþ
yavaþ çözülmekte olan bu üretim tarzýyla yanyana yaþamaya devam
70
Biz, burada, gerçek sömürgeleri, serbest göçmenlerin yerleþtikleri bakir topraklarý ele
alýyoruz. Birleþik Devletler, ekonomik anlamda, bugün bile ancak Avrupanýn bir sömürgesidir.
Ayrýca bu kategoriye, köleliðin kaldýrýlmasý ile daha önceki koþullarýn tamamýyla deðiþmiþ olduðu
eski plantasyonlar da girer.
660
Karl Marks
Kapital I
eden toplum katlarýný hiç deðilse dolaylý olarak denetleyecek durumda-
dýr. Gerçekler, ideolojisinin yüzüne ne kadar yüksek sesle haykýrýrsa,
ekonomi politikçi, bu hazýr bulduðu sermaye dünyasýna, kapitalizm-
öncesi dünyadan devraldiði hukuk ve mülkiyet kavramlarýný, o kadar
büyük bir çaba ve tatlý dillilikle uygulamaktadýr. Sömürgelerde durum
baþka türlüdür. Orada, her yerde; kapitalist rejim, kendi emek koþullarýný,
kapitalisti deðil, kendisini zengin etmek için kullanan üreticinin
direniþiyle çarpýþmaktadýr. Birbiriyle taban tabana karþýt bu iki ekono-
mik sistem arasýndaki çeliþki, pratikte, kendisini bir savaþým ile ortaya
koyar. Anayurdun gücüne sýrtýný dayayan kapitalist, üreticinin kendi ba-
ðýmsýz emeðine dayanan üretim ve mülk edinme tarzlarýný yolunun
üzerinden zorla temizler. Sermaye dalkavuðu ekonomi politikçiyi, ana-
yurtta, kapitalist üretim tarzý ile bunun karþýtýnýn teorik özdeþliðini öne
sürmeye zorlayan ayný çýkar düþüncesi, onu, sömürgelerde, bu karþýtlýðý
itiraf etmeye, iki üretim tarzýnýn uzlaþmaz karþýtlýðýný yüksek sesle ilân
etmeye zorlar. Bu amaçla, emekçiler mülksüzleþtirilmeden ve buna
uygun olarak üretim araçlarý sermayeye dönüþtürülmeden, emeðin
toplumsal üretme gücünün geliþmesinin, elbirliðinin, iþbölümünün, geniþ
ölçüde makine kullanýmýnýn vb. olanaksýzlýðýný tanýtlamaya kalkýþýr.
Sözde ulusal zenðinlik adýna ve yararýna, halký sefilleþtirecek yapay yolla-
rýn araþtýrýlmasý peþindedir. Ýþin burasýnda, büründüðü o mazur gösterme
zýrhý, çürümüþ aðaç kabuðu gibi parça parça daðýlýr. E. G. Wakefieldin
büyük meziyeti, sömürgeler
71
konusunda yeni bir þey keþfetmesi deðil,
ama anayurttaki kapitalist üretim koþullarýnýn gerçeðini buralarda keþ-
fetmiþ olmasýdýr. Himaye sisteminin, baþlangýçta,
72
anayurtta yapay ola-
rak kapitalist imal etme giriþiminin olmasý gibi, Ýngilterede bir süre Par-
lamento yasalarý ile yürütülmeye çalýþýlan Wakefieldin sömürgecilik
teorisi de, sömürgelerde, ücretli-iþçi imal etmeye yönelmiþ bir giriþimdi.
O, buna, sistemli sömürgecilik adýný veriyor.
Her þeyden önce Wakefield, sömürgelerde ücretli iþçi, kendi
[sayfa 785]
özgür iradesi ile kendisini satmak zorunda bulunan baþka bir
insan yoksa, para, geçim araçlarý, makineler ve diðer üretim araçlarý
mülkiyetinin, bir adama, henüz bir kapitalist damgasý vurmadýðýný keþ-
fetti. O, sermayenin bir þey olmayýp, þeylerin aracýlýðý ile kiþiler arasýnda
kurulan toplumsal bir iliþki olduðunu keþfetmiþti.
73
Bay Peelin, 50.000
71
Wakefieldin modern sömürgecilik konusundaki birkaç görüþü, fizyokrat Mirabeau Baba
ve hatta çok daha önce Ýngiliz iktisatçýlarý tarafýndan tamamýyla sezilmiþtir.
72
Sonralarý bu, uluslarasý rekabet savaþýmýnda geçici bir zorunluluk halini almýþtýr, ama
nedeni ne olursa olsun sonuçlarý aynýdýr.
73
Bir zenci, bir zencidir. Ancak belirli koþullar altýnda bir köle durumuna gelir. Bir pamuk
eðirme
makinesi, pamuk eðirme makinesidir. Ancak belirli koþullar altýnda, sermaye durumuna
gelir. Bu koþullardan koparýldý mý, artýk sermaye deðildir, týpký altýnýn kendi kendine para
olmamasý ya da þekerin, þeker fiyatý olamamasý gibi. ... Sermaye de bir toplumsal üretim iliþkisidir.
Bir burjuva üretim iliþkisi, burjuva toplumunun üretim iliþkisidir. (Karl Marx Lohnarbeit und
Kapital, N. Rh. Zeitung.) n° 266, 7 Nisan 1849 [Ücretli Emek ve Sermaye Ücret, Fiyat ve Kâr, s.
40-41, 41-42.]
661
Karl Marks
Kapital I
sterlin deðerinde üretim ve geçim aracýyla birlikte, Ýngiltereden kalkýp,
ta Batý Avustralyada Swan nehrine gitmesine acýr. Bay Peel, ayrýca,
beraberinde erkek ve çocuk 3,.000 kiþilik bir iþçi sýnýfý götürecek kadar
da ileri görüþlüydü. Gideceði yere varýnca, Bay Peelin yanýnda, yataðýný
yapacak ya da nehirden su taþýyacak bir uþak bile kalmamýþtý.
74
Zavallý
Bay Peel, her þeyi önceden düþünmüþtü de, Ýngiliz üretim tarzlarýný
Swan nehrine taþýmayý akýl edememiþti!
Wakefieldin aþaðýdaki keþiflerinin anlaþýlmasý için iki noktayý
belirtelim: Üretim ve geçim araçlarýnýn, ilk üreticinin mülkiyetinde kal-
dýðý sürece sermaye olmadýklarýný biliyoruz. Bunlar, ancak, ayný zaman-
da, emekçiyi hem sömürme ve hem de boyunduruk altýna alma aracý
olarak hizmet ettikleri zaman, sermaye halini alýrlar. Ama onlardaki bu
kapitalist ruh, ekonomi politikçinin kafasýnda, maddi özleri ile o kadar
sýký sýkýya kaynaþmýþtýr ki, o, bunlara, her durumda ve hatta tam tersi
olduklarý zaman bile sermaye adýný verir. Bu, Wakefieldde de böyledir.
Üstelik: üretim araçlarýnýn, kendi hesaplarýna çalýþan pek çok baðýmsýz
emekçinin bireysel mülkiyeti halinde parçalanmasýna, sermayenin eþit
olarak bölünmesi der. Ekonomi politikçinin, feodal hukukçudan farký
yoktur. Bu hukukçu da, salt parasal iliþkilere, feodal hukuðun saðladýðý
yaftalarý yapýþtýrdý.
Eðer diyor Wakefield, toplumun bütün üyeleri, sermayenin
eþit kýsýmlarýna sahip olsalardý ... hiç kimse kendi elleriyle kullanabile-
ceðinden fazla sermaye biriktirme dürtüsüne sahip olmazdý. Toprak
sahibi olma tutkusunun, ücretle tutulabilecek bir emekçi sýnýfýn varlýðýný
engellediði yeni Amerikan sömürgelerinde durum bir dereceye kadar
böyledir.
75
Bu nedenle, emekçi,
[sayfa 786]
kendisi için biriktirebildiði
sürece bunu, ancak, üretim araçlarýnýn sahibi olarak kaldýðý sürece
yapabilir kapitalist birikim ve kapitalist.üretim tarzý olanaksýzdýr. Bunlar
için mutlaka gerekli olan bir ücretli-emekçiler sýnýfý bulunmamaktadýr.
Bu durumda, öyleyse, eski Avrupada emekçinin, kendi emek koþullarýn-
dan yoksun býrakýlmasý, yani sermaye ile ücretli-emeðin birarada varlýðý
nasýl mümkün oldu? Oldukça özgün türden bir toplumsal sözleþme ile.
Ýnsanoðlu, sermaye birikimini hýzlandýrmak için, kuþkusuz Ademden
beri varlýðýnýn tek ve son amacý olarak hayalinde beslediði basit bir
yöntemi benimsedi: bunlar kendilerini, sermaye ve emek sahibi olarak
ikiye böldüler. ... Bu bölünme, bir uyum ve birleþ- menin sonucuydu.
76
Tek sözcükle: büyük insan kitlesi, sermaye birikimi onuruna, kendisini
mülksüzleþtirdi. Þimdi insan, bu fanatikçe kendini yadsýma içgüdüsünün,
böyle bir toplum sözleþmesinin hayal alanýndan gerçek âleme geçire-
bileceði insanlarla koþullarýn ancak varolabileceði sömürgelerde, özellikle
etkili olabileceðini düþünebilir. Ama eðer öyleyse, kendiliðinden ve dü-
74
E. G. Wakefield, England and America, c. II, a. 33.
75
l.c., s. 17.
76
l.c., v. I, s. 18.