24
Hatırlayacağınız gibi, bir Büyük Varlık, yapısını oluşturmak üzere her plandan atomları kendisine bağlar.
Bu atomların
her biri, bir parçası oldukları varlığa oranla daha az gelişmiş olmakla beraber, birer
varlıktırlar. Büyümeleri daha önceden tamamlanmıştır. Her atom, kendisinin farkına vardığında,
kendisiyle ilgili bir kavrayış yaratmış olur. Bu kavrayışlar, atomların kendileri değil, sadece reaksiyon
verilen olguların bilgileridir. Bunlar, bir merkezli kuşaklar halinde sıralanmazlar; çünkü çekim gücünün
etken olabileceği maddesel bir yapı içermezler. Sadece, çeşitli reaksiyon formlarından ibarettirler.
Şimdi, nasıl bir insan, vücudunu oluşturan hücrelerin taşıdığı bilincin farkında değilse, bir Büyük Varlığın
bilinçliliği de, atomlarının birer birer reaksiyonlarından habersizdir. Bu nedenle, kendisiyle ilgili bir imaj
oluşturmaya çalıştığında, belirli gruplar halindeki, farklı türde atomların reaksiyonlarını anlamak ve
gerekli atomik imajın yaratılması için de atomik kavramlara dayanmak durumundadır. Sonuçta, bir Büyük
Varlık, kendi kavrayışını nesnel olarak oluşturmak isterken, daha önce yaratılmış olan imajların
nitelikleriyle sınırlanır.
O halde temelde ilk yaratıcılık örneğini verenler, kendilerinin farkına varan
atomlardır.
İlk yaratıcılık olgusu, Tanrı'nın bünyesinden başlar ve düzensiz birimlerden ibaret bir oluşum şeklindedir:
"Karanlık, derinliğin yüzünü örtüyordu." Bir organizasyon içermeyen ve aralarında bir ilişki olmayan bu
birimlerin nesnel bir bilinçliliğe ulaşmaları beklenemezdi
. Ancak, bir Büyük Varlığın, Kozmik
deneyimleri sonucunda geliştirdiği kavrayış, bu birimlere yansıdığında, onları organize edip, birbirlerinin
farkına varmalarını sağladı ve birimler arasında etkileşim başladı.
O halde anlaşılacağı üzere, Kozmik atomlar, bir tezahür planının asal alt planındaki atomları meydana
getirmiş
ve bu atomlar da, Büyük Varlığın etkisiyle, birbirleriyle etkileşime girerek alt planları
yaratmışlardır.
Her planın alt planı, kendisine tekabül eden bir Kozmik madde planıyla doğrudan ilişki içinde ve o
plandaki Büyük Varlıklar tesiri altındadır.
Bir evrenin Büyük Varlığı, maddesini oluşturan atomlardan belli oranda zıt reaksiyona maruz kalır. Bu
çok önemli bir noktadır.
O halde, ilk olarak atomik kavramların projeksiyonundan, daha sonra ise, bu atomların bir minyatür
Kozmos oluşturacak şekilde organizasyonuna yol açan, Büyük Varlığın kendi farkındalığına varmasından
söz edebiliriz. Bu minyatür Kozmos'a, 'Yaratıcının ortaya çıktığı varoluş basamağından ayırt edebilmek
için, burada evren adını veriyoruz.
10. BİLİNCİN BAŞLANGICI
Ve Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dolaştı,
Ve Tanrı, 'Işık olsun dedi', ve Işık oldu...
Daha önceki açıklamalarda, bir evrenin tezahür birimlerinin, yani atomların, nasıl ortaya çıktığını ve İlahi
Gücün akım ve dalgalarının bu birimler arasında hareket ederek, Kozmos'un minyatür bir kopyasını nasıl
oluşturduğunu gördük.
Minyatür Kozmos'la aslı arasında tam bir benzerlik söz konusudur; sadece, bir
evrendeki devreler daha küçük çaplı olup, daha hızlı bir ritme (tekrarlar dizisine) sahiptirler.
25
Logos evriminin iki safhası şunlardır:
1-Bir evrenin maddesinin gelişmesi.
2-Akımların ve Işınların gelişmesi.
Bunlardan ilki, evreni oluşturan ham maddenin, ikincisi ise evrenin dayandığı çatının evrimiyle ilgili
safhalardır.
Planlara ve alt planlara dağılmış olarak bulunan, her biri yedi çeşit içeren, yedi farklı türde çok sayıda
atom mevcuttur.
Şimdi, Logos evriminin üçüncü safhası üzerinde duracağız.
Bir evrimin başlangıcında, daha sonra evrenini oluşturacak olan kürenin içinde, Logos yalnızdır. Bu
kürenin içinde başka bir varlık birimi olmadığı için, bilinci sadece kendisine yöneliktir.
Görüldüğü gibi Logos, önce Kozmik, sonra öznel ve daha sonra ise nesnel bilinç kazanarak, ruh
bilimcilerin, bilincin evrimiyle ilgili taşıdıkları kavrayışı tersine çevirir.
Logos şimdi, bilincinden aurasındaki bir bakıma Tanrı'nın aurası olarak kabul edilebilir bir düşünce
formunun yayınlandığının farkındalığını kazanmıştır.
Bir nesneyle ilgili farkındalık, Logos'un bilinçliliğinde bir reaksiyon yaratır. Böylece beliren özne nesne
bağıntısı, yansıtılan Evrende de bir değişikliğe yol açar. Sonuç olarak Logos (veya Büyük Varlık) ile
Logos bilinçliliğinin yansıması (ki henüz başlangıç aşamasındaki evreni ifade eder) arasında karşılıklı bir
iletişim veya ilişki kurulmuş olur.
Ancak, Logos'un bilinçliliğinin, kendi nesnelleştirdiği evrene ilişkin farkındalığıyla sınırlı olduğu
düşünülmemelidir. Logos'un odaklaşmış bilinçliliği veya bilinçli bilinçliliği sınırlıdır; çünkü bu tür bir
bilinçlilik, ancak nesnelerin farkındalığı ve buna bağlı reaksiyonlarla kazanılabilir.
Hâlbuki Logos’un
bilinçaltı, Kozmos'la ilgili farkındalığı taşır ve bilinçlilik, kendine temel ve fon teşkil eden bilinçaltından
etkilenir.
Kozmik dalgaların yükselip alçalması, dairesel hareketleri, Logos'un bilinçaltı üzerine tesir eder.
Bunun sonucu olarak da Logos bilinçliliğinde ortaya çıkan duyumlar, derhal evreni yaratan projeksiyon
üzerine yansır.
Önce basit hareketler şeklinde olan, ama yavaş yavaş son derece karmaşık bir nitelik kazanan, sonsuz
sayıda reaksiyonlar zinciri ortaya çıkar.
Tüm bu değişimler, oluşmakta olan evrenin atomik maddesini etkiler; elemanlarının yapısını ve niteliğini
belirler. İşte bu tür karakteristik özellikler, daha sonra insanlar tarafından 'Doğa Kanunları' veya
gözlemlenmiş ritimler olarak kabul edilmiştir. Böylece varlıkların doğası, Logos'un çevresindeki Kozmik
koşullara gösterdiği reaksiyonlarla belirlenir ve sürekli değişim içindedir. Maddedeki değişimler, bir safha
boyunca sürüp sonra yok olmazlar; maddenin bağlı olduğu atomik alt plan var olduğu sürece devam
ederler.
Yaşamsal ve şekilsel evrimin yanı sıra, maddenin evrimi de sürer gider.
İster Kozmik, ister Logos'la ilgili olsun, evrimin her safhası, yeni tür bir etki ve tepki olayıyla başlar. Her
tepki de, kaçınılmaz olarak, yeni tepkilere yol açar.
Şöyle bir benzetme yapabiliriz: Bir dizi çanla
yaratılabilecek melodilerin sayısını düşünün. Yeni bir çanın eklenmesi, varyasyonların sayısında büyük bir
artışa neden olur. Bunun gibi, gelişen her yeni faktör, tezahürdeki çeşitliliği arttırır.
Bu faktörün evrene