Martin heidegger


NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI



Yüklə 72,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə13/29
tarix07.12.2017
ölçüsü72,79 Kb.
#14380
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29

NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
niteliği  olarak  dururken,  adalet  üzerine  daha  sonra  yayınlama­
dığı  iki düşünce yazdı.
İlk  notun  başlığı:  "Özgürlük  yolu"dur,  orada  “kurucu,  ayı­
rıcı,  yadsıyıcı  bir  düşünme  yolu  olarak  adalet,  değer  bilmeden 
çıkarak,  yaşamın  kendisinin  en  yüksek  temsilcisidir."  der 
(1885).  (XIII, Aforizma.  98)
İkinci not (1885)  şunları  söyler “İyi  ile kötünün ötesine  çıka­
rak  gören  gücün  işlevi  olarak  adalet,  bundan  ötürü  çıkarının 
daha  geniş ufkuna sahiptir  -  şu  ya  da bu kişiden daha  fazla olan 
bir şeyi koruma amacı.'"(XIV,  Aforizma. 158)
Bu  düşüncenin  yeterince  aydınlatılması  buradaki  düşünme­
nin  çerçevesini  aşar.  Burada  Nietzsche'nin  düşündüğü  adaletin 
ait  olduğu  öz  alanına  dikkat  çekmek  yeterli.  Nietzsche'nin  göz 
önünde  tuttuğu  adaletin  anlaşılması  için,  Hıristiyan,  Hümanist, 
Aydınlanmam,  Sosyalist  ahlaklardan  kaynaklanan  bütün  adalet 
tasarımlarını  ayraç  içine  almalıyız.  Çünkü  Nietzsche  adaleti, 
öncelikle,  aktörel,  hukuki  yargılar  alanında  tanımlandığı  gibi 
anlamaz.  O,  adaleti,  daha  çok,  bütün  olarak  varolanın  Varlığın­
dan;  yani  güç  isteminden  çıkarak  düşünür.  Hakka  uygun  olan, 
adil  olandır.  Ancak  hak,  varolan  olarak  varolandan  çıkarak  be­
lirlenir.  Bundan  dolayı  Nietzsche:  “Hak=  geçici  güç  ilişkisini 
bengi  kılm a  istemi.  Bununla  yetinmek  onun  varsayımdır.  Hak­
kın  bengi  olduğunu  göstermek  için  saygıdeğer  olanların  tümü, 
çağrılmıştır"  der. (XII.A. 462  .Y.1883)
Bir  sonraki  yıl  düşülen  bir  not  da  bu  konuya  ilişkindir: 
“Adalet  sorunu.  İlk  başta,  elbette  üstün  erki  isteme,  bu  erk  için 
kuvvetli  olmadır.  Hüküm  süren,  "adaleti"  sonradan  sağlama 
bağlar; yani şeyleri  kendi  ölçütüne gere ölçer.  Hüküm süren  çok 
güçlüyse,  özgür  yönetim  vermede,  çabalayan  bireyi  tanımada 
çok  ileri  gider’’  (XIIV,  Aforizma. 181).  Şu  düzende,  Nietzsche 
metafiziğindeki  adalet  kavramı  bizim tanışık oluğumuz anlayışa 
göre  hâlâ  yadırgatıcıdır,  böyle  olması  da  beklenir.  Yine  de,  o, 
Yeni  çağın  bütünlenmesinin  başında,  dünya  egemenliği  uğruna 
yürütülen  savaşların  ortasında  adaleti  tam  özünden  vurur,  tarih­
sel  bakımdan zaten  doğrudur, dolayısıyla da, bu  dönemdeki  tüm 
insan  eylemlerini  belirtik  ya  da  örtük,  gizlice  ya  da  açık  açık 
belirlerler.
44


NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ
Nietzsche'nin  düşündüğü  adalet,  artık  güç  istemi  tarzında 
olan  varolanın  hakikatidir.  Ancak  Nietzsche  ne  adaleti  açıkça 
varolanın  hakikati  olarak  düşündü  ne  de  bütünlenmiş  öznelik 
metafiziğini  bu  düşünceden  çıkarak  dile  getirdi.  Oysa  adalet, 
varolanın  hakikatidir,  bu  hakikat  Varlığın  kendisi  tarafından 
belirlenir.  Bu  hakikat  olarak  adalet,  Yeni  çağ’daki  bütünlenme- 
sinde  bizzat  metafiziktir.  Metafizik  olarak  metafizikte  temel 
örtülüdür,  bunun  için  de  Nietzsche  Hiççiliği,  metafizik  bakım­
dan,  değer  koymaların  tarihi  diye  anlasa  bile,  Hiççiliğin  özünü 
düşünemedi.
Güç  istemi  metafiziğine,  hangi  örtük-onun  hakikati  olarak 
adaletin  özünden  çıkarak  buyrulmuş-  biçimin  saklandığını  bil­
miyoruz.  Güç  istemi  metafiziğinin  ilk  ilkesinden  neredeyse  söz 
edilmemiştir,  söz edildiği  biçimiyle de,  bir ilke  bile değildir.  Bu 
metafiziğin  ilkelerinin  ilke  özniteliğinin  kendine  özgü  tarzı 
olduğu  kesin.  İlk  önermenin,  tümden gelimli bir önerme dizgesi 
bakımından  bir  büyük  öncül  olmadığı  da  kesin.  “Biz  metafizi­
ğin  temel  ilkesi”nden  varolan  olarak varolanların  asıl  temelinin 
adlandırılmasını;  yani  varolanların  özünün  birliğinde  adlandı­
rılmanı  anlarsak,  bu  ilke  belli  bir  zamanda,  metafiziğin  türüne 
göre,  metafiziğin  bu  temeli  açıklama  tarzını  belirlemek  için 
yeterince  geniş,  yeterince kompleks  olmayı  sürdürür.  Nietzsche 
güç  istemi  metafiziğinin  ilk  ilkesini  başka  bir  biçimde  de  dile 
getirdi  "Biz  hakikati  yerle  bir  etmeyelim  diye  sanata  sahibiz" 
(Güç İstemi" A.822.Y. 1888)
Sanat ile hakikat arasındaki öz ilişkisini  yani  metafizik değer 
ilişkisine  ait  olan  ilkeyi  elbette,  günlük sanat, hakikat tasarımla­
rımıza  göre  anlayamayız.  Böyle  olursa  her  şey  bayağılaşır.  En 
kötüsü  de böylece,  kendi  tarihsel  özümüzü,  tarihbilim  ile  dünya 
görüşlerinin  belirsizliğinden  kurtarmak  için  bizim  çağımızdaki 
metafiziğin  -bütünlenmekte  olan bir metafizik- örtük  durumunu 
özünde tartışma  olanağı  elimizden alınır.
Güç  istemi  metafiziğinin  az önce  sözü  edilen temel  ilkesinin 
formüleştirilmesinde,  güç  isteminin  egemenliğinin  başlıca  bi­
çimlerinin insanla ilgilerinde  sanat ile hakikat olduğu  söylendi.
Varolan  olarak varolanın  hakikati  ile  insanın  özü  arasındaki 
öz  ilişkisi,  metafiziğin  özünün  düşünmemize  kapalı  kalmasına
45


uygun  olarak,  metafizik  içinde  nasıl  düşünülmeli?  Bu  soru  he­
men  hiç  sorulmamış,  felsefi  antropoloji  aracılığı  ile  de  iyice 
içinden  çıkılmaz hale  getirilmişitir.  Şu  da var ki, değer ilkesinin 
formülleştirmesini Nietzsche'nin varoluşsal  olarak felsefe yaptı­
ğının  kanıtı  saymak  da  her durumda  yanlış  olurdu.  O  bunu  hiç 
yapmadı.  Ama  o,  metafizik  olairak  düşünmüştü.  Nietzsche’nin 
başyapıtı  olan  Güç  îstemi  için  düşünür  iken  yazdığı  aşağıdaki 
notta  bulunan  türden  bir  düşünme  gücü  için  bizler  henüz  hazır 
değiliz  “Kahraman  bakımından  her şey  tragedya  olur;  yarı  tanrı 
açısından  her  şey  bir  satir  oyunu;  Tann  açısından  her  şey-  Ne 
olur?  'Dünya'  mı  yoksa?”  (îyi  ile  Kötünün  Ötesinde,  A.  150. 
Y.1886)
Ne  var  ki,  Nietzsche'nin  düşünmesini  kavramayı  öğrenme 
zamanı  geldi.  Bu  düşünme  tarih  yazıcılığı  bakımından,  ona 
yapıştırılan  etikete  dayanarak yargılandığında  başka bir yüzünü 
göstermek  zorunda  kalsa  da,  Metafiziğinin  dördüncü  kitabında, 
çelişki  ilkesini  varolanın Varlığının  ilk hakikati olduğunu  düşü­
nen Aristoteles'in düşünmesinden  daha az  dişe dokunur,  daha az 
güçlü  değildir.  Nietzsche’nin,  Kierkegaard'la  aynı  kefeye  kon­
masına  alışılmıştır  ama  alışılmış  olması  karşılaştırmanın  sorgu­
lanmamasını  gerektirmez.  Bu  karşılaştırma,  düşünmenin  özünü 
yanlış  anladığından,  metafizik  düşünür  olarak  Nietzshe'nin 
Aristotales’e  yakınlığını  koruduğunu  anlamaz.  Kierkegaard 
ondan  daha  sık  söz  etse  de,  özünde  Aristotales’ten  uzaktır. 
Çünkü  Kierkegaard  bir  düşünür  değil  dinci  bir  yazardır,  ama 
sıradan  bir yazar  değil,  kendi  çağının  yazgısının bir  tanesidir o. 
Böyle  söz  etmek  de  bir  yanlış  anlama  değilse,  onun  büyüklüğü 
buradadır.
Nietzsche  metafiziğinin  ilk  savında,  güç  isteminin  özünün 
birliği,  sanat  ile  hakikat  arasındaki  öz  birliği  olarak  adlandırır. 
Değerin  metafizik  özü,  varolan  olarak  varolanların  bu  öz  birli­
ğinden  çıkarak  belirlenir.  Değer,  güç  isteminin  kendisinin  çifte 
koşuludur, güç  istemi  için  güç isteminde koyulur.
Nietzsche  varolanlanın  Varlığını  güç  istemi  olarak  anladı­
ğından,  onun  düşünmesi,  değerler  üzerine  düşünme  olmalıydı. 
Bunun  için,  her  yerde,  her  şey  karşısında  değer  sorusunu  sor­
makta haklıdır.  Bu sorular kendilerini tarihsel  olarak duyururlar.
NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
46


Yüklə 72,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə