Martin heidegger


NİETZSCHE'NİN TANRI  ÖLDÜ SÖZÜ ve  DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI



Yüklə 72,79 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/29
tarix07.12.2017
ölçüsü72,79 Kb.
#14380
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   29

NİETZSCHE'NİN TANRI  ÖLDÜ SÖZÜ ve  DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
yıp  kabul  etmemiştir.  Şimdiye  kadarki  insanı  aşan  insan,  güç 
istemini,  bütün  varolanların  temel  özelliği  sayarak,  kendi  iste­
mesinde  üstlenir.  Böylece  de  kendini,  bizzat  güç  istemi  anla­
mında  anlar  (tarzında  ister).  Bütün  varolanlar  bu  istemede  ko­
yulmuş  olarak  vardır.  Daha  önceden,  insanın  özünü  amaç  ile 
düzgü  tarzında  belirleyen  şey  koşulsuzluğunu,  doğrudanlığmı, 
en  başta  da  etkili  eylemin  her  yerde  yürürlükte  olan  şaşmaz 
gücünü  yitirmiştir.  Artık  duyuüstü  dünyanın  amaçları  ile  ölçü­
leri,  dirimi  uyandırmaz,  taşımaz  da.  Bu  dünyanın  kendi  de  can­
sızlaşmış,  ölmüştür.  Şurada burada hâlâ  Hıristiyan  inancı  vardır, 
gelgelelim  böyle  bir  dünyada  hüküm  süren  sevgi,  artık  olagele­
nin  etkili  biçimde  işleyen  yürürlükteki  ilkesi  değildir.  Gerçek 
olan  her  şeyin etkin  gerçekliği  olduğu  düşünülen  duyuüstü  dün­
yanın  duyuüstü  temeli  gerçek  dışı  [unwirklish]  hale  gelmiştir. 
Metafizik  bakımdan  düşünülen  "Tanrı  öldü"  sözünün  metafi­
zikteki  anlamı budur.
Bu  sözün  böyle  düşünülen  hakikati  önünde  daha  uzun  süre 
gözleri  kapalı  kalmak  istiyor muyuz?  Bunu istiyorsak, kuşkusuz 
bu tuhaf körleşmeden ötürü  söz yanlış hale  gelmez.
İnsan  Tanrının  gerçekliğini  önemsemeden,  önceden  sorgu­
lamadan,  gerçekliğe  egemen  olmaya  çabalayıp  dururken,  bunu 
insanın  Varlık  tarafından  çekildiği  özü  bakımından,  bu  yazgıya 
kestirmelerin  sahte  yardımıyla  değil  gerçekten  kendi  özünden 
çıkarak  karşı  koyabilecek,  bu  yazgıyı  aşabilecek  ölçüde  olgun­
laşıp  olgunlaşmadığını  düşünmeden  yapar  iken,  Tanrı  artık  diri 
bir  Tanrı  değildir.  “Tanrı  öldü”  sözünün  hakikatini  yanılsama­
lara  düşmeden  anlama  çabası,  Nietzsche  felsefesini  aklamaktan 
başka  bir  şeydir.  Buna  yönelmiş  olsaydık  böyle  bir  onayla­
mayla,  düşünmeye hizmet  edilmiş  olmazdı.  Biz  şu  anda düşünür 
iken  bir  düşünüre  dikkat  ediyomz.  Bu  onun  düşüncesinde 
düşünülen her şeyi,  özü bakımından düşünmeyi gerektirir.
Tanrı,  tanrılar  açıklanan  metafizik  yaşantı  anlamında  öldü- 
lerse,  güç  istemi  özce varolanı  yöneten  bütün koşulların  koyul­
masının  ilkesi;  yani değer  koymanın  ilkesi  olarak  istendi  ise, bu 
durumda,  varolan  olarak  varolan üzerindeki  egemenlik,  yeryüzü 
egemenliği  biçiminde,  insanın  güç  istemi  ile  belirlenen  yeni 
istemesine  geçer.  "Şen  B ilim in"!883  de  yayınlanmasından  bir
50


NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ  SÖZÜ
yıl  sonra  Nietzsche  "Böyle  Buyurdu  Zerdüşt'ün"  birinci  bölü­
münü  şu  sözle  bitirir:  “Öldü  bütün  tanrılar:  Şimdi,  üstün  insan 
yaşasın  istiyoruz!"
Üstün  körü  düşünseydik  bu  sözün  bütün  varolanın  egemen­
liğinin  Tanrıdan  insana  geçtiğini  söylediğini  düşünebilir  ya  da 
daha  da  kabaca,  Nietzsche'nin  Tanrının  yerine  insanı  koydu­
ğuna  inanabilirdik.  Bunu  böyle  anlamak,  kuşkusuz,  Tanrının 
özünü,  tanrıca  pek  az  düşünmektir.  İnsanın  özü  Tanrının  öz 
alanına  erişemeyeceği  için,  insan  kendini  Tanrının  yerine  ko­
yamaz.  Oysa  tam  tersi,  bu  olanaksızlığa  oranla  henüz  hiç  rast­
lamadığımız  tekinsiz  bir  şey,  özünü  pek  az  düşündüğümüz  bir 
şey  olabilir.  M etafizik  olarak  düşünüldüğünde  Tanrıya  özgü 
yer, 
yaratılan 
olarak 
varolanın 
yaratıcı 
sebebiyetinin 
(bewirkung), korunmasının  yeridir.  Tanrının  bu yeri  boş kalabi­
lir,  onun  yerine,  başka,  metafizik  olarak  ona  karşılık  gelen  bir 
yer  açılabilir,  bu  yer  ne  insanın,  ne  de  Tanrının  öz-alanıyla  öz­
deştir.  Şu  da  var ki,  yine  de  insan,  bu  yerle  bir kez  daha  ayırıcı 
bir  ilişkiye  girer.  Üstün  insan  Tanrının  ülkesine  girmez.  Tersine 
üstün  insanın  istemesinin  girdiği  yer,  kendi  farklı  varlığında, 
varolanın  farklı  bir  temellendirilmesinin  farklı  bir  alanıdır.  Bu 
arada,  varolanın  bu  farklı  Varlığı,-  bu  da  Yeni  çağ  metafiziğin 
başlangıcını  imler-  öznelik  olmuştur.
Bütün  varolanlar  artık  ya  nesne  olarak  gerçektir  ya  da  nes­
nenin  nesnelliğinin  kurulduğu  nesneleştirme  olarak  gerçeği 
etkileyendir  [wirkend]. Nesneleştirme,  nesneyi tasarlamada  (göz 
önüne  koymada)  ego  cogito’ya  verir.  Bu  vermede,  ego  kendi 
eyleminde  (göz-önüne  getirici  vermede)  kendini  temele 
koyduğunu,  yani  subiectum  olduğunu  kanıtlar.  Özne  kendisi 
için  öznedir.  Bilincin özü  kendini  bilmedir.  Bundan ötürü  bütün 
varolanlar  ya  öznenin  nesnesi  ya  da  öznenin  öznesidir.  Her 
yerde  varolanın  Varlığı,  kendini-kendi-gözünün-önüne-getir- 
meye,  böylece  de  kendini  kurmaya  dayanır.  İnsan  varolanın 
özneliğinde  kendi  özünün  öznelliğine  yükselir.  İnsan  başkaldı­
rıya  adım  atar.  Dünya  nesneye  dönüşür.  Bütün  varolanların  bu 
devrimci  nesnelleştirilmesinde,  öncelikle göz önüne getirmenin, 
ortaya  koymanın  buyruğuna  sokulması  gereken  yeryüzü,  insan 
koymasının,  çözümlemesinin  ortasındaki  yerine  taşınır.  Yer­
51


NIETZSCHE’NİN TANRI  ÖLDÜ SÖZÜ  ve  DÜNYA RESİMLERİ  ÇAĞI
yüzü  kendini  ancak,  saldırının  nesnesi  olarak  gösterebilir.  Bu 
saldırı  kendini  insanın  istemesinde  koşulsuz  nesnelleştirme 
olarak  temellendirir.  Varlığın  özü  tarafından  istendiği  için, 
doğa,  her yerde, tekniğin nesnesi  olarak görülür.
Kaçık  adam  bölümünün  ortaya  çıktığı  1881/82  döneminde 
Nietzsche  şu  notu  düşmüştür:  Yeryüzü  egemenliği  için  savaşın 
yürütüleceği  çağ  geliyor,-savaş,  temel  felsefe  öğretileri  adına 
yürütülecek."  (XII.441)
Güç  isteminin  özünde  koşulsuz  güçlenmesinin  hizmetinde, 
yeryüzünün  hammadde  alanı  olarak  sınırsızca  sömürülmesi,  ya 
da  "insan  kaynaklarının"  gerçekçi  kullanımı  amacıyla  açılan 
savaşta,  bir  felsefenin  açıkça  göreve  çağrılması  zorunluluğu 
demek  değildir  bu.  Tersine  burada  düşünülen,  bir  Öğreti,  bir 
kültür  varlığı  olarak  ortadan  kaybolan  felsefenin,  şimdiki  kılı­
ğında  da  ortadan  kaybolabileceğidir.  Çünkü  o  hakiki  olduğu 
ölçüde,  gerçeğin  gerçekliğini dile getirmiş,  bunun sonucunda da 
varolan  olarak  varolanı  onun  Varlığının  tarihine  getirmiştir. 
"Felsefi  temel  öğretiler"  bilginlerin  öğretileri  demek  değil,  va­
rolanın  varolan  olarak  hakikatinin  dili  demektir.  Bu  hakikat 
metafiziğinin  kendisi  güç  isteminin  koşulsuz öznelik  metafiziği 
kılığındadır.
Yeryüzü  egemenliği  uğruna  savaş,  tarihsel  özünde,  zaten, 
varolanın  varolan  olarak  güç  istemi  tarzında  görünmesinin  so­
nucudur,  ama  bu  isteme  olarak  tanınmamış  ya  da  hiç  kavran- 
mamıştır.  Eylem  öğretileri,  kavramsal  ideolojiler  genellikle 
olandan  dolayısıyla  da  olagelenden  söz  etmeyi  hiç  bir  zaman 
onaylamazlar.  Yeryüzü  egemenliği  uğruna  savaşın  başlama­
sıyla,  öznelik  çağı  da bütünlenmesine doğru  sürüldü.  Güç istemi 
tarzında  olan  varolanının,  kendi  tarzına  uygun  olarak,  her  ba­
kımdan  pekin  hale  gelmesi,  dolayısıyla  da  kendi  hakikatinin 
bilincine  varması bu bütünlenmeye aittir.
Güç  isteminin  isteğinden  çıkarak  istenen  bilinç  oluşturma 
istemin  zorunlu  bir  aracıdır.  Bilinç  oluşturma  nesnelleşme  ba­
kımından planlama  kılığında  olup  biter.  Bilinç  oluşturma,  tarih­
sel  durumun  aralıksız  çözümlenmesi  aracılığı  ile  insanın  istemi 
yönündeki  ayaklanması  alanında  olur.  M etafizik  olarak  düşü­
nüldüğünde,  durum  sürekli  olarak  öznenin  eylemi  için  bir  sah­
5 2


Yüklə 72,79 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə