NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
kin sorudur. Ama bu hakikat, aynı zamanda, varolan olarak
varolanın hakikatidir, dahası, metafizik de bu hakikat olarak
vardır
Buna uygun olarak bizim şimdi sorguladığımız hakikat, va
rolanın zorunlu koşulu olarak güç isteminin koyduğu bir haki
kat değildir. Tersine koşul koyucu güç isteminin, koşullar ko
yan güç istemi olarak özünü sürdüğü (west) hakikattir. Koşullar
koyan güç isteminin içinde özünü sürdüğü bu Bir, onun öz bir
liği, güç isteminin kendisiyle ilgilidir.
Peki ama, bu varolanın Varlığının hakikati şimdi hangi tarz
dadır? Varolanın Varlığının hakikati ancak varolanın hakikatin
den çıkarak belirlenebilir. Ancak Yeni çağ metafiziğinde varo
lanın Varlığı, isteme olarak, böylece de kendini isteme olarak
belirlenmişse, bu kendini isteme, kendinde zaten kendi-kendini-
bilme ise, demek ki varolan, hypokeimenon, subiectum, kendi-
kendini-bilme tarzında özünü sürmektedir.
Bu varolan [subiectum] kendini, daha doğrusu kendi kendi
sini, ego cogito tarzında sunar. Bu kendini sunma [Re
präsentation] (göz önüne getirme), qua subiectum [subiectum
olarak] varolanın Varlığıdır. Bu kendi-kendini-bilme, doğrudan
özneye dönüşür. Kendi-kendini-bilmede, hem bilmenin tümü,
hem de bilme için bilinebilenler bir araya toplanır. Dağlık böl
genin dağların toplamı olması gibi, o da bilmenin bir araya
toplanmasıdır. Öznenin öznelliği, böyle bir bir araya toplama
olarak, co-agitatio (cogitatio, conscientia-bilmeyi [Gewissen]
toplamadır, bilinçtir [conscience]. Ama co-agitatio kendinde
zaten, velle’dir, istemedir. Öznenin özneliğinde isteme, öznenin
özü olarak ortaya çıkar. Yeni çağ metafiziği, öznelik metafiziği
olarak varolanın Varlığını, isteme anlamında düşünür.
Göz önüne getiren öznenin, kendi kendisinden belli bir şey
olarak emin olması-bu da, her zaman, göz önüne getirdiği şey
den emin olması demektir- onun özünün ilk öz belirlenimi
olarak, özneliğe aittir. Böyle bir güvence altına almaya
[Versichemng] uygun olarak, varolanın pekini ik [Gewissheit]
olarak hakikati, güvenlilik [certitudo] niteliği almıştır, pekinli-
ğin içinde pekinlik olarak bulunduğu kendi-kendini-bilme, ön
ceki hakikatin özünün bir türevi; yani bir göz önüne getirmenin
41
doğruluğu [rectitudo] olarak kalır. Buna karşılık, doğru,
şimdiye dek orada-bulunmasında [Anwesenheit] düşünülmemiş
orada-bulunmakta olana benzetmeye de dayanmaz. Doğruluk,
şimdilik, göz önüne getirilmesi gereken bütün varolanların,
tasarlayıcı res cogitans si ve m ens’in [düşünen şey ya da us]
bilme-savmda koyulan bir ölçüte göre düzenlenmesine dayanır.
Bu sav, güvenliliğe [Sicherheit] gider. Bu güvenlilik, göz önüne
getirilecek bütün şeylerle birlikte, kendi kendini tasarlamanın
da
matematiğin
idelerinin
açık-seçikliğinde
bir
araya
getirilmesine, orada toplanmasına dayanır. Bu Ens co-agitatum
perceptionis’tir [Bir araya toplanmış algılamaya dayanan şey].
Bu tasarım güvenlilik savını karşılıyorsa artık doğrudur. Bu
biçimde kanıtlanan doğru [richtig], hem hakkından gelinmiş
[recht gefertigt] o olarak hem de kullanımımız altında olan ola
rak, haklı kılınır. Özneliğin kendisinden emin olması anlamında
varolanın hakikati, eminlik [certitudo] olarak, temelde tasarlama
ile onun tasarladığının göz önüne getirmenin açıklığında doğ
rulanması,
haklı
kılınmasıdır.
Doğrulama
[iustifıcatio]
iustitia’nın [adalet ya da doğruluk], yerine getirilmesi; böylece
de adaletin kendisidir. Özne, özne ola ola kendi eminliğine tü
müyle inanır. Kendi koyduğu adalet savının karşısında kendini
haklı kılar.
Yeni çağ’ın başlarında yeni bir soru ortaya çıktı; varolanla
rın tümünde, yani kendisi en çok varolan olan varolanların bu
temeli (Tanrı) önünde insan, kendi kalımlılığından, açıkçası
kendi kurtuluşundan nasıl emin olabilir, nasıl emin kalabilirdi.
Kurtuluşun pekin bilgisi, sorunu gerekçelendirme; yani adalet
sorunudur.
Yeni çağ metafiziğinde subiectum’u ens percipiens et
appetens [algılayan, isteyen şey] olarak ilk kez Leibniz dü
şündü. Leibniz, ens’in vis niteliğinde [güç niteliğinde], ilk kez,
seçik olarak varolanın Varlığının istemle ilgili özünü düşündü.
Leibniz varolanın hakikatini pekinlik [Gewissheit] olarak dü
şündü. Bu Yeni çağ’a özgüdür. Metafizik üzerine 24 tezinde
Leibniz: iustitia aliud est quam seu perfectio circa mentes der
(20. tez).(8) Mentes, yani res cogitantes' [düşünen şey]. 22 . teze
göre primariae Mundi ıınitates’dir [dünyanın birincil birimleri-
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
42
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
dir] Eminlik olarak hakikat, güvenliğin teminat altına alınması;
yani düzendir (ordo), baştan sona kurma; yani tam, bütün bü
tünlemedir (per-fectio). Birincil, asıl varolanı Varlığında
karakterize eden güvenli kılma, iustitia’dir [adalet]]
Kant, metafiziğinin eleştirel temelini atarken aşkın öznelli
ğin kendinden emin almasının en son evresini aşkın tümdenge
limin quaestio iuris'i olarak düşündü. Bu, özünü bizzat "düşü-
nüyorum ”unun kendini gerekçelendirmesinde sağlama bağlayan
tasarlayıcı öznenin haklı çıkarılmasının yasallığı sonunudur.
Pekinlik olarak hakikatin özünde-pekinlik özneliğin hakikati
olarak, öznelik ise, varolanın Varlığı olarak düşünülür- güven-
lilik ile ilişkili gerekçelendirilmesinden yola çıkılarak anlaşılan
adalet gizlidir. Gerçekten, öznelik metafiziğinde adalet varola
nın hakikati olarak düşünülmese de özneliğin hakikatinin özü
olarak hüküm sürer. Öte yandan, varolanın Varlığı güç istemi
olarak görünür görünmez, adaletin, varolan her şeyin kendini-
bilen-Varlığı olarak Yeni çağ metafiziğinin düşünmesine göğüs
germesi zorunluydu. Güç istemi kendini özce değer koyucu
olan olarak bilir. O kendini kendi özünün değişmez varlığının
koşulları olarak değer koymada güvenli kılan olarak bilir. Böy-
lece de hep haklı hale gelir. Güç istemi böyle bir oluşta adalet
tir.
Güç isteminin biricik özü, adalet içinde, adalet olarak temsil
edilmelidir [repräsentiert]; Yeni çağ metafiziği bakımından
düşünüldüğünde bu olma demektir. Nietzsche metafiziğindeki
değer düşüncesi, Descartes metafiziğinin temellendirici pekinlik
iddiasından daha temeldir. Pekinlik ancak en yüce değer sayıl
dığında haklı sayılabiliyorsa, Batı metafiziğinin Nietzsche ile
bütünlendiği çağda, özneliğin sezgisel kendinden eminliği, va
rolanın Varlığında hüküm süren adalete uygun olarak, güç iste
m ine ait olan bir haklı kılma olduğunu kanıtlar
Nietzsche daha önce yazdığı, genelde daha çok bilinen yapı
tında yani Zamana A ykm Düşünceler’in İkincisi olan “Tarihih
Y aran ile Zararı”nda (1874) tarihsel bilimlerin nesnelliğinin
yerine adaleti koyar (6. bölüm). Bunun dışında Nietzsche adalet
konusunda sessiz kalır. İlk kez bunalımlı 1884/5 yıllarında,
"Güç İstemi”, usunun gözlerinin önünde varolanın temel öz
43
Dostları ilə paylaş: |