NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
hiçtir. Bu şöyle olmaktadır: Varolan olarak varolanın hakikati,
Varlığın hakikati sayılır, çünkü Varlığın hakikati bulunmamak
tadır (ausbleiben). Nietzsche Hiççiliğin bütünlenmeye başladığı
çağda onun bazı ayırıcı özelliklerini anlamış olsa da bunları
Hiççi biçimde anlamlandırmakla bunların özünü bütünüyle
elinden kaçırmıştı. Nietzsche, kendisinden önceki metafizikler
gibi, Hiççiliğin özünü hiç tanımadı.
Hiççiliğin özü, bütününde varolan olarak varolanın görün
gülerinde Varlığın hakikati bulunmadığı için tarihe dayanıyorsa,
buna uygun olarak da, Varlığın kendisi ile Varlığın hakikatinin
başına hiç geliyorsa; o zaman varolan olarak varolanın hakika
tinin tarihi olarak metafizik özünde Hiççiliktir. Son olarak Batı
ile Avrupa tarafından belirlenen dünya tarihinin tarih-temeli
metafizik ise, o halde dünya tarihi de tümüyle farklı bir anlamda
Hiççiliktir.
Varlığın yazgısından çıkarak düşünüldüğünde, Hiççiliğin
[nihilizmin] bu nihil’i, (hiçi), Varlığın başına hiçlik geliyor
demektir. Varlık kendi özünün ışığına ulaşmamıştır. Varolan
olarak varolanın görüngülerinde Varlığın kendisi bulunma
maktadır. Varlığın hakikati unutuldu, unutulmuş olarak kaldı.
Öyleyse, Hiççilik özünde Varlığın kendisi ile birlikte olage
len bir tarih olur. Buna göre Varlığın kendisi çekildiğinden,
onun düşünülmeden kalması Varlığın özüne bağlıdır. Varlık
kendi hakikatine çekilir. Varlık bu hakikatin içine sığınır, ken
dini böyle bir sığınmada saklar. Biz onun özünün kendini örten
sığınmasına bakar iken, belki de bir an için, Varlığın hakikati
olarak özünü süren gizin özünü görürüz.
Buna göre metafiziğin kendisi, yalnızca Varlık hakkında
hâlâ düşünülmemiş bir sorunun sorulmasına boş verilmesi ol
mayacaktır. Kuşkusuz o tümüyle bir yanılgı da olmayacaktır.
M etafizik, varolan olarak varolanın hakikatinin tarihi olarak,
bizzat Varlığın yazgısından olagelecekti. Metafizik, özünde
Varlığın kendisinin bir gizi, o bilerek sakladığı için düşünülme
den kalan bir gizi olacaktır.
Başka türlü olsa Varlığı düşünülmesi gerektiği gibi kavrama
güçlüğüne katlanan bir düşünme durmadan “Metafizik nedir?”
diye sormazdı.
59
Metafizik, Varlığın kendi tarihinin bir çığırıdır. Hiççiliğin
özü, Varlığın kendisinin özünü sürdüğü bir tarih olan bu tarihe
aittir.
Bununla birlikte, Hiç, öyle ya da böyle, Varlığı gösteriyorsa,
Hiççiliğin Varlığın tarihinden çıkarak belirlenip tanımlanması,
önce, pekala, en azından bir alanı imleyebilir; bu alanda Hiççi
lik, onu aklımıza gelen (Andenken) düşünülmüş bir şey haline
getirmek için, deneylenebilir. Bizler Hiççiliğin adının öncelikle
olumsuz bir vurguyla söylenmesine alışkınız. Ne var ki, biz
Hiççiliğin özünün Varlık tarihine ait olduğunu düşündüğü
müzde, hemen falsolu bir ses duyulmasında kuşku uyandıran bir
şey vardır. Hiççilik [nihilizm] sözcüğü, içinde, adlandırdığı
şeyde, özce nihil'in (hiçin) olduğunu gösterir. Hiççilik, her
şeyin başına, her bakımdan Hiçin gelmesi demektir. Her şey
bütününde varolan demektir. Ama varolan olarak deneylendi-
ğinde varolan, her bakımdan varolan olarak anlaşılanların ye
rine geçer. Buna göre Hiççilik bütününde varolan olarak varo
lanın başına, Hiçin gelmesi demektir. Gelgelelim ^varolan, Var
lıktan çıkarak ne ise o, nasılsa öyle olmaktadır, Her olanın Var
lıkta olduğu (İst) kabul edilirse, Hiççiliğin özü, özünde, Varlığın
başına hiçlik gelmesine dayanır. Kendinde Varlık, hakikati
içindeki Varlıktır, bu hakikat Varlığa aittir.
Biz Hiççiliğin adında, farklı bir ses duyduk, bir seste adlan
dırılanın özü seslenir; o halde, metafiziğin özünü düşünmek
sizin bu özden bir şeyleri deneyleyen metafizik düşünmenin
dilini de farklı biçimde duymaktayız. Kulağımızdaki bu farklı
sesle, belki de, günün birinde bugüne dek sahip olduğumuzdan
farklı bir yola koyulan Hiççiliğin bütünlenme çağı üzerine dü
şüneceğiz. Belki de o zaman, bu çağda neler olup bittiğini dü
şünmek için, ne politik, ne ekonomik, ne toplumsal, ne teknik
ne bilimsel hatta ne metafizik ne de dinsel perspektiflerin bize
hiç yardımı dokunmadığını anlayacağız. Düşünmeye düşünmesi
için
verilen,
derinlere
saklanmış
bir
art-anlam
değil,
yambaşımızda duran bir şeydir. Yanıbaşımızda duran, yalnızca
yanıbaşımızda olduğu için, zaten sürekli olarak bunun etrafın
dan gelip geçeriz. Bu gelip geçme ile biz,, buna aldırış bile et
meden, varolanın Varlığı ile ilgili bu cinayetleri işleyegeliriz
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI
60
NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ
Buna dikkat etmek, dikkat etmeyi öğrenmek, kaçık adamın
Tanrının ölümünden söz eder iken ne dediğini, bunu nasıl söy
lediğini ilk kez düşünmemiz için yeterli olabilir. Herhalde
açıklanan parçanın başında söyleneni dinlemeden geçip gitmek
için artık pek fazla acelecilik etmeyeceğiz. Orada kaçık adam
"Durmaksızın bağırarak: Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!"
diyordu.
Bu adam ne bakımdan kaçıktır? O kaçıktır, çünkü kaçık
adam şimdiye kadarki insanlığın düzleminden kaçmıştır. Bu
alanda duyuüstü dünyanın gerçek olmayan ülküleri gerçek diye
sunulmuş, bu arada onların karşıtları kendini gerçekleştirmiştir.
Bu oynatmış adam, şimdiye kadarki insandan öteye taşınmıştır.
Bununla birlikte, kaçık adam, bu biçimde, tümüyle, ancak şim
diye kadarki insanın önceden belirlenen özüne, animal
rasyonale olmaya girmiştir. Kaçık adamın bu biçimde pazar
yerinde dikilen “Tanrıya inanmayanlarla” hiç bir ortak yanı
yoktur. Çünkü bunlar Tanrının Tanrı olarak inandırıcılığını yi
tirmesinden ötürü inançsız değillerdir, tersine, Tannyı arayama-
dıkları sürece inanma olanağından el çektikleri için, onlar artık
arayamazlar, çünkü artık düşünmezler. Ayak takımı, düşün
meye yol verdi, onun yerine de aylaklığın gevezeliğini koydu,
kendi kanılarının tehlikeye girdiği her yerde Hiççilik kokusu
aldı. Asıl Hiççilik karşısında her zaman üstünlük kazanan bu
körleşme, düşünme karşısında iç daraltıcı korkusundan ötürü
kendi kendisiyle konuşmaya girişti. Ama bu korku, korku karşı
sında korkudur.
Buna karşılık, bölümün ilk tümcesinden de son tümcesinden
de yoruma gerek bırakmayacak ölçüde açıkça anlaşıldığı gibi,
kaçık adam onu duyan için Tanrıyı arayan biridir. Çünkü Tanrı
nın ardından bağırmaktadır. Düşünen bir adam de profindis
(derinlerden) bağırabilir mi? Bizim düşüncemizin kulakları bu
bağırtıyı duymayabilir mi? Düşünmeye başlamadıkça, düşünce
nin kulağı bu çığlığı duymayı yadsıyacak. Düşünme, ilk olarak,
yüzyıllardır hüküm süren usun, düşünmenin en inatçı düşmanı
olduğunu anladığımızda başlayacak.
61
Dostları ilə paylaş: |