101
görü me hakkına riayet edilmesi sebebiyle de
askıya alma kabul edilebilir bulunmu tur. Her ne
kadar bu karara A HM’nin dört hâkimi iddetle
itiraz etmi olsa da alıkoyma uygulamasının
otomatik olarak yargı gözetimine tâbi olmasının
bu denli önemli bir süre ertelenmesini gerektiren
durumlar da olabilmektedir. Yine de bu tür bir
adımın istisnaî özellik ta ıması, hem bir acil
durumun
gerçekten
mevcut
oldu unun
kanıtlanması – ki bu da yargı gözetimine tâbidir
– hem de alıkonulan ki ilerin hassasiyetlerinin
suiistimal edilmesi ihtimaline kar ı çe itli
teminatlar sa lanması gere ine i aret edilerek
vurgulanmı tır. Ayrıca, A HM’nin bu kararı
yargı gözetiminin sınırsız bir süre ertelenmesi
yetkisini vermez; yedi gün izin verilen azamî
süredir. Bu süre kısıtlamasının önemine daha
sonraki bazı davalarda da de inilmi ve 15.
Madde çerçevesinde sa lanan askıya alma
imkânına ra men, bir terör tehdidinin özellikleri
ve kapsamının ki inin mahkemeye çıkartılmadan
önce on dört ilâ yirmi üç gün boyunca
alıkoyulmasını haklı kılmayaca ına karar
verilmi tir.
160
Her iki davada da Türk Devleti,
terör faaliyetlerinde soru turmanın yetkili
makamlar açısından özel sorunlar çıkarttı ını
ifade etmi , ancak A HM söz konusu alıkoyma
uygulamalarının yargı denetimine tâbi olmasının
herhangi bir soru turmaya ne bakımdan zarar
verebilece ine dair bir açıklama getirilmemi
oldu unu tespit etmi tir. Türkiye’nin 5. Madde 3.
Paragraf hükümlerine uymamada bu askıya
almayı mazeret olarak öne sürmesinin kabul
edilmemesinin bir ba ka sebebi de yeterli
alternatif teminatların bulunmayı ıdır; alıkonulan
ki iler avukat ve doktorla (Demir davasında çok
kısıtlı olarak) ya da yakınları ve arkada larıyla
görü türülmemi tir ve mahkeme tarafından
alıkonulmalarının yasal olup olmadı ının tespit
edilmesi de gerçekçi bir ekilde mümkün
olmamı tır. Her ne kadar Demir davasında
ba vuru sahibinin avukatı kanalıyla ikâyetçi
olma imkânı söz konusuysa da, bu talep
160
18 Aralık 1996 tarihli Aksoy-Türkiye davası; 23 Eylül
1998 tarihli Demir ve Di erleri-Türkiye davası.
102
anla ılabilir bir ekilde keyfî uygulamaya kar ı
bir teminat olarak reddedilmi tir, zira alıkonulan
ki iler hiç kimseyle görü türülmemi ve
dolayısıyla, kendileriyle her tür irtibattan
mahrum
bırakılmı lardı.
Her
halükârda,
Brannigan ve McBride davasında görüldü ü
türden teminatların bulunması halinde bile, bu iki
davada mahkeme huzuruna çıkartılmadan uzun
süre ki inin alıkonulmasının haklı bulunma
ihtimali çok dü üktür; yargı denetimi ne kadar
gecikirse ki inin keyfî muameleye maruz kalma
riski o kadar artacaktır ve bu tür bir alıkoymanın
ne kadar ciddî olursa olsun bir acil durum
neticesinde gerekli bulunma ihtimali de o kadar
azalacaktır.
Yargı denetimi, keyfî alıkoyma riskinin
asgari seviyeye çekilmesi açısından çok önemli
bir rol oynamaktadır. Objektif olarak haklı
bulunmayan bir alıkoyma uygulamasının keyfî
bir uygulama olması kaçınılmazdır. Halbuki,
alıkoyma i lemini gerçekle tiren mercilerin
takibatın devamı için davayı mahkemeye sevk
etmek üzere gerekli tüm
hazırlık i lemlerinin
tamamladı ı, ancak sonradan bir süre bu
i lemleri gerçekle tirmedi i durumlarda böyle bir
durum söz konusu olmayacaktır. Bu tespit,
takibatın net bir ekilde kapsamlı oldu u ve
davanın mahkemeye götürülmesinin normal
olarak di er davalardan daha uzun bir süre
alaca ı haller için de geçerlidir.
Bu görü A HM’nin, yargı gözetimi
ihtiyacının yalnızca yetkili mercilerin alıkoyma
uygulamasını sürdürmek istemesi halinde ortaya
çıkaca ını kabul etmesiyle de peki mi tir. De
Jong, Baljet ve Van den Brink-Hollanda
davasında da açıklandı ı üzere, “alıkoyulma
halinin yargı denetimine tâbi olmasının mümkün
olmasından önce, alıkonulan ki inin ‘en kısa
sürede’ salıverilmesi” halinde 5. Madde 3.
Paragraf hükümleri ihlâl edilmi olmaz. Benzer
bir ekilde Brogan-Birle ik Krallık davasında
A HM, Devletin ya “ki inin en kısa sürede
salıverilmesi ya da en kısa sürede bir yargı mercii
huzuruna çıkartılmasını sa laması” sorumlulu u
vardır. Ki iyi salıvermek için yargı onayı
gerekmez. Bunun anlamı, ki iyi alıkoyan
103
mercilerin alıkoyma süresi boyunca, alıkoyma
uygulamasının devamının gerçekten haklı olup
olmadı ını de erlendirmesi, e er haklı de ilse de
derhal ki iyi salıvermekle yükümlü oldu udur.
Bu yakla ım, ilk mahkemesinden sonra ki inin
gözaltı halinin devam etmesinin haklı olup
olmadı ı açısından da geçerlidir. Daha önce de
inceledi imiz ekilde, yargılama öncesi alıkoyma
halinin uzatılması, yalnızca uzatılmaya ili kin
yeterli sebepler varsa mümkündür. Asıl olan
gereksiz alıkoymayı önlemek oldu undan,
ki inin “en kısa süre” içinde mahkemeye
çıkartılmaması ve alıkoyan mercilerin tavırları
sebebiyle, davanın ko ulları bakımından uygun
olan sürede mahkemeye intikal etmemesi halinde
bu kural ihlâl edilmi olacaktır. Bir dava özellikle
karma ık ya da askeriyenin dahil oldu u bir
davaysa ortalama bir davadan biraz daha uzun bir
süre söz konusu olabilir; dolayısıyla davanın son
derece basit bir dava olması ve ki inin do rudan
mahkemeye çıkartılmasını engelleyen herhangi
bir pratik sebep olmaması halinde daha kısa bir
sürenin söz konusu olması gerekir.
“En kısa süre” artına riayet edilmesi, ya
ba langıcından itibaren ya da zaman içinde
de i en ko ullar sebebiyle keyfî bir hal alan
alıkoymada hayatî önem ta ıyan bir teminattır.
Alıkoyma uygulamasını gerçekle tiren mercilerin
ki inin bir an evvel mahkemeye çıkartılması için
gerekli i lemleri alelacele yapması gerekmez,
ancak gerekli özenin gösterilmesi, yani ki inin
mümkün olan en kısa sürede ve kesinlikle de
daha önce belirtilen süre sınırlaması dahilinde
mahkemeye çıkartılmasının sa lanması gerekir.
5. Yargı gözetiminin devam
etmesi
Yargı gözetimiyle ilgili son bir husus da
hâkim tarafından alıkoyma halinin devam
ettirilmesinin haklı bulunup bulunmadı ını
belirlemek üzere, düzenli aralıklarla davanın
incelenmesidir. Bu durum, daha önce de
belirtildi i ekilde, ko ulların de i ebilece i,
Dostları ilə paylaş: |