5
Durkheim, dinin, ki isel de il, toplumsal bir süreç oldu unu iddia etmi ti. Ona göre,
Avustralyal lar totem hayvanlar na, gruplar n n birli ini temsil ettikleri için tap yorlard .
Totemin kutsall
bir kere kabul edilince, totemlerin toplulu u olan toplumun da kutsal
bir varl k oldu u inanc n n temelleri at lm demekti. Totemlere kar gösterilen sayg ,
bu itibarla, toplumun gene1 yap s na gösterilen bir sayg y temsil ediyordu. Dinsel
eylere kar sayg , otoriteye kar hürmetten ba ka bir ey de ildi. Dinsel tapman n
as l nesnesi toplumun kendisidir.
Bütün toplumlarda "büyü" belirli zamanlarda sonuç elde etmek için kullan lan yollardan
biridir. Fakat büyü kullanan insanlar, ayn zamanda "büyüsel" olmayan bir sistem de
kullan rlar. Mesela, açl klar n tatmin etmek için "büyü yapmazlar, topra ekip biçerler
ve ya murlar n geli i, güne günlerinin say s gibi tabiat olaylar na dikkat ederler. Bilim
öncesi bir bilim sistemi kullan rlar. Bu artlar içinde, ortaya ç kan sorun, büyünün niçin
ve nerede, hangi özel hallerde kullan ld d r.
kinci sistemin özelli i, daha önce tarif etti imiz düzenin, bu alemin ötesindeki
kuvvetlerle bazen bozulabilece ini öngörmesiydi. Malipowski'nin önemli bulu u, yerlinin
ola anüstü durumlar için ay rd bu ikinci anlam kategorisi ile, her ampirik sistemde
ortaya ç kmas muhtemel "bilinmeyen" faktörünü de bilgisel sistemin içine katm
oldu unu görmü olmas d r. Malinowski, bu ekilde, ilkellerin bilgisel sisteminin bile
bo luk"lar kabul etmeyen bir sistem oldu unu göstermi ti. Genel bir bilgi sistemi,
ba lang çtan itibaren, en ilkel seviyede bile, "her ey i izah etmeye çal an bir sistemdir.
Bir evren modelidir.
Belirli bir faaliyet, onu yapanlar için hayati ise ve ayn zamanda ba ar ans nispeten
dü ük
veya daha çok talihe ba l ise, bu, faaliyete i tirak edenleri çok yüksek bir
gerilim içinde tutar ve onlar bezginli e götürür. Büyünün, ba ar s zl n etkisini ortadan
kald racak olan bir mekanizma olmas , mü terek moralin yüksek seviyede tutulmas na
imkan verir. "Büyü"nün bu mo ral bozulmas na mani oldu u derecede de önemli bir
toplumsal fonksiyonu mevcuttur.
A. R. Radcliffe-Brown taraf ndan
Dinler sosyolojisi alan nda önemli bir a ama te kil etmeleri bak m ndan tezinin kendisi
taraf ndan yap lan özetini hat rda tutmam z gerekir:
1. Belirli bir dini anlamak için etkilerini incelememiz gerekir. Bundan ötürü din
faaliyet halinde incelenmelidir.
2. nsan davran genellikle duygu ad verilen zihinsel (mental) e ilimler taraf ndan
kontrol edildi i veya yönetildi i için, belirli bir dini topluma kat lman n sonucu
olarak ki ide hangi duygular n geli ti ini bulmak gerekir.
3. Din üzerinde yap lan çal malarda, önce, özellikle, din ile ilgili hareketler ve ki isel
veya toplumsal ayinler incelenmelidir.
4. Baz modern dinler, belirli ö retiler üzerinde dururlar. Dikkatlerini inanç üzerinde
toplarlar. Bu özellik karma k bir yap ya sahip olan toplumlar n geçirdi i özel
toplumsal de i melerin bir sonucudur.
5. Baz toplumlarda din ve sosyal yap aras nda dolays z ve yak n bir ili ki vard r.
Fakat halk aras nda de i ik dinsel kurulu lar veya mezhep ve "kilise1lerin
kurulmas sonucu, ayr ve ba ms z bir dinsel yap ortaya ç karsa, bunun tüm
toplumsal yap ile olan ilgisi birçok yönden dolayl ve izlenmesi güç hale gelir.
6
6. Genel bir kural olarak... tüm dinler çift y önlü bir ba ml k duygusunu ifade eder
ve din, toplumsal fonksiyonunu bu dayan ma duygusunu sürekli olarak
desteklemek yolu ile yapar.
Radcliffe-Brown' n "çift yönlü ba ml l k" hissinden kastetti i, insanlar n kendi
toplumlar n n dinsel törenlerinden hem bir ey beklemesi hem de onlardan çekinmesidir.
Toplumun as l dayan mas n sa layan, bu bekleme ve çekinmedir.
Din, burada bir "avutma" eklinde de il, fakat insanlar n içinde ya ad klar toplumsal
yap n n genel çizgilerini anlamalar na yarayan bir model olarak beliriyor. Ayn zamanda
din, toplumun eklini destekleyen "duygu"lar yaratt derecede, toplumun devaml l n
sa lamaktad r. Marx' n izah n bir dereceye kadar hat rlatan bölüm, dinin belirli bir
toplumun mekanizmalar n devam ettirmeyi sa layan, ö renilmi fikri kal plardan biri
olmas d r.
Kültür
Toplumsal bilimlerin en kaypak ve anla lmas en zor kavramlar ndan biri kültürdür.
Önemli olan, belirli bir sepet örme veya evlenme veya hükümranl k veya sava ma
eklinin toplum içinde nas l herkes taraf ndan bilinen, di er
ku aklara da geçirilen bir
model haline geldi idir. Bunu sa layan, yollar n tümüne "kültür" den mektedir.
Bu itibarla kültür, hem toplumun sembol haline getirilmi modellerinin ve hem de
onlara set çeken 'maddi' imkanlar n tümüdür.
Böylece, ey ler, kültürün esas unsurlar ndan birincisini, " ey"lerin ili kilerini kuran
soyut sistem ise ikincisini meydana getirir.
Sembol ki i taraf ndan anla l p, ki i ona göre hareket etti i zaman, buna davran
diyoruz. Semboller kendi aralar ndaki ili kilere ortak bir ekil
kazand rd klar zaman
buna kültür diyoruz.
Johnson,
"Elle tutulur kutsal eyleri anlaman n yolu, elle tutulamayan, görünmez do a üstü
düzenin elle tutulur gözle görülür sembolleri olduklar n bilmektir. Kutsal eylere
dokunabilmek do aüstü düzenin daha canl olarak tahayyül edilmesine yol açar,
böylece hesapça ona olan inanc m z peki tirir. Tanr ve azizler uzakta görünmez ve
anlat lamaz olduklar halde insan bir ikonu görebilir, ona mum dikebil ir. Sembollerin
biçimi, sembolize edilen eyin biçimiyle ili kilidir. Böylece domuz, bir verimlilik ayininde
kullan lmak için uygun bir semboldür. Y lan toprak alt nda ya ar ve ölülerin ruhlar gibi
çok defa tehlikelidir
... dinin "afyon" fonksiyonu, tekn olojik bir sistemin "afyon" fonksiyonundan farkl
de ildir. Bütün kültürün, hangi sistem alt nda olursa olsun, kendi kendini devam ettiren
bir nitelik ta d na bak l rsa içindeki unsurlar n tümü "ideolojik" bir mahiyet
ta maktad r. deoloji, Marx' n modelinde oldu u gibi, özel bir "aldatmaca" de il,
toplumun kendi kendini devam ettirebilmek için içinde bulunan bütün fertlere, ba ka
ba ka alanlarda oynatt oyunun kurallar haline gelmektedir.