İbn Dokmak’ın hayatı ve “Nazmü'l-Cümân Fî Tabakâti Ashabı İmâmına En-Nu'mân” isimli eseri
95
Süleymaniye Kütüphanesi Atıf Efendi bölümü 1942 numarada kayıtlı nüsha:
Eserin birinci cildine ait diğer bir yazma olan bu nüsha 92 varaktan ibaret olup
her sayfasında 31 satır bulunmaktadır. Siyah ve kırmızı mürekkep kullanılan nüsha
okunaklı bir hat ile yazılmıştır. Kitabın sonunda “904 yılının Safer ayında Muhammed
b. en-Nevvâm tarafından istinsah edildi" yazılmış ve “Hacı Ömer Efendi’nin vakfıdır
ve onun kütüphanesinden çıkartılmamalıdır” şeklinde aşağıdaki mühür vurulmuştur.
2- İkinci Cild (2 nüshadan ibarettir)
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi III. Ahmed Bölümü 2832 numaralı nüsha:
Kitabın ikinci cildini oluşturan müellif nüshasıdır. Bu nüsha toplam 169 varaktan
oluşmakta ve her sayfasında 21 satır bulunmaktadır. Nüshanın başında şu ibare yer
almaktadır: “
Nazmü’l-cümân fî tabakâtı ashâb-ı imâmınâ en-Nuʽmân adlı kitabın
ikinci cildidir. İbn Dokmâk adıyla meşhur İbrahîm b. Muhammed b. Âydemîr el-
Alâî’nin telifatındandır. Allah ona ve ona rahmet dileyenlere rahmet etsin.” Nüshada
iki tarih bulunmaktadır; sol tarafta “
Ahmed b. Alî el-Makrîzî 803 yılında bundan
istifade etmiştir” denilmekte alt tarafta ise “
Bize hidayet eden Allah’a hamd olsun
onun hidayeti olmasaydı biz hidayeti bulamazdık” ayetinin yazıldığı aşağıdaki mühür
bulunmaktadır.
İkinci cilde ait bu nüshanın sonunda ise nüshanın müellif tarafından 794 yılında
istinsah edildiği kaydı bulunmaktadır. Nüsha diğer nüshalara nispetle tamdır ve düşük
sayfa ve satır bulunmamaktadır.
Süleymaniye Kütüphanesi Serez 1827’de kayıtlı nüsha:
Eserin ikinci cildine ait diğer bir nüsha olan bu nüshada 2-9 varakları arasında
düşmeler bulunmaktadır. Aynı şekilde 22. varak ile 23. varakların ilk sayfası ve 174.
varakın son sayfası düşmüştür. Nüshanın sonunda müellifin hattıyla yazılmış olduğu
ve Cemâziye’l-ûlâ ayının yirmisinde tamamlanmış olduğu kaydı bulunmaktadır.
Samir Fattah Abbas – Osman Aydınlı
96
İkinci cilde ait her iki nüsha da müellif nüshası olunca bu iki ayrı nüshayı
karşılaştırma imkanı olmuştur.
3- Üçüncü Cild (2 nüshadan ibarettir)
Berlin Kütüphanesinde II/24 numara ile kayıtlı bulunan nüsha:
Müellife ait bu nüsha üç cüz halinde olup; 144 varaktan oluşan beşinci tabakayı,
264 varaktan oluşan altıncı tabakayı ve 444 varaktan oluşan yedinci tabakayı ihtiva
etmektedir. Sayfalarda 21 satır bulunmaktadır. Bazı düşükler olsa da nüsha tamdır ve
eksiklikler diğer nüshalarla telafi edilebilmektedir. Nüshanın başında iki ayrı tarih
bulunmaktadır; nüshanın yüz kısmında bulunan tarih kitabın mülkiyetinin h.1048
yılında intikal ettiğini göstermekte, ikinci tarih ise h.1239 yılı ve Bağdat’ı
göstermektedir.
Münih kütüphanesi 437 ve 439 numarada kayıtlı nüsha:
Münih nüshası 141 varak olup her sayfasında 21 satır vardır. Nüshanın
müellif
nüshası olduğu tahmin edilmektedir. Pek çok düşük, takdim ve te’hirin bulunduğu
nüshanın gayet eski bir tarihe ait olduğu anlaşılmaktadır.
Üçüncü ciltte de ikinci ciltte olduğu gibi müellife ait iki nüshayı mukabele imkanı
olmuştur.
Burada şunu da kaydelim ki, kitabın bu üçüncü cildine ait yazma nüsha veya
nüshaların nerede bulunduğuna dair konu ile ilgili kaynak ve araştırmalarda her hangi
bir bilgiye rastlamadığımız gibi yoğun araştırmalarımıza rağmen önceleri ne Türkiye
kütüphaneleri ne de Mısır,
Medine-i Münevvere, Fransa, İngiltere, Vatikan, Irak ve
Şâm gibi yazma eserlerin yoğun olduğu diğer kütüphanelerde de bulamadık. Ancak
çalışmamızın safhaları ilerlediği halde ümidimizi kaybetmeyip yazma eserlerin
bulunduğu dünya kütüphanelerinde kitabın üçüncü cildini aramaya devam ettik.
Yazma eser fihristleriyle birlikte bu konuda bilgi sahibi olduğunu düşündüğümüz ilim
adamlarını ziyaret ettik ve onlarla yazıştık. Nihayet ısrarlı araştırmalarımızın sonunda
kitabın üçüncü cildini oluşturan Almanya'nın Berlin ve Münih kütüphanelerindeki
nüshaları tespit etmeyi başardık. Dünya kütüphanelerinde ikinci bir nüshası
bulunmayan ve bizatihi müellif tarafından kaleme alındığını gördüğümüz
bu iki
nüshaya ulaştığımızda duyduğumuz mutluluğu ifade etmek imkansızdır.
Eserin takip ettiği metot ve içeriği hakkında bir miktar bilgi vermek gerekirse:
Nazmü’l-cümân genel itibarıyla Hanefî mezhebine müntesip fakihleri konu edinen bir
tabakat kitabıdır. İbn Dokmâk, biyografisini yazdığı fakihlere aynı derecede yer
vermemiş, kimisini uzun uzadıya yazarken, kimi alimler hakkında kısa bilgiler
vermiştir. Orta yolu tuttuğu fakihler de vardır. Fakihleri sekiz tabakaya ayırmış ve
fakihin meşhur olduğu ismi/künyesi/lakabı ile değil, alfabetik bir tertip ile ilk ismi
esas alarak kitabını oluşturmuştur. Nitekim kendisi kitabının mukaddimesinde,
kitabında izlemiş olduğu metodu izah edildiği şekilde açıklamıştır.
İbn Dokmâk kitabının ilk cildini tamamen Ebû Hanîfe’ye hasretmiştir. Onun
hakkında nakledilen mâlumatın tamamını dikkate almış, ismi, nesebi, doğum yeri vb.
konular hakkındaki bilgileri zikretmeye özen göstermiştir. Kitap bu yönüyle, Ebû
İbn Dokmak’ın hayatı ve “Nazmü'l-Cümân Fî Tabakâti Ashabı İmâmına En-Nu'mân” isimli eseri
97
Hanife’nin menakıbı hakkında yazılmış en hacimli eserdir. Kitabın son bölümünde
Ebû Hanife hakkında yapılan eleştirilere cevap vermiş ve cevap veren âlimlerin
görüşlerini zikretmiştir. Nakletmiş olduğu cevaplardan bazıları sert
ifadeleri
muhtevidir. Ancak bununla birlikte İbn Dokmâk'ın da içinde bulunduğu hanefî
âlimlerin diğer mezhepleri tenkit ettiği müstakil bir kitap yoktur. Bu hususta onların
yaptıkları, mezhep imamı olan Ebû Hanife hazretlerine yapılan tenkitlere ve iftiralara
cevap vermek sadedinde olmuştur.
Sonraki iki cildi ise sekiz tabakaya ayırdığı mezhep fakihlerine tahsis etmiştir.
Her bir ciltte dört tabaka zikretmiştir. İkinci ciltte öncelikle birinci tabakaya dâhil olan
hicri ikinci asırda yaşamış Hanefi fakihlerini ele almış, ardından ikinci tabakada Ebû
Hanife’nin ilk öğrencileri ile mülâki olan fakihleri ve sırasıyla sonraki asırlarda
yaşayan fakihleri yazmıştır. Son tabaka olarak sekizinci asırda yaşamış fakihlerin
biyografilerini kaleme almış ve kendi vefatına değin bildiği fakihleri zikretmeye
gayret etmiştir.
İbn Dokmâk, kitabında biyografilerini zikrettiği fakihleri sadece belli bir zaman
ve coğrafya ile sınırlı tutmamış, Hanefî mezhebini, büyük imam Ebu Hanife
tarafından tesis edilmesinden itibaren hem zaman hem de mekan açısından şümullü
bir şekilde ele almıştır.
Özet olarak
Nazmü’l-cümân; coğrafyası farklı olmakla birlikte ortak noktaları
Hanefî fakihliği olan şâir, vezir, sultan,
muhaddis, mütekellim, müverrih, lugavî, kârî
vd. pek çok kesimden ilim adamını konu edinen bir kitaptır. Kitabın ikinci ve üçüncü
cildini esas alarak İbn Dokmâk’ın kitapta biyoğrafisine yer verdiği şahıslarda izlediği
metodu aşağıdaki şekilde biraz daha belirginleştirmek mümkündür:
1. Biyografisi yazılan fakihin ismi, nesebi, lakabı, künyesi ve şehri,
2. Hocaları, öğrencileri,
ilmi seyahatleri, dinlediği ve rivayette bulunduğu
kişiler,
3. İlmi derecesi, eserleri ve âlimlerin onun hakkındaki kanaatleri,
4. İlmi senedi/şeceresi,
5. Üstlenmiş olduğu idari vazifeleri,
6. Mescit ve medreselerde oluşturulmuş ilmi halkalardaki tedrisatı,
7. Doğum tarihi ve yeri, vefat tarihi ve yeri bilgilerini vermiştir.
İbn Dokmâk özellikle de büyük ve meşhur fakihlerin hayatını yazarken
yukarıdaki unsurları dikkatle kaleme almış, bu hususlarda bir eksikliğin olmamasına
özen göstermiştir. Bununla birlikte elindeki kaynaklarda bu hususlarda bir bilgi yoksa
bulabildiği kadarıyla iktifa etmiştir. Özellikle de asırlara göre vefat tarihlerini dikkate
alması ve her bir fakihin eserlerini alfabetik sırayla yazmış olması
Nazmü’l-cümân’ı
önemli bir kitap kılmıştır. Ayrıca kaleme aldığı fakihin İslam dünyasına
ilmi ve
kültürel anlamda yaptığı katkı üzerinde durması kitabı özel kılan hususiyetler arasında
sayılabilir.