Uygur Efsanelerinde Lokman Hekim
81
İskender padişah, bulduğu abı hayatın etkisini biraz azaltmak için abıhayatla yoğrulan hamuru
ekmek yaptırarak yer. Fırında çalışan Lokman, hamuru abıhayatla yoğrulmuş ve tandırda yandığı için
kepeğin içine atılmış olan ekmeği bulup yer. Bu ekmeği yer yemez, kel olan başında saçlar çıkar,
hayvanların ve bitkilerin dilinden anlamaya başlar. Abıhayat ile yoğrulmuş ekmek sayesinde, bütün
bitkilerin dilinden anlayan Lokman’a, bitkiler hangi hastalığa iyi geldiklerini söylerler. Böylece Lokman
da bütün hastaları iyileştiren bir hekim olur. Zamanla Lokman’ın ünü bütün dünyaya yayılır ve o
tabiplerin piri “Lokman Hekim” adını alır.
Lokman’ın hekimlik özelliği kazanması, bir başka efsane ise özetle şöyledir:
Dönemin padişahı bütün dünyanın suyunun aktığı girdabın ağzındaki yedi değirmende öğütülmüş
undan ekmek yaptırır; ancak ekmek yandığı için, onu yemek fırında çalışan Lokman’a kısmet olur. Bu
ekmek sayesinde bütün canlıların
dilinden anlayan Lokman, hekimlik özelliği kazanır ve “Lokman
Hekim” unvanını alır.
Bir başka efsanede de çocuklarına ekmek aramak için yola çıkan Lokman, hasta bir ihtiyarın
evine girer. Niçin geldiğini soran ihtiyara, aklından geçenlerin aksine istemeden, “Hastalığınıza bakmaya
geldim.” cevabını verir. İhtiyarın kolundan tutarak, onun damarlarındaki kan akışına bakar ve bu
hastalığın tedavisinin
ne olduğunu düşünürken, aniden kulağının dibinde “Lokman gözünü aç! Gözüne ilk
ne görünürse, bu kişinin hastalığına o nesne şifadır.” şeklinde ses belirir. Lokman gözünü açtığında
kapının kenarında duran eyeri görür ve onu parçalayarak kaynatıp hastaya içirir. Gerçekte kalp hastası
olan bu kişiye, sandal ağacından yapılmış eyerin şerbeti iyi gelir ve hasta sağlığına kavuşur. Evine dönen
Lokman, o günden sonra gece gündüz durmadan bir şeyler öğrenir ve birçok hastayı tedavi ederek
“Lokman Hekim” unvanını alır. Lokman’ın çaresiz kaldığı bir durumda, gaipten gelen ses onun hekim
olmasını sağlamıştır.
Bu efsanelerde
de görüldüğü gibi Lokman, hekim olmak için belli bir eğitim almamış; hatta
bunun için bir çaba da sarf etmemiştir. Onun hekim olması bu efsanelerde tesadüfî olaylara bağlanmıştır.
Lokman’ın hekim olmasını sağlayan unsur, ilk iki efsane de abıhayatla yoğrulmuş ekmektir. Ancak bu
ekmekler o dönemin padişahları için yapılmışsa da tandırda yanmasından dolayı onu yemek Lokman’a
kısmet olmuştur. Ekmeği yiyen Lokman, aniden bütün canlıların dilini anlar ve hastaları tedavi etmeye
başlar. Üçüncü efsanede ise, yine çocuklarına ekmek aramaya çıkan Lokman, gaipten gelen bir sesin
yardımıyla hekimlik özelliğini kazanır. Dolayısıyla her üç efsanede de Lokman’ın
hekimlik özelliğini
kazanması, onun çabasıyla elde ettiği bir özellik olmayıp, olağanüstü olaylar sayesindedir ki bu da onun
hiç kimsenin tedavi edemediği hastaları tedavi etmesini sağlamıştır. Ayrıca Lokman, olağanüstü olaylarla
kazandığı hekimlik özelliğini, sonraki dönemlerde geliştirmiştir.
Uygurlar arasında, sağlıklı yaşam ve bitkilerle yapılan tedavilerle ilgili günümüze kadar yaşatılan
bazı gelenekler de Lokman Hekim’e dayandırılmaktadır. Örneğin; sabahları bayat ekmek veya çamur
yiyen kişinin hastalanmayacağına inanılması; turpun ve ayvanın sağlık için büyük öneme sahip olması,
sandal şerbetinin kalp rahatsızlığına iyi gelmesi gibi birçok inanış ve uygulamanın temelinde, Lokman
Hekim’in reçetesi olduğu ifade edilmektedir.
Her yiyeceğin insan hayatında, ayrı ve önemli bir yeri vardır.
Ancak anlatmada geçen bir
yiyeceğin, belli bir hastalığa iyi geldiğini Lokman Hekim’in söylemiş olması, bu durumun halk tarafından
daha kolay kabul edilmesini; bu yiyecek veya içecekle ilgili inancın pekişmesini sağlamaktadır.
Ayrıca diş çekme işleminin de ilk kez Lokman Hekim tarafından yapıldığı Uygur efsanelerinde
yer alan bir başka durumdur.
Adem Öger
82
Efsanelerin dışında, Uygur halk hikâyeleri ve şiirlerinde de Lokman’ın tabiplerin piri olduğu
vurgulanmakta ve onun hastalığa çare bulması istenmektedir. Örneğin; Garip ile Senem isimli halk
hikâyesinde, Senem, sürgüne giden Garip için şöyle dua eder:
Bu derdime eyle derman,
tabiplerin piri Lokman,
Allah yolu et asan, Garip sana emanet.
11
Kemerşah ile Şemsi Canan isimli halk hikâyesinde de, Şemsi Canan’a kavuşmak arzusuyla
yollara düşen Kemerşah, yolda şu şekilde başlayan bir gazel okur:
Herkes söyler aşk yolu vefası,
Lokman imiş derd-i hicran devası.
12
2. Abıhayat sayesinde ölümsüzlük kazanması veya çok uzun yaşaması
Lokman Hekim ile ilgili efsanelerde abıhayatla birlikte ekmek de yer almaktadır. Onu ölümsüz
yapan ya da onun uzun yaşamasını sağlayan unsur, efsanelerden birinde abıhayatla yoğrulmuş ekmek,
diğerinde öbür dünyadan gelen buğdaydan yapılmış ekmek, bir diğerinde ise dünyanın girdabında yer
alan yedi değirmende öğütülmüş olan undan yapılmış ekmektir. Uygur efsanelerinde abıhayatın yanında,
ekmeğin ön plana çıktığını görmekteyiz. Yani abıhayat bile olsa onun doğrudan içilmesi yerine,
onunla
yoğrulmuş ekmeğin ya da çeşitli kaynaklardan gelen özel ekmeğin ölümsüzlük veya uzun yaşamayı
sağlaması söz konusudur.
Örneğin; efsanelerden birinde iki oğluyla birlikte dört yüz yıl zindanda yatan Lokman Hekim, iki
oğlunun yaşamını kaybetmesine karşın, abıhayat sayesinde dört yüz yıl zindanda sağ kalmayı başarır. Bir
başka efsanede, padişahı iyileştiren Lokman Hekim, öbür dünyadan padişaha hediye gelen buğdaydan
yapılmış çöreği yiyerek gençleşir, bütün canlıların dilini anlar ve bin beş yüz yıl yaşar.
Ekmeğin Türklerde kutsal sayılması ve efsanelerde yer alan ekmeklerin kaynağının farklı olup
onu özel kılması, Uygur efsanelerinde abıhayatın ölümsüzlük sağlama veya insanı uzun yaşatma
fonksiyonunu ekmeğin üstlenmesine neden olmuştur. Sonuçta, abıhayatı veya özel
ekmeği yiyen
Lokman’ın bazı efsanelerde bin yıl, bazılarında bin beş yüz yıl, bazılarında üç bin beş yüz yıl yaşadığı,
bazılarında ise onun ölümsüz olduğu ve hâlâ yaşadığı ifade edilmektedir.
“Lokman Hekim’in Ölümü” başlıklı efsanede ise, Allah, bin yıldır yaşayan Lokman Hekim’in
canını alması için Azrail’i gönderir. Yaşamayı çok sevdiğini söyleyen Lokman, çeşitli bahaneler
göstererek ömrünü biraz uzatırsa da, sonunda canını vermek zorunda kalır. Bu durumu özetleyen, yani
yaşamanın güzelliği, buna karşılık ölümün kaçınılmazlığı ile ilgili olarak Uygurlar arasında şu dörtlük
söylenegelmiştir:
Bin yıl
yaşayan Lokman,
Ölüme hileler katan.
Derdine bulmadı derman,
Bu dünyada yok sonsuz yaşayan.
11
Alimcan İnayet,
Uygur Halk Hikayeleri Üzerinde İncelemeler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İzmir 1995, s. 181.
12
Alimcan İnayet,
age., s. 257.