Uygur Efsanelerinde Lokman Hekim
83
3. Bilge biri olması ve oğluna nasihatleri
Lokman Hekim’in peygamber veya keramet sahibi biri olarak çok uzun yaşamış olduğu inancı,
kendinden sonraki kuşaklara kısa ve özlü sözler şeklinde nasihatlar bıraktığı inancını da beraberinde
getirmiştir. Nitekim Anadolu’da Lokman Hekim’in söylediği belirtilen ve çoğunlukla “Lokman Hekim’in
Oğluna Nasihatleri” başlığı altında verilen birçok özlü söz bulunmaktadır.
13
Aynı şekilde Uygur Türkleri
arasında da “Lokman Hekim’in Oğluna Vasiyetleri” şeklinde adlandırılan birçok özlü söz yer almaktadır.
Hatta Lokman Hekim ile ilgili efsanelerden bir kısmı da, onun oğluna verdiği nasihatler etrafında
oluşmuştur. Örneğin; “Lokman Hekim’in Vasiyeti” isimli efsanede, Lokman Hekim, oğluna şu üç
nasihatte bulunur:
1. Sırrını eşine söyleme.
2. Amirinle dost olma.
3. Köse olan birinden borç alma.
Lokman Hekim’in ölümünden sonra bu nasihatlerin ne derece gerçeğe uygun oluğunu sınayan
oğlu, bu üç nasihat konusunda da babasının doğru söylediğini anlayarak, anne ve babanın
sözüne itaat
etmek gerektiği sonucunu çıkarır.
4. Keramet sahibi olması
Peygamber veya velilerin zor durumlarda kaldıkları bazı olaylar karşısında, Allah’ın lütfüyle
mucize veya çeşitli keramet göstermeleri bilinen bir durumdur. Lokman Hekim’in peygamber olması,
bunun yanında abıhayatı içmesi, onun hikmet ve keramet sahibi birisi olmasını da beraberinde getirmiştir.
Uygur efsanelerinde Lokman Hekim’i kendisine hikmet verilen bilge ve keramet sahibi biri olarak
görmekteyiz. Örneğin; efsanelerden birinde çaresiz durumda kalan Lokman’ı gaipten bir ses gelerek,
onun içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmasını ve hekim olmasını sağlamıştır.
Uygurlar arasında anlatılan “Ayvanın Niçin Suyu Yok?” isimli efsanede de, meyveler içide
ayvanın kibirlenmesine kızan
Lokman Hekim, onu sıkarak suyunu çıkarır. O günden sonra ayva susuz bir
meyve olarak kalır ve ayvanın üzerinde Lokman Hekim’in beş parmağının izi kalır.
5. Peygamber olması
Uygur Türkleri arasında Lokman Hekim ile ilgili tespit ettiğimiz efsaneler içinde, onun
peygamber olduğuyla ilgili metin yer almamaktadır. Ancak Uygurlara ait değişik edebiyat tarihi
kaynaklarında ve bilimsel çalışmalarda, onun en uzun yaşayan peygamberlerden biri olduğu ve bununla
ilgili efsanelerin yer aldığı belirtilmektedir.
14
Sonuç olarak Lokman Hekim, Uygur Türkleri arasında, her derdin devasını bilen “tabiplerin piri”
olarak karşımıza çıkmaktadır. O, sağlıkla
ilgili öğütler veren, bütün canlıların dilinden anlayan ve bu
sayede bütün hastalıkları tedavi edebilen; kısaca halk hekimliği ve onun etrafında oluşan inanç ve
uygulamaların merkezinde yer alan biridir. Bu özelliğinin yanında bilgeliği, keramet sahibi olmayı,
ölümsüzlüğü ya da uzun süre yaşamayı sembolize eden birisi olarak efsaneden masala, halk
hikâyelerinden
halk şiirine, atasözlerinden deyimlere kadar sözlü ve yazılı edebiyatta da önemli bir yere
13
Bu konuda geniş bilgi için bak: Ali Haydar Bayat,
age., s. 6; Süheyl Ünver,
age., s. 10-16.
14
Uyğur Kilassik Edebiyat Tarihi, Cilt 1, Kaşkar 1982, s. 89; Alimcan İnayet,
Uygur Halk Hikayeleri Üzerinde İncelemeler,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), İzmir 1995, s. 124–125.
Adem Öger
84
sahiptir. Ayrıca Lokman Hekim’in oğluna ve gelecek kuşaklara nasihatleri de yüzyıllardır
halka yol
göstermiş ve Uygur Türkleri arasında kuşaktan kuşağa nakledilerek günümüze kadar gelmiştir.
Metinler
1.
Lokman’ın Hekim Oluşu
15
Lokman, aslında yetim bir çocuk olup, kelmiş. O, bir fırında çalışırmış. Hamur yoğurma, ekmek
yapma, ekmek pişirme işlerini değil, sadece değirmene gidip un öğütme ve un eleme işlerini yaparmış. O,
bu işlerin karşılığında da tandırdan düşen yanmış ekmekleri yiyerek geceleri tandırın başında uyurmuş.
Lokman’ın günleri böylece geçedursun, şimdi sözü dünyayı parmağının
ucunda oynatan Padişah
İskender Zulkarneyn’den dinleyelim:
Padişah İskender, doğudan batıya uçsuz bucaksız yerleri kendi topraklarına kattıktan sonra,
Cebrail aleyhisselamın yol göstermesiyle bir karanlığa girmiş. Bu karanlıkta gözünü açtığında, kendini
cennette gibi huzurlu hissetmiş. Bakmış ki, bir pınardan abıhayat fışkırarak akıyor. O, abıhayattan doya
doya içip ölümsüz olmak için suya eğilmiş:
—Ey
İskender, abıhayatı içme! şeklinde bir ses, onu durdurmuş. İskender bakmış ki, bu ses, su
boyunda büyüyüp yatan ağaçlardan geliyor. O, tekrar abıhayatı içmek istemiş; tüyleri dökülmüş ve
kıpkırmızı derisi görünen karga, saksağan ve serçeler dile gelerek:
—Ey
İskender, abıhayatı içme! diyerek cıvıldaşıp gitmişler. Padişah İskender, buna şaşırıp etrafa
bakınarak:
—Niçin? diye sormuş. Ağaçlar demiş ki:
—Ey
İskender, bu abıhayatı içerseniz ebediyen ölmezsiniz. Biz de içtik, işte halimize bakın! Bin
yıl iyi yaşadık, bin yıl güçsüz düşüp yerde yattık; işte bin yıldır da yanlarımızdan kök atıp, gövdemizden
ağaçlar yeşerdi. Bu büyük azapmış.
Az önceki tüyü dökülmüş kuşlar da demişler ki:
—Ey
İskender, bu abıhayatı biz de içtik. Bin yıl uçarak göklerde süzüldük, bin yıl uçamadık
tüylerimiz seyrekleşip ağaç gölgelerinde yaşadık. Bin yıldır da bütün tüylerimiz
dökülmüş bir halde
yaşıyoruz. Ağaç diplerine düşeni yiyoruz. Ne canımız çıktı ne de uçabiliyoruz, bu büyük azapmış.
Padişah İskender, ağaçların ve kuşların üç bin yıl gibi uzun yaşadıklarını görse de, sonunda kötü
hale düştüklerini kendi gözü ile görüp, tereddüt edip bir müddet durmuş. Fakat böyle bir şansı da elinden
kaçırmaya gönlü razı olmamış. O, abıhayatı içmekten vazgeçtiyse de, bir kaba doldurmuş.
O,
karanlıktan çıkıp geri döndükten sonra, danışmanlarını toplayıp “Abıhayat suyunu içeyim mi,
içmeyeyim mi?” diye, onlara danışmış. Danışmanların en büyüğü:
—Ey
yüce
şahım, abıhayatı öyle
sade içerseniz, ebedî yaşarsınız, yine de Allahuteala bilir. Eğer
abıhayatın gücünü biraz azaltıp içerseniz, ömrünüz uzun, bahtınız açık ve ziyade olur, demiş. Bu fikir,
padişahın hoşuna gitmiş.
15
Kök Yallik Böre, Şincañ Helq Neşriyati, Ürümçi 2006, s. 185–190.