653
yahut Alem-i Nisvanda Müsavat-ı Tamme
9
adlı kitapları, feminist
etkileri göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu görüşlerden
beslenen kadın düşünürler zamanla kendilerine özgü bir söylem inşa
etmişlerdir. Bu söylemin hızı yeni bir yüzyıla girerken, özellikle
uluslaşma süreçlerinde azalmış olsa da tamamen ortadan kalkma-
mıştır. Bilhassa 1980’li yıllara gelindiğinde, Müslüman ülkelerdeki
kadınlar için paralel gelişmeler yaşanmıştır. Bu tarihlerden itibaren
Müslüman kadınlar hem içinde bulundukları siyasi-sosyal yapıları
sorgulamaya hem de gelenek ve dinlerinde kendilerini rahatsız eden
meseleleri ele almaya başlamışlardır. Ancak bu noktada önemli bir
hususa işaret etmemiz gerekir. Müslüman kadınlar bazı ortak
sorunlar ile yüzleşirlerken yaşadıkları topluma göre değişen özgül
sorunlar nedeniyle farklı tecrübelere de sahiptirler. Bu husus,
İslamcı feminist söylem altında birleştirilen yaklaşımların tek bir
çizgide devam etmediğini anlamak açısından önemlidir.
Bu noktada bir parantez açıp, müslüman toplumlarda yaşayan
kadınlar hakkındaki değerlendirmelerde ortaya çıkan bir karışıklığa
işaret etmek yerinde olacaktır. Batılı bir perspektifkten bakıldığında
“müslüman kadın”, ister seküler olsun ister dindar olsun bütün
kadınlara işaret etmektedir. Bu tanım, kültürel kimlik olarak ele
alındığında sorun yoktur ancak yapılan çalışmalarda dini, kimliğinin
asli unsuru olarak gören kadınlar ile seküler bir dünya görüşünü
benimsemiş olanlar arasında ayrım yapmamak sorun yaratmaktadır.
Bu sebeple seküler müslüman kadınlar ile islamcı kadınlar şeklinde
bir ayrım yaparak, bu makalenin ikinci grup ve onların düşünceleri
ile ilgilendiğinin altını çizmekte fayda vardır. Bu noktayı örneklen-
dirmek gerekirse, Fatıma Mernissi, Nevval el-Saadawi, Nilüfer Göle
gibi düşünürler seküler müslüman kadın; Amina Wadud Muhsin,
Aziza el-Hıbri, Asma Barlas, Hidayet Şefkatli Tuksal gibi isimler ise
İslamcı kadın grubunda yer almaktadır. İslamcı feminizm başlığı
altında değerlendirilen çalışmaları üretenler de bu ikinci gruptur. Bu
grubu İslamcı (Islamic) olarak tanımlarken onları İslamcı (Islamist)
hareketin içinde değerlendirmediğimizi de ifade etmemiz gerekir.
Çoğu zaman bir kimlik olarak İslamcı feminist ifadesini de benimse-
meyen bu entellektüel kadınları buluşturan nokta, müslüman kadın
çalışmalarına (muslim women studies) yaptıkları katkılardır.
Bu katkılar, 1990’lı yıllardan itibaren İslamcı feminizm başlığı
altında değerlendirilmiştir. Bu tanımlama beraberinde pek çok tartış-
mayı da getirmiş ancak kullanımı giderek kabul görmeye başlamıştır.
İslamcı feminizm, din ve gelenek içindeki kadının durumunu eleştirel
bir bakış açısı ile değerlendiren, toplumsal cinsiyet eşitliğine (gender
9
Bu kitap, Türkçeye İslam’da Feminizm başlığı ile çevrilmiştir. Bkz. Halil
Hamit,
İslam’da Feminizm, (İstanbul: Okumuş Adam Yayınları, 2001).
654
equality) özel bir önem veren, geleneğin ve dini yorumların ataerkil
karakterini sorgulayan, bunları yaparken de başta Kur’an-ı Kerim
olmak üzere dini metinleri referans alan bir söylemdir.
Bu söylemin gelişiminde, oryantalist ve sömürgeci tecrübelere
sahip ülkelerdeki tartışmaların bilhassa Mısır’ın özel bir yeri vardır.
19. yüzyılda Mısır’da başlatılan tartışmalar, uzunca bir süre İslamcı
feminist söylem altında birleştirilen yaklaşımları canlı tutmuşlardır.
Son yıllarda ise bu sahadaki çalışmalar çoğunlukla Batı’da yaşayan
müslüman kadınlar, İran’daki Zanan dergisi çevresi ve Malezya’daki
Sisters in Islam (SIS) grubu tarafından üstlenmiştir. Bugün İslamcı
feminizm gibi bir olgudan bahsedilmemizi mümkün kılan gelişmenin
temeli, kadınların düşüncelerini paylaşabilmelerinde, onları ortak bir
zeminde ele almaya imkan sağlayan çalışmaların artışında ve böylece
üzerinde çalışılabilecek bir grup oluşturmalarında yatmaktadır. Tıpkı
feminist söylemin sistemleşmesinde olduğu gibi anahtar nokta,
yazının kullanılıyor oluşudur. Entellektüel müslüman kadınlar, kadı-
nın toplumsal konumu ve hakları konusunu dile getirirken İslam
dini ve geleneği içinden bir duruş sergilemektedirler. Onları, aynı
kültürel arka plana sahip oldukları seküler (müslüman) feminist-
lerden ayıran en temel nokta ise, dini metinleri özellikle ana kaynağı
söylemlerinin merkezine yerleştiriyor olmalarıdır.
İslamcı feminizmin hem bir kavram olarak kullanımında hem
de bir kimlik olarak sahiplenmesinde sorunlar olmakla birlikte, bu
kavramın İslam kültürü içinde gelişen yeni bir kadın söylemine
işaret ettiği tartışma götürmezdir. Günümüzde kendisini İslamcı
feminist olarak görsün ya da görmesin İslamcı kadın yazarların
kadın konusundaki görüşleri ve çalışmaları, İslamcı feminist söyle-
min üretimine katkı olarak değerlendirilmekte ve kendileri İslamcı
feminist olarak nitelenmektedir. Biz bu makalede, bu kullanımların
yarattığı sorunları paranteze alarak bu yeni söylemi, daha net bir
ifade ile entellektüel müslüman kadınların din ve gelenek bağla-
mında kadın sorununu tartıştıkları çalışmalarında öne çıkan temel
yaklaşımları ele almayı amaçlıyoruz. Aynı zamanda, ortaya çıkan
kimi sorunlara da işaret ederek, batılı feminist söylemin Müslüman
kadın bilincine hangi noktalarda etki yaptığını ve İslami bir
paradigma içinde ifade edilen bu kadın söyleminin kadın çalışmaları
(women studies) sahasına neler katabileceği görmeye çalışacağız.
Bir Söylem Olarak İslamcı Feminizm
İslamcı feminizm, 1990’lı yıllarda kullanılmaya başlayan ve
entellektüel müslüman kadınların birey olma çabalarının düşünce
hayatındaki yansımalarına atıfta bulunan bir kavramdır. Aynı za-
manda bu söylem, Müslüman kadınların hem geleneksel ataerkillikle
hem de modern ve post-modern gerçekliklerle yüzleşmelerinin ve