ALEV GİRLİ
2007, 8 (2)
38
Tablo 4’ de her iki grupta yer alan çocukların
dört davranışsal alanda aldıkları ilk ve
son test puan
ortalamaları, standart sapmaları, F değerleri yer
almaktadır.
Tablo 4. Anne-Babaları Aile Eğitimine Katılan ve Katılamayan Çocukların PEP-R Davranışsal Alt Alanlara İlişkin Ön-Son
Test Puan Ortalamaları ve Standart Sapmaları,
Ön test
Son test
n=28
Davranışsal Alan
Aile Eğitimi
n
x
Ss
x
ss
F
(öntest-sontest x aile egitimi)
p
katılmadı
11 6.18 2.52 9.91 1.14
İlişki ve duygulanım
katıldı
17 4.64 1.93 9.53 1.55
F(1,26)=1.15 p>0.29
katılmadı
11 4.36 2.01 7.00 1.18
Oyun ve Materyallere
ilgi
katıldı
17 4.17 2.10 6.88 1.41
F(1,26)=0.11 p>0.73
katılmadı 11
9.45
2.73
11.36
.809
Duyusal
katıldı 17
8.82
2.83
11.29
.985
F(1,26)=0.71 p>0.40
katılmadı
11 3.09 2.21 8.18 1.54
Dil
katıldı
17 2.12 2.31 8.76 2.11
F(1,26)=3.37 p>0.07
Anne-babaların aile eğitimi alıp almamasının
ilişki ve duygulanım (F(1,26)=1,15 p>.29), oyun ve
materyallere ilgi (F(1,26)=0.115 p>.73), duyusal
(F(1,26)=0.71 p>.40), dil (F(1,26)=3.37 p>.07)
alanlarında, çocukların son test puan ortalamaları
üzerinde bir etki yaratmadığı belirlenmiştir. Diğer
bir değişle aile eğitimi, çocukların otistik davranış
özelliklerinin azaltılmasında etkili olmamıştır.
Tartışma
Araştırma grubunda yer alan çocuklar,
TEACCH ve HANEN programlarından
yararlanarak hazırlanmış BEP’nın uygulanması
sonrasında tüm gelişim alanlarında önemli
gelişmeler kaydetmişlerdir. Eğitimin başladığı
tarihte sahip oldukları taklit, algı, el-göz
koordinasyonu, ince ve kaba motor, bilişsel ve
sözel becerilerin düzeyinde beş yıl süreyle
uygulanan eğitim programı sonrasında istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde olumlu yönde farklılaşma
olduğu belirlenmiştir. Çocukların 26’sı okul yaşı
geldiğinde kaynaştırma eğitimi ile genel ilköğretim
okullarında, 2’si ise özel eğitim ilköğretim
okulunda eğitime başlamıştır. Genel eğitim
ilköğretim okullarına devam eden 26 çocuktan,
Asperger tanısı olanlardan 2’sinin özel eğitim
desteğine gereksinimi olmadığına, 3’nün ise sosyal
beceri çalışmaları için yalnızca grup eğitimi için
özel eğitim desteği almasına karar verilmiştir. Bir
Asperger sendromlu, 20 yüksek işlevli otistik
toplam 21 çocuğun ise destek özel eğitimlerinin
hem bireysel hem grup çalışmalarıyla
sürdürülmesinin uygun olacağı sonucuna
varılmıştır. Bu sonuçlar, Türkiye’de (Mutlu, 1998;
Girli, 2004; Atasoy & Varır, 2005; Girli & Atasoy,
2006) ve yurt dışında (Lord & diğerleri, 1992;
Ozonoff & Cathcart, 1998; Tsang ve diğerleri,
2007) TEACCH programı kullanılarak eğitilen
erken çocukluk dönemindeki otistik çocukların
gelişimsel becerilerinin arttırılmasında bu
yaklaşımın yararlı olduğunu gösteren araştırma
sonuçlarıyla paralellik göstermektedir.
Harris ve Handleman’ın (2000) erken
müdahale programlarının daha küçük çocuklarda
daha etkili olduğunu gösteren bulgularının yanı
sıra, Turner, Stone, Pozdol ve Coonrod’un (2007),
7 yıl süreyle 26 otistik çocuğun gelişimini
izledikleri çalışmada da, 3 yaşından önce tanı almış
ve eğitime başlamış olan çocukların, daha geç tanı
alan gruba göre bilişsel ve dil gelişimi alanlarındaki
işlevselliklerinin anlamlı
şekilde arttığı
belirlenmiştir. Bu araştırmanın sınırlılıklarına
rağmen, çocukların eğitime başlama yaşlarının 20-
48 ay olması nedeniyle elde edilen sonuçların,
ülkemizde otistik çocukların “erken eğitim
programları”ndan yararlandıklarının işareti olarak
ASPERGER SENDROMLU VE YÜKSEK İŞLEVLİ OTİSTİK ÇOCUKLARIN EĞİTİMDEN
YARARLANMA DÜZEYLERİ
ÖZEL EĞİTİM DERGİSİ
39
yorumlanabileceği ve bu amaçla yapılacak olan
daha kapsamlı yeni çalışmalara ön bilgi sağlayacağı
düşünülmektedir. Çocukların yaşla birlikte
gelişimsel alanlarda artan ve ana okulundaki
yaşantılarından elde ettikleri kazanımlarının da
gösterdikleri gelişmelerde etkisinin olabileceği
dikkate alınmalıdır.
Uygulanan eğitim programı sonrasında
davranışsal alanda çocukların otistik davranış
özelliklerinde anlamlı düzeyde azalma
kaydedilmiştir. Bu sonuç, Panerai ve arkadaşlarının
(1997), otistik, öğrenme güçlüğü ve kendine zarar
verici davranışları olan çocuklarla TEACCH
programı kullanarak yaptıkları çalışmada,
programın olumsuz davranışların azaltılması ve
kendiliğinden iletişimlerinin arttırmada yararlı
olduğuna ilişkin elde ettikleri bulgularla
uyumludur. Tsang ve arkadaşları (2007) tarafından
yapılan 12 aylık boylamasal çalışmada 3-5 yaş
arasındaki otistik çocukların uyumsal
davranışlarında artış olduğu belirleyen çalışma
sonuçlarıyla da paralellik göstermektedir.
Anne-babaların “aile eğitim programı”na
katılmalarının ise sözel alan hariç tüm gelişimsel
alanlarda etki yarattığı görülmüştür (Bkz. Tablo 2).
Bu bulgu, sözel alan hariç, tüm alanlarda anne-
babaları aile eğitimi programına katılan çocukların,
bu programa katılmayanlara kıyasla daha hızlı bir
gelişme gösterdiklerine işaret etmektedir. Deney
grubunu oluşturan (aile eğitim programına katılan
anne-babalar) çocukların, kontrol grubundaki
çocuklara göre ön test aşamasında özellikle taklit ve
kaba motor gelişim alanlarında daha düşük olan
performanslarının bu eğitim sürecinde diğer gelişim
alanlarına göre daha hızlı bir gelişme eğilimi
gösterdiği görülmüştür (Bkz. Grafik 1- Grafik 4).
Başlangıçta bu iki alanda iki grup arasında var olan
büyük farkın giderilmesinde, uygulanan “aile
eğitim programı” çerçevesinde ailelere verilen oyun
ve fiziksel etkinlik ödevlerinin etkili olduğu
düşünülmektedir.
Araştırmanın 5 yıl gibi uzun bir süreyi
kapsaması nedeniyle, etik olarak çalışmanın
yürütüldüğü özel eğitim merkezinin “eğitim
sistemine” müdahale edilmemiş, eğitim
koordinatörü tarafından “aile eğitimine” katılmayan
anne-babalara da ev çalışmaları verilmiş ve belirli
aralıklarla aile ile çocuğun gelişimi hakkında
değerlendirme toplantıları yapılmıştır. Sonuç
olarak, aile eğitimine katılmayan aileler de
çocuklarının eğitim sürecinde yer almıştır. Anne-
babası eğitim programına katılan ve katılmayan iki
grup çocuk arasında eğitim sonunda herhangi bir
farklılık kalmamıştır (Bkz. Grafik 1-7). Nitekim
bazı gelişimsel alanlarda (el göz koordinasyonu,
ince motor ve algı) 5 yıllık eğitim süreci sonunda
bir tavan etkisi oluşmuştur, daha açık bir ifadeyle,
anne-babaları “aile eğitimine” katılsın ya da
katılmasın, tüm çocuklar bu alanlarda yaşlarının
elverdiği maksimum kapasiteye ulaşmışlardır.
Beceri düzeyleri daha düşük ve daha yoğun otistik
davranış özelliği olan çocukların ailelerinin “aile
eğitimine” katılmayı tercih ettikleri
gözlemlenmiştir. Etik nedenlerle eğitimle ilgili
araştırmalarda çoğu zaman grupların oluşmasında
seçkisiz atama yöntemi kullanılamamaktadır. Bu
nedenle “aile eğitimine” katılmak isteyen gönüllü
tüm anne-babalar eğitime alınmıştır. Başlangıçta
gelişimsel düzeyi düşük olan ve anne-babaları aile
eğitimine katılmış olan bu çocukların, daha hızlı bir
gelişme gösterip, başka bir deyişle maksimum
performansa ulaştığı veya yaklaştığı gelişimsel
alanda daha yüksek puanla eğitime başlayan diğer
çocukların düzeyine ulaştığı görülmüştür.
Davranışsal alanda ise aile eğitiminin
çocukların otistik davranış özelliklerinin
azalmasında anlamlı bir farklılık yaratmadığı
görülmüştür. Anne-babası eğitime katılan ve
katılamayan tüm çocuklarda ilişki, oyun ve
materyallere ilgi, duyusal ve dil olmak üzere, dört
alt alanda da program sonrasında istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde olumlu değişiklikler olduğu, ancak
bu sonucun anne-babaların eğitime katılıp
katılmamalarına göre farklılaşmadığı
görülmektedir. Bu sonuç bir ölçüde, aile eğitim
programının içeriğinde problem davranışlara
yeterince yer verilememesi ile açıklanabilir. Diğer
taraftan da bu sonucun ortaya çıkmasına, uygulama
çalışmalarının izleme sürecindeki gözlemlerimizin
işaret ettiği gibi, “ailelerin beceri öğretiminde
güdülenmelerinin daha yüksek olması, problem
olarak gördükleri otistik davranışlarla başa çıkmada
yeterince tutarlı ve sabırlı davranamamaları” da
katkıda bulunmuş olabilir. Otizmin doğasından
kaynaklanan, tekrarlayıcı davranışlar, takıntılı oyun