37 Y
AŞAYAN
S
OSYALİZM
fazlasına değil) hakkı olacağı için de, bu kısıtlayıcı bir haktır. Hak, katkıya bağlanmıştır. Bu
kısıtlamanın aşılması emek
üretkenliğinin yükselmesine, dolayısıyla üretimin daha az zamanda
daha iyi ve daha çok yapılmasına bağlıdır. Hak ve hukuk sosyalizmde işçinin üretim araçlarıyla
ve emeğinin sonuçlarıyla ilişkisini düzenlemektedir.
Sosyalizm, her çeşit koşuluyla yaşanacak, “bitirilecek” ve bir sonraki aşamaya geçilecek
cinsten bir “aşama” değildir. Sosyalizmden komünizme geçiş, sürekli ilerleyen ve genişleyen
bir dönüşümdür. Birinin ardından öteki gelmez, sosyalist üretim tarzı diye bir şey yoktur. Sos-
yalizm, içinde kapitalist toplumun kalıntılarını taşıyan komünizmdir. Bu kalıntılar,
meta üreti-
minde ve
devletin varlığında somut olarak var olan ilişkilerdir.
Sosyalizm, meta üretiminin ortadan kalkışına gidiş süreci içinde, ama meta üretimi üzerine
oturmuş bir dönemdir. Meta ilişkilerinin varlığı, sömürü ilişkilerinin yeniden kurulması yönün-
de sistemin içindeki sürekli bir eğilimin varlığını anlatır. Bu eğilim aynı zamanda hâlâ yaşayan
sınıf farklarının gelişmesi yönünde etki yapar.
Komünizmin ilk aşamasının, devletin varlığında temsil olan kapitalist toplumdan devraldığı
kalıntıyı ise üç yönde ele alabiliriz.
Birincisi, her zaman bir baskı aracı olan devletin varlığının kendisi kapitalist toplumdan bir
kalıntıdır. Bu gerçeği Lenin şu sözlerle anlatıyor:
“İlk döneminde ya da ilk aşamasında komünizm henüz tam bir ekonomik olgun-
luğa erişmiş, kapitalizmin geleneklerinden ve kalıntılarından tamamen kurtul-
muş olamaz. Bundan dolayı, komünizmin, ilk aşamasında ‘burjuva hukukunun
dar çevrenini’ koruması yönündeki ilginç olguyla karşılaşıyoruz. Tabii, tüketim
mallarının dağıtımına ilişkin burjuva hukuku, kaçınılmaz olarak burjuva devle-
tinin varlığını öngörür. Çünkü hukukun kurallarını uygulatacak bir aygıt olmak-
sızın, hukuk hiçbir şey değildir.
“Dolayısıyla, komünizmde belli bir süre yalnız burjuva hukuku değil, burjuvazi-
siz burjuva devleti de kalacaktır!
“Bu bir paradoks, hatta Marksizm’in olağanüstü derin içeriğini çalışmaya en
ufak bir çaba harcamamış insanların onu suçladığı türden diyalektik bir kelime
oyunu gibi görünebilir.
“Oysa yeninin içinde eskinin kalıntılarının varlığını koruması, hem doğada, hem
de toplumda, yaşamın her adımında karşımıza çıkar. Ve de Marks, keyfi olarak
komünizme bir küçücük ‘burjuva hukuku’ sokmamış, yalnızca kapitalizmin
rahminden çıkan bir toplumda ekonomik ve siyasal olarak kaçınılmaz olana işa-
ret etmiştir.”
17
(abç)”
İkincisi, kapitalist toplumun kalıntıları bir de, devletin temsil ettiği kafa-kol emeği ayrımıyla
belirlenir. Aydınlar, siyasal kadrolar, yöneticiler vb. Bu kesimlerin komünizme dek kalkmaya-
cağını Lenin söylüyor. Sorunun bugünlerde unutulan yanı, bu kesimlerin işçi sınıfı ile ilişkileri-
nin doğurduğu ekonomik- siyasal ilişkiler biçimlenmesidir. Ve bu biçimlenme, mülkiyet ilişki-
lerinde olduğu gibi “kaldırılır” cinsten değildir, tüm bir eğitim ve “meslek” sistemidir.
Üçüncü olarak, üretim araçları üzerindeki devlet mülkiyeti bile sosyalizmde kapitalizmle
komünizmin unsurlarının birlikte var olduğunu anlatır. Devlet mülkiyeti, proletarya diktatörlü-
ğü aşamasının belirleyici, en tutarlı, en hızlı gelişmeyi, komünizme en hızlı dönüşümü sağlayan
17
Devlet ve Devrim
S
OVYET
T
OPLUMUNUN
T
OPLUMSAL
-S
İYASAL
G
ELİŞİMİ
38
mülkiyet biçimidir. Ancak kendisi komünizmin değil, kapitalizmin bir unsurudur. Komünizmin
kapitalizmden devraldığı, kendi amacına en uygun gelen bir unsurdur. Komünizmin “mülkiyet”
biçimi (tırnak içinde yazıyorum çünkü o aşamada bu kavram da anlamsızlaşacaktır) devlet
mülkiyeti değil, tüm bireylerinin üretken emek içine girdiği, toplu üreticilerin ortak mülkiyeti-
dir.
Yaklaşan Felaket’de Lenin’in yazdıklarını hatırlayalım: “Sosyalizm, devlet-
kapitalist tekel-
ciliğin bir adım ötesinden başka bir şey değildir. Bir başka deyişle, sosyalizm, tüm halkın çıkar-
larına hizmet etmesi sağlanan ve
o ölçüde kapitalist tekelcilik olmaktan
çıkmış devlet-kapitalist
tekelcilikten başka bir şey değildir.”
Görüldüğü gibi Lenin bu küçük alıntıda her şeyi söylemektedir. Ne var ki 1920’lerden bu
yana komünistler bu sözlerin anlamını hep bir yanıyla vurguladılar. Devlet-tekelci kapitalizmi-
nin, sosyalizmin nesnel önkoşullarının tamamıyla olgunlaştığı anlamına geldiğini söylediler.
“Bundan böyle pencereden sosyalizm bakar” vb. Ancak öteki yanını, kurulan sosyalizmin ne
olduğunu, komünizme geçişte nasıl kapitalizmin unsurları üstüne oturan bir dönüşüm aşaması
olduğunu anlatan yanını unuttular. Lenin bu sözlerle şunu söylüyor: Proletarya diktatörlüğü
altında devlet mülkiyeti, tüm halka hizmet etmesi nedeniyle, ama o ölçüde kapitalist olmaktan
çıkmıştır. “O ölçüde” sözleri devlet mülkiyetinin kapitalist karakteri tam olarak yitirmediğin-
den başka bir şey anlatmaz. Mülkiyetin kapitalist karakterini tamamıyla yitirmesi ancak işbö-
lümünün ortadan kalkması, yani tüm insanların üretken emek içine girmesi ile, komünizme ge-
çişle, devletin ortadan kalkmasıyla tamamlanacaktır.
Devlet mülkiyeti, kendi içinde bir amaç değildir. Tüm halkın gerçek ortak mülkiyetine, ko-
münizme geçişte proletaryanın kapitalizmden alarak kullandığı, kendi amaçlarına hizmet ettir-
diği, geçiş aşamasının en tutarlı mülkiyet biçimidir. Ancak, tam da bu nedenle, sosyalizm aşa-
masında gerileyen kapitalizmle ilerleyen komünizmin kavgasını temsil eder.
Bu kavganın uçları ya da tarafları nelerdir? Bilindiği gibi devlet mülkiyeti sosyalizmde tüm
halkın mülkiyetini temsil eder. Ama temsil eder, kendisi değildir. Bu nedenle, işgücü ile üretim
araçları arasındaki ayrılığı tam anlamıyla ortadan kaldırmamıştır. İşçi, üretim araçlarının mül-
kiyetini, kendi adına kullanması için kendi devletine vermiştir.
Zaten toplumun üzerinde bir kurum olan devlet bürokratikleşirse, işçi sınıfından uzaklaşırsa,
o ölçüde işgücü ile üretim araçlarının bütünleşmesi nominalleşebilir, kağıt üzerinde kalabilir.
Bu, kavganın eskiye dönük ucudur. Önlemi, rıza demokrasisi değil, yığınların aktif demokrasisi
yoluyla, işçi sınıfıyla devletinin bütünleşmesini giderek derinleştirmektir.
Sosyalizmde bu bütünleşmenin nesnel temeli vardır. Üretim araçlarının proletarya diktatör-
lüğünün mülkiyetine girmesi tarihte ilk kez yığınlarla devlet arasındaki uçurumu kapatma ola-
nağı sağlamıştır. Emek alanıyla siyaset alanını birbirine bağlamıştır. Daha da öte, devletin yok
olup gitmesi siyasal sorunuyla işbölümünün kaldırılması ekonomik sorununu birbirine bağla-
mıştır. Bu da kavganın ileriye, komünizme dönük yanıdır.
Söylediklerimizden bir sonuç çıkar: Toplumsal yaşamın demokratikleşmesi, halkın demok-
ratik pratiğinin genişlemesi, sosyalizmin, yani proletarya diktatörlüğünün komünizme, yani
sınıfsız ve devletsiz topluma geçebilmesinin koşullarından biridir.
Sonuç olarak sosyalizm, kapitalizmle komünizm arasındaki, içinde kendi çelişkilerini taşı-
yan bir geçiş dönemidir. Sosyalizm, proletarya diktatörlüğüdür. Sınıfların var olduğu, dolayı-
sıyla sınıf kavgasının sürdüğü bir dönemdir. Ancak bu sınıf kavgasını, kapitalizmin sınıf kav-
gasına bakarak anlayamayız. Bu, komünizme gidiş sürecinde kişilikleri değişmekte olan sınıfla-
rın sosyalizm dönemine özgü kavgasıdır. Lenin, bu gerçeği şu sözlerle anlatıyor: