kalsiyum hidroksitle 24 saat 25°C’de muamele
edilmesidir. Tüm bu farklı uygulamalar fumonisin-
lerin mısır tohumlarının dış perikarp tabakasında
konsantre olduğunu göstermektedir (1).
OKRATOKSİNLER
Okratoksinler,
A.ochraceus (A.alutaceus),
A.melleus, A.alliaceus, A.ostianus, A.sclerotori -
um, A.albertensis, A.wentii, A.auricomus, A.niger
var. niger, A.sulphureus (A.fresenii) ve P.viridica -
tum (P.verrucosum) mantarları tarafından üretilen
mikotoksinlerdir (1,28).
Okratoksin A (OTA) doğada sık olarak bulun-
ması ve neden olduğu patolojik durumlar itibariyle
oldukça önemli bir okratoksindir. OTA’nın Dani-
marka’da domuzlarda görülen bir tür nefropatiden
ve kümes hayvanlarındaki mikotoksikozdan
sorumlu olduğu, Balkan endemik nefropatisinde
(BEN) ve Kuzey Afrika’da yaygın görülen üriner
sistem tümörlerinde rol oynadığı düşünülmektedir
(1,28 - 30).
OTA 12-karboksi grubundan L-fenilalanine
bağlanmış bir pentaketit türevi hidroksikumarin
yapısındadır (1,29,31). OTA’nın doğal dekloro
analoğu olan OTB, OTA’dan 10 kat daha az
toksiktir (1). OTA ile OTB’nin farkı, OTA’nın
dihidro-metil-isokumarin halka sisteminde C5
pozisyonunda klor atomu taşımasıdır. Bu klor
atomunun varlığına ilaveten, fenolik hidroksil
grubu da toksisiteyi arttırmaktadır (32). OTA
esterlerinin
toksisitesi
OTA’ya
benzerlik
gösterirken OTB’nin esterleri beklendiği şekilde
toksik etkili bulunmamıştır. Şekil 7’de okratok-
sinlerin genel yapıları verilmektedir (1). Tüm
bileşikler,
sıcaklık
ve
hidrolize
rağmen
çok dayanıklı olan, amid bağıyla birleşmiş
fenilalanin-dihidroisokumarin bileşikleridir (32).
Okratoksinler; arpa, mısır, buğday, çavdar ve
yulafın yanı sıra fasulye, incir, kuru üzüm, zeytin,
kabuklu yemişler, kahve tohumu, baharatlar
ve greyfurt suyunda da bulunabilmektedirler
(29,32,33). Şifalı bitkiler ve bitki çayları, eğer uy-
gunsuz ve mantar üremesine elverişli koşullarda
saklanmışsa kullanmadan önce mikotoksin analizi
yapılmalıdır. Kahvede olduğu kadar, bira gibi
fermentasyon ürünlerinde de OTA kalıntılarına
rastlanmıştır. OTA kontaminasyon düzeyi en çok
tahıl (özellikle mısır, buğday, arpa), ve hayvansal
ürünlerde gözlenmiştir (32).
OTA, işlenmemiş kontamine tarım ürünleri
yem olarak kullanıldığında geviş getiren yetişkin
hayvanlarda sorun oluşturmazken; domuz ve
kümes hayvanları gibi geviş getirmeyen hayvan-
ların et ve et ürünlerini de kontamine edebilmek-
tedir (1,32,33). Geviş getiren hayvanlarda OTA ön
midelerinde protozoa ve bakteriyal enzimler
tarafından hidroliz edilmektedir. Geviş getirenlerin
işkembelerindeki bakterilerin molekülde bulunan
amid bağını bir dereceye kadar koparabil-
diği düşünülmektedir. Bu, fenilalanin ve toksik
olmayan OTα oluşumuyla sonuçlanır (32,34).
OTA’nın aynı zamanda farelerde de çoğunlukla
çekum, duedonum, ileum ve pankreas olmak
üzere çeşitli organlarda OTα’ya hidroliz edildiği,
karaciğer ve böbreklerdeki aktivitesinin ise düşük
olduğu veya olmadığı gözlenmiştir.
OTA’nın insan sütünde de gözlenmiş olması
emziren annelerin toksini kontamine yiyecekler-
den alabileceğini göstermektedir (1). Çok sayıda
çalışmada insan kanı, sütü ve böbreğinde OTA
bulunması şaşırtıcı değildir (32). İnsanlarda
sadece postnatal değil, aynı zamanda prenatal
olarak maternal OTA maruziyeti söz konusudur
GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER
VOL 58, NO 3, 2001
109
Şekil 7. Okratoksinlerin genel yapıları
R
1
R
2
R
3
R
4
R
5
Okratoksin A
Fenilalanin
Cl
H
H
H
Okratoksin B
Fenilalanin
H
H
H
H
Okratoksin A Metil Esteri
Fenilalanin Metil Esteri Cl
H
H
H
Okratoksin B Metil Esteri
Fenilalanin Metil Esteri H
H
H
H
Okratoksin B Etil Esteri Fenilalanin Etil Esteri H
H
H H
Okratoksin α
OH
Cl H
H H
fakat fötal dönemde maruziyetin sonuçları tam
olarak tanımlanmamıştır (31).
OTA’nın yiyecek ve yemlerde bulunduğunu
gösteren çalışmalar vardır. Kontaminasyon genel-
likle ılıman iklim, hasat ve hasat sonrası depola-
ma koşulları ile yakından ilişkilidir (1,32). Üretim
başlıca sıcaklık, substratın nem miktarı ve tipi,
farklı bir mikroflora varlığı, mevcut mantarın suşu
ve tohumun kalitesine bağlıdır (1). Toksinin üreti-
mi pH 5.5’ta demir, bakır ve çinko varlığında mak-
simumdur. Ilıman iklim koşullarında
Penicillium
OTA’nın ana kaynağıdır (32). Gıda ve Tarım
Organizasyonu (FAO) tarafından OTA üzerinden
belirlenen limitler Tablo 7’de belirtilmiştir. Avrupa
Birliği tarafından ise bebek mamaları için
müsaade edilen düzey 1 µg/kg; tahıllar için ise
5 µg/kg olarak belirlenmiştir (1). Günlük tolere
edilebilir düzey (TDI) olarak ise 5 ng/kg vücut
ağırlığı OTA’ya müsaade edilmektedir (32).
1999’da Avrupa Birliği Tarımsal Kontaminant-
lar Uzman Komisyonu (JECFA) sadece tahıl için
değil, aynı zamanda şarap, kahve ve bira için de
minimum kalıntı düzeylerinin (MRL) saptanması
gerektiğine karar vermiştir. Maruziyet çalışmaları,
tahılların OTA maruziyetinde kabaca %50-70’lik
bir paya sahip olduğunu şarap, bira ve kahvenin
her birinin de %7-15’lik bir payı olduğunu gös-
termiştir (32).
Farelere oral uygulanan OTA’nın yaklaşık
%40-65’i barsaklardan ana olarak jejunumun
başlangıç kısmından absorbe edilir. OTA yüksek
bağlanma kapasitesine sahiptir ve dolaşım sis-
temine ulaşınca serum albuminine ve daha özgül
olarak kanın küçük fraksiyonlarına bağlanır.
OTA’nın bu özelliği kandan hepatik ve renal
hücrelere transferini kısıtlayarak eliminasyon
süresini uzatır ve yarı ömrünün uzamasıyla
sonuçlanır. Bu yarı ömrün, insanlarda oral
alımdan sonra 840 saat olduğu bildirilmiştir.
Karaciğer klerensi, karaciğer hücre membranında
bulunan organik anyon transfer eden polipeptit
taşıyıcı “oatp taşıyıcı” adı verilen bir multispesifik
safra asidi taşıyıcısına bağlıdır (1,32,34).
Bir diğer önemli eliminasyon organı ise
böbrektir. OTA’nın proteine bağlanma oranı yak-
laşık %99’dur. Bu bağlanma oranı doğal olarak
bulunan konsantrasyon aralığında (1-100 nM)
doygunluğa ulaşmaz. Bu yüzden OTA glomerüler
filtrasyonla değil, tübüler sekresyonla idrara
geçmektedir. Bu işlem de proksimal tübül
hücrelerinin bazolateral hücre membranında bulu-
nan başka bir multispesifik ksenobiyotik taşıyıcısı
para-amino-hippürik-asit (PAH) taşıyıcı sistemi
tarafından gerçekleşir. Probenesid bu taşıyıcı sis-
temin inhibitörüdür ve OTA’nın nefrotoksik etkileri-
ni azaltma eğilimi gösterir. OTA’nın uzun süreli
teması sonucu proksimal tübül kökenli böbrek
hücrelerinde genel hücre fonksiyonları etkilen-
meksizin organik anyon taşıyıcı aktivitesinin
azaldığı gözlenmiştir. OTA’nın kendi itrahı da
azalmıştır, bu yüzden diğer ksenobiyotik ve
ilaçların da itrahı bozulabilir ve OTA dolaylı toksik
etki gösterebilir. OTA tüm nefron segmentlerinden
reabsorbe olabilir. Bu işlem toksinin renal dokuda
birikmesi ve toksisitesinin artması (örn. renal
papilladaki pH homeostazının bozulması) ile
sonuçlanabilir (32). Böbrek ve karaciğerden eli-
mine edilen relatif OTA miktarı hayvanın türüne,
uygulama doz ve yoluna, enterohepatik dolaşıma,
toksinin serum makromoleküllerine bağlanma
düzeyine bağlıdır.
OTA’nın plazma yarı ömrü absorbsiyon ve
serum albuminine bağlanma derecesine bağlıdır.
OTA’nın bağlandığı küçük fraksiyonlar normal
glomerül membranından kolayca geçebileceğin-
den ve OTA’nın böbrekte akümülasyonuna neden
olabileceğinden dolayı OTA’nın memelilerdeki
nefrotoksik etkileriyle bu bağlanmanın arasında
bir ilişki olabileceği düşünülmektedir (1). Toksinin
GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER
TÜRK HİJ DEN BİYOL DERGİSİ
110
Tablo 7. Farklı satış ürünlerindeki okratoksin A
limitleri
Ürün
Limit (µg/kg)
Çocuk ve bebek mamaları
0,5-5
Yiyecekler
2-50
Hayvan yemi
5-300
Şarap
0,2-1
Bira
0,2
Yeşil kahve tohumu
8
Kavrulmuş kahve ve kahve ürünleri
4