Mit dünden bugüne gizli dünyanin bilinmeyenleri tuncay özkan



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə31/53
tarix08.03.2018
ölçüsü3,49 Mb.
#30949
növüYazı
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   53


12 Eylül 1980 Türkiye'de yaşanan son askeri darbenin tarihidir.

Ancak MİT bu darbeyle ilgili "Resmi " bilgiyi hükümete aktarmamıştır. Yani

o dönemin iktidarına veya Başbakan Süleyman Demirel'e bir rapor yazıp şu

gün darbe olacak dememiştir. Ama gayrı resmi olarak o dönemin MİT içindeki

etkili adları Güniz sokakta oturan Başbakan'a giderek, darbeyi

bildirmişlerdir. Bu MİT yetkililerinin başında da Demirel'i seven Hiram

Abas gelir. Bir de 12 Eylül'ün siyasetçiler tarafından algılanılamamış

olması , bizim siyasetçilerimizin bilgi ve analiz değerlendirme

yeteneklerindeki eksiklikleri de günyüzüne çakartmıştır. Sokaktaki

vatandaş darbenin geleceği gün ve saat üzerine yorumlar yaparken

politikacılarımız bunu algılayamışlardır. Onlar darbe kokularını eşlerini

gönderdikleri asker eşlerin çay partilerinde ve Genelkurmayın gece yanıp

, sönen ışıklarında aradıklarından darbe sabahı ayabilmişlerdir.

Öncesinden darbenin saatini ve gününü bilselerdi ne yapabilirlerdi? Buna

karşı çıkacak bir siyasi güç ve örgütlülük içindeler miydi? Bu soruların

yanıtı elbetteki darbeyi önleyebilecek güçten ve demokratik anlayıştan

uzak oldukları yolundadır.

Darbe sonrası yaşananlar yakın tarihin henüz hafızalardan silmediği

görüntüleri oluşturur..

MİT 12 EYLÜLDEN SONRA YİNE POLİS NİYETİNE KULLANILIR

MİT bu darbenin ardından uzmanlaştığı iç gündem konusunda peşpeşe

operasyonlara başlayacaktır. Hemen hemen bütün sol ve sağ ideolojik

örgütün içinde MİT in elemanları vardır ve bu örgütler büyük baskınlarla

bir bir çökertilir. Bu arada yurtdışına kaçan pek çok insan arasında da bu

elemanlar yeralırlar ve yurtdışındaki faaliyetlerin izlenmesinde daha

sonra çokça etkili olurlar. MİT iktidar tarafından yine bir gizli servis

değil, bir polis örgütü gibi çalıştırılmaktadır. Oysa MİT dış bağlantıları

ve iç dengeleriyle global ve stratejik bir istihbarat kaynağı olması

gerekirken, polis gibi eylemsel bir güç olarak kullanılmıştır.

Örgütlerin içinde bu denli aktif olabilen gizli servis, nedense bu gücünü

darbe öncesinde kullanamamıştır. Bu da darbecilerin MİT içindeki gücünün

göstergesidir. O dönem izlenen, bilinen örgütlere ve kişilere müdahale

edilememesi sonucu, Türkiye'nin en büyük sorunları arasında yer alan

ayrılıkçı terör ve kaçakçılık konularında, rejimi yitirmenin yanısıra

güvenlik açısından bugünkü sıkışılmış konuma gelinmiştir. Özellikle PKK

ve örgütün lideri Abdullah Öcalan'ın polis ve gizli servis tarafından

izlendiği, zaman zaman yönlendirildiği bilinmektedir. Ancak o dönemin

yanılgılarından en iyi şekilde yararlanan Öcalan, bugünkü konumuna

gelmiştir. bunda güvenlik ve istihbarat birimleri arasındaki

kopuklukların, çekişmelirin, koordinasyonsuzlukların en az siyasi

istikrarsızlık kadar etkisi bulunmaktadır.

Terör konularında pasifize olmak konusunda MİT içinden de tepkiler vardır.

Bunun bir sonucu olarak Hiram Abas 12 Eylülün hemen öncesinde istifa etme

kararı almıştır. İlginçtir bu kararı veren Abas, aynı dönemde Başbakan

Demirel'e de darbenin haberini aktarmıştır. Bu kararını Abas gerekçeli

istifasında şöyle dile getirir:

" 1980 yılında 12 Eylülden önce Daire Başkanıyken istifa ettim. İstifa

sebebim teşkilatımın teröre karşı daha aktif bir görev almasının

engellenmesiydi. Bunun yanı sıra ideolojik silah kaçakçılığına karşı

aktif bir şekilde yönelinmesini istedim. Gerekçeli bir yazı gönderdim.

Ancak gerekçeli istifayı kabul etmediler. Dediler ki ' iki satır istifa

mektubu yazman lazım. İstifa ediyorum, emekliliğimi istiyorum' de ki

emekli sandığına sunabilelim. Fakat 12 Eylül sabahı karar alındı. ' Devam

edilecektir, kimse görevden ayrılamayacaktır' diye.Ağustos sonunda istifa

etmiştim. Üç ay daha çalıştım. Sonra emekliliğimi istedim, ayrıldım. Çünkü

ben servisimin Türkiye'ye yönelik her türlü tehlikeye karşı birinci

derecede mutap olmasını ve bunu önlemeye çalışmasını istiyordum. Bütün

hayatım boyunca da istedim. Alınan bilgiler sadece yetkili makamlara

vermek için değildir. Alınan bilgiler servisler tarafından kullanılır.

Teröre karşı alınan bilgi, teröre karşı gerçekleştirilecek aktif

operasyonlarda kullanılır. Bunda da MİT'e büyük görevler düşer. Aynı

şekilde ideolojik silah kaçakçılığı; Türkiye'yi içten yıkmak,bölmek için

yapılan silah kaçakçılığına karşı bir dairenin kurulmasını çok istedim.Bu

konuda çok mücadele verdim. Bu konuda 1980 öncesinde görüş ayrılıkları

olmuştur"

Abas, 1980 tarihinde MİT 'in içinde bulunduğu durumu ise sözünü ettiği

gerekçeli istifasında şöyle dile getirir:

" Ülkemizdeki sıkıyönetim ve rejimin, yıpratan anarşi ve terör ile

Türkiye'ye karşı , bilhassa Varşova paktı üyesi ülkelerin yürüttüğü

espiyonaj ve yıkıcı faaliyetlere karşı mücadelenin ana görev olarak MİT

Müsteşarlığına ait olduğuna inanmaktayım.

Türkiye dışında ülkemiz misyon mensuplarına devamlı yapılan saldırıların

önlenebilmesi için uygulanacak karşı çalışmaların da MİT Müsteşarlığı

vazifeleri arasında bulunduğu kanısındayım.

Türkiye'yi parçalamaya yönelik anarşi ve terör ile bölücülük eylem ve

çalışmalarının durdurulamamış olmas, MİT Müsteşarlığının görevinde başarı

sağlayamadığını göstermektedir. Bu ise müsteşarlığın çalışma usul ve

metodlarında, personel politikasında acele revizyona gidilmesi gereğini

ortaya koymaktadır.

Böyle olduğu halde, MİT Müsteşarlığına bir yıldan buyana yeni personel

alınmamakta, kadrolar ortalama yüzde 3O sevyesinde tutulmakta, ve MİT

Müsteşarlığı iç ve faaliyet politikasından memnun olmamaları neticesi, son

sekiz ayda 150 kişi cıvarında, yetişmiş ve aktif görevde çalışan memur ve

idareci MİT Müsteşarlığından ayrılmış bulunmaktadır. Ayrıca Müsteşarlıktan

kopmaların devam edeceği, personelin büyükçe bir bölümünün dışarda iş

aramasından anlaşılmaktadır.

Bu sene yapılan terfilerden sonra, kadrosu yükselmiş olduğundan daha üst

görevlere tayinlerinin yapılması gereken MİT Müsteşarlığı mensuplarının

atamalarının yapılmamış ve bütün tayinlerin de durdurulmuş olduğunu

öğrenmiş bulunmaktayım.

Mezkur husus MİT Müsteşarlığının mevcut ve yararsız faaliyet ve personel

politikasını, önümüzdeki günlerde de sürdüreceğini göstermektedir.

Maruz durum muvacehesinde bugünkü MİT Müsbteşarlığı yönetiminde yararlı

hizmet yapamayacağıma inandığımdan, emeklilik muamelelerimin yapılmasını

emir ve tensiplerinize sunarım.

23 Ağustos 1980"

EVREN SUÇLADIĞI PAŞAYI MİT'TE GÖREVLENDİRİR

MİT darbe sonrasında iyiden iyiye askere bağlı bir hale getirilmiştir.

Yetenekleri konusunda hep tartışmalar bulunan ve Müsteşar Yardımcılığı

görevini yürüten General Recep Ergun'un kendi deyişiyle MİT'teki görevi,

dış istihbarat sorumluluğudur. Oysa o sıkıyönetim mahkemelerine

suçlananlar hakkında " O bizim elemanımızdır" şeklinde yazılar

göndermesiyle, siyasi polisi yönetmesiyle meşhurdur. Dıştan çok, içeriyle

ilgilidir. Bu dönem de istihbarat servisi açısından kayıp yıllar arasında

yer alır.

1983 yılında MİT yasasına da yeni bir şekil verilerek ordunun egemenliği

iyice arttırılır. 1983 yasal düzenlemesinin ana ögesi Milli Güvenlik

Kurulu'nun MİT üzerindeki yaptırımlarını iyiden iyiye arttırmaktır. Bir

başka yeni düzenleme de MİT mensuplarının yargılanmalarına ilişkindir.

Yeni maddeyle yargılanmalarda Başbakan'ın olurunun alınması şartı

getirilir. Yani Başbakan yargılanabilir derse MİT mensubu yargılanacaktır.

İşte bu gelişmeler sırasında 12 Eylül sonrasında MİT yankılar uyandıran

ünlü yeraltı operasyonuna başlar. Genelkurmay Başkanlığının oluru ile

başlatılan"Babalar operasyonu" büyük etkiler yaratır. Bu operasyonda

silah ve uyuşturucu kaçakçılığıyla bağlantılı olarak Türkiye'nin önde

gelen mafya üyeleri gözaltına alınıp sorgulanır.

Bunlar MİT tarafından sorgulanır. Kaçakçılık olaylarında önemli bir

azalma gözlenir. Operasyonlar başarılı bir şekilde sürmüştür. Ama nedense

mahkeme safhalarında MİT yeterli delil ile yargıçların karşısına

çıkamamıştır. Bu olay MİT in mahkemelere intikal eden pek çok dosyasında

gözlenen bir gerçektir. Burada MİT teki bir eğitim ve uygun eleman

eksikliği etkili olmuştur. Ancak Babalar operasyonu sonunda hazırlanan

raporların iyi değerlendirildiklerini söylemek de mümkün değildir. Bu

operasyonları gerçekleştirenlerden biri olan Mehmet Eymür yakalanan

kişilerin ideolojik niteliklerinin yeterince anlaşılamamasından ve bunun

sonradan ortaya çıkardığı sorunlardan yakınır. Bu sırada yeraltı

dünyasıyla ilgili haberleri ve özellikle de Dündar Kılıç ve ilişkileriyle

ilgili bilgileri getiren MİT muhbiri Tarık Ümit adı bu operasyonla

sivrilir. Kılıç , Ümit'i öldürtmek ister ama o kurtulur. Ünlü MİT raporu

yazılırken de Tarık Ümit adı Mehmet Eymür ve Hiram Abas'a yardım eden

kişi olarak ortaya çıkar. Tarık Ümit bu ilişkileri sırasında Hiram

Abas'ın çok yakını olma konumuna da gelmiştir. Ancak Tarık Ümit yıllar

sonra bu ilişkilerinin bedelini canıyla öder. Ümit, 6 Mart 1995 günü

ortadan kaybolur. Bir daha da kendisinden haber alınamaz. Öldürüldüğü

kesindir. Ölümünün ardından girdiği ilişkiler de peş peşe ortaya çıkar.

MİT'in bu muhbiri de İstanbul'daki rant ve iktidar kavgasının kurbanları

arasına katılır.

HİRAM ABAS: ÖZAL'IN JAMES BOND'U GÖREV BAŞINDA

Hiram Abas bu koşullar altında 12 Ocak 1986'da işin uzmanı olarak yeniden

göreve çağrılır. Müsteşar Yardımcılığı önerilir. Kendisini çağıran

Başbakan Turgut Özal'dır. Özal MİT'e yeniden çeki düzen vermek ve

özellikle de askeri yapısından arındırarak sivil bir yapı oluşturmak

istemektedir. Bunun içinde öldüğü güne kadar sürekli rapor aldığı, başı

sıkıştığında yardım istediği Hiram Abas'ı düşünmektedir. Ancak bunların

bir güçler ve dengeler sorunu olduğunun da bilincindedir. Herşeyi zamana

bırakmaktan yanadır. İstekleri aslında kendi gücünü destekleyecek bir

yapılanmanın da işaretlerini taşır.

Ancak Özal'ın bu teklifi MİT içindeki Nuri Gündeş, Hiram Abas çekişmesini

yeniden su üstüne çıkarır. Bu çekişmenin galibi o zaman için Abas

olmuştur.

ASALA ATEŞİNE ÜLKÜCÜ MAŞA

1980 sonrasında özellikle ASALA terörü konusunda MİT tarafından

gerçekleştirilen ve bu terör örgütünü ortadan kaldıran operasyonlar, bugün

de çok sıcak bir şekilde etkilerini tartışma sahnesinde tutmaktadır.

MİT, Ermeni terör örgütü ASALA ile mücadelede onun kullandığı silahı

kendisine çevirmek için özel bir tim görevlendirir. Bu timin başına asker

kökenli bir MİT elemanı getirilir. Bu birimin Cumhurbaşkanı Kenan

Evren'in ASALA'nın yokedilmesine ilişkin görüşleri doğrultusunda

kurulduğu, bunda asıl etkenin o dönem Çankaya Köşkü ile MİT arasındaki

bağı sağlayan ve aynı zamanda Kenan Evren'in damadı olan Erkan Gürvit

olduğu ifade edilmektedir. Yeni ekip aslında hem MİT içindedir hem de

dışında. Yani çok gizli ve sınırlı insanın bilgisiyle yapılır

operasyonlar. MİT'in dışında faaliyet gösterilir. Emekli istihbaratçı ve

asker olan MİT mensubu Metin G. (Soyad güvenlik gerekçesiyle buraya

konulmamıştır) olayla ilgili yurtdışı organizasyonu gerçekleştirir.

Olayın planlandığı yer o zamanki adıyla Devlet Başkanlığı köşküdür.

Önceleri Metin G. ve arkadaşları olayı kendileri gerçekleştirmek üzere

yurtdışına çakırlar. Ancak bu girişimlerinden bir sonuç elde edemezler.

Bunun üzerine olayda taşeron olarak kullanılmak üzere 12 Eylül öncesinde

yurt dışına kaçan ve o dönem Fransa'da bulunan, Ankara Bahçelievler'de 7

TİP'li öğrencinin öldürülmesi olayı başta olmak üzere pek çok suçlamayla

aranmakta olan ülkücülere ulaşılır.

Abdullah Çatlı ve Oral Çelik'in etrafında toplanan bu grupla teması yine

Metin G kurar. Bu temaslarda karşı taraftan ASALA eylemleri için ne

istediği sorulur. Şartlardan ilki MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'in o

dönem devam eden tutukluluğunun ortadan kaldırılmasıdır. İkinci olarak

aralarında Balgat katliamı sanıklarının da bulunduğu bir grup ülkücü

teröristin salıverilmesi istenir. Üçüncü istek de eylemi gerçekleştiren

kişilerin Türkiye'de işledikleri suçlara bakmaksızın yurda dönebilme ve

serbest dolaşma haklarının tanınması olur.

ASALA NASIL ÇÖKERTİLDİ

Ülkücülerce öne sürülen üç şarta karşı Metin G. Türkiye'de pek çok eyleme

katılan ve özellikle Abdi İpekçi cinayeti nedeniyle aranan Oral Çelik'in

ASALA eylemlerine katılmamasını istediklerini aktarır. Bu tartışma üzerine

ilk görüşmeden sonuç çıkmamıştır. Daha sonra ülkücü grup Metin G. ile

temas kurarak eylemlere hazır olduklarını bildirir. Ancak yapılan

eylemlere aktif olarak Oral Çelik'de katılmıştır. Hatta eylemlerin

gerçekleşmesinde onun büyük yardımı olmuştur. Özellikle Marsilya eylemi bu

açıdan önemlidir. Ülkücüler kendilerine teslim edilen bombaları Ermeni

Taşnak Partisinin binalarına ve açılışı yapılan Ermeni heykeline

yerleştirirler. Patlamalar olur. Aynı anda İsviçre üzerinden yine aynı

gruplar aracılığıyla gerçekleştirilmek istenen eylemler ise başarısızlıkla

sonuçlanır. Burada gerçekleştirilmek istenen eylemlere yönelik hazırlıklar

ve palanlar İsviçre adalet makamları tarafından açığa çıkartılır.

Ancak bu gelişmelerin sonucu MİT açısından hiç de içaçıcı olmamıştır.

Herkes MİT'in bu operasyonda kullandığı insanları seçmedeki yanlışını dile

getirir. Tabii bu operasyona gelene kadar MİT içindeki bazı kimselerin

yeraltı dünyasının Babalarıyla girdiği ilişkiler, onlarla birlikte para

kazanma heveslerinin açtığı yaralar da orta yerde durmaktadır. Her dönemde

MİT bu yaraları nedeniyle kan kaybına uğratılmıştır.

ASALA operasyonunun başlangıcında MİT kullanacağı kişilerin seçiminde

büyük bir hata yapmıştır. Bu olay otobandaki zincirleme kazalar gibi

gelişmiştir. MİT açısından bakıldığında sonradan yapılanlar en az seçilen

kişiler kadar büyük hatalar zincirini peş peşe getirmiştir. İçerde

kontrol kimin elindedir pek belli değildir. Aslında sıkı bir memur

disiplini ile ünlü MİT, bir karmaşa yaşamaktadır. 12 Eylül darbesinin

sancıları orada da duyulur. Fransa'daki ülkücüler Ermeni anıtını, Taşnak

partisinin binalarını bombalarlar. Hatta ellerinde kalan ve Türkiye'den

kendilerine ulaştırılan fazla miktardaki patlayıcıyı da Fransız polisi ve

gizli servisinin baskılı takibi nedeniyle kullanamaz, kaçarken saklarlar

Bunları daha sonra Fransızlar ele geçirir.

Fransa'nın ardından Yunanistan'da düzenlenen bir diğer operasyonla da

ASALA'nın lider kadrosundan en önemli ad Agop Agopyan 1986'da öldürülür.

Bu ölüm olayı ASALA'nın bir iç çekişmesi olarak basına yansır. Olay'da

resmi yetkililer de görev alırlar bu kez. Ama sonuçta ASALA terörünün

vurucu yanı bu eylemlerin sonrasında ortadan kalkmıştır. Bunda

kullandıkları silahın kendilerine döndüğünü gören ve ASALA'ya muhalif

gruplar ile Ermeni teröründen zarar gören Fransa'nın ve diğer Batılı

ülkelerin desteklerini çekmelerinin ve ülke topraklarına terörü taşımama

gayretlerinin büyük yararı olmuştur. Bu ülkeler serbest piyasa

ekonomisini benimseyen Türkiye'de pazar ararken, zaman zaman kendi

yurttaşlarının da ölümüne yolaçan ASALA derdini düşünmek

istememişlerdir. ASALA konusundaki tutumlarının ardından da aradıkları

ihale ayrıcalıkları fazlasıyla Türkiye tarafından tatmin edilmiştir.

Operasyonda MİT'in "Maşası" olarak kullanılan Abdullah Çatlı ve ülkücü

arkadaşları yapılan pazarlığın gereğiymiş gibi Türkiye'de aranmalarına

karşın, serbestçe dolaşmaya başlamışlardır. Aslında MİT bu gruba karşı

önceden verilen sözleri yerine getirememiştir. MİT ortaya çıkan sorunlar

ile daha sonra gelişen uyuşturucu bağlantıları nedeniyle gruptan

uzaklaşmayı yeğlemiştir. Bugün fiilen yürürlükte bulunan "Yakalama, duyma,

görme" şeklinde özetlenebilecek uygulama, bu grubun girdiği başka kişisel

ilişkilerin sonucunda fiili durum yaratılmasından başka bir şey değildir

ve MİT bunların dışında kalmaya özen göstermektedir. Ancak bu grup başka

güvenlik birimlerinin üst düzey yöneticileriyle girdiği yakın dayanışlar

sonucu haklarındaki mahkeme kararlarına, arama tezkerelerine rağmen, zaman

zaman ANAP gibi partilerin kongrelerinde izleyici, bakanlıklarda

bakanların misafiri, Emniyet Genel Müdürlerinin arkadaşı, Başbakanların-

ki bunlar arasında Tansu Çiller'in bulunduğu da iddia edilmektedir-

görüşmek gereğini duyduğu kişiler arasına girmiştir. Hatta Turgut Özal bu

operasyonu gerçekleştirenlerle görüşme arzusunu sık sık yinelemesine

rağmen, belirtildiğine göre Çatlı ve arkadaşları bunu kabul

etmemişlerdir.

MİT ASALA OLAYINDA NEDEN HATA YAPTI, SONUÇTA NE OLDU

Peki ama bu olayda MİT nerededir? Fiili olarak eylem organizasyonu

MİT'indir. MİT'in o dönemdeki Cumhurbaşkanlığı temsilcisi Süley Bey ve

Erkan Gürvit olayın fikir babalarındandır. MİT bu kararın alınmasında ne

kadar söz sahibi olmuştur, işe ne kadar isteyerek sokulmuştur bu halen

tartışılmaktadır. Bazı görevlilere göre bu olay dönemin askeri cuntasının

dayatmasıdır. Öyle olmasa daha ustaca yapılabilecek eylemler, sıradan

hale gelmiştir. Bir kısmına göreyse ASALA'ya yanıt açısından geç bile

kalınan bu uygulama ile gerekli yanıt verilmiş ve Ermeni teröristlere

silahın nasıl ters dönebileceği anlatılmıştır. MİT öyle ya da böyle bu

eylemde rol oynamıştır. Aslında bu işte aslan payı Cumhurbaşkanlığındaki

koordinasyondan sonra bulunan MİT yetkilisine aittir. Ancak kişilerin

ötesinde MİT bu eyleminde göstermiştir ki bu tür olaylar için hazırlıklı

değildir. Bir ilkeler dizini yoktur. Seçilen şahıslar ve onlarla

sonrasında girişilen ilişkiler konusunda hatalar vardır. Bunda dönemin

koşullarına da suç yüklemek mümkündür.

MİT darbe olunca askere, onlar gidince sivile hizmet vermekte, olaylarla

ilgili kendi hakimiyetini tam anlamıyla kullanamamaktadır. Yani herkesin

Türkiye'de her taşın altında ve her olayın arkasında bildiği, gücünü değil

tartışmak ağzına alamadığı MİT ,aslıda çokça istemleri dışında

kullanılmakta ve buna sesini çıkaramamaktadır. Özellikle askerler

açısından MİT, hep kullanılan bir teşkilattır. Çünkü 1995'de dahi MİT ne

yazıktır ki kendi elemanınını yetiştirememekte, kaynak olarak askeri

oluşumları kullanmaktadır. Örneğin MİT'in çok etkili diye nitelendirilen

operasyon ekiplerinin büyük kısmı Özel Harp Dairesi'nden seçilerek
Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə